METEOROLOJİMO: İKLİM KANUNU TASARISI, DOĞAYI FİNANSALLAŞTIRIYOR. İLK HEDEF ORMANLARIMIZ VE SU KAYNAKLARI

14.03.2025

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası, 14 Mart 2025 tarihinde "İklim Kanunu Tasarısı, Doğayı Finansallaştırıyor! İlk Hedef Ormanlarımız ve Su Kaynakları" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

İKLİM KANUNU TASARISI, DOĞAYI FİNANSALLAŞTIRIYOR.

İLK HEDEF ORMANLARIMIZ VE SU KAYNAKLARI

İlkim değişimi kamuoyunun gündeminde olmadığı zamandan beri iklim ve iklim değişimi ile ilgili görüşlerimizi sürekli olarak kamuoyu ile paylaşmaya çalışmaktayız.

İklim Kanunu Tasarısının hazırlık süreci ve komisyondan geçip Meclis gündemine gelmesi süreçlerinin hiç birisine dahil edilmedik.

Tasarıdan bilgimiz olduktan sonra, Kamusal sorumluluğumuz gereği 5 Mart 2025 tarihinde https://meteorolojimuh.org.tr/iklim-kanuna-sigdirilmaya-calisilarak-yeni-bir-ticari-alan-olusturuluyor/) ve 11 Mart 2025 tarihinde (https://meteorolojimuh.org.tr/iklim-kanunu-tbmm-gundeminde-net-sifir-mi-elde-var-sifir-mi/) iki bilgilendirmeyi kamuoyu ile paylaştık. Konu ile ilgili olarak, basın ve yayın kuruluşları bizleri görmemezlikten gelmeye devam ederek tek taraflı yayınlar yapmaya devam etmektedir. Bazıları ise konuyu görmemezlikten gelmektedir.

Kanun tasarısını değişik içerikleri ile ele alınmak zorundadır. Bu açıklamamızda, Karbon Ticaretinin Orman alanlarına ve dolayısıyla su kaynaklarına etkisini örneklemeye çalışılmıştır.

Tasarının tanımlar başlığında, İklim Finansmanı, Karbon kredisi, Yutak Alanlar gibi tanımlamalar ile karbon emilimi ve finansmanla ilgili işlemlerin tanımları yapılmıştır.

Tasarının üçüncü bölümünde ise, ticaret sistemin kurulması, piyasalar ve denkleştirmeler konu edilerek, karbon salınımları üzerinden nasıl bir pazar oluşturulacağı anlatılmaktadır. Bu pazar yapısı anlatılırken, ormanlar ile su kaynaklarının korunması, gelişmişlik farklarının azaltılması, yoksulluğun giderilmesi gibi kulağa çok hoş gelen söylemlere sığınılmaktadır. Ancak bu süreç doğanın finansallaştırılmasını açıkça ortaya koymaktadır (Bu konuda Dünyanın Finansallaştırılmasına Direnmek ve Yirmibirinci Yüzyılda İklim Emperyalizmi gibi makaleler (https://monthlyreview.org/2022/04/01/the-defense-of-nature-resisting-the-financializaton-of-the-earth/) kaynak olarak görülebilir. 

Tasarının temel dayanağının “Net Sıfır” olduğu ve net sıfırın ne anlama geldiğini önceki metinlerde açıklamıştık. Net Sıfır dayanağından hareket eden tasarı, karbon salımları ve emilimi üzerinden oluşturulan pazardan söz etmektedir. Burada sözü edilen konunun gerçeği ise Doğanın Finansallaştırılmasıdır. Bu konuyu açıklamak için öncelikle Doğanın finansallaştırılması sürecine bakmak gerekiyor.

Doğanın Finansallaştırılması;

Doğal kaynakların ve alanların ekosistem hizmetlerinin veya biyolojik çeşitliliğin, finansal varlıklara dönüştürülerek piyasada alınıp satılabilir hale getirilmesi sürecidir. Bu konunun araçları olarak, karbon kredileri ve emisyon ticareti, çevre dostu projeler için finansman sağlayan borçlanma araçları, ödemeye dayalı ekosistem hizmetleri, ekolojik zararları dengelemek amacıyla şirketlerin satın alabileceği krediler gösterilmektedir.

Doğanın Finansallaştırılmasının Tarihsel Süreci;

1970, Çevre Ekonomisinin Doğuşu, E.F. Schumacher gibi ekonomistlerin doğanın ekonomik sistemlerde hesaba katılması gerektiği belirtildi.

1972, Stockholm Konferansı, çevre sorunlarının ekonomik boyutlarını tartışmaya açıldı.

1973, E.F. Schumacher’in "Small is Beautiful" Kitabıyla, Ekonomik büyümenin sınırsız olamayacağı ve doğanın ekonomik sistemlerde hesaba katılması gerektiği belirtildi. 

1980, Ekolog Herman Daly gibi isimler, doğal kaynakların tükenmesiyle ekonomik sistemlerin etkileneceğini tartışmaya açıldı ve Ekosistem Hizmetleri kavramının gündeme geldi.

1987, Brundtland Raporu; Sürdürülebilir kalkınma kavramı kapsamında doğanın sunduğu ekosistem hizmetlerin, ekonomik sistemlerden nasıl değerlendirileceği konusunun tartışmaya açıldı.

1990, Doğal sermayenin ekonomiye dahil edilmesi kapsamında, karbon piyasaları kavramı ortaya çıkarıldı.

1992, Rio Zirvesi (BM Çevre ve Kalkınma Konferansı), Sürdürülebilir kalkınma kavramının genişlemesi ve doğal sermayenin korunması gerektiğinin vurgulandı. 

1997, Kyoto Protokolü ile karbon kredisi ticareti fikri hayata geçirildi. Ormanlar ve karbon tutma alanları, ticari birer varlık olarak görülmeye başlandı.

1999, Doğal Kapitalizm (Paul Hawken, Amory Lovins ve L. Hunter Lovins) kitabı, Doğal sermayenin sürdürülebilir ekonominin temel unsuru olduğu vurgulandı. 

2000’ler ve sonrası, BM ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar, doğal sermayeyi ekonomik göstergelere (Finansal Araçların Gelişimi, Ekosistem Hizmetleri ve Doğal Sermaye Projeleri) dahil etmeye başladı.

2005, Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemi (EU-ETS) kuruldu ve karbon piyasaları aktif hale getirildi.

2008, Finans Krizi sonrası doğaya dayalı varlıklar (su hakları, biyoçeşitlilik kredileri) yatırım aracı olarak daha fazla tartışılmaya başlandı.

2010, Ekosistem ve Biyoçeşitliliğin Ekonomisi (TEEB) Raporu, doğanın ekonomik değerini ölçmeyi önerdi.

2010 ve Sonrası Küresel Yeşil Finans Hareketi başlatıldı.

2015, Paris Anlaşması ile doğaya dayalı çözümler finansal sistemlere entegre edilmeye başladı.

2021, İngiltere Hükümeti için hazırlanan Dasgupta Raporu, Doğal sermayenin geleneksel finansal sistemlere entegre edilmesi gerektiği belirtildi. Glasgow Net Sıfır İçin Finansal İttifak (GFANZ, 2021) gibi girişimler, doğanın finansallaştırılmasını hızlandırdı. Yeşil tahviller, doğa bazlı finans araçları ve sürdürülebilir bankacılık gibi uygulamalar arttı.

Doğanın finansallaştırılması, yani doğanın ve ekosistem hizmetlerinin finansal piyasalara entegre edilmesi süreci, 1970’lerden itibaren çevre ekonomisi ve sürdürülebilir kalkınma tartışmalarıyla birlikte gündeme gelmiş, 1990’lardan itibaren karbon piyasaları ve ekosistem hizmetlerinin ekonomik birer varlık olarak değerlendirilmeye başlanmıştır. 2000’ler ve 2010’lar boyunca yeşil finans, emisyon ticareti ve ekosistem hizmetlerinin ticarileştirilmesi gibi mekanizmalarla hız kazanmıştır (mutlaka konu ile ilgili çok daha fazla doküman bulunmaktadır).

Süreçten görüldüğü gibi doğanın finansallaşması uzun soluklu bir süreçte devam etmektedir. Bu süreçte amaç hiçbir zaman karbon emisyonlarının azaltılması olmamıştır.

Doğanın Finansallaşması Sürecinde Yaşanan Bazı Olaylar;

  1. BM Özel Temsilcisi Mark Carney,  3 Kasım'da COP26 toplantısında, Glasgow Net Sıfır Finansal İttifakı (GFANZ, 2021) olarak bilinen, 45 ülkede 450'den fazla finansal firmadan oluşan bir konsorsiyum, kendi işlerini, ancak en önemlisi kredi verme ve yatırımlarını net sıfır hedeflerine uyumlu hale getirmeyi taahhüt ettiğini, iklim değişikliğinin en kötü etkilerini azaltmak için gereken 150 trilyon dolarlık tahmini fiyat etiketini finanse etmede önemli ilerlemeler sağlayabileceği, birleşik şirketlerin toplam varlıklarının yılın başındaki 5 trilyon dolarlık değerinin 130 trilyon dolara yükseldiği belirtmektedir (https://www.forbes.com/sites/jillbaker/2021/11/08/mark-carneys-ambitious-130-trillion-glasgow-financial-alliance-for-net-zero/).
  2. Jill Baker, Yağmur Ormanları Ulusları Koalisyonu'ndaki çalışmalarım, yağmur ormanlarının korunması yoluyla karbonsuzlaştırmaya odaklanıyor. Bu, emisyonları azaltmanın en uygun maliyetli stratejilerinden biri (https://www.forbes.com/sites/jillbaker-1/) olarak belirtilmektedir.
  3. 28 Ekim 2021'de, Malezya'nın Borneo adasındaki Sabah eyaletinde Singapurlu paravan şirket olan Hoch Standard’a iki milyon hektarlık bir orman ekosistemi için yüz ila iki yüz yıl boyunca "doğal sermaye/ekosistem hizmetleri" yönetimi ve pazarlaması unvanını verilmiştir. Anlaşmanın tam niteliği açıklanmamış olsa da, gazetecilerin araştırmaları ve Borneo'daki bir yerli lider olan Adrian Lasimbang tarafından açılan bir dava, Doğa Koruma Anlaşması'nın, iki yöneticisi ve hissedarlar tarafından sağlanan yalnızca 1.000 ABD doları tutarında ödenmiş sermayesi olan, ancak açıklanmayan çok milyar dolarlık özel sermaye yatırımcıları tarafından desteklenen bir holding şirketi olan Hoch Standard'a, Sabah'ın orman ekosistemindeki doğal sermayenin ticari haklarını edinme hakkı verdiğini ortaya koydu. Su temini, karbon tutulması, sürdürülebilir ormancılık ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi ekosistem hizmetlerine ilişkin haklardan elde edilen gelirin önümüzdeki yüzyılda yaklaşık 80 milyar dolar olacağı, tahmin ediliyor. Sabah hükümetinin anlaşmadan çekilemeyeceği, Hoch Standard'ın ise hükümetin izni olmadan Sabah Ormanı'ndaki doğal sermayeye ilişkin haklarını diğer yatırımcılara satabileceği belirtiliyordu (https://jussemper.org/Resources/Economic%20Data/Resources/JBFoster-TheDefenseNature.pdf).
  4. Bir başka kaynakta ise, Kamboçya'da yerli köylüler karbon dengeleme projesi nedeniyle orman ve topraklarını kaybediyor (https://news.mongabay.com/2024/07/in-cambodia-indigenous-villagers-lose-forest-land-amid-carbon-offset-project/) haberi ile karşılaşıyoruz. 

Bu uygulamaların benzerlerinin, dünyanın değişik yerlerinde yoksul halklar üzerindeki etkisine ilişkin çok daha fazla örnekleri bulabilmek mümkündür.

Ülkemizde ki Durum;

Ülkemiz açısından bakıldığında, fiili olarak orman alanları başta olmak üzere tüm doğal alanlar yok edilmektedir. Mevcut uygulamalardan anlaşıldığı kadarıyla doğal alanların yok edilmesine devam edilecektir. Bu uygulama su güvenliği başta olmak üzere gıda güvenliği üzerinde büyük bir tehdittir.

İklim Kanunu;

İklim Kanunu tasarısı bu süreci etkilemeyecektir. Bu süreç özellikle su kaynakları başta olmak üzere biyoçeşitliliği yok etmektedir. Yok etmeye devam edecektir. Mevcut tasarının sağlayacağı avantajlardan yararlanmak için hangi şirketler hazırlıklarını tamamlamıştır. Mevcut orman alanlarımız üzerinde uluslararası şirketler başta olmak üzere belli anlaşmalar yapılıp yapılmadığını ise bilememekteyiz.

Karbon ticareti ile, karbon emisyonlarının emilimi için yeni alanlar oluşturulması değil, mevcut doğal orman alanlarının gizli ya da kısmı gizli anlaşmalar ile uluslararası şirketlere verilmesi ve bu şirketlerin bu alanlardan gelir elde etmesinin sağlanmasıdır. Bu durum yaşam alanları üzerinden özellikle kırsal kesimi, temel güvenlik açısından su ve gıda sektörünü çok fazla etkileyecektir.

SONUÇ;

  1. İklim Değişimi ile ilgili hazırlanan raporlar ve yapılan genel çalışmalar, önümüze konan tespitlere bağlı kalınarak yaşanabilecek olumsuzlukları belirten tekrarlardan ve doğanın finansallaşmasını sağlayacak anlayışa hizmet edecek şekilde yapılmaktadır. Öncelikle bu tekrarlardan vaz geçilmesi gerekir. Bu anlamda Ulusal Katkı Beyanları Raporları gerçeğe uygun olması durumunda genel politikanın durumu anlaşılabilecektir.
  2. Süreç bütün olarak değerlendirildiğinde, kanun tasarısı uluslararası şirketlerin talepleri doğrultusunda doğanın finansallaşması üzerine kuruludur. Ülkemizdeki orman alanlarının özel anlaşmalar ile uluslararası şirketlere devredilebilir. Ormanlarımız ve kırsal bölge insanımız açısından sürecin iyi gitmediği anlaşılmaktadır.
  3. En fazla karbon emilimi okyanuslar tarafından yapılmaktadır.  ABD Başkanı Donald Trump’ın Grönland için yaptığı girişimlerde ada dışında diğer alanlar içinde bir planı olabilir mi? İklim değişimi ile ilgili söylediklerini de dikkate alarak.
  4. Gömülü karbon uygulamalarının başlamasından sonra diğer sektörler nasıl etkilenecektir?
  5. Gıda güvenliği açısından, güvence olarak gösterilen bu tasarının, tüm gıda sektörü ve örnek olarak özellikle gıda sektöründe önemli bir yetiştirme kapasitesine ulaşan su ürünleri yetiştiriciliği sektörünü nasıl etkileneceğine dair bir çalışma var mıdır?  
  6. Süreç, uluslararası şirketlerin yaptığı Glasgow Net Sıfır Finansal İttifakı (GFANZ, 2021), etkileriyle ve olası sonuçları ile iyi değerlendirilmelidir.
  7. Bu süreç, birbirinin ayrılmaz parçası olan orman alanlarımızı ve su kaynaklarımızı tamamen bizim olmaktan çıkaracaktır. Korumayacak yok edecektir.
  8. Kendi ulusal yutak alanlarımızın sağladığı katkılar için, faaliyetlerimizden dolayı uluslararası şirketlere ödeme yapılacaktır.
  9. Bu süreçte, uluslararası şirketlerden fon alarak tanıtım yapan oluşumlara dikkat etmeyi de unutmamak gerekir. Bu alanda görüş bildirenlerin ve etkinlik düzenleyen gelirlerini nereden sağladığına bakmak gerekir. Doğayı finansallaştıran şirketlerin temsilcileri ile bu süreç yürütülemez.  

Bu Tasarı Kesinlikle Yasalaşmamalıdır