ÇMO: ŞEBİNKARAHİSAR AYVALIK; FELAKET, KAZA, FACİA OLARAK NİTELENDİRİLEMEZ; TOPLUMA KARŞI İŞLENEN SUÇTUR, İLK DEĞİLDİR, SİYASİ İRADE SUÇ ORTAĞIDIR!

16.12.2021

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası 16 Aralık 2021 tarihinde "Şebinkarahisar Ayvalık; felaket, kaza, facia olarak nitelendirilemez; topluma karşı işlenen suçtur, ilk değildir, siyasi irade suç ortağıdır!" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

Giresun Şebinkarahisar‘da 18 Kasım günü Nesko Madencilik A.Ş.‘ye ait "Kurşun, Çinko, Bakır Ocağı ve Zenginleştirme Tesisi"nde ortaya çıkan suçun hemen ardından Balıkesir Ayvalık‘taki Bilfer Madencilik ve Turizm A.Ş.‘ne ait demir ve bakır madeninin atık havuzunun istinat duvarının çökmesi ile yeni bir suç gündeme gelmiştir.

Doğaya verilen bu zararların telafisi olmasa da, zararın yaygınlaşmaması adına yapılacakların neler olduğunu biliyor; bu ekolojik suçların temelinde sermayenin talan hırsı ve buna göz yuman siyasi iradenin sermaye güdümlü politikalarının olduğunu tekrarlıyoruz.

Art arda yaşatılan bu son iki ekolojik yıkımdan ders alınmalı, olası yenilerini engellemek için derhal harekete geçilmelidir.

Siyasi irade değiştirerek, değiştiremediğine göz yumarak ilgili mevzuatları sermayenin biriktirme hırsına elverişli hale getirmekte ya da uygulamaktadır. ‘Kalkınma‘ kılıfına sokarak uygulanan toplumun, doğanın, yaşam hakkının hiçe sayıldığı bu rant politikalarının yol açtığı tüm bu yaşatılanlar, örgütlü talan ve ekolojik yıkım suçlarıdır.

ÇED mevzuatının içi boşaltılmıştır.

Siyasi iradenin sermayenin hedefleri doğrultusunda yaklaşımı ile ÇED uygulamaları amacından sapmış; talan argümanına dönüştürülmüştür. Bakanlıkça bir dönemde 400 ün üzerinde "ÇED Olumlu" kararına karşılık sadece 4 "ÇED Olumsuz" kararı olması; bununla beraber "ÇED Gerekli Değildir" kararlarının binlerce olması muhtemel sayılarının dahi bilinemiyor olması bunun somut göstergesidir.

ÇED mevzuatı amacı yönünde uygulanabilir olmaktan çıkmış; sermayenin elinde bir talan donanımı haline getirilmiştir.

Beli binlerce "gerekli değildir", yüzlerce "olumlu" karşısında sadece 4 "olumsuz" karara rağmen art arda yaşatılan yıkımlar ÇED mevzuatının işlevinin nerelere evrildiğinin açık göstergesidir.

Denetim mekanizması sermayenin güdümüne devredilmiştir. 

Siyasi irade Çevre Görevlisi gibi yapılarla denetimler üzerindeki kamu gücünü kaldırmıştır. Siyasi irade, sermaye tarafından gelen talepler karşısında ve o talepler doğrultusunda atacağı adımların bahsettiğimiz sonuçlarındaki sorumluluğundan sıyrılabilmek amacı ile oluşturduğu yapılarda ‘denetim‘ hizmet bedeli ‘denetlenen‘ yani sermaye tarafından ödenir hale getirmiştir. Böyle bir denetim kuramı yoktur.

Mevcut durumda denetçi, kontrol olması gereken meslek disiplinlerinin başında sermaye denetçi olarak oturtulmaktadır.

Örgütlü suç işlenmektedir.

Başta bahsedilen temel çarpıklıkların yanı sıra ihaleler, desteklemeler gibi sayısız tekil uygulamada sermayenin hedefleri doğrultusunda siyasi irade ve sermaye örgütlü suç işlemektedir.

Bakanlık ve işletme bu durumda ve benzerlerinde "Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik" uyarınca işletme ve Bakanlık acil bilgilendirme ve uyarı duyurusu yapmakla sorumlu tutulmuşlardır. Bakanlık ve işletme suçun ortaya çıkması ardından bu yönetmeliğin esasına uymayarak suç işlemeye devam etmişlerdir.

Şebinkarahisar‘daki ekolojik yıkım da diğerleri gibi göz göre göre gelmiştir.

Nesko Madencilik A.Ş.‘ne ait atık havuzunda ortaya çıkan anlık bir kaza, bir afet, öngörülemez bir olay değildir. Şirketin ve başta bakanlık olmak üzere tüm yetkililerin umursamazlığı ile Şebinkarahisar‘da böylesi yıkım yaşanmış; siyasi irade ve sermaye ortak suç işlemiştir.

Toksik ağır metal içerikli atıklarının depolandığı havuzlardaki patlamaya varan sürecin önünü bilimsellikten ve halkın ihtiyaçlarından uzak yatırım süreci ve ÇED süreçleri başlatmıştır. Şirket 2000‘li yılların başından beri çok kez "ÇED gerekli değildir" kararlarına sırtını yaslayarak faaliyetini sürdürmüştür. Geçtiğimiz yıl içerisinde gerçekleştirilen kapasite artışı ise, aynı kararlara sırtını yaslamış ve şirketin atık havuzunu patlayana kadar doldurabilmesine zemin hazırlamıştır.

Bakanlığın; ancak suç ortaya döküldükten ve köylülerin tepkilerinin yurt genelinde bir tepkiye dönmesinin ardından ‘en üst düzeyde ceza‘ ile yaptırım uyguladığını açıklaması da gecikmiş ve yetersiz bir yaptırımdır. Açıklanan 12 milyon TL ceza bedeli ile verilen zarar arasında onlarca belki yüzlerce misli fark vardır. Kaldı ki verilen zararın birçok anlamda geri dönüşü mümkün değildir.  

Kelkit Vadisi‘nin su kaynakları ve tarımsal uğraşlar anlamında tahrip edilmesine yol açan bu olayın etkilerinin Çarşamba Ovası‘na kadar ulaşması söz konusudur. Su kaynaklarının yanı sıra, toprak kirlenmesi ve canlı yaşam üzerindeki tehditler ile cezalarla tazmin edilemeyecek bir ekolojik yıkım ortaya çıkmıştır. Sonuçları yıllarca etkisini sürdürecek bu yıkım, bu yönü ile bir Çernobil olayıdır.

Ayvalık‘ta yaşatılan da ilk değildir.

Bilfer Madencilik ve Turizm A.Ş.‘ye ait olan tesis bölge halkının sağlığını ve doğayı yıllardır tehdit etmektedir. Burada ortaya dökülen suç temelde Şebinkarahisar‘da yaşatılanlarla aynıdır.

Buradaki suçun geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan sonucu öncesinde bu yılın ilk ayında da aynı depolama havuzunda benzer sorun gerçekleşmiş, hasar gören istinat duvarlarının beton bloklarla takviye edildiği iddia edilmiştir.

Bilfer Madencilik‘in bugünün mevzuatı ile bile mümkün olmayan bölgedeki faaliyetini göre mümkün olmasa da Madra Barajı‘nın hemen dibindeki tesis faaliyetini 1950‘lerde alınan ruhsata dayandırmaktadır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bu ruhsatı işaret ederek; şirketin faaliyetini kazanılmış hak olarak görmekte ve iptal edilmesine izin vermemektedir.

Yaşatılan bu son yıkım sırasında, yoğun yağışların ardından atık havuzundaki artan yükün istinat duvarlarınca taşınamadığı ifade edilmiştir. Bu açıklama günümüz mevzuatına göre faaliyet yürütmesi sakıncalı olan bir tesis için bile akla uygun gelmemektedir. İzin süreçlerindeki çarpıklıkların dışında, "Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik" Bakanlık ve işletme tarafından uygulanmamış;  bu şekilde söz gelimi olası ağır hava koşullarına uygun ve dayanıklı istinat duvarına gerek duyulmamıştır. Ancak bakanlık tartışılır hale gelen günümüz mevzuatına bile uygun olmayan izin süreçleri sonunda bu tesisleri de hayati başka yönetmeliklerin kapsamına almayarak ve denetlemeyerek suça ortak olmuştur.

Acil eylem planları yoktur ya da devreye sokulmamaktadır.

Yaşatılanların etkileri ve boyutları halen bilinmemektedir. Bakanlık derhal olayın boyutu, riskleri, yayılımı ve acil eylem planları, uygulanışları hakkında gerçek bilgileri kamuoyu ile paylaşmalıdır.

Bu sorumluluk ahlaki bir sorumluluk olmasının ötesinde "Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik" uyarınca bakanlık ve şirkete yüklenmiş bir sorumluluktur. Buna uyulmamakla suça devam edilmektedir.

Acil tedbirlerin ve sistemin sorgulanmasına gerek vardır.

Bir ay içerisinde yaşatılan iki olay yenilerinin kötü bir habercisidir.

Faciaların önünü ÇED raporları açmaktadır. Verilen ÇED raporlarının ezici bir kısmı projelerin uygun olduğunu ifade etmektedir. Şirketler tarafından hazırlanan ÇED raporlarının ve ÇED gerekli değildir kararlarının pek çok facianın ilk adımı olduğu görülmektedir. Bu sebeple Çevre Etki Değerlendirmeleri kamu tarafından bağımsız olarak raporlanmalı; bunun yapılması için de, kamuya daha fazla çevre mühendisi ve diğer ilgili disiplinlerin istihdamı sağlanmalıdır ya da ÇED mevzuatı kaldırılmalıdır. Çünkü, amaca hizmet eden değil; talan ve yıkım suçlarına hizmet eder hale getirilmiştir.

Müsilaj ve bu gibi felaketlerden de gördüğümüz üzere siyasi irade, yol açtığı sonucun kendisini en yüksek perdeden ifade etmedikçe denetlemelere ağırlık vermemektedir. Bu, uygunsuz işletmelerin çalışmalarına devam etmesine, faciaların yaşanmasına sebep olmaktadır. Bakanlığın facialara yol açan sorumsuzluğu derhal sonlanmalı, kamuda artan istihdam ve programlama ile tehlike arz eden tüm işletmeler düzenli olarak denetlenmelidir.

Süregelen denetim mekanizması sermaye güdümünde yürümektedir. Derhal denetimlerde kamu gücü etkin kılınmalıdır.

Bu adımların atılmaması toplum sağlığının yok edilmesi ve ekolojik yıkımların garantisi olacaktır. Mevcut politikalar gerçek ve tek sorundur. Müsilaj, selde can ve mal kayıpları, kirlilik bu temel sorunun sonuçlarıdır. Hep söylediğimiz üzere temel sorun ‘kalkınma‘ maskesi ile yürütülen talan politikasıdır. Hevsel Bahçeleri‘nden Validebağ‘a, Marmara‘dan Van Gölü‘ne, İkizdere‘den Muğla‘ya tüm yağma ve talanlara son verilmelidir.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak meslektaşlarımızla beraber tüm bilimsel donanımımızı ve mesleki birikimimizi doğa ve halk için kullanmaya hazırız. Bir an önce yıkım yaratan talanlara karşı doğru, şeffaf ve denetlenebilir bir çevre politikasının açıklanıp; hayata geçirilmesi gerekmektedir.