ODALARDAN SİİRT - ŞİRVAN BAKIR MADENİ FACİASINA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR

22.11.2016

Çevre Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası ve Makina Mühendisleri Odası, Siirt`in Şirvan ilçesindeki Bakır Maden Ocağında meydana gelen faciaya ilişkin 22 Kasım 2016 tarihinde birer basın açıklaması yaptılar.

ÇMO: YİNE MADEN, YİNE TAŞERON, YİNE ACI!

İş cinayetleri artık son bulsun…

Siirt`in Şirvan ilçesindeki Bakır Maden Ocağında, 17 Kasım Perşembe akşamı, şev kayması nedeniyle meydana gelen faciada 16 maden emekçisi toprak altında kaldı. 5 işçi bu faciada yaşamını yitirirken,  11 işçi toprak altında kurtarılmayı bekliyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü‘nün (ILO) verilerine göre ülkemiz ne yazık ki, iş cinayetlerinde dünyada 3. Avrupa‘da ise 1. sırada geliyor. Gediz, Kemalpaşa, Dursunbeyli, Elbistan, Karadon, Soma ve Ermenek maden facialarında yüzlerce maden emekçisi hayatını kaybetti. Soma`da yaşanan ve 301 işçimizin yaşamını yitirdiği büyük maden kazasından bu yana, gerek yasal önlem anlamında, gerek iş ve işçi güvenliği anlamında ve gerekse mevcut iş güvenliği konusundaki denetim eksikliği nedeniyle bir kez daha 16 aile canlarını yitirmenin acısını yaşıyor.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası olarak, iş cinayetlerinin artık son bulması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını, kamusal denetimin yeterli ve etkin biçimde gerçekleştirilmesini ve hatası olanların en ağır şekilde cezalandırılmalarını bekliyoruz.

Yaşamını yitiren maden emekçilerini saygıyla anıyor, Allahtan rahmet, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyoruz.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu

 

 

JMO: SİİRT ŞİRVAN MADEN FACİASI AÇIKLAMASI

Siirt‘in Şirvan ilçesine bağlı Madenköy`de işletilen açık ocak bakır madeninde 17.11.2016 tarihinde meydana gelen kaymada, yaklaşık 1 milyon ton malzeme madende çalışan emekçileri toprak altında bırakmıştır. Kayan malzemenin altından 7 emekçinin cenazesini çıkarılmış olup, 9 emekçimiz hala toprak altından çıkarılmayı beklemektedir.

Hayatını kaybeden işçilerimizin ailelerine ve madencilik camiasına başsağlığı diliyoruz.

Bu acı olaydan sonra bir kez daha vurguluyoruz ki; faciaya dönüşen kazalar, bilimsel ve teknik alt yapı eksikliği kadar uygulanan yanlış politikaların bir sonucu olarak ne yazık ki yaşanmaya devam etmektedir.
Ruhsatı daha önce Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü`ne ait olan Siirt, Şirvan Bakır madeni işletmesi,  2004 yılında özelleştirme ile Ciner Grubu bünyesinde faaliyet yürüten Park Elektrik Üretim Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.`ne devredilmiştir.  Haziran 2006 tarihinde bakır cevheri zenginleştirme tesisinin devreye alınmasıyla üretim faaliyetlerine de başlanılan ve halen açık ocak madenciliği yöntemi ile tüvenan bakır cevheri üretilen ve vardiya usulü çalışılan işletmede 800`ün üzerinde işçi çalışmakta olup, faaliyetler dört ayrı taşeron firma eliyle yürütülmektedir.

Aynı işletmede 25 Temmuz 2016 tarihinde de heyelan meydana gelmiş ve can kaybının yaşanmadığı bu heyelanda 6 kamyon ile 2 iş makinesi göçük altında kalmıştı.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası`nın görevlendirdiği heyet, facianın hemen ardından olay yerinde gözlemlerde bulunmuştur. Güvenlik gerekçesiyle olayın meydana geldiği noktaya tam olarak ulaşması mümkün olmayan ekibimizin yaptıkları gözlem ve değerlendirmeler aşağıda verilmiştir.

Açık ocak yöntemiyle işletilen maden ocağındaki jeolojik birimler, alttan üste doğru, bazalt, yeşil renkli kiltaşı ve kireçtaşlarıdır. Sahada, çok eski tarihlerde, ocak işletmeye açılmadan önce kireçtaşı içinde bir heyelanın (paleoheyelan) meydana geldiği tespit edilmiştir. Bu heyelan nedeniyle kayan malzeme bugün ocak içinde yeşil kiltaşının hemen üzerinde gözlenmektedir. İşletmenin genişlemesi nedeniyle bu  paleoheyelan içinde de yeni basamaklar oluşturulmaya/açılmaya başlanmıştır. Paleoheyelan nedeniyle bu kesimdeki malzeme alttaki jeolojik birimelere göre oldukça zayıf dayanımlıdır. Paleoheyelan topuğundan itibaren takriben +1550/+1577 metre kotlarında açılan üç basamak nedeniyle eski heyelanın zaten zayıf olan malzemesinin dengesi bozulmuştur. Bozulan denge nedeniyle çalışma basamaklarının üstünden +1662 kotunda (basamakların üstündeki doğal topoğrafyada) oluşan gerilim çatlağından kopma ile kayma meydana gelmiş ve 16 emekçimiz kayan malzemenin altında kalmıştır. Sonuç olarak olay, bu eski heyelan içinde yapılan çalışma neticesinde meydana gelmiştir.

İşletmede yapılan görüşmelere ve basına da yansıyan bilgilere göre olay bölgesinin üst kesimlerinde ilk başlarda çatlakların geliştiği daha sonra da kaymanın oluştuğu belirtilmektedir. Teknik olarak bilinmektedir ki, kaymalar oluşmadan önce meydana gelen çatlaklar kayma olacağının habercisi niteliğindedir. Ayrıca, ocak içerisinde kayma öncesinde oluşan gerilim çatlaklarının sürekli olarak kil ile doldurulduğu ve önemsenmediği de iddia edilmektedir.

Olayın meydana geldiği ocak bölgesinde kaymanın belirtileri olan çatlaklardaki hareket izleme çalışmalarının sürekli yapıldığı ve bir hareketin belirlenemediği de basına yansımıştır.  
Diğer taraftan edinilen bilgilere göre paleoheyelanın heyelan düzlüğünde su çıkışları da bulunmaktadır. Bu alandaki kaynaklardan sızan suların, zaten zayıf olan heyelan malzemesini suya doygun hale getirerek, malzemenin daha da zayıflamasına sebep olmuştur.

Yapılan gözlemler ve incelemeler sonucunda;
Herhangi bir bakir arazide doğal olarak meydana gelen heyelanlarda veya açık ocaklarda meydana gelen kaymalarda, hareketten önce (günler hatta aylar önce) çatlaklar gelişmeden büyük kaymaların oluşması durumu bugüne kadar görülmemiştir.  Ocak içinde yapıldığı belirtilen hareket izleme çalışmalarında, hareketin belirlenememiş olması mümkün görülmemektedir.  Eğer hareket tespit edilememişse ya ölçüm aletinde bir sorun vardır, ya da alınan ölçümler doğru değerlendirilememiştir. Aletin bozuk olması veya değerlendirmenin yanlış olması alınacak önlemlerin göz ardı edilmesine neden olmamalıdır.   Çalışanlar tarafından belirtilen çatlak oluşumlarının ocak içinde gözlenmesi, önlem alınması için yeterli bir sebeptir.

Bu gözlem ve değerlendirmelerin daha sağlıklı yapılabilmesi için aşağıda belirtilen soruların cevaplanması gerekmektedir.

1. Olayın meydana geldiği kesimde Çatlak oluşumları ilk ne zaman gözlenmiştir?
2. Çatlak oluşumları gözlenmesine rağmen  ne tür önlemler alınmıştır?
3. Gözlenen çatlak oluşumları hareket izleme cihazı ile tespit edilmiş midir?  Eğer tespit edilememişse, hareket izleme ölçüm aletinin bozuk olup olmadığı veya değerlendirmelerin doğru yapılıp yapılmadığı araştırılmış mıdır?
4. Çatlak oluşumlarından önce ve sonra tecrübeli mühendislerden oluşan bir ekip tarafından şev stabilitesi çalışmaları yapılmış mıdır veya bu çalışmalar yaptırılmış mıdır?
5. Eğer  bu çalışmalar yapılmışsa,

I.     Paleoheyelanın (zayıf malzemenin) varlığı saptanmış mıdır?
II.    Olası kayma mekanizmaları incelenmiş midir?
III.    Kayma mekanizmaları incelenmişse, kaymanın sadece heyelan malzemesinin içinde mi oluşacağı veya kaymada alttaki yeşil kiltaşının da bir rolü olup olmadığı araştırılmış mıdır?
IV.    Yapılan çalışmalar sonunda zayıf olan paleoheyelan malzemesi içinde oluşturulacak işletme basamaklarının şev açıları, basamak yükseklikleri ve basamak genişlikleri için neler önerilmiştir?
V.    Önerilen proje uygulanmış mıdır?
VI.    Bu tür zayıf malzemelerde ilk çalışmalara paleoheyelanın (zayıf malzemenin) topuğundan değil üst kotlardan başlanması gerektiği önerilmiş midir?

Kaymanın gerçek nedeni yukarıdaki soruların cevaplandırılması, proje çalışmalarının, uygulama aşamalarının ve işletme süreçlerinin detaylı incelenmesi sonucu belirlenebilecektir.

Ancak, Siirt Madenköy bakır ocağında meydana gelen kayma sonucunda yaşanan facianın nedenleri de, daha önce başka ocaklarda meydana gelen kaymalar nedeniyle yaşanan faciaların nedenlerinden farklı değildir. Afşin-Elbistan Çöllolar sahası vb. facialar dahil bu felaketin  her yönüyle irdelenmesi ve araştırılması büyük önem taşımaktadır.

Buradan hareketle, ülkemizde halen devam etmekte olan tüm madencilik faaliyetleri ve projelerinin olası riskler, işçi sağlığı ve güvenliği açısından yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.

Açık işletmelerde şevlerin duraylılığının; şev geometrileri olarak tanımlanan; şev açısı, şev yüksekliği ve basamak genişlikleri, şevlerin içinde oluşturulduğu jeolojik birimlerin türleri, dayanım parametreleri, birim hacim ağırlıkları,  fay, tabaka, çatlak vb. süreksizliklerin konumu, şev geometrisinin yapısal süreksizliklerle ilişkisine ve yeraltısuyunun varlığı ile doğrudan ilişkili olduğu bilimsel bir gerçekliktir. Jeolojik özellikler belirlenmeden doğanın dengesini bozacak her türlü müdahalenin felaketle sonuçlanma ihtimalinin bulunduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Bilinen bu gerçekler doğrultusunda; maden işletmelerinde kazısı yapılan jeolojik birimlerin fiziksel ve mekanik davranışlarının incelenip, işletme şev dizaynlarının bu birimlerin jeolojik-jeoteknik özelliklerinin de dikkate alınarak yapılması büyük önem taşımaktadır. Böyle bir uygulama neticesinde, güvenlik ile ekonomiklik arasındaki optimum nokta belirlenerek; işçi sağlığı ve iş güvenliği sağlanarak güvenli bir işletmecilik yapılması mümkün olabilmektedır.

Biliyoruz ki, azami kar güdüsü olmadan,  oluşabilecek risklere karşı alınması gerekli  önlemlerin işletme maliyetini değil, insan yaşamını merkezine alan politikalara, bilim ve mühendisliğe gerekli önemin verilmesiyle, bu olaya neden olan kayma vb. gibi jeolojik tehlike ve risklerin faciaya yol açmasını engellemek mümkündür.

Yaşanan bu facia ve önceki yaşanan olayların arka arkaya ölümlere sebep olması, yapılan yanlış uygulama ve eksikliklerin olduğunu açıkça göstermektedir. 16 maden emekçisinin yaşamına mal olan bu olay da, pekala öngörülebilir ve önlenebilir bir olaydır.

Siirt Şirvan Madenköyde meydana gelen facia bir kez daha göstermektedir ki;

Günümüzde her alanda olduğu gibi madencilik alanında da yaygın olarak yaşanan özelleştirme ve taşeronlaştırmanın yaşanan facianın nedenlerinin başında gelmektedir.

Maden İşletme projelerinin jeolojik, jeoteknik ve hidrojeolojik etüt ve parametreler dikkate alınıp yapılıp yapılmadığını kontrol ederek projenin onaylanmasından başlayarak, projeye uygun işletme yapılıp yapılmadığının denetlenmesinden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Maden İşleri Genel Müdürlüğü`nün ciddi görev ve sorumlulukları bulunmaktadır.   Yine, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işletmede işçi sağlığı ve iş güvenliğini sağlamaya yönelik tedbirlerin alınıp alınmadığına ilişkin kontrol görevini ne derecede yerine getirdiği de önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, madencilikte ölümlerin yaşanmaması için bir kez daha hatırlatıyoruz.

•    Günümüz madencilik politikaları masaya yatırılarak yeniden ele alınmalıdır.
•    Denetimsiz ve kuralsız çalışan, işçilerin hayatını ve iş güvenliğini gözardı eden madenciliğin önüne geçilmelidir.
•    Özelleştirmelere, taşeronlaştırmaya derhal son verilmelidir.
•    İnsanı merkezine almayan, en kısa sürede en fazla karı hedefleyen; günlük çalışma süresi uzun, ücreti düşük, güvencesiz, sendikasız çalışma ortadan kaldırılmalıdır.
•    Öncelikle özel maden işletmelerinde maliyet unsuru olarak görülüp uygulanmayan işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri tam olarak uygulanmalıdır.
•    İş güvenliği denetimi eksiksiz yerine getirilmeli, denetimin özelleştirilmesi uygulamalarına derhal son verilerek kamusal denetim etkinleştirilmelidir.
•    Kazaların önlenebilmesi için sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
•    Madencilik sektöründe faaliyet gösteren her işletmede acilen risk değerlendirmesi yapılmalı, çalışması uygun olmayan işletmeler gerekli tedbirleri almak üzere hemen kapatılmalıdır.
•    Bütün maden işletmelerinin bilimsel ve teknik esaslara, uluslararası güvenli çalışma standartlarına uygun faaliyet göstermesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalı, ilgili meslek disiplinlerinin koordineli çalışması ve işverenden mali bağımsızlığı sağlanmalıdır.
•    Maden işletmelerinde jeolojik-jeoteknik ve hidrojeolojik çalışmalara sadece işletme öncesinde değil, gelişmiş ülkelerin uyguladığı gibi, işletme sırasında hatta işletme sonrasında da gerekli önem verilmelidir.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, iş cinayetlerine dönüşen maden facialarının yaşanmasının kader olmadığını bir kez daha belirtiyor; kısa zamanda en fazla karı değil insanı merkezine alan politikalara, bilim ve mühendisliğe gerekli önemin verilmesi halinde jeolojik tehlike ve risklerin engellenerek faciaların tekrar yaşanmasının ve önlenmesinin mümkün olduğunu ifade ediyoruz.
Kaybettiğimiz tüm madencilerimizin yakınlarının acısını paylaşıyor, yeni can kayıplarının yaşanmayacağı bir ülke umuduyla, konunun unutturulmayarak takipçisi olmanın tüm toplumun sorumluluğu ve görevi olduğunu belirtiyor, saygılar sunuyoruz.

TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI

 

 

 

MMO: İş Cinayetleri Mevcut Sistemle Engellenemez!

Kamuoyunun bildiği üzere iş cinayetlerine yol açan "iş kazaları" ve toplu iş cinayetleri artmaktadır. Kamuoyunun dikkatleri Şirvan‘daki Bakır Madeninde yaşanan facia üzerine toplanmışken konunun bütününe dikkat çekmek istiyoruz.

Son birkaç günde meydana gelen iş kazası haberlerinden bazı başlıklar şöyledir:

  • Şirvan‘da Bakır Madeninde Göçük, 6 işçi öldü, 10 işçi toprak altında.

  • Aydın Efeler‘de çalıştığı inşaatın çatısından düşen alüminyum doğrama işçisi Hidayet K. yaşamını yitirdi.

  • Bursa Yıldırım‘da İnşaatta demir bağlarken tellere temas edip akıma kapılan 36 yaşındaki işçi Siyami Güner yaşamını yitirdi.

  • İzmir Karabağlar‘da forklift devrildi, sol kolu kopan işçi Bekir Gökdere yaşamını yitirdi.

  • Niğde‘de kafasına vinç emniyet demiri düşen 32 yaşındaki elektrik işçisi Özkan Ölmez yaşamını yitirdi.

  • Sivas‘ta dış cephe asansörü halatı koptu; Ömer Coşkun ve Abuzer Dalkıran yaşamını yitirdi.

Konu öylesine vahimdir ki, iş kazalarında her yıl, her ay ve her gün bir öncekini aratmakta, iş cinayetlerinde hayatlarını kaybedenlerin sayısı artmaktadır. 2016 yılı henüz bitmemiştir ancak yıl içerisinde iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin sayısı geçen yılki 1.730‘a daha şimdiden ulaşmış durumdadır.

Bu arada belirtmek isteriz, işyerlerindeki kazaların nedenleri, dikkatsizlik vb. işçilerden veya mühendislerden kaynaklanmamaktadır. Kazaların nedenleri alınmayan önlemler, üretimin ve çalışma yaşamının emekçiler aleyhine olan düzenlenme tarzından kaynaklanmaktadır. Biz bu nedenle "iş kazası" görünümüne dayalı ölümlere iş cinayeti diyoruz.

Hatırlanacağı gibi, iş kazalarında kitlesel ölümlerin yaşanması üzerine, 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu çıkartıldı ve yasa sonrasında iş kazalarının biteceği mesajları verildi. Ancak kazalar, ölümler, sakat kalmalar azalmadı, sürekli olarak arttı. Çünkü kurulan sistem yanlıştı. Şöyle ki:

  • Getirilen sistemde, bu alana ilişkin tüm yetkiler Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü elinde toplandı. Tüm düzenlemeler ilgili Genel Müdürlük tarafından yapılmakta, alana ilişkin hizmetin devredildiği Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri (OSGB‘ler), Eğitim Kurumları, iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimlerine ilişkin tüm kararlar, eğitimler, denetlemeler, cezalandırmalar bu genel müdürlük tarafından yerine getirilmektedir. Sendikaların, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin görüşleri ise hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır. Konunun tek karar alıcısı, uygulayıcısı, denetleyicisi ÇSGB İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü olduğu sürece, yanlış kararlar alınmaya devam edecek, iş kazaları, ölümler ve diğer yaşamsal sorunlar sürecektir.

Bu durumu değiştirmek için; sendikaların, meslek örgütlerinin, üniversitelerin, işveren örgütlerinin de içerisinde yer aldığı idari ve mali yönden bağımsız bir Enstitü kurulmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin tüm kararlar bu kurum tarafından alınmalı, uygulama bu kurum tarafından denetlenmelidir.

  • İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri yaygın olarak OSGB denilen ticari kuruluşlar tarafından yerine getirilmektedir. Ancak, işverenler verilen hizmetin yeterliliği ile ilgilenmemekte, kendi yükümlülüklerinden kaçınmaktadır. OSGB‘ler ticari ilişki içerisinde bulunduğu işyerlerinde iş güvenliği önlemlerinin alınmasında yeterince yaptırımcı olamamaktadırlar.

Bu nedenle, hizmetin ticari kuruluşlar tarafından verilmesi anlayışından vazgeçilmeli, bu hizmet yukarıda önerdiğimiz Enstitünün yerel ayaklarınca yerine getirilmeli, işyerlerinde de işçilerin ve Enstitünün yerel temsilcilerinin söz sahibi olduğu bir yapı oluşturulmalıdır.

  • Elbette ki, sağlıklı, güvenli işyeri yaratılması yükümlülüğü işverenlere ait bir yükümlülüktür ve bu yükümlülük yerine getirilirken hiçbir şekilde maliyet hesabı yapılamaz, insan canının değeri hiçbir maddi varlıkla karşılaştırılamaz. Bunun yanında, işverenlerce OSGB‘lere, sadece rehberlik hizmeti için kaynak aktarılmaktadır.

6331 sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu‘na göre işyerleri; Az Tehlikeli, Tehlikeli ve Çok Tehlikeli olarak üç grupta toplanmıştır. 2015 yılı rakamlarına göre; 

Az tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde 4 milyon 745 bin,

Tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde 4 milyon 420 bin,

Çok tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde ise 3 milyon 319 bin işçi istihdam edilmektedir. 

2017 yılı itibari ile bu rakama 3 milyon civarında kamu çalışanı eklenecektir.

Dolayısı ile OSGB‘lerin hizmet verdiği çalışan sayısı 16 milyon civarında olacaktır. Bugünkü koşullarda OSGB‘ler aylık olarak kişi başına 50 TL civarında bir ücretle bu hizmeti yerine getirmektedirler. Dolayısı ile bu hizmetin yerine getirilmesi için işverenler ödedikleri SGK primlerinin dışında aylık olarak OSGB‘lere yaklaşık 800 milyon TL bedel ödemektedirler. Bunun dışında sağlık muayenesi tetkikleri, periyodik kontroller, ortam ölçümleri, özel eğitimler vb. nedenlerle de ödemede bulunmaktadırlar. Yani aylık ortalama 1 milyar TL‘nin üzerinde harcama yapmaktadırlar. Ama kazalar ve ölümler artmaktadır. ÇSGB tek söz söyleyici, uygulayıcı, denetleyici olduğu sürece de azalmayacaktır. İşveren tarafından yapılan bu harcama (birçok Avrupa ülkesinde "sigorta fonu" adı altında kullanılmakta, sözü edilen Enstitü karar alma, denetleme ve tazmin rolünü yerine getirmektedir), önerdiğimiz Enstitü finansmanı ve denetim uygulamaları için kullanıldığında işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında önemli bir adım atılmış olacaktır.

Dolayısı ile; kaynaklar, zaten sorun ve yanlışlarla dolu olan sistemi iyileştiren değil, daha da kötüleştiren bir yapıya dönüştüren ticari kuruluşlara değil, içerisinde ÇSGB‘nin MEB‘in, Sağlık Bakanlığı‘nın, sendikaların, TMMOB‘nin TTB‘nin, üniversitelerin ve diğer ilgili kuruluşların yer aldığı Enstitü tarafından kullanıldığında verimli bir çözüme ulaşılacaktır. Aksi takdirde, "iş kazaları" ve ölümler, bugüne kadar olduğu gibi her gün, her ay, her yıl artış göstermeye devam edecektir.

Ali Ekber Çakar

TMMOB Makina Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu Başkanı