I. ULUSLARARASI X. ULUSAL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KONGRESİ/24 Ekim 2019/ADANA

24.10.2019

Değerli Katılımcılar,

TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Makine Mühendisleri Odamızın düzenlediği, 1. Uluslararası ve aynı zamanda 10. İşçi Sağlığı ve İş güvenliği Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz.

Değerli Arkadaşlar

Hepimizin bildiği gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu, ülkemizin en can yakıcı sorunlarından biridir.

Her yıl binlerce kişi işyerlerinde hayatını kaybetmekte, on binlerce kişi iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaralanmakta ve sakat kalmaktadır.

Madenlerde, inşaatlarda, tarım alanlarında, fabrikalarda yaşanan facialar toplumda derin acılar yaratmaktadır. Avrupa Birliği verilerine göre Türkiye ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer almaktadır.

SGK tarafından açıklanan rakamlara bakıldığında; Bir yılda yaşanan  iş kazası sayısı 400 bin dolayındadır. Bu kazalar sonucunda, her yıl ortalama 1900’e yakın kişinin hayatını kaybettiği görülmektedir.

Bir önceki yılla kıyaslandığında her yıl bu kazaların ve ölümlerin arttığı gerçeği karşımıza çıkmaktadır.

Bu durum, mevcut yasal düzenlemelerin iş kazalarını ve ölümlerini önlemekteki yetersizliğinin, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda köklü ve yapısal sorunlar olduğunun en açık göstergesidir.

Oysa “elverişli koşullarda çalışma hakkı” İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde güvence altına alınmış bir haktır. Emeğin yüzlerce yıllık mücadelesi sonucunda benimsenen bu hak, “işçi sağlığı ve iş güvenliği” adıyla tüm dünyada kabul edilen temel bir çalışma ilkesi halini almıştır.

İş kazaları ve meslek hastalıkları temelinde, sermayenin azami kar hırsı ve emek aleyhine politikaları yatmaktadır.

Taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma, denetimsizlik, esnek istihdam politikaları, ağır çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdam, iş kazaları ve meslek hastalıklarının artmasına neden olmaktadır.

Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok, sermaye çıkarlarını gözeten konumda bulunmaktadır.

Siyasi iktidar, mevzuatı ve çalışma koşullarını iyileştirici ve geliştirici adımlar atmaktan sürekli olarak kaçınmaktadır. Çünkü insan hayatını değil, rantı odağına almakta; çalışandan değil, işverenden yana taraf olmaktadır.

Sevgili Arkadaşlar,

Devletin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki bu çarpık konumlanışı nedeniyle, devletin ve işverenin sorumluluğunda olması gereken pek çok şey İş Güvenliği Uzmanı olan meslektaşlarımızın omuzlarına yüklenmektedir.

Danışmanlık hizmeti olarak verilmesi gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği, ülkemizde yasaların da yol vermesi ile bir suçlu yaratma olayına dönüşmüştür.

İş güvenliği uzmanın verdiği danışmanlığı uygulamaya geçirmeyen, engelleyici ve önleyici çalışmaları yapmayan işverenler önünde, meslektaşlarımız yasal kalkan vazifesi görmektedir.

İş güvenliği uzmanlarının tüm uyarılarına rağmen işverenlerin almadığı önlemler sonucu yaşanan ölüm, kaza gibi durumlarda dahi meslektaşlarımız günah keçisi ilan edilmekte, kazaların asli suçlusu olarak yargı önüne çıkartılmakta, hatta hapis cezaları verilebilmektedir.  

Yapılması gereken şey, bu çarpıklığın düzeltilerek, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynak ayırmayan, tedbirleri almaktan imtina eden, bu tedbirlere işgücü ve maliyet hesabıyla yaklaşan işverenlerin de yaşanan kazalardan ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulacağı bir işleyişe geçilmesidir.

Değerli Arkadaşlar

Ülkemiz ILO’ ya 1932 yılında üye olmuş olmasına karşın, ILO tarafından kabul edilmiş sözleşmelerin neredeyse üçte ikisine henüz taraf değildir. Türkiye’nin temel bir insan hakkı olan işçi sağlığı ve iş güvenliği hakkı kapsamında, ILO’nun geri kalan sözleşmelerini de bir an önce onaylaması gerekmektedir. TMMOB nezdinde Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği çalışmaları, örgütümüzün kuruluşu kadar eskidir ve teknik önceliklerin ötesinde toplumsal ve çalışma barışının olmazsa olmazları arasında yer almıştır.

Özellikle 2010- 2012 yıllarındaki iş kazalarında toplu ölümler olması nedeniyle 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası 2012 yılında çıkartılmış ve daha sonra ise defalarca değiştirilmiştir.

Başlangıçta bizim teknik ve yapısal değişiklik önermelerinde de bulunduğumuz bu yasa, ne yazık ki bir taraftan eğitim ve sınav, bir taraftan ise piyasa aktörlerinin rant sağlama organına dönüşmüştür.

Bugün halen yapısal ve köklü sorunları olan İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) yasası ve mevzuatı, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarlarını ve neoliberal politikaları belirlemektedir.

Özellikle yasanın çıkmasından sonra yaşananlar, bir paradoks olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde ölümlü iş kazası ve iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik sayısında giderek yükselen belirgin bir artış söz konusudur. Buna rağmen özellikle meslek hastalıklarına yönelik bir tespit ve envanter olmaması; yani meslek hastalıklarının tespitine yönelik bir veri olmaması ise kamuoyunun takdir edeceği üzere, anlaşılır bir durum değildir.

Oysa işçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışma yaşamında çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı çalışanların psikolojik ve bedensel sağlıklarının korunmasıdır.

Sosyal hukuk devletinin temel işlevi, güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak, çalışanları çalışma ortamından kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, çalışanların güvenlik, sağlık ve refahını sağlamak ve geliştirmektir. Doğal olarak; İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği veya yasal adı ile İş Sağlığı ve Güvenliği, tıp ve mühendislik bilimlerinin öncelikli alan olduğunu göstermektedir. Oysa İSG, tıp bilimleri ve mühendislik bilimleri ile bağıntılı çok-bilimli bir konudur ancak bu bilimlerin katkıları engellenmektedir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, işçi sağlığının korunmasını, geliştirilmesini işverenden çok uzmana, hekime yüklemiştir. Yasa yayımlandığından bu yana iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personelinin işyerlerine vereceği hizmet süresi, sürekli olarak azaltılmaktadır. Zira amaç, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek değil, uzmanın, hekimin, diğer sağlık personelinin işyerlerine maliyetini azaltmaktır. Uzmanın, hekimin ve diğer sağlık personelinin ayda 8 dakika, 12 dakika, 16 dakika görev yaptığı işyerlerinde iş kazaları ve meslek hastalıklarının azalmasını beklemek mümkün değildir. Yasa ile işyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire vs. sağlık personeline verilecek eğitim hizmetleri, dışarıdan satın alma yoluyla ticari danışmanlık hizmetlerine dönüştürülmüştür.

İş güvenliği mühendisliği ile teknisyenlik, “iş güvenliği uzmanlığı” altında bir tutulmuş; özel öğretim kurumlarına yetki tanınmasıyla mühendislik meslek örgütlerinin fonksiyonu dışlanmıştır.

Değerli arkadaşlar;

TMMOB, yani bu ülkenin mühendis, mimar ve planlamacıları; meslek alanları ile ilgili her konuda bilgi üretmeyi, üretilen bilgiyi kamuoyu ile paylaşmayı asli görevleri arasında görmektedir. Bu doğrultuda yayınlanan raporlarla, açılan kamu davalarıyla, düzenlenen kongre-sempozyumlarla, yapılan açıklamalarla, bilimin ve tekniğin halktan ve doğadan yana kullanılmasıyla başka bir dünyanın mümkün olabileceğini ortaya koymaktadır.

Biliyoruz ki; Örgüt olarak mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki hak ve çıkarlarını korumak aslında tüm toplumun geleceğini korumak demektir. Çünkü bizim meslek alanlarımız, toplumun ortak yaşamının üretimini ve devamlılığını sağlamaktadır. Bizler bu anlayışla, mesleğimize ve meslektaşlarımıza sahip çıkarken, ülkemizin ve toplumumuzun ortak geleceğine de sahip çıkıyoruz.

Meslek alanımızı, meslektaşlarımızı ve ülkemizin geleceğini hedef alan her türlü saldırı karşısında sessiz kalmayacağız. Bizler mesleğimizi bilimden, üretimden ve toplumdan yana kullanan bir mücadele geleneğinin sürdürücüsüyüz.

Bu anlayışla TMMOB’nin bilim ve tekniği esas alan, kamu çıkarını savunan, eşitlik, özgürlük ve demokrasiden yana tavrını korumaya devam edeceğiz.

65. yıllık geleneği ile TMMOB bilimin ve bilimsel düşüncenin kılavuzluğunda, geçmişten geleceğe her sözü, yaşamdan, emek, demokrasi ve barıştan, yani insandan yanadır ve öyle de kalacaktır.

Sempozyuma emeği ve katkıları geçen herkese teşekkür eder,

TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlarım.

Mehmet Besleme
TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi