TMMOB 13. ENERJİ SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

15.12.2021

TMMOB adına Elektrik Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen TMMOB 13. Enerji Sempozyumu, 09-11 Aralık 2021 tarihlerinde Ankara`da gerçekleştirildi.

Sempozyumda "Enerji Yaşam ve Demokratikleşme" ana temasından hareketle konunun; sosyal, ekonomik, çevresel ve kültürel etkileri etrafında değerlendirmeler yapıldı. Sempozyum boyunca bu konu başlıkları etrafında altı oturum, iki panel gerçekleştirildi. Panellerin ilki ''Küresel ve Ulusal Enerji Politikaları ve Enerjide Demokratikleşme'' başlığında, ikincisi ise "Nükleer Enerji Politikaları ve Yıkımlar" başlığında gerçekleştirildi. Altı oturumun ilki Açılış oturumu şeklinde ve ‘'Dünya ve Türkiye'de Enerji Görünümü; Neler Oluyor, Türkiye Neler Yapmalı'' başlığıyla sunuldu. Diğer oturum başlıkları ise ‘'Enerji Üretim Türleri ve Ekolojiye Etkileri'', ''Kamusallaşma Yeniden'‘, ‘'Türkiye'de Enerji Projeksiyonları ve Algı Yönetimi'', Yeşil Mutabakat Yeşil Dönüşüm’‘başlıkları ile sunuldu. Sempozyumun açılışında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz katılımcılara şöyle seslendi: 

Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,

TMMOB Yönetim Kurulu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime geçtiğimiz Eylül ayında kaybettiğimiz, Elektik Mühendisleri Odamız TMMOB Yönetim Kurulu üyesi sevgili   Ufuk Ataç'ı  saygıyla anarak başlamak istiyorum.  İki dönem TMMOB yönetim Kurulunda birlikte mücadele etiğim sevgili arkadaşımızın şahsında tüm kaybettiğimiz yol arkadaşlarımızı saygı ve özlemle anıyorum.

Anılarını TMMOB etkinliklerinde ve mücadelemizde yaşatmaya devam edecğiz.

Birliğimiz adına bu önemli etkinliğin hazırlanmasında sorumluluk üstlenen Elektrik Mühendisleri Odamız yönetim kuruluna, sempozyumumuzun düzenleme ve yürütme kurullarına, etkinliğin düzenlenmesinde emek ve katkı sunan tüm arkadaşlarımıza çok teşekkür ediyorum.

Enerji, Yaşam ve Demokratikleşme üst başlığı altında 3 gün sürecek sempozyumumuzda değerli fikirlerini ve araştırmalarını bizimle paylaşacak olan akademisyen ve uzmanlarımıza tüm TMMOB örgütlülüğü adına minnet duygularımı sunuyorum.

Değerli Konuklar,

Bugünlerde herhangi bir konuşmaya başlamanın en doğru yeri, yaşadığımız krizin yarattığı yoksullaşma ve toplumsal tahribat sanırım.

Krizin boyutları bu denli büyük, yarattığı sonuçlar bu denli sarsıcı olunca bu durum kaçınılmaz hale geliyor.

Türkiye tarihinin en büyük, en sarsıcı ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. Bu yılın Şubat ayında 7 lira olan dolar kuru, bugün 14 lira sırına dayanmış durumda. Sadece 10 ayda paramızın değeri, alım güzümüz yarı yarıya azaldı.

Ülkenin başında bulunan tek adam ekrana her çıktığında, ağzını her açtığında kur yeniden yükselişe geçiyor.

Döviz kurlarındaki bu artışlar, yıllardır uygulanan, özelleştirme, serbestleştirme ve rant esaslı politikalarla tümüyle ithalata bağımlı kılınan ülkemiz ekonomisinin hemen hemen bütün sektörlerinde maliyetlerin artmasına, fiyatların kontrol edilemez biçimde yükselmesine neden oldu.

Başta temel gıda maddeleri olmak bütün harcama kalemlerindeki yıllık fiyat artışı yüzde 50’ye yaklaştı.

Ev kiraları, ulaşım ücretleri, haberleşme giderleri akıl almayacak kadar yükseldi. Faturalar ödenemