TARIM HAFTASI 2019 "TARIMDA ÇÖZÜM ARAYIŞI- ÖRGÜTLENME" SEMPOZYUMU/12 Ocak 2019/ANKARA

17.01.2019

Sayın Konuklar, Değerli Arkadaşlar

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına dostlukla selamlıyorum. Ülkemizde tarımsal öğretimin başlangıcının 173. Yıldönümü vesilesiyle Ziraat Mühendisleri Odamız tarafından gerçekleştirilen bu sempozyumda aranızda olmaktan mutluluk duyuyorum.

Biliyorsunuz tarımsal üretimin başlangıcı ve yoğunlaşması aynı zamanda uygarlaşma sürecinin de başlangıcıdır. Tarımsal üretimin çok uzun yıllara dayanan geçmişine rağmen, yaşanan tüm teknolojik ilerlemelere ve üretim tekniklerindeki gelişmelere rağmen ne yazık ki, insanlık hala açlık ve kıtlıkla  boğuşmaktadır.  

Tarımsal üretime duyulan sürekli ve büyüyen ihtiyaç, bu alanda çalışan, emek harcayan, fikir üreten siz değerli ziraat mühendislerinin omuzlarındaki yükü de artırmaktadır.

Değerli Arkadaşlar,

Konuşmamda günün anlamına binaen iki temel konunun altını çizmek istiyorum.

 Bunlarda ilki diğer tüm mühendislik alanlarında olduğu gibi, ziraat mühendisliği alanında da giderek düşen yükseköğretim kalitesi.

ikinci husus ise konuşmamın başında da dile getirdiğim gibi tarımsal üretimde yaşanan sorunlar ve kıtlık.

Bugün her ne kadar tarımsal öğretimin 173. Yılını kutluyor olsak da, ne yazık ki ülkemizdeki ziraat fakültelerinde verilen eğitim ve öğretim, 173 yıllık bilgi birikimini ve teknik gelişmeyi yansıtmamaktadır.

Sayın başkanımızın yaptığı konuşmada da dile getirildiği gibi, bunun en büyük nedeni, plansız ve kontrolsüz biçimde artan fakülte, program ve öğrenci sayısıdır.

Türkiye’nin yükseköğretim altyapısı, toplumsal örgütlenmesi, sınai ve zirai yapısı bu kontrolsüz genişlemeyi nitelikli ve üretken bir güce dönüştürmekten çok uzaktır.

AKP hükümetleri döneminde çoğunlukla seçim yatırımı olarak hayata geçirilen “Her İle Bir Üniversite” projesi ile ülkemizdeki yükseköğretimin en önemli problemlerinden biri olan “eğitim kalitesi ve standardı” sorunu yaygınlaştırılmış, üniversiteler arası uçurumlar giderek derinleşmiştir.

Üniversitelerin ve öğrencilerin sayısı arttıkça, özellikle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı gibi teknik bölümler için gerekli alt yapı, laboratuvar ve uygulama sistemleri açığı daha da büyümüştür.

2018 yılı ÖSYM broşüründe yer alan bilgilere göre ülkemizde farklı isimler altında eğitim yapan 35 ayrı Ziraat Fakültesi bünyesinde toplam 169 program yer almaktadır. Doluluk oranları giderek düşen bu programlara geçtiğimiz yıl 4 binin üzerinde öğrenci yerleşmiştir. Her yıl bir o kadar mezun verildiği anlamına gelmektedir. 

Ülke ihtiyaçlarıyla, tarım ve sanayi politikalarıyla bağdaşmayan yükseköğretim planlaması nedeniyle üniversite mezunları işsizliğe mahkum edilmiştir.

Aralarında çok sayıda ziraat mühendisin de bulunduğu yüzbinlerce mühendis, mimar ve şehir plancısı, mezun olduğu alan dışında çalışmak zorunda kalmakta, yüzbinlerce mezun ise hiç iş bulamamaktadır.

Değerli Arkadaşlar,

Altını çizmek istediğim ikinci husus ise konuşmamın başında da dile getirdiğim gibi tarımsal üretimde yaşanan sorunlar ve kıtlık.

Kıtlık kavramı çok eski zamanlara ait bir olguymuş gibi görünse de, özellikle küresel iklim değişikliği, bilinçsiz kullanılan tarım kimyasalları, yanlış tarım politikaları ve en önemlisi de küresel tarım tekellerinin çıkarları nedeniyle son yıllarda sıklıkla kıtlık sorunuyla karşılaşıyoruz.

Günümüzde küresel sermaye tarımsal üretimin tüm aşamalarında; yani tohum üretiminden, zirai mücadeleye kadar tüm süreçleri kontrol etmek istemektedir.

Bu şirketler tekellerini pekiştirmek için, IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası gibi kuruluşlar aracılığı ile geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere tarım ve gıda alanında kamusal üretim ve denetimin ortadan kaldırmaları noktasında dayatmalarda bulunmaktadır.

Bugünkü sempozyumun temasını da oluşturan tarımsal örgütlenme pratikleri, bu şirketlerin çıkarları doğrultusunda, IMF ve Dünya Bankası zorlamasıyla hızla tasfiye edilmektedir. Örgütsüz küçük üreticiler, piyasa süreçlerine egemen olan çok uluslu şirketler karşısında çaresiz kalmaktadır.

Ülkemizde de benzer bir süreç yıllardır işletilmektedir. Yasa değişiklikleri, özelleştirmeler, gıda alanındaki kamu kurumlarının tasfiyesiyle yaşanan talan süreci ülkemizdeki tarımsal üretimi ve tarım üretimiyle geçinen toplumsal kesimlerin hayatını sürdürülemez noktalara getirmiştir.

Bugünkü sempozyum boyunca sıklıkla adı geçecek olan tarım alanındaki Kamu İktisadi Teşekkülleri, tarımsal üretimi ve çiftçileri desteklemeye yönelik çok sayıda kurum, tarımsal alana yönelik sübvansiyonlar özellikle son 30 yıldır uygulanan neoliberal programlar ile tümüyle ortadan kaldırılmış ya da işlevsizleştirilmiş durumdadır. Bunun en son örneği, geçtiğimiz yılbaşında özelleştirilen Şeker Fabrikalarıdır.

Sevgili Katımcılar

TMMOB olarak biz, yıllardan beri sanayiden eğitime, üretimden istihdama, beslenmeden sağlığa, enerjiden tarıma kadar bütün alanlarda  toplumcu, bağımsızlıkçı politikalar geliştirmenin önemi ve  gerekliliğinin altını çizmeye çalışıyoruz.

Yıllardır giderek sıklaşan aralıklarla yaşadığımız ekonomik krizlerin kalkınma ve planlama anlayışının tümüyle terkedilmesinden, izlenen üretimden yatırımdan kopuk politikalardan, bilim ve teknolojiye, teknolojik atılımlara gerekli desteğin verilmemesinden, bu alanlardaki dışa bağımlılığın daha da pekiştirilmesinden kaynaklandığını  ısrarla vurguluyoruz.

Ülkemizin kaynakları, küresel güçlerin baskısından bağımsız bir şekilde değerlendirildiğinde, bilimi ve teknolojiyi esas alan, AR-GE ve inovasyona ağırlık veren, yerli yatırımcıyı, yerli üreticiyiı özendiren ve koruyan, devletin ekonomideki yönlendiriciliğini artıran, dış girdilere bağımlı olmayan, öznesine sosyal devlet anlayışını oturtan, istihdam odaklı ve planlı bir kalkınmayı öngören politikalar uygulandığında, ülkemizin çehresinin değişeceğini iddia ediyoruz.

Tarım alanına da  bu eksende yaklaşıyoruz.

  • Tarımsal anlamda dışa bağımlılığın ortadan kaldırılmasını,
  • IMF ve Dünya Bankası ile Dünya Ticaret Örgütü`nün ülkemiz tarımı ve kırsal yaşam üzerindeki, genel düzenleyici işlem yapma girişimlerine karşı çıkılmasını, her türlü dayatmanın reddedilmesini,
  • Türkiye`nin gıda ve tarım sektörünü piyasalaştıran ve dış bağımlılığı artıran tohumculuk, lisanslı depoculuk, şeker, tütün vb. neoliberal yasaların iptal edilmesini,
  • Ülke ihtiyaçlarını önceleyen, yerli ekimi, yerli üreticiyi koruyan ve destekleyen, istihdam geliştiren politikaların yaşama geçirilmesini

Ülkemiz ve halkımızın geleceği için elzem görüyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Bugünkü sempozyumumuzun başlığında dile getirilen “tarımda örgütlenme” konusunu çok önemsiyorum. Neoliberalizm, kamusal niteliği olan her alanın tümüyle ticarileştirilmesi, şirketleştirilmesini amaçlamaktadır. Bu politikalar ne yazık ki yıkıcı toplumsal sonuçlar ortaya çıkarmaktadır.

Bizim bir biçimde bu yıkıcı süreci tersine çevirmemiz gerekiyor. Kamusal olan her alanı, kamucu politikalar etrafında yeniden örgütlememiz gerekiyor.

Şirketlerin çıkarını değil üreticilerin çıkarını, şirketlerin önceliklerini değil toplumun önceliklerini koruyan bir anlayışlar bir araya gelebileceğimiz örgütlenme biçimleri ve pratikleri yaratmamız gerekiyor.

Kooperatiflerden birliklere, derneklerden dayanışma ağlarına kadar farklı örgütlenme biçimleriyle emekçileri bir araya getirmemiz gerekiyor.

Bugünkü sempozyumumuzun bu ihtiyaca yönelik önemli çözüm önerileri getireceğine olan inancımla hepinizi saygı ve dostlukla selamlıyorum.

 

Emin Koramaz
TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI