EMİN KORAMAZ YAZDI: "İKTİDARIN CEVAP VEREMEDİĞİ SORULAR"

13.11.2020

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 13 Kasım 2020 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, İzmir'de yaşanan deprem sonrasında bir kez daha gündeme gelen ama iktidar tarafından cevabı verilemeyen sorular üzerine yazdı.

İKTİDARIN CEVAP VEREMEDİĞİ SORULAR

Ege Denizi’nde yaşanan ve İzmir’in Bayraklı İlçesinde can ve mal kaybına neden olan depremin üzerinden 2 hafta geçti. Arama kurtarma çalışmaları ve enkaz kaldırma çalışmaları tamamlandı. 34 bin 72 binada tamamlanan hasar tespit çalışmaları sonucunda 231 binanın acil yıkılmasına karar verildi.

Hafta içinde iktidar tarafından yapılan açıklamalarda, iktidarları döneminde kalıcı hale getirilen Deprem Vergisi, yine iktidarları döneminde yapılan İmar Afları ve Yapı Denetim Sistemindeki çarpıklıklar hiç gündeme getirilmeksizin, yaşanan kayıpların sorumlusunun ana muhalefet partisi ve mevcut yerel yönetim olduğu dile getirildi.

Yine geçtiğimiz hafta içinde Depremzedelerle dayanışmak için çadır kentlerde yardım faaliyeti örgütleyen sivil toplum kuruluşları zor kullanılarak bölgeden uzaklaştırıldı. TMMOB’ye bağlı odaların hasar tespit çalışmalarına katılımı engellendi. Yaşadığımız gerçeklikle, iktidarın yansıtmak istediği tablo arasındaki fark büyüdükçe, iktidar bu farkı görünür kılan herkesi susturmak, uzaklaştırmak istiyor.

İktidarın konuşmak istemediği konulara, cevap vermek istemediği sorulara odaklanmak yaşadığımız sorunun kaynaklarını ortaya sermek açısından öğretici olacaktır. Ülkemiz açısından önemli bir kırılma noktası olan 1999 Büyük Marmara Depremi sonrasında yaşananlara bakalım.

Büyük Marmara depreminden sonra yaşanan ekonomik krizle birlikte depremin yaralarını sarmak üzere Özel İletişim ve Özel İşlem Vergisi adı altında geçici süreli iki vergi konulmuştu. Bu vergiler önce kanunlarla uzatıldı sonrasında 2003 sonunda Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirildi.

Bizlerden toplanan bu vergilerle bugüne kadar ne gibi önlemler alındığı, bu vergilerin nereye harcandığı sorusu, iktidarın 18 yıldır cevaplayamadığı soruların başında geliyor. İktidar sözcülerinin bu vergilerin duble yollara harcandığı yolundaki açıklamaları, bizden toplanan vergilerin amacına uygun kullanılmadığını göstermektedir.

İktidarın cevabını veremediği bir diğer soru ise, Marmara Depremi sonrasında tüm illerde belirlenen deprem toplanma alanlarına ne olduğu sorusudur. Artan nüfusa bağlı olarak artması beklenen bu alanlar, ne yazık ki yıllar içerisinde imara açılarak iş merkezlerine, AVM’lere dönüştürüldü.

Kentsel Dönüşüm gibi son derece gerekli bir mücadele aracı, afet riski taşıyan alanlardaki yerleşim yerlerinin taşınması, afet riski taşıyan yapıların güçlendirme yoluyla depreme dayanıklı hale getirilmesi ya da yıkılıp yeni deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmesi gibi amaçlara hizmet etmesi beklenirken kent merkezlerindeki eski yerleşimlerin rant alanlarına dönüştürülmesinin yasal zemini oldu.

Çıkarılan Yapı Denetim Yasasıyla, kamusal olması gereken yapıların denetimi işi, ticari firmalar olan yapı denetim kuruluşlarına teslim edildi. Odalarımızın kamu yararı anlayışıyla yerine getirdikleri üyeleri üzerindeki denetim ve gözetim sorumluluğu mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme hizmetleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı.

Büyük beklentilerle hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planının gerekleri yerine getirilmedi. Başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri çıkarılmadı. Mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılmadı. Türkiye genelinde mevcut yapı stokunda gözle görünür bir iyileştirme yapılamadı. Konutları bırakın deprem sonrasında acil kullanılması gereken hastaneler gibi okullar gibi kamu yapıları dahi depreme dayanıklı hale getirilmedi.

Marmara Depremi’nden alınması gereken en büyük ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu. Ama ne yazık ki siyasi rant uğruna “imar barışı” adı altında çoğunluğu hiç mühendislik hizmeti almamış 10 milyonun üzerinde yapı kayıt altına alındı. Elbette bu kaynak da depreme hazırlık yolunda kullanılmadı, tıpkı yıllardır toplanan deprem vergilerinde olduğu gibi.

Ülkemizin farklı yerlerinde yaşadığımız depremlerde yüz yüze kaldığımız acı kayıpların nedeni, siyasi iktidarın bu saydığım sorun alanlarındaki duyarsızlığıdır. İktidarın ekonomik tercihleri, bizleri deprem karşısında savunmasız bırakmaktadır.

Sermayenin çıkarlarını değil, halkın güvenliğini önceleyen bir anlayışı egemen kılmadan, ne yazı ki, depreme gerçek anlamda hazırlıklı olmamız mümkün görünmüyor.