ŞPO: HALK SAĞLIĞI AYNI ZAMANDA TOPLUMSAL MEKAN VE KAMUCU PLANLAMA SORUNSALIDIR

24.03.2020

TMMOB Şehir Plancıları Odası 24 Mart 2020 tarihinde "Halk Sağlığı Aynı Zamanda Toplumsal Mekan ve Kamucu Planlama Sorunsalıdır." başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

Halk Sağlığı Aynı Zamanda Toplumsal Mekan ve Kamucu Planlama Sorunsalıdır

Covid-19 virüs salgını tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de derinden etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Bu süreç içerisinde hem ülkemizde hem de salgının yayıldığı diğer devletlerde birçok tedbir ve teşvik paketi açıklanmasına rağmen uygulanan neoliberal kentsel hizmet sunumu ve kentleşme politikalarının bu salgına hazırlıksız yakalanılması ve yayılmasında son derece etkili olduğu görülmüştür.  Tek temennimiz bu süreci en az kayıpla atlatmaktır.

Yaşadığımız bu acı süreç kentlerimizin sosyal yaşam ve mekân kurgularının hiçbir şekilde sağlık odaklı ve içerisinde yaşayan yurttaşları korumaya yönelik bir yaklaşımla ele alınmadığını bir kez daha ispatlamıştır.

Kentlerimizin birçoğu yoğun mekân kurgularıyla adeta salgın hastalıkların yayılması için birer habitat biçimine dönüşmüştür. Bugüne kadar minimum arsa üzerinde maksimum rant elde etmek adına kentlerimiz kamusal kullanımlar ve açık yeşil alanların en aza indirgendiği, aşırı nüfus yoğunluğunun olduğu kapalı mekanlar haline getirilmiş ve salgın süresince halk sağlığını tehdit eden bir etken olarak öne çıktıkları görülmüştür. 

Bu virüs salgını doğal alanları korumanın, şehir yaşamı için yaşamsal seviyede önemli ekosistem işleyişlerini muhafaza etmenin, tarım alanlarını imara açmadan tarımsal üretimi  desteklemenin, üretimde kendi kendine yetebilir hale gelmenin ve güvenilir gıdaya erişimi sağlamanın hem yerel-merkezi yönetimlerin hem toplumun hem de meslek örgütlerinin en önemli görevlerinden biri olduğunu bir kez daha bizlere göstermiştir. Aksi takdirde kentlerimizin bizim için bir yaşam alanı olmaktan öte, yaşamımızı tehdit eden yapılar haline dönüşeceği acı bir deneyimle açıkça ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte, yaşamakta olduğumuz salgın süreci fiziki mekân kurgusunun yanında kentsel hizmet sunumu anlamında da yeniden ele alınması gereken birçok noktanın altını çizmektedir. Öncelikle hijyenin bir halk sağlığı sorunu olduğunu; bu amaçla bugüne kadar özelleştirilen birçok kentsel hizmetin esasen nasıl temel bir insan hakkı olduğunu yeniden ve çarpıcı bir biçimde göstermiştir. Özelleştirme kararları sonucunda, özel firmalara devredilen elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetlere, ülkemizdeki yaygın yoksulluk düşünüldüğünde, milyonlarca yurttaş tarafından erişilemediği veya sınırlı bütçelerinin büyük kısmının temel insan hakkı kapsamındaki bu giderlere ayrıldığını; bu sebeple söz konusu hizmet sunumlarının kamulaştırılmasının gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Bugün için ertelenen fatura ödemeleri sadece geçici bir çözümdür. Kesin ve nihai çözüm ise bu sektörlerin kamulaştırılmasıdır.

Covid-19 virüs salgını bizlere aynı zamanda kentlerimizdeki sağlık sektörünün doğru bir planlama yaklaşımı ve kamusalcı bir bakış açısıyla ele alınmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir. Örneğin; mekansal düzlemde tek noktada toplanarak yoğunlaştırılmış şehir hastaneleri kurgusunun karantina sürecinde ciddi zaaflarının olduğunu ve salgın riskini artırdığını ortaya çıkartmıştır. Bu küresel salgın, belirli sermaye gruplarına Yap-İşlet-Devret veya kamu özel işbirliği çerçevesinde tamamen kar odaklı bir bakış açısıyla işletme hakkı devredilen bu alanların ivedilikle kamulaştırılmasının bir zorunluluk olduğu gerçeğini hatırlatmıştır. Süreç içerisinde ülkemizde özel sağlık kuruluşlarının pandemi hastanesi ilan edilmesi veya salgının yayıldığı ve neoliberal sağlık politikalarının hüküm sürdüğü kimi ülkelerde özel hastanelerin kamulaştırılmış olması, sağlık hizmetlerinin en temel  insani hak kapsamında değerlendirilerek devletler tarafından ücretsiz olarak sunulması gerektiğini, sağlığın metalaşmasının ne denli büyük ve önemli sorunlara sebep olacağını göstermiştir. Mekansal olarak tek noktada toplanmış ve yoğunlaştırılmış bir kurgu yerine mekânda sosyal adaleti gözeten, yaygınlaşmış, erişilebilir ve ihtisaslaşmış sağlık mekânları kurgusunun kent sağlığı açısından çok daha fazla kamu yararını barındırdığı  bir kez daha anlaşılmış ve bu hizmetlerin devlet tarafından tüm yurttaşlara ücretsiz bir şekilde sunulması yönündeki görüşlerimiz acı bir şekilde doğrulanmıştır.

Bu salgın; aynı zamanda yol, köprü, havaalanlarının müşteri garantisi verilerek özel sektöre devrinin; kamu bütçesinin çılgın projeler yoluyla bir kısım inşaat sermayedarına aktarılmasının yanlışlığını da bir kez daha ortaya çıkarmıştır. İktidarın inşaat sevdası, kamu kaynaklarının israfına, geniş halk kitlelerinin ise işsiz, yoksul, güvencesiz kalmasına ve en temel insan haklarına erişimde sorun yaşamalarına sebep olmuştur. İleri kapitalist ülkelerde dahi kamusal hizmet sunumlarını kamulaştırma, el koyma veya işten çıkarmaları yasaklama gibi politikalar uygulanırken; ülkemizde yasaklarla süreç yönetilmeye çalışılmakta, açıklanan ekonomik tedbir paketlerinde ise geniş halk kesimlerinin yaşayacağı sorunlara çözüm üretecek bir reçete sunulamamakta; karşı karşıya olduğumuz çok yönlü kriz ortamını yönetecek bir plan ortaya koyulamamaktadır.

Kamuoyuna sunulan reçete durumun siyasi iktidar tarafından hiçbir şekilde anlaşılmadığını ortaya koymuştur. AKP kitlesel salgın ortamında dahi toplumsal destek mekanizmaları yerine konut kredilerindeki peşinat oranlarının düşürülmesi gibi "çözümlerle" yine sermaye çevrelerini korumakta, inşaat sektörüne olan bağımlılığını, gelinen noktadaki çaresizliğini ortaya koymaktadır. Bu salgın, kamu yararı yerine özel çıkarları önceleyen, bilimi yadsıyan, kendi istikbali için gerçek bilgiyi tahrif ederek toplumun geleceğini göz ardı eden, katılımcı ve şeffaf olmayan yönetimlerin, toplumun sağlığı ve geleceği için tehdit haline geldiğini yine açıkça göstermiştir.

Yapılması gereken bugüne kadar uygulanan neoliberal ekonomi paradigmasının ve bununla ilişkili mekân kurgusunun yeniden ele alınması, kamucu politikalarla, toplumsal refah ve sosyal adalet içerikli yaklaşımların benimsenmesidir.

Modern anlamda planlama mesleğinin, kapitalist üretim süreçlerinin baskın hale gelmeye başladığı 19. yyda, sermayedarların ihtiyaç duyduğu emek gücünü karşılamak için insanların ani bir biçimde kırdan kente göç etmesi ile oluşan yoğunluk sebebiyle ortaya çıkan salgın hastalıklarla mücadele yöntemi olarak ortaya çıktığı  unutulmamalıdır. Küresel olarak yaşanan bu salgın gündemi, sermaye taleplerini karşılama odaklı kentleşme politikaları yerine, planlama mesleğinin temel ilkeleri doğrultusunda sağlıklı yaşam alanları oluşturmanın oldukça hayati bir mesele olduğunu ortaya koymuştur.

Meslek Odası olarak yaşadığımız bu zor günlerde sağlıklı ve mutlu gelecek adına yürütülen politikalara ve yönetim anlayışına eleştiri sunma sorumluluğumuz ortadadır. Dolayısıyla görev başında olan tüm yerel ve merkezi yönetim erklerini, tüm yurttaşlarımızı, Anayasa`nın 56. maddesinde öngörüldüğü üzere sağlıklı ve dengeli  bir çevrede yaşamalarına olanak sağlayacak düzenlemeleri, ilgili meslek kuruluşlarını karar alma süreçlerine katarak bir an önce hayata geçirmeye davet ediyoruz.

Bu vesileyle bu salgında yakınlarını kaybetmiş tüm yurttaşlarımıza başsağlığı, tedavi görenlere ise acil şifalar diliyoruz. Sağlıklı ve mutlu günlere bir an önce kavuşmamızı dilerken, salgınla mücadelede canla başla çalışan tüm sağlık emekçilerine, market emekçilerine, lojistik-kurye emekçilerine, temizlik emekçilerine ve burada  sayamadığımız, hayatları ve yakınlarının hayatları pahasına, yaşamlarını bu zorlu süreçte çalışarak sürdürmek zorunda olan tüm emekçilere, saygılarımızı ve en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TMMOB Şehir Plancıları Odası