"İZMİR DEPREMİ ORTAK AKIL BULUŞMASI" BAŞLADI

12.11.2020

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen "İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması" Fuar İzmir'de başladı. İzmirTube ve İzmir Büyükşehir Belediyesi sosyal medya hesaplarından canlı olarak yayınlanan etkinlik, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in yaşanan İzmir Depremi üzerine konuşmalarıyla açıldı.

Türkiye’nin deprem ve afetler konusunda önde gelen isimleri söz alacak. Buluşmanın birinci günü bilim insanlarının görüş ve önerileri dinlenecek. İkinci günü ise katılımcılar ile yuvarlak masa toplantıları düzenlenecek, sorunlar, çözüm önerileri ve geleceğe yönelik projeler değerlendirilecek.

Birinci gün oturumları:

İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşması’nın açılış sunumlarını Prof. Dr. Celal Şengör ve Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu yapacak. Ardından “İzmir’in Depremselliği, Deprem Üreten Faylar ve Tsunami” başlıklı oturumda ise Prof. Dr. Erdin Bozkurt ve Prof. Dr. Bora Rojay “Ege Bölgesinin Depremselliği ve Deprem Üreten Faylar”, Dr. Doğan Kalafat “30 Ekim 2020 Ege Denizi Depremi ve Bölgenin Sismolojik Özellikleri”, Prof. Dr. Ahmet Cevdet Yalçıner “30 Ekim 2020 Tsunami Saha Araştırmaları ve Modellemesi” konulu sunumlarını paylaşacak.

Yine ilk gün oturumları kapsamında “İzmir’in Yapılaşmasında Zemin Koşulları, Zemin Yapı Etkileşimi” ele alınacak konu başlıkları arasında yer alacak. Bu oturumda da Prof. Dr. Kuvvet Atakan, “İzmir’de Deprem Tehlikesi, Zemin Sorunları ve Deprem Riski”,  Prof. Dr. Nihat Sinan Işık “Depremlerde Zeminlerin Davranışları”, Doç. Dr. Alper Sezer “Sismik Etkiler Altında İzmir: Geoteknik Özelliklerinin Yapı Davranışına Etkisi”, Doç. Dr. Osman Uyanık “Yer Özelliklerinin Jeofizik Yöntemlerle Belirlenmesi” başlıkları altında birer sunum yapacak.

İlk gün öğleden sonra “Dayanıklı Yapılar, İzmir’de Yapı Güvenliği ve Yapı Stoğu başlıklı oturumda Prof. Dr. Mehmet Nuray Aydınoğlu “İzmir’de Yüksek Binaların Deprem Güvenliği”, Prof. Dr. Erdem Canbay “Dayanıklı Yapılar ve İyileştirme”, Prof. Dr. Ahmet Yakut “Betonarme Binaların Deprem Performansını Etkileyen Genel Özellikler”, Doç. Dr. Cemalettin Dönmez “Mevcut Yapı Stoğuna En Hızlı Müdahaleyi Nasıl Yapabiliriz?” başlıkları altında bilgilerini katılımcılarla paylaşacak.

“Mekansal Planlama ve Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm” başlıklı bir sonraki oturumda sunum yapacak uzmanlar ve konu başlıkları ise şöyle olacak:
Prof. Dr. Handan Türkoğlu - “Mekansal Planlama ve Afet Risklerinin Azaltılması”, Prof. Dr. Murat Balamir - “Risk Yönetimi Uygulamaları ve Kentsel Toplu Yenileme”, Doç. Dr. Binali Tercan - “Afet Yönetiminde İskan Politikaları, Planlama Süreci ve Kentsel Dönüşüm Uygulama Sorunları”, Doç. Dr. Semahat Özdemir - “İzmir Planlarında Risk Azaltmaya Dönük Öncelikli Eylem Alanlarının Belirlenmesinin Gerekliliği Üzerine”.

Afet ve Acil Durum Yönetimi: Koordinasyon, Eğitim, İlk Yardım ve Sağlık, Arama-Kurtarma, Geçici İskan, Hasar Tespiti, Ulaşım, İletişim başlıklı oturumda ilk olarak “Afet Yönetimi” konusunda Okşen Mersin Atikbay bir konuşacak. Dr. Mauricio Morales Beltran ise “30 Ekim Depremine ait Uluslararası Yapısal Ön Gözleme Keşifleri” sunumunu yapacak.  Doç. Dr. Ninel Alver “Hızlı ve güvenilir hasar tespiti için tahribatsız muayene yöntemleri”, Dr. Ülkümen Rodoplu “Kişisel Eylem Planı, İlkyardım, Kurum Afet Planı”, Dr. Turhan Sofuoğlu “Afetlerde Acil Müdahale Yönetimi” başlıkları altında birer sunum yapacak.
Günün son oturumunda ise depremin toplumsal ve psikolojik boyutları ele alınacak. Prof. Dr. Melek Göregenli “Depremin Toplumsal ve Psikolojik Sonuçları”, Uzman Psikolog Dünya Polat “Krize Psikolojik Müdahale” başlıklı sunumlarıyla katılımcılara hitap edecek.
13 Kasım Cuma günü yapılacak yuvarlak masa toplantıları ile “İzmir Depremi Ortak Akıl Buluşmaları” tamamlanacak.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın etkinlik açılış konuşması aşağıdadır:

"Sayın Büyükşehir Belediye Başkanım, Sayın Belediye Başkanları, Değerli Kurum Yetkilileri

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Depremde yaşamını kaybeden yurttaşlarımıza rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Deprem sonrasında kurtarma çalışmalarına katılanlar tüm kurumlarımızın çalışanlarına, depremzedelerle dayanışma gösteren tüm halkımıza teşekkürlerimizi ve en derin minnet duygularımızı iletiyorum.

Özellikle deprem sonrasındaki yaraların sarılmasında, yardımların organize edilmesine, depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmasında örnek bir çaba ve organizasyon yeteneği gösteren başta Büyükşehir olmak üzere tüm belediyelerimize de teşekkür ediyorum.

Bugünkü çalıştayın da hem depremin yaralarının sarılması, hem de bundan sonraki olası depremlere hazırlıklı olunması konusunda önemli katkıları olacağını düşünüyorum. Bu anlamıyla bu çalıştayın hızla organize edilmesinde emeği geçen tüm yetkileri kutluyorum.

Bu toplantının akıbetinin de, bundan önceki depremlerde yaşananlar gibi, ilk günlerin heyecanıyla konuşulan, sözler verilen, her türlü tedbirlerin alınacağına dair kararlılık gösterilen fakat gündemin değişmesiyle unutulup giden bir çalışma olmamasını diliyorum.

Değerli Katılımcılar,

AFAD’ın açıklamasına göre 6.6, Uluslararası kuruluşların açıklamalarına göreyse 7.0 büyüklüğündeki depremin ardından depremin yarattığı tahribatı ortaya çıkarabilmek için Türk Mühendis ve Mimar Odaları olarak bizler de bazı çalışmalar yürüttük. İlgili Odalarımızın başkanları ve yöneticileri ile geçtiğimiz haftanın başında deprem bölgesindeydik.

İzmir İl Koordinasyon Kurulumuzun hazırladığı hasarlı bölgeye ve binalara ilişkin ilk gözlem raporunu kamuoyuyla ve Belediyelerimizle paylaştık.

Bu çalışmayı derinleştirebilmek, bilgi ve birikimlerimizi İzmir halkının faydasına sunabilmek hasar tespit çalışmalarına katılma taleplerimizi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü’ne ilettik.

Ne yazık ki, Bakanlık bu doğrultudaki talebimizi geri çevirdi. Türkiye’nin dört bir yanında Valilikler kanalıyla Odalarımıza yazılar gönderilerek İzmir’deki hasar tespit çalışmalarına katılacak, bu konuda ehil Mühendis, Mimar ve Şehir Plancılarının isimlerinin kendilerine bildirilmesi istenirken, İzmir’i en iyi bilen, bölgenin jeolojisini, yapılaşmasını ve sosyolojisini en iyi tanıyan İzmirli meslektaşlarımız bu sürecin dışında tutulmak istenmesi anlaşılır değildir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İzmir İl Müdürlüğü’nün bu tutumunu esefle karşılıyorum.

TMMOB bu ülkede Mühendis, mimar ve şehir plancılarının anayasal örgütüdür. Kamu Kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşunun yasayla verilmiş görevlerini yerine getirmesini bile engellemeye çalışan bu yaklaşımı kınıyorum.

TMMOB ve bağlı odalarının uyarıları ve katkıları dikkate alınmadan atılan her adım, ülkemize birer toplumsal felaket olarak geri dönüyor.

İzmir’de yaşanan depremde de yıkılan binalar ve kaybettiğimiz canlar, yıllardır planlı kentleşme, yapı güvenliği, imar affı, risk planlaması gibi konulardaki uyarılarımıza kulak verilmemesinin bir sonucudur.

Mühendis, mimar ve şehir plancılarını, onların anayasal örgütü TMMOB’yi yok saymak, insan hayatını yok saymakla eşdeğerdir.

Değerli Katılımcılar,

Kim ne derse desin, ne engel koymaya kalkarsa kaksın, bizler bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak üzerimize düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız. Hiçbir karşılık beklemeden, halkın çıkarı için çalışmaya gönüllüyüz.

Bu bizlerin, bizi yetiştiren, sınırlı kaynaklarını bizim eğitimimiz için harcayan topluma karşı en büyük sorumluluğumuz ve borcumuzdur. Mesleğimizin kamusal niteliğinin gereğidir.

Bu tip çalışmaları yapmak için siyasiler tarafından görevlendirilmek gerekmediğini de biliyoruz. Bizler TMMOB ve bağlı odaları olarak yıllardır mesleki bilgi ve birikimlerimizi kullanarak, kimi zaman üniversitelerle, kimi zaman belediyelerle işbirliği yaparak binlerce etkinlik düzenledik, binlerce rapor hazırladık. Yaptığımız çalışmaları kamuoyuyla paylaştık ve yetkilileri bilgilendirdik.

Bundan sonra da bakanlık ve valilik istese de istemese de bu sorumluluk duygusuyla hareket etmeye devam edeceğiz

Nitekim İzmir İl Koordinasyon Kurulumuz, 31 Ekim saat 9.30’dan itibaren oluşturduğumuz Koordinasyon Merkezi aracılığıyla, vatandaşlarımızla dayanışma ve yardım faaliyetlerine katılmakta, uzman ekiplerimizle vatandaşların talebi üzerine hiçbir ücret almadan hasar tespit çalışmaları yapmaktadır.

İnceleme sonuçları interaktif veri girişi de yapılabilen İzmir Haritasına günlük olarak işlenmekte, İzmir halkıyla paylaşılmaktadır.

Değerli Katılımcılar,

Ülkemiz topraklarının %92’sinin deprem tehlikesi altında olduğunu, % 66`sının ise birinci ve ikinci derecede tehlikeli deprem bölgesinde yer aldığını; nüfusu bir milyonun üzerinde bulunan 11 büyük kentimizin ve ülke nüfusumuzun yüzde 70`inin deprem tehlikesi altında yaşadığını; büyük sanayi tesislerinin, barajlarımızın neredeyse tamamının deprem bölgelerinde bulunduğunu hepimiz biliyoruz.

Yine hepimizin bildiği gibi, güvenli ve sağlıklı yapılarda yaşama hakkı en temel insan hakları arasındadır. Vatandaşlarının sağlıklı ve güvenlikli yapılarda barınmasını sağlamak bir devletin asli görevleri arasındadır.

Buna rağmen depremin yol açacağı can kayıplarını ve hasarlarını en aza indirecek köklü önlemler bir türlü alınmıyor.

1939 yılında Kuzey Anadolu fay hattının ürettiği ve 33.000 insanımızın ölümüne neden olan Erzincan Depremi, 1966 Varto, 1967 Adapazarı, 1971 Bingöl, 1983 Erzurum Ilıca, 1992 Erzincan, 1995 Dinar, 1998 Adana, 1999 Gölcük ve Düzce depremleri, 2003 Bingöl, 2011 Van, Ocak 2020 Elazığ-Sivrice depremi ve şimdi de İzmir depremi…

Her depremden sonra siyasilerden hamasi nutuklar dinliyoruz. Sözler veriliyor, yaraların sarılacağı söyleniyor. Kalıcı önlemlerin alınacağı dile getiriliyor. Fakat gündemin değişmesiyle rutine dönülüyor.

Rant hırsı, akla, bilime ve tekniğe, mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı mesleklerinin gereklerine, insan yaşamına galip geliyor. Siyasi kararlılık gösterilmiyor.

Anımsayalım, Büyük Marmara depreminden sonra, deprem zararlarını azaltmaya yönelik çalışmalar yapmak üzere bir vergi konuldu. Deprem sonrasında kullanılmak üzere… Geçici bir vergi gibiydi ama kalıcı hale getirildi Özel İletişim ve Özel İşlem Vergisi adı altında iki yeni vergi alınmaya başlandı. Bu vergiler önce kanunlarla uzatıldı sonrasında 2003 sonunda Özel İletişim Vergisi kalıcı hale getirildi.

