2015 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMLERİNE GİDERKEN GENEL DURUM VE AKP’NİN “YENİ TÜRKİYE”Sİ

05.06.2015

TMMOB Seçim Bildirgesi Mayıs 2015’den:

2015 MİLLETVEKİLİ GENEL SEÇİMLERİNE GİDERKEN GENEL DURUM VE AKP’NİN “YENİ TÜRKİYE”Sİ

2010 referandumu sonrasında AKP’nin en belirgin söylemi “ileri demokrasi” idi, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonraki dönemin söylemi de “yeni Türkiye” oldu.

Türkiye 2015 seçimlerine giderek yoğunlaşan özel bir ortam eşliğinde girmektedir.

Bugün Türkiye, cumhuriyet, demokrasi, bilim, teknik, aydınlanma ve laiklik düşmanı, emek düşmanı, kadın düşmanı, çocuk düşmanı, dinci-mezhepçi faşist, totaliter bir zihniyetle yönetilmektedir.

AKP’nin “yeni Türkiye”si “yurtta barış, dünyada barış” politikasını terk etmiş, ülkede ve bölgede gerilim ve savaş peşinde koşmaktadır.

Bugünkü Türkiye, modern cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin, parlamenter temsili rejimin, kuvvetler ayrılığının, yargı bağımsızlığının, Danıştay ve Yargıtay’ın, basın, örgütlenme, toplanma, tüm demokratik hak ve özgürlüklerin yok edilmesine yönelik, hukuka aykırılıklarla dolu bir ortamda emek sömürüsü cenneti ve işçi katliamlarının mekânı olmuştur.

Bugünkü Türkiye, sanayisizleşmenin, yatırımsızlığın, plansızlığın; fason ve taşeron üretimin, üretiminin ithal girdiye bağımlı olduğu; tarımın tasfiye edildiği, yeraltı-yerüstü varlıklarının ve bütün ülkenin imara ve kentsel talana açıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, siyasal temsil, parlamento, kamu yönetimi, hükümet, iktidar erklerinin alışılagelmiş biçimlerini dışlayan bir tarzda yönetilmekte ve “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir” sözlerinin rahatlıkla sarf edilebildiği, demokrasinin hiçe sayıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, “kutsal dava”, “kutsal yürüyüş” ve bu kapsamda “demokrasi dahil siyasal değerlerin restorasyonu”nun sözünün edilebildiği bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, “10 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesiyle Türkiye’de bir dönem fiilen bitmiştir. Parlamenter sistem, 10 Ağustos’ta bir daha geri dönüşü olmamak üzere milletimiz tarafından bekleme odasına alındı” sözleri ile demokrasi dışı totaliter yönetim biçimlerinin açıkça savunulabildiği bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, merkezi kamu yönetimi ve yerel yönetimlerin artık mafyavari rant ilişkileriyle belirlendiği, Sayıştay raporları ile belgelendiği üzere iktidar harcamalarının tamamen denetim dışı kaldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, kalkınma, sanayileşme, planlama, kent, imar ve çevre politikalarının dinamik gücü olan mühendislik, mimarlık, şehir planlama disiplinlerinin tasfiye edildiği; bilim ve tekniğin önermelerinin yerini rantın ve gericiliğin mimari çirkinliğinin aldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, basın özgürlüğünün, haberciliğin temel gereklerinin dışlandığı ve cezalandırıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, kitle hareketlerinin devlet şiddeti ve ölümle cezalandırıldığı, polisin ağır silahlarla donatıldığı, “kamu düzeni ve güvenliği” söyleminin polis şiddetini meşru kılmaya çalıştığı, yeni “iç güvenlik” yasası ile polis zorunun yasal güvenceye kavuşturulduğu bir ülke halini almıştır.

Bugünkü Türkiye, “kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri” gerekçesiyle Cumhurbaşkanına “örtülü ödenek” tahsis edildiği, Cumhurbaşkanlık sarayının ağır silahlarla donatıldığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, dinci, milliyetçi, faşist öbeklerin, halka karşı linç ve iç savaş nosyonlarıyla kışkırtıldığı bir ülke halini almıştır.

Bugünkü Türkiye, üniversitelerin özel güvenlik aygıtları ve karakollarla kuşatıldığı, rektörlerinin cumhurbaşkanına bağlı olduğu, yedek işgücü ve işsizlik depolarına ucuz işgücü hazırlayan bir ülke olmuştur.

Bugünkü Türkiye, “Türkiye’nin konumu itibariyle biz icat yapamıyoruz, buluş yapamıyoruz. Tarım ülkesiyiz biz. Ara teknik eleman ülkesiyiz biz”; “Tarımın köylünün elinden alınması gerekiyor”, “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, diye!.. Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabii elden gidecek!.. Sonra nedir bu laiklik Allah aşkına?..”, “Hem laik hem Müslüman olunmaz.. ya Müslüman olacaksın ya laik”, vb. sözler sarf edenlerin yönettiği Osmanlıcı, İslamcı, şizofrenik bir ülke görünümü almıştır.

Bugünkü Türkiye, “Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur”, “Kardeşim ne Kürt sorunu ya? Artık böyle bir şey yok” diyenlerin Kürt sorununda “çözüm süreci” yürüttüğü, “açılım” yaptığı, Türk-İslam sentezini Kürt-İslam sentezi üzerinden güçlendirmeye ve onu da “ümmet” arkaikliğine tabi kılmaya çalıştıkları bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, kadın emeği, kimliği ve bedeninin bir bütün olarak sömürüldüğü, nesneleştirildiği, kadın cinayetlerinin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin arttığı, çocukların her tür istismara uğradığı, sokaklarında Türkiyeli-Suriyeli kadın ve çocukların dilenci yapıldığı, istismar edildiği bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, internet ve sosyal medyaya erişimin başbakan ve bakanların istemi üzerine engellenebileceği bir yasaklar ülkesi haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, anti-demokratik seçim barajı, anti demokratik siyasi partiler ve seçim yasalarının meşruiyet kazandığı bir ülke haline gelmiştir.

Bugünkü Türkiye, istisnaların kaide/kural, olağanüstü hallerin olağan hal olarak anlaşıldığı bir ülke haline gelmiştir.