TMMOB TARIMSAL ÜRETİM VE TÜKETİMDE SOSYAL DAYANIŞMA PRATİĞİ OLARAK KOOPERATİFÇİLİK SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

30.12.2021

TMMOB 46. Dönem etkinlikleri kapsamında düzenlenen "TMMOB Tarımsal Üretim ve Tüketimde Sosyal Dayanışma Pratiği Olarak Kooperatifçilik Sempozyumu" 26 Aralık 2021 tarihinde çevrimiçi olarak gerçekleştirildi.

TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Mehmet Besleme, TMMOB Gıda Politikaları Çalışma Grubu Üyeleri Murat Aslan ve Petek Ataman'ın yürütücülüğünde gerçekleştirilen sempozyumda TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın gerçekleştirdiği açılış konuşması şöyle:

 

Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım, değerli izleyenler

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

46. Dönem Çalışma Programımızın son etkinliği olan Kooperatifçilik Sempozyumuna hepiniz hoş geldiniz. Birliğimiz adına bu önemli etkinliğin hazırlanmasında sorumluluk üstlenen TMMOB Gıda Politikaları Çalışma Grubu üyelerimize, sempozyumun düzenlenmesinde emek ve katkı sunan tüm arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

“Tarımsal Üretim ve Tüketimde Sosyal Dayanışma Pratiği Olarak Kooperatifçilik” başlığı altında, çağrılı konuşmacılardan oluşan bu sempozyumda değerli fikirlerini ve araştırmalarını bizimle paylaşacak olan akademisyen ve uzmanlarımıza tüm TMMOB örgütlülüğü adına minnet duygularımı sunuyorum.

Değerli Konuklar,

Kelimenin gerçek anlamıyla bir anaforun içinden geçiyoruz. Ülke olarak çok krizler gördük ama ekonominin bu kadar çalkantılı olduğu, ekonomik verilerin gün içerisinde bu derece radikal hareketler yaptığı başka bir dönem olmamıştır.

Sabahtan akşama hatta geceden sabaha yaşanan bu çalkantılar, ekonomimizin istikrarsızlığının ve kırılganlığının göstergesi olduğu kadar, karar vericilere olan güvensizliğin de göstergesidir.

Tek adam rejiminin her alanda olduğu gibi ekonomide de aklıselimle davranmadığının, fevri kararlarla ülkeyi yönettiğinin göstergesidir.

Bir hafta önce kurda yaşanan yükselişin cari açığımızı düşüreceğinden, ürünlerimizin rekabet şansının arttıracağından, yerli ürünlerin üretimini teşvik edeceğini “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” taktiği olarak anlatanlar, bir hafta sonra kurlardaki düşüş üzerinden başarı hikayesi yaratmaya çalışıyorlar.

Ama herkes biliyor ki, plansızlık nedeniyle yaşanan bu çalkantı sadece döviz bürolarının kur tabelalarına yansımıyor.

Bir bütün olarak piyasaya ve daha da ötesi halkın gündelik hayatına ve ruh sağlığına da yansıyor. Halk büyük bir endişe ve umutsuzluk içinde.

Ekonomik istikrarsızlık ve belirsizlik öyle bir hal aldı ki, kurdaki her artış, fiyatlara yansırken, kurdaki hiçbir düşüş fiyatlara yansımıyor. Çünkü hiç kimse, yarın ne olacağını kestiremiyor.

Döviz artışı büyük bir ekonomik krizi tetikledi ama gelinen noktada sadece döviz kurlarını düşürmeye yönelik adımların içinden geçtiğimiz krizin ateşini düşürmeye yetmeyeceği açık hale geldi.

Çünkü 3 yıldır yaşanan kriz nedeniyle halkın tamamı topyekûn bir yoksullaşma yaşadı.

Fiyatlarla aynı düzeyde artmayan ücret ve gelirler nedeniyle halk temel gıda maddelerine bile ulaşmakta zorluk yaşıyor. Pek çok markette un, şeker, yağ gibi temel ihtiyaç maddelerine satın alma sınırları getirildi.

İthal mallar, elektronik cihazlar, akaryakıt ürünleri fahiş şekilde zamlandı.

Üstelik ekonomimizin dışa bağımlı yapısı nedeniyle, sanayiden tarıma kadar her alanda ithal hammadde ve yarı mamüllere muhtaç durumdayız.

Bu çarpık bağımlılık ilişkisini en acı biçimde tarım ve gıdada deneyimliyoruz. Tohumdan gübreye, akaryakıttan zirai araçlara kadar her şeyi dışardan temin ettiğimiz için tarım alanında eşi görülmemiş bir maliyet artışı yaşıyoruz.

Çiftçiler tarlalarına ekecek tohum, atacak gübre, motorlarına koyacak mazot alamaz duruma geldiler.

Her şey pahalanırken, her şeyin fiyatı yükselirken artmayan tek şey emeğiyle geçinenlerin gelirleri oldu.

Bu krizde kamuda çalışan arkadaşlarımızın payına resmi enflasyon rakamlarına dayalı zamlar düştü.

Ücretli çalışan arkadaşlarımızın payına açlık sınırında maaşlar ve işsizlik düştü.

Serbest çalışan arkadaşlarımızın payına giderek artan maliyetler ve artan borç yükü düştü.

Bütün toplumsal kesimler gibi bu gelişmelerden biz, mühendis, mimar ve şehir plancıları da doğrudan etkileniyoruz.

Hepimiz giderek daha fazla yoksullaşıyoruz. Hepimiz giderek daha zor koşullarda yaşıyoruz.

Artık sadece kendi hayatımızdan değil, gelecek kuşaklarımızın hayatlarından da feragat ederek yaşıyoruz.

Ülke olarak büyük bir çöküş yaşıyoruz ve bu çöküşte kamucu değerler sahip çıkmaktan, kamusallığı savunmaktan başka çıkışımız bulunmuyor.

Üreten, sanayileşen, tarımda kendine yeterliliğini yeniden sağlayan ve hakça bölüşen bir ekonomik büyüme modelini savunmaktan başka çıkışımız bulunmuyor.

Değerli konuklar,

Pek çoğunuzun yakından tanıdığı gibi, ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki birliği olan  TMMOB, bir yandan üyelerinin hak ve çıkarlarını, ülkemiz çıkarları temelinde koruyup geliştirirken diğer yandan da mesleki birikimlerimizin toplum yararına kullanılması için mücadele etmektedir.

Sermaye kesimlerinin dar ve bencil çıkarları karşısında halkın ortak önceliklerinin korunması 1970’li yılların başından itibaren TMMOB için bir nirengi noktası olmuştur.

Son 50 yıldır planlamadan sanayileşme politikalarına, özelleştirmelerden kentsel mekanların korunmasına, çevre mücadelesinden işçi sağlığına kadar her alandaki mücadele çizgimiz bu toplumcu anlayışla oluşturulmuştur.

Çalışma raporumuzda yer alan diğer etkinliklerde olduğu gibi bu etkinlikte de toplumu ve toplumsal olanı savunmanın yol ve yöntemleri üzerine tartışacağız.

Bu doğrultuda bir sivil örgütlenme biçimi olarak kooperatifler üzerine fikir yürüteceğiz.

Bu sempozyumun, dünyada ve Türkiye’de giderek daha çok gündeme gelen yeni kooperatifçilik biçimlerini tartışmak, anlamak ve toplumsal dönüşümdeki yerini belirlemek açısından önemli bir etkinlik olduğunu düşünüyorum.

Bildiğiniz gibi ülkemizde kooperatifçilik Cumhuriyet öncesi kökleri olan, cumhuriyet sonrasında daha önem kazanan bir örgütlenme modelidir.

1930’lu yıllardan itibaren bu doğrultuda yasal düzenlemeler yapılıp, bizzat Atatürk’ün de içinde bulunduğu kooperatifler kurulduğunu biliyoruz.

Kooperatifçilik konusunda asıl atılım ise 1961 Anayasası ve hemen sonrasındaki 5 Yıllık Kalkınma Planları ile yaşanmıştır.

1961 Anayasasında “Kooperatifçiliğin Geliştirilmesi” konusu anayasal bir öncelik konusu olmuştur.

1962’de kabul edilen Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planından itibaren de kooperatifçilik özellikle kırsal kalkınmanın önemli dinamiklerinden birisi olarak tanımlanmıştır.

Planlı kalkınma dönemlerinde çiftçilerin kooperatifleşmesi desteklenmiş, kanunlarla kurulan kooperatiflerin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması sağlanmıştır.

Bu yıllarda tarım, hayvancılık, tohumculuk ve balıkçılık alanlarında çok sayıda kooperatif kurulmuştur.

Bunların bir kısmı oldukça başarılı sonuçlar vermiş bir kısmı ise beklenen katkıyı verememiştir.

Bir kısmı da, özellikle tarım satış kooperatifleri, zaman içinde iktidarın ve tüccarların kırsal alanı ve üreticileri kontrol etme aracı haline dönüşmüştür.

Sonuç olarak ülkemizde çok zengin bir kooperatifçilik deneyimi ve geleneği bulunuyor. Sadece tarımsal kalkınmada değil, konuttan eğitime, gıdadan enerjiye, ulaşımdan turizme, eczacılıktan kefalete kadar farklı alanlarda kooperatifler halen işlevini sürdürüyor.

2020 yılı istatistiklerine göre ülkemizde 40’a yakın türde ve toplamda 60 bin kooperatif bulunuyor. Bu kooperatiflerin toplamda 6,6 milyon ortağı var.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın görev ve sorumluluk alanındaki kooperatiflerin sayısı ise 10 bin civarında. Bu kooperatiflerin ortaklarının sayısı 2,5 milyon civarında.

Değerli konuklar,

Kooperatifçilik fikrinin ve örgütlenmesinin yakın zamanda hem ülkemizde hem de dünyada yeniden önem kazandığını gözlemledik.

Hatırlayacaksınız, iklim değişikliklerine bağlı olarak 2000’li yılların sonlarına doğru dünya çapında ortaya çıkan kıtlık, uluslararası örgütleri tarımsal üretimin geleceği üzerine birlikte düşünmeye zorlamıştı.

Bu süreçte, Avrupa ve Latin Amerika’daki tarımsal üretim ve satış kooperatifi deneyimlerinin başarısı göze çarptı.

Dünya Gıda Örgütü de bu konuda kimi çalışmalar yaptı.

2012 yılı Dünya Gıda Günü teması “Tarım Kooperatifleri: Dünyayı Beslemenin Anahtarı” olarak belirlenmişti. Bu konuda dünya çapında çok sayıda etkinlik düzenlendi. TMMOB’ye bağlı odalarımız da bu konuda bir dizi çalışma yürüttü.

Benzer bir kıtlık deneyimini yakın zamanda 2019 yılı başında ülkemizde de yakından deneyimledik.

Hatırlayacaksınız yerel seçimlerin hemen öncesinde özellikle patates ve soğanda yaşanan kıtlık, önce tanzim satışlarının ardından da kooperatifleşme tartışmasının yaşanmasına neden oldu.

Bu dönemde özellikle ilhamını Gezi Direnişi’nden, Gezi Parkı’ndaki kolektif yaşam kültüründen alan bir paylaşma ve dayanışma kültürü, sonrasında çok sayıda tüketici kooperatifinin açılmasına vesile oldu.

Bu dönemde kurulan kimi kooperatifler halen başarıyla çalışmaya devam ediyor. Özellikle kent merkezlerindeki tüketicilerin ucuz ve nitelikli ürüne ulaşmasına aracılık ediyor.

Gıda şirketlerinin  üretimden satışa kadar oluşturduğu dikey tekeller aracılığıyla gıda sektörünü tümüyle ele geçirmiş olması, bu alanda hem üreticiyi hem de tüketiciyi sermayenin sömürüsünden koruyacak örgütsel yapılar oluşturmamızı zorunlu kılıyor.

Bu sadece ucuza, nitelikli ürüne ulaşma sorunu değil, çok daha derin bir gıda egemenliği ve gıda güvenliği sorunu haline dönüşmüş durumda.

Bu anlamıyla kooperatifler, katılımcı ve demokratik bir üretim planlamasının, dayanışmacı üretim pratiklerinin, kolektif yaşam tarzının toplum içinde geliştirilmesi ve pekiştirilmesi açısından önemli olanaklar taşımaktadır.

TMMOB olarak kapitalizmin her alanda yarattığı yıkıcı sonuçlar ve kriz gün geçtikçe derinleşirken, tarım ve gıda alanında olduğu kadar yaşamın diğer alanlarında da dayanışmacı ve katılımcı temelde işleyen örneklerin inşa ediliyor olmasını umut verici olarak görüyoruz.

Değerli konuklar,

Bugünkü sempozyumumuzda Dünyada ve Türkiye’de yeni gelişen kooperatifleşme deneyimlerini ele alan çalışmalara, tartışmalara yer vereceğiz.

Emeğin ve doğanın sömürüsüne dayanan mevcut sistemi aşmaya çalışan bir bakış açısıyla  tarımsal üretimi ve gıda tüketimini masaya yatıracağız.

Burada yapılacak sunumların ve yürütülecek tartışmaların, bu alandaki örgütlenmelere fikri katkı sunacağından, cesaret ve ilham aşılayacağından şüphem yok.

TMMOB olarak, halkın yaratıcı girişkenliğine ve dayanışma kültürüne yaslanan kooperatifçilik anlayışının gelişimine vereceğimiz her katkı bize büyük mutluluk verecektir.

Katılan ve katkı sunan tüm arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyor, sempozyumumuzun başarılı şekilde tamamlanmasını temenni ediyorum.

Emin Koramaz
TMMOB YÖNETİM KURULU BAŞKANI