İSİG KONGRESİNE GİDERKEN PANDEMİ SÜRECİNİN İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNE ETKİLERİ SEMPOZYUMU DÜZENLENDİ

27.10.2021

TMMOB Makina Mühendisleri Odası Adana Şubesi tarafından birincisi 2001’de düzenlenen İSİG Kongresine Giderken Pandemi Sürecinin İşçi Sağlığı Ve Güvenliğine Etkileri Sempozyumu 22-23 Ekim 2021 tarihinde çevrimiçi olarak gerçekleştirildi.

Sempozyumun açılışında MMO Adana Şube Başkanı Ümit Galip UNCU, MMO Yönetim Kurulu Başkanı Yunus YENER, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin KORAMAZ birer konuşma yaptı.

Koramaz şöyle konuştu:

Sevgili meslektaşlarım, sayın konuklar, ILO ve Dünya Sağlık Örgütü’nün değerli temsilcileri, bakanlık ve kurumlarımızın değerli yetkilileri ve emek-meslek örgütlerinden gelen sevgili dostlarımız

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına hepinizi dostlukla selamlıyorum. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi hazırlıkları kapsamında gerçekleştirilen bu önemli etkinliği düzenleyen Makine Mühendisleri Odamızın Adana Şubesine teşekkür ediyorum. Sempozyumun başarılı geçmesini diliyorum.

Konuşmama başlamadan önce tüm meslektaşlarımın mühendislik ve mimarlık haftasını kutluyorum. Bildiğiniz gibi TMMOB’nin ilk genel kurulu 18-21 Ekim 1954 tarihlerin yapılarak Birliğimiz kurulmuş ve bu günleri içinde alan hafta Mühendislik-Mimarlık haftası olarak kutlanıyor.

67 yıl önce birliğimize bağlı 10 odanın kurulmasıyla kurumsallaşmaya başlayan Birliğimiz bugün geldiğimiz noktada bağlı 24 odamız ve bu odalara kayıtlı 108 farklı mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı disiplininden 600 binin üzerinde meslektaşımızla ülkemizin en büyük mesleki demokratik kurumlarından birisi durumundadır.

Birliğimiz ve bağlı odalarımız, 67 yıldır, sanayiden planlamaya, kentleşmeden enerjiye, gıda güvenliğinden ormanlara, çevre politikalarından yapı denetime, işçi sağlığından madenciliğe, ulaşımdan iletişime kadar insana ve topluma dair her alanda mesleki bilgi ve birikimimizi emekten, halktan, ülkemizden, meslek-meslektaş çıkarlarından yana kullanmaktadır.

TMMOB olarak bizler, mesleki alanlarımıza ilişkin sahip olduğumuz bilimsel ve teknik bilgiyi ülkemizin ve halkımızın ortak yararı için kullanmayı şiar edinmiş bir mesleki demokratik kitle örgütüyüz.

Üretim-bölüşüm-tüketim ilişiklerinin, çalışma ve yaşam alanlarının insan haklarına ve onuruna yakışır biçimlerde düzenlenmesi gerektiğini savunuyor ve bu eksende mücadele eiyoruz.

İşçi sağlığı ve güvenliği konusun da aynı bakış aşısıyla yaklaşıyoruz.

Hepimizin bildiği gibi işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu, ülkemizin en can yakıcı sorunlarından biri. Her yıl binlerce kişi işyerlerinde hayatını kaybediyor, on binlerce kişi ise iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaralanıyor ya da sakat kalıyor.

Avrupa Birliği verilerine göre Türkiye ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Yeterli önlemler alınmadığı için kazalar ve ölümler her yıl artıyor.

Mevcut yasal düzenlemeler, iş kazalarını ve ölümlerini önlemekte yetersiz kalıyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda köklü ve yapısal sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunların temelinde, sermayenin azami kar hırsı ve emek aleyhine politikaları yatmaktadır.

Bu hırsın ve politikaların ürünü olan taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma, denetimsizlik, esnek-kayıt dışı istihdam , ağır çalışma koşulları gibi uygulamalarla  iş kazaları ve meslek hastalıkları giderek artıyor.

Değerli arkadaşlar,

Bütün bunlara ilave olark  2020 yılı Mart ayından bu yana, 20 aydır ülkemizde etkili olan Covid-19 salgını hepimizin sağlığında ve yaşam tarzında olumsuzluklar yaratmaya devam ediyor.

Sürecin en başından bu yana vaka sayıları konusunda güvenilir veri sunmayan Sağlık Bakanlığı’nın rakamlarına göre bile ülkemiz toplam vaka sayısında Dünyada yedinci, Avrupa’da ise ikinci sırada yer alıyor.

Halen dünyada aktif vakanın ve günlük ölüm sayısının en fazla olduğu ilk 4 ülke arasındayız.

Salgının 20 ayını yaşadığımız bu dönemde her gün 30 bin yurttaşımız bu hastalığa yakalanıyor ve yine her gün en az 300 yurttaşımız bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor.

Salgınla mücadele konusunda bilimsel temelden, insani önceliklerden ve şeffaflıktan uzak politikalar ve tedbirsizlikler pandemi sürecinin toplumsal maliyetlerinin artmasına neden oldu.

Pandeminin daha ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği “Yaşanan bu durum Türkiye ekonomisinin öne çıkması için fırsattır” yaklaşımı, iktidarın salgın dönemindeki tüm kararlarının belirleyicisi oldu.

Hatırlayacaksınız bilim insanlarının yaygın test çağrısına rağmen uzun süre test yapılamadı, sağlık çalışanlarına koruyucu ekipman sağlanamadı, halkın kullanımı için maske-dezenfektan-kolonya bulunamadı, maske dağıtımı yapılamadı, vaka ve ölüm sayıları gizlendi ve hepinizin bildiği gibi uzun süre boyunca yeterli aşı sağlanamadı.

Siyasi iktidarın pandemi boyunca temel önceliği, salgın nedeniyle üretimini durduran ülkelere karşı avantaj elde etmek olduğu için, işyerleri ve çalışma yaşamı adeta salgınla mücadele programı dışında tutuldu.

Bu süreçte çalışanlar kapanma tedbirlerinden muaf tutuldu, işçiler fabrikalara hapsedildi, şantiyelerde ortaya çıkan vakalar gizlendi, üretim tesisleri filyasyon-izolasyon tedbirleri dışında tutuldu, hasta işçiler zorla çalıştırıldı.

Salgın koşulları altında sağlıkçılar başta olmak üzere emekçiler için gerekli tedbirler alınmadı, “ekonominin çarkları dönsün” denilerek emekçiler adeta salgına kurban verildi. Bu süreçte on binlerce emekçi hayatını kaybetti.

Pandemi koşullarında çalışma zorunda kalan pek çok kişi de gerekli tedbirler alınmadığı için işini, ekmeğini, gelirini kaybetti.

Hükümetin salgın boyunca ekonomide ve çalışma yaşamında yaptığı düzenlemeler, ne işçilerin sağlığını korumakta etkili oldu, ne de emekçilerin iş ve gelir kaybını engelleyebildi. 

Ülkemizde siyasi iktidarın tüm iş bilmezliğine ve işgüzarlığına rağmen, daha büyük kayıplar yaşanmamışsa eğer, bunu sağlık çalışanlarının özverisine ve yıllardır sağlığın ve sosyal güvenliğin özelleştirilmemesi için mücadele eden toplumsal muhalefet güçlerinin gayretine borçluyuz.

Şirketlerin doymak bilmez kâr hırsına karşı, herkes için parasız, nitelikli, erişilebilir sağlık hakkını savunanların kararlı duruşuna borçluyuz.

Hepimiz biliyoruz ki, salgınla mücadelenin çok daha insani ve emek yanlısı yöntemleri vardı ve siyasi iktidar bu yöntemi tercih etmedi.

İktidarın bu tercihi ile iş cinayetlerinin engellenemiyor olması aynı nedene, daha fazla kar hırsıyla şekillenen sömürü  içgüdüsüne dayanmaktadır.

 İşçileri ölüm ve zulüm arasına sıkıştıran bu sömürü cenderesinin kırılması gerekiyor.

Değerli Arkadaşlar,

Ülkemizde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında halen yapısal ve köklü sorunlar bulunmaktadır. 2012 tarihli İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu başta olmak üzere, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesi çalışmaları temel yanlışlarla doludur.

Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarları ve neoliberal politikaları gözeten konumda bulunmaktadır.

Oysa, sosyal hukuk devletinin temel işlevi, güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak, çalışanları çalışma ortamından kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, çalışanların güvenlik, sağlık ve refahını sağlamak ve geliştirmektir.

Tüm yasal çerçeve bu ana eksene oturtulmak zorundadır.

İşçi sağlığı ve güvenliği alanında yaşanan sorunları  çözebilmek için ülkemizin ILO kabul edilen sözleşmelerin tamamına taraf olması ve mevzuatın köklü düzenlemelerle yeniden yapılması gerekmektedir.

 Ülkemiz ILO’ya 1932 yılında üye olmuş olmasına karşın, ILO tarafından kabul edilmiş sözleşmelerin neredeyse üçte ikisine henüz taraf değildir.

Türkiye’nin temel bir insan hakkı olan işçi sağlığı ve iş güvenliği hakkı kapsamında, ILO’nun geri kalan sözleşmelerini de bir an önce onaylaması gerekmektedir.

Devletin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki bu çarpık konumlanışı nedeniyle, devletin ve işverenin sorumluluğunda olması gereken pek çok şey İş Güvenliği Uzmanlarının omuzlarına yüklenmektedir.

Danışmanlık hizmeti olarak verilmesi gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği, ülkemizde yasaların da yol vermesi ile bir suçlu yaratma olayına dönüşmüştür.

İş güvenliği uzmanın verdiği danışmanlığı uygulamaya geçirmeyen, engelleyici ve önleyici çalışmaları yapmayan işverenler önünde meslektaşlarımıza birer yasal kalkan vazifesi gördürülmektedir.

İş güvenliği uzmanlarının tüm uyarılarına rağmen işverenlerin almadığı önlemler sonucu yaşanan ölüm, kaza gibi durumlarda dahi meslektaşlarımız günah keçisi ilan edilmekte, kazaların asli suçlusu olarak yargı önüne çıkartılmakta, hatta hapis cezaları verilebilmektedir.

Yapılması gereken şey, bu çarpıklığın düzeltilerek, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynak ayırmayan, tedbirleri almaktan imtina eden, bu tedbirlere işgücü ve maliyet hesabıyla yaklaşan işverenlerin de yaşanan kazalardan ve meslek hastalıklarından sorumlu tutulacağı bir işleyişe geçilmesidir.

Değerli Arkadaşlar,

Gerçekleşen iş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğu bilinmektedir.

Bilimsel ve teknik ölçütler doğrultusunda atılacak adımlar ile göz göre göre “geliyorum” demekte olan facialara son vermek mümkündür.

Bunun için önce insan hayatına ve emeğe değer veren bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir.

Burada yürüteceğimiz tartışmaların, bu alanda yaşanan sorunların çözümüne katkı vereceğine inanıyorum.

İnsanların aç ve yoksul yaşamadığı, işyerlerinde hayatlarını yitirmedikleri, eşit adil bir ülke ve dünya özlemi ile TMMOB Yönetim kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyor, sempozyumumuzun başarıyla sonuçlanmasını diliyorum.