Peki, toplanan vergilere ne oldu? Dönemin bakanı bu paraların duble yollar, demiryolları, havayolları için kullanıldığını söyledi.

Deprem sonrasında kullanmak üzere toplanma alanları oluşturuldu önce, ama sonra artan nüfusa ve yerleşime doğru orantılı olarak artması beklenen deprem toplanma alanları rant uğruna imar tadilatları ile yapılaşmaya açılarak iş merkezlerine, AVM’lere, rezidans alanlarına dönüştürüldü.

Kentsel Dönüşüm gibi son derece gerekli bir mücadele aracı, afet riski taşıyan alanlardaki yerleşim yerlerinin taşınması, afet riski taşıyan yapıların güçlendirme yoluyla depreme dayanıklı hale getirilmesi ya da yıkılıp yeni deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmesi gibi amaçlara hizmet etmesi beklenirken kent merkezlerindeki eski yerleşimlerin rant alanlarına dönüştürülmesinin yasal zemini oldu. Kentsel dönüşüm projeleri yurt genelinde yüksek risk içeren bölgelerden değil, yüksek rant içeren bölgelerden başlatıldı. 5-10 yıllık binaların yıkılıp rant getirisi yüksek yapılara dönüştürüldüğüne tanıklık ettik.

Yapı Denetim Yasası çıkarıldı. Kamusal olması gereken yapıların denetimi işi, ticari firmalar olan yapı denetim kuruluşlarına teslim edildi. Odalarımızın kamu yararı anlayışıyla yerine getirdikleri üyeleri üzerindeki denetim ve gözetim sorumluluğu mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme hizmetleri yapı denetim süreçlerinden dışlandı.

Büyük beklentilerle hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planının gerekleri yerine getirilmedi. Başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye’deki bina envanteri çıkarılmadı. Mevcut yapılar hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılmadı. Gerek İzmir’de gerekse Türkiye genelinde mevcut yapı stokunda gözle görünür bir iyileştirme yapılamadı. Konutları bırakın deprem sonrasında acil kullanılması gereken hastaneler gibi okullar gibi kamu yapıları dahi depreme dayanıklı hale getirilmedi.

99 Depremlerinden sonra çıkarılan Deprem Yönetmeliği’nde yapılan değişikliklerle gerek tasarım kriterleri, gerek malzeme kalitesi gibi konularda görece bir yapı kalitesi yükselmesi gerçekleştiyse de denetim süreçlerindeki eksiklikler bu tarihten sonra üretilen yapıların da güvenliğine yönelik kaygıları artırdı.

Dolayısıyla 99 yılından sonra yapılan tüm yapıları güvenlikli bulmuyoruz. Tıpkı daha öncesinde yapılan bütün yapıları güvenliksiz bulmadığımız gibi. Bu nedenle tüm yapılar titizlikli bir teknik incelemeden geçirilmek zorundadır.

17 Ağustos Depremi’nden alınması gereken en büyük ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların insanlar için büyük tehdit oluşturduğuydu. Ama ne yazık ki siyasi rant uğruna “imar barışı” adı altında çoğunluğu hiç mühendislik hizmeti almamış 10 milyonun üzerinde yapı kayıt altına alındı. Bu imar cinayeti niteliğinde yasayla İzmir’de de 672 bin kaçak binaya ruhsat verildi.

Depreme hazırlığın kriz yönetimi boyutları da var elbette. Halkımızın deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmesi için Kızılay, Sivil Savunma Müdürlükleri gibi kurumların öncülüğünde verilmesi gereken eğitimler gibi… Afet sonrası yardımların organizasyonu gibi… Kesintisiz iletişimin sağlanması gibi… Bu çalışmalarda da son derece yetersiz kalındığı yine yaşanan son depremlerde açıkça gördük.

Evet, 30 Ekim depremi sonrası arama kurtarma ekipleri hızla olay mahalline sevk edilmiş ve takdir edilecek bir çalışma sergilemişlerdir. Ayrıca Çadır Kentin kurulması ihtiyaçların karşılanması konularında başarılı çalışmalar yapılmıştır. Fakat hem merkezi düzeydeki hem yerel düzeydeki kurumlar arasında hızlı ve güvenli haberleşme ve koordinasyonun varlığı, ulaşım sistemlerinin çalışabilir olduğu, tahliye koridorlarının varlığı, toplanma ve barınma alanlarının varlığı, sevk ve idaresi ile hasar tespit çalışmalarının koordinasyonu tartışılır noktadır. Ayrıca Kamu hizmet binaların durumları ortadadır.

Değerli Katılımcılar,

İzmir’de yaşadığımız bu deprem uyarıcı niteliktedir. 30 Ekim Seferihisar depreminin İzmir için beklenen deprem olmadığı, ivme değerleri itibarıyla beklenen depremin dörtte biri oranında olduğu biliniyor.

Bu haliyle bile 118 can kaybına 1035 kişinin yaralanmasına yüzlerce ağır ve orta hasarlı binaya ve milyonlarca liralık mal kaybına sebep olmuştur.

1999 yılında yayınlanan RADIUS Projesi kapsamında yapılan deprem senaryolarına göre İzmir’deki 180 bin binadan 45 bininde orta ve ağır hasar oluşacağı, can kaybının 6.300 yaralı sayısının ise 74.000 olacağı ön görülmüştü.

Bu boyutlarda tahribata sebebiyet verecek bir depremin 30 Ekim’de olmamış olması İzmir için bir şanstır diyebiliriz. Doğa bizlere, bedeli ağır olsa bile, güçlü bir mesaj vermiştir. Bunu artık anlamamız gerekmektedir.

Depreme hazırlıklı olmak yer seçiminden başlayarak imar planlarının afet riskine göre hazırlanmasına, içinde yaşadığımız binaların tasarım, inşa, denetim ve bakım süreçlerine, halkın deprem konusunda eğitilmesine, deprem öncesi, deprem esnası ve sonrasında yapılacak çalışmalara kadar geniş bir halkayı kapsıyor.

Bu halkanın herhangi birindeki zayıflık, diğer önemleri de işe yaramaz hale getirmektedir. Dolayısıyla depreme hazırlıklı olmak bütünüyle bir devlet politikasıdır. Ülkeyi ve toplumu depreme karşı hazırlıklı hale getirmek siyasi iktidardan başlayarak devlet kurumlarının ve yerel yönetimlerin ortak sorumluluğudur.

Yıllarca her platformda dile getirdiğimiz taleplerin altını bir kez daha çizerek konuşmamı sonlandırayım: Depreme dayanıklı yerleşim alanları ve yapılar tasarlamanın, üretmenin, deprem hasarı ve can kayıplarının azaltılmasının bilinen tek yolu mühendis, mimar ve şehir plancılığı hizmetlerinin eksiksiz bir şekilde uygulanmasıdır. Denetimsiz ve kaçak yapılaşmaya derhal son verilmelidir. İmar afları yasaklanmalıdır.

Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin kamu yararı ve ülke çıkarını gözeten ulusal bir deprem politikası belirlenmeli, bu çerçevede bir Ulusal Deprem Stratejisi ve Türkiye Deprem Master Planı hazırlanmalıdır. Ülkemizin deprem ve afet planları geliştirilmeli, deprem zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve diğer ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması, yapı üretimi ve yapı denetimi konusu bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı, ülkemiz yapı stokunda gerekli mühendislik incelemeleri yapılarak riskli yapılardaki risklerin giderilmesi çalışmaları ivedilikle başlatılmalıdır. Yapı Denetimi ile ilgili kamusal yapılanmalarda TMMOB ve bağlı Odalar, görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanarak temsil edilmelidir.

Ülkemizde her doğa olayının bir felakete dönüşmesinin ardında daha fazla rant uğruna insan yaşamını ve bilimsel gerçekleri hiçe sayan, piyasa güçlerinin çıkarlarını halkın çıkarlarının üstünde gören siyasal yaklaşımlar yatmaktadır.

Çözüm toplumcu politikalardan ve bu doğrultuda mücadeleyi ve dayanışmayı büyütmekten geçmektedir! Bu mücadeleye ve dayanışmaya katkı veren tüm kurum, kuruluş ve yurttaşlarımızı dostlukla selamlıyorum. Bugünkü çalıştayımızın güvenli şehirlerde, güvenli binalarda yaşayabilme konusunda çabalarımıza katkı vereceğine inancımla hepimize kolaylıklar diliyorum."

ETKİNLİĞİN AÇILIŞ KONUŞMALARINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ.