TMMOB 10. ENERJİ SEMPOZYUMU DÜZENLENDİ

07.12.2015

TMMOB adına sekretaryası Elektrik Mühendisleri Odası tarafından yapılan 10. Enerji Sempozyumu 3-5 Aralık 2015 tarihlerinde “Enerjide Toplumsal Yarar ve Kamusallık” ana temasıyla düzenlendi. Sempozyumun ilk iki günü Samsun, son günü ise Sinop’ta gerçekleştirildi.

TMMOB 10. Enerji Sempozyumu, 3 Aralık Perşembe günü Samsun Atatürk Kültür Merkezi‘nde başladı. Açılış dinletisinin ardından saygı duruşu ve açılış konuşmalarına geçildi. Açılışta; Sempozyum Yürütme Kurulu Başkanı Teoman Alptürk, EMO Samsun Şube Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özdağ, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yeşil, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Samsun Baro Başkanı Kerami Gürbüz, CHP Samsun Milletvekili Kemal Zeybek, Yeşilırmak EDAŞ Genel Müdürü Nurettin Türkoğlu ve Samsun Vali Yardımcısı Hakan Kubalı birer konuşma yaptı.

Sempozyum Yürütme Kurulu Başkanı Teoman Alptürk, EMO tarafından 2 yılda bir belli bir ana tema altında enerji sempozyumları düzenlendiğini belirtirken, "Sözün en güzeli söyleyenin doğru olarak söylediği, dinleyenin de en çok yararlandığı sözdür" dedi. TMMOB’nin de her disiplinde doğruları kamuoyuna sunmakta olduğunu ifade eden Alptürk, sempozyumun ana hedefini "Enerji alanında var olan sorunların, çözüm önerilerinin tartışılabileceği, alanın tüm bileşenlerinin kendini ifade edebileceği bir zemin yaratmak" olarak açıkladı.

Sempozyumdaki tema ve alt başlıkların Dünya’da ve ülkemizdeki yaşanan gelişmeler dikkate alınarak belirlendiğini belirten Alptürk, ilk kez Ankara ve İstanbul dışında Anadolu’da gerçekleştirilen sempozyum için Samsun’un adres olarak tespit edilmesinin nedenini de "bölgede görülen farkındalık, duyarlılık" olarak açıkladı. Bölgedeki yoğun termik santral ve Sinop‘ta nükleer santral kurma girişimlerini anımsatan Teoman Alptürk, bölgedeki yerel hareketlere dikkat çekti. Merzifon, Terme, Gerze, Bartın, Çeşme çevre platformları, Derelerin Kardeşliği, Munzur Çevre Derneği gibi yerel platform öncülüğünde çalışmalar yürütüldüğünü, TMMOB’nin de her zaman insanlarımızın yanında olma anlayışıyla hareket ettiğini kaydetti.

EMO Samsun Şube Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Özdağ ise, sempozyumun ilk kez Anadolu’da bir kentte yapıldığını belirterek, yerel bir çalışma grubu olarak planlama yaptıklarını; Sinop, Merzifon ve Terme’de yerel toplantılar yapıldığını, bölge insanının  hassasiyet ve beklentilerini sempozyum ortamına aktarmayı ve topluma iletmeyi hedeflediklerini anlattı.

"Her Gün Bir Cinayet, Bir Katliam"
EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yeşil ise sempozyumu düzenleyenlere teşekkür ederek başladığı açılış konuşmasında, ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu karanlık ortama dikkat çekti. Yeşil, "Öyle bir ortamda yaşamaya çalışıyoruz ki, Ekim ayından bu yana gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizin hiçbirini; bir katliam, bir cinayet haberi olmaksızın açamaz hale geldik. Son olarak karanlık bir cinayetle Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi öldürüldü. Öncelikle Tahir Elçi cinayetini, arkasındaki güçleri; Suruç, Ankara, Beyrut ve Paris katliamlarını gerçekleştirenleri lanetliyor ve buna ortam hazırlayanları, devlet erkini kendi koltuğunu korumak için kullanırken, insanların canını hiçe sayanları kınıyorum. Tüm insanlığa başsağlığı diliyorum" diye konuştu. 

Hüseyin Yeşil, "İktidar, kamuoyunu bilgilendirmeye çalışan her türlü kurum ve kuruluşu susturmak için deyim yerindeyse elinden geleni ardına koymamaktadır" derken, gazetelere yönelik baskıya da dikkat çekti. Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün hukuk kuralları hiçe sayılarak içeride tutulduğunu söyleyen Yeşil, "Bu ortamda bize düşen sorumluluk, faşist uygulamalara karşı dimdik ayakta durmaya, özgürlük, barış ve demokrasi mücadelesini her daim her ortamda yerine getirmeye çalışmaktır" vurgusunu yaptı.

EMO Yönetim Kurulu Başkanı Yeşil, Suriye’de emperyalist güçlerin yarattığı parçalanmanın bugün halkları savaş, sürgün ve göç bataklığı içinde bıraktığını anlatırken, Rus uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye ile Rusya arasında gerilen ilişkilerin enerji boyutuna dikkat çekti. Kış aylarında doğalgazın kesilmesi durumunda hanelerde yaşanacak ısınma sorunu ve elektrik üretimindeki bağımlılık nedeniyle oluşabilecek sıkıntılar hakkında konuşan Hüseyin Yeşil, 31 Mart’ta yaşanan elektrik sistem çöküntüsüyle ilgili olarak da ayrıntılı değerlendirmeler yaptı.

31 Mart Karanlığının Nedeni Piyasalaştırma
Yeşil, bu çöküşün ardında özelleştirme ve serbestleştirme politikaları yattığının altını çizerken, şu bilgileri paylaştı:
"HES`lerle doğalgaz santrallarının rekabet edememeleri yanında elektrik sistemini çökertme uğruna seçim öncesi fiyatları düşük tutma baskısı, doğalgaz santrallarının üretimden çekilmesinde etkili olmuştur. Her şirketin kendi karı esas olduğu için HES`lerin ucuz üretimiyle doğalgaz ya da diğer kaynakların pahalı üretimi dengelenememektedir. İşte asıl bu nedenle, hidrolik potansiyelden elde edilen elektrik enerjisinin Batı`ya aktarılması aşamasında sistem çökmüştür. Yönetim zafiyeti, plansızlık, teknik sorunlar ve kurumların içinin boşaltılmasıyla yaratılan nitelikli personel yetersizliği sorunlarının da eklenmesiyle 31 Mart karanlığı yaşanmıştır. 31 Mart karanlığı ve yaşanan kısmi kesintiler göstermektedir ki, arz güvenliğinin sağlanabilmesi için yatırım yapılması kadar bu yatırımların idaresi, yani elektrik sisteminin bütüncül kamu yararına idaresi gerekmektedir."
"Nükleer Sevdası Çılgınlık"
"Elektrik üretiminde ithal kaynak bağımlılığı esas itibarıyla AKP iktidarları döneminde sürekli artış göstermiştir. 2014 yılında gerçekleşen elektrik üretiminde ithal kaynak payı yüzde 62.6 oranına tırmanarak pik yapmıştır" diyen Yeşil, "Bu kadar dış bağımlılığı olan Türkiye`nin yakıtı dışarıdan getireceği ve işletmeciliğini de yabancılara bırakacağı yapılanmalarla nükleer santral kurma hevesini anlamak mümkün değildir" değerlendirmesini paylaştı. Nükleer santrallara verilen alım garantisinin iktidarın savunduğu piyasa koşullarına ters bir şekilde alım garantisi içerdiğine de dikkat çeken Hüseyin Yeşil, "Yani piyasada fiyatlar daha düşük oluşsa dahi nükleer santrallardan pahalıya elektrik alımı yapılmaya devam edilecek ya da doğalgazda olduğu gibi kullanılmayan elektriğin  parasını ödeyeceğiz" dedi. Rusya ile yaşanan krizden siyasi iktidarın ders alması, nükleer santral projelerinden vazgeçmesi gerektiğini kaydeden Yeşil, nükleer santral sevdasını "çılgınlık" olarak nitelendirdi. Fukuşima felaketine değinen Yeşil, ülkemizin zengin yenilenebilir enerji kaynakları potansiyeline, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretim maliyetlerindeki düşüşlere dikkat çekti.
Elektrik Kumar Aracı Haline Getirildi
EMO Yönetim Kurulu Başkanı Yeşil, elektrik piyasasının içinde bulunduğu duruma ilişkin de güncel değerlendirmelerde bulundu:
"Bugün Enerji Piyasaları İşletme A.Ş adı altında elektriğin kağıt üzerinde alınıp satıldığı bir borsa sistemine geçilmektedir. Piyasa işleticilerinin kendileri bile kağıt üstünde alım-satım  yapılırken, fiziki gerçekleşme günü geldiğinde ortada o şirketin kalmamış olması gibi bir riskten söz edebilmektedirler. Bunun örneği ABD’de Enron kriziyle yaşanmıştır. Elektrik enerjisi alanı tam bir kumar aracı haline dönüştürülmekte olup; bir kaosun içine doğru sürüklenmekteyiz."
Gazetelerden enerji şirketlerinin de sektörün içinde bulunduğu duruma ilişkin eleştirilerine atıf yapan Hüseyin Yeşil, "Bu söyleme bir de ‘spot elektrik piyasa fiyatlarının düşük seyretmesi nedeniyle sektörde sıkıntılı günler yaşanıyor‘ söylemi eklenirse uygulanılan enerji politikalarının çökeceğini söylemek kehanet olmaz" dedi.
İflas Feryatlarına Tepki
Hüseyin Yeşil, üretici şirketlerin de fiyat artırma baskısı yaptıklarını, tarifede değişiklikle faturanın da halka kesilmek istendiğini belirtirken, bu duruma şöyle tepki gösterdi:
"Oysa bu şirketlerin yatırım için aldıkları krediler, faiziyle birlikte faturalar aracılığıyla halktan tahsil edilmektedir. Kar payı dışında tüm gider kalemleri tek tek tarifeye yansıtılmaktadır. Kaldı ki sürekli olarak elektrik piyasası endeksi aracılığıyla güncellemeler yapılmakta; enflasyon değişimleri yine tarifelere yansıtılmaktadır."
Özelleştirmede gelinen noktayı da "fiyasko" olarak nitelendiren Yeşil, dağıtım özelleştirmelerinden gelir elde edilmediğini, tam tersine ülkenin dış borç yükünün arttığını kaydetti. Özelleştirme ile yeni bir yatırım yapılmadığını, mülkiyet ve paranın el değiştirdiğini ifade eden Yeşil, kayıp ve kaçak hedefleri üzerinden dağıtım şirketlerine yapılan aktarımları da eleştirdi. Dağıtım şirketlerinin lobicilik faaliyetlerine de Yeşil, şöyle tepki gösterdi:
"Bugün de batak içerisinde oldukları iddiasıyla feryat eden dağıtım şirketlerini kurtarmak için bir taraftan yeni yatırımlara onaylar verilmiş, diğer taraftan kayıp ve kaçak hedefleri yükseltilmiştir. Bu lobi faaliyetlerine verilecek tek bir yanıt vardır: Madem serbest piyasa deniliyordu, serbest piyasanın işleyişinde kar etmek kadar kaybetmek de vardır. Buna katlanmayı da bilmelidirler.
Eğer elektrik hizmetini de riske sokacak bir durum oluşursa, bugünlerde medya kuruluşları üzerinde gözde bir yöntem olarak uygulanan kayyum atamasının dağıtım şirketlerine de yapılabileceğini söylemek isterim. EMO olarak kesin çözüm önerimiz ise bu şirketlerin derhal yeniden kamulaştırılmasıdır."
Konuşmasında elektrik fiyatlarındaki pahalılaşmaya da dikkat çeken Yeşil, 2008 yılından itibaren elektriğe yapılan zammın 230 kilovat saatlik asgari bir tüketim gerçekleştirilen 4 kişilik bir aile için yüzde 150`ye ulaştığını ve faturanın 36.4 lira iken 90 lirayı aştığını bildirdi. Yeşil, "Fatura içinde en dikkati çeken kalem perakende satış hizmet bedelidir. Bu kalemde yüzde 545 artış gerçekleştirilmiştir" bilgisini verdi.
Yeni Hükümet Umutsuz
Yeşil, "Ne yazık ki yeni kurulan hükümetin programı da atanan bakan da enerji alanındaki politikalar ve sorunların çözümü için umut vadetmemektedir" derken, yeni Enerji Bakanı ve Hükümet Programı‘nın enerji ile ilgili bölümüne ilişkin olarak konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yeni kurulan kabine ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı`na Cumhurbaşkanı`nın daha önce özel bir şirketin genel müdürlüğünü yapmış olan damadı getirilmiştir. Bugüne kadar enerji alanında yapılan ihalelerde yandaş tartışmaları böylece açıktan kabineye kadar taşınmıştır. Şimdi zaten tarafsızlığın mümkün olmadığını gördüğümüz bir iktidar yönetiminde bir de akraba ve şirket ilişkileri yönetime taşınmaktadır. Yaptırılan saraylar, yerleştirilen biat kültürü… Tüm bunlar ülkemiz için gündeme getirilen başkanlık sistemi ile kastedilen yönetim şeklinin görünür ibareleridir.
Hükümet; programında, ne ülkenin ekonomik gidişatının ne enerji ihtiyacının ne de potansiyellerinin farkında olmadığını göstermektedir. "Hızla kalkınan bir ülke olarak enerji kaynaklarımızın ülke ihtiyacını karşılayacak düzeyde olmadığından" söz edilmektedir. Oysa sektördekiler enerjide oluşan arz fazlasını gerekçe göstererek yatırım yapmaktan uzaklaştıklarını ilan etmektedirler. Enerji talebi de öngörülerin oldukça altında kalmıştır. 2014 yılında enerji tüketimi yalnızca yüzde 1.3 artmış, üretimimiz ise artmamış, yüzde 0.1 azalmıştır. Şaka gibi ama hükümet programında aynen şu cümle yer almaktadır: "Önümüzdeki dönemde, enerji ve ticaret başta olmak üzere, Rusya`yla ilişkilerimizi karşılıklı hassasiyetlere saygı içerisinde ve müşterek menfaatler doğrultusunda güçlendirmeye gayret göstereceğiz."
Enerji Facia Alanı Oldu
Enerji alanının artık iş kazaları ve facialarla anılır hale geldiğini belirten Yeşil, "Afşin-Elbistan`daki heyelan, baraj inşaatlarındaki can kayıpları, Soma maden kazası, Erzurum Aşkale İlçesi`nde elektrik kesintisi için bakıma giden TEDAŞ çalışanlarının boğulması sektörün piyasalaştırılmasıyla can güvenliğinin de hiçe sayıldığını göstermektedir. Bu gelişmelerde en büyük nedenlerden biri taşeronlaşma ve sendikasızlaştırmadır" diye konuştu. Hüseyin Yeşil, enerji alanında taşeronlaşma gerçeğine ilişkin son verileri paylaştı:
"2014 yılında dağıtım sektöründe çalışan toplam 44 bin 943 kişiden sadece 14 bin 970`i yani toplam personelin üçte biri dağıtım şirketlerinin kadrolu elemanı durumundadır. Bunların dışındaki 29 bin 973 kişi ise yani toplam personelin üçte ikisi ise taşeron firmalarda çalışan personelden oluşmaktadır.
Benzer durum iletim şirketi TEİAŞ için de geçerlidir. İşletmeyle ilgili asli görevi olmasına karşın indirici trafo merkezlerinin birçoğu taşeron firmalar eliyle işletilmeye çalışılmaktadır. Taşeronluk sisteminin gerek iş güvencesi ve işçi sağlığı açısından ve gerekse ücretler açısından ne tür olumsuzluklar içerdiğini acı deneyimlerle her gün yaşamaktayız. İş kazaları yüreklerimizi yakmakta, bu konuda ciddi hiçbir önlem alınmamakta "işin fıtratında var" anlayışı ile yetinilmektedir. AKP`nin izlediği bu politikalar artık çökmüş ve karanlık yüzünü göstermiştir, sürdürülebilirliği yoktur."
EMO Yönetim Kurulu Başkanı Yeşil, son söz olarak da şöyle dedi:
"Akkuyu, Sinop ve İğneada’da yapılacak nükleer santrallarla ilgili olacaktır. Bir santralın inşaatı yaklaşık 10 yıl uzatmalarla 12 yıl bu da 3 hükümet dönemini kapsar. Üstelik Dünya, Türkiye ve Ortadoğu konjonktürü göz önüne alındığında ve bizlerin ünü bir tanesinin bile inşaatına başlayamazlar, başlasalar bitiremezler, bitirseler de çalıştıramazlar ve sonunda kapatırız."
 

TMMOB’nin Enerji Manifestosu
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, sempozyumu düzenleyenlere ve emeği geçenlere teşekkür ederek konuşmasına başladı. TMMOB’nin ülke gerçeklerini konunun taraflarını bir araya getirerek konuştuğu etkinlikler gerçekleştiğini belirten Soğancı, Enerji Sempozyumu’nun da bu amaçla düzenlendiğini anımsattı. Soğancı, "Ülkenin fotoğrafını çekiyor, tespitler yapıyoruz, 60 yıllık birikimimiz, örgütlerimizin, odalarımızın birikimini söylüyoruz. Doğrudan ‘yanlışa yanlış’ diyoruz, ‘kral çıplak’ diyoruz. Bizim zekamız var, aklımızla kimse oynamasın" diye konuştu.
Mehmet Soğancı, "İçinden çıktığımız halkımıza karşı sorumluluklar, şüphesiz bunlarla bitmiyor" derken, kara bulutların çok olduğu bugünlerde her gün bir ölüm, bir katliam yaşandığını ifade etti. Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi‘nin öldürülmesine tepki göstererek başsağlığı dileyen Soğancı,  Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün başları dik olarak çıkacaklarını ve kaldıkları yerden devam edeceklerini söyledi. Soğancı, TMMOB’nin emek, adalet, hak, hukuk kavramlarını içselleştirerek demokrasi mücadelesinin tam göbeğinde yer aldığının altını çizdi.
Konuşmasında 20 yıl öncesinden Enerji Sempozyumu’nu düşünüp, hayata geçiren, takip eden, bugüne kadar sempozyumun gerçekleştirmesini sağlayan bütün arkadaşların TMMOB’nin kadrosu olduğunu vurgulayan Soğancı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu karanlık ülkede bizim enerji sempozyumları aslında umudun birer ışığıdır. Evet eleştiriyoruz, bilim ve tekniğin ışığında, neyin nasıl olması gerektiğini de ifade ediyoruz. Enerji sempozyumlarımız, enerji alanında TMMOB’nin siyaset belgesi, manifestosudur. Bu etkinliğin sonucunda da bir sonuç bildirgesi çıkacak. Bu ülkeyi yönetmek iddiasında olanlar dikkat etsinler, bu ülkenin TMMOB’nin kadrosunun  sonuç bildirgesi de manifestosu olacaktır" dedi.
Soğancı, konuşmasında TMMOB’nin enerji alanındaki duruşunu da maddeler halinde özetledi.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, konuşmasının sonunda, 5 ayda 700’e yakın ölü, 3 katliam yaşandığını belirtirken, "Hep birlikte Ankara‘da emek, barış ve demokrasiyi, bu 3 kelimeyi söylemek için buluştuk, hepimiz orada en büyük katliamı yaşadık. 40 gün önce bunu yaşamış bir örgüt, bugün burada ülkenin temel sorunlarından birisi üzerine konuşuyorlar, oradan çıkan arkadaşlarım konuşuyorlar. TMMOB‘nin büyüklüğü tam da buradadır" diye konuştu.
Ankara katliamından bir videoyu sunan Soğancı, "Bunu izlemenizi çok istiyorum. Eğer biz bunu unutursak, unutturursak, yüreğimiz kurusun" dedi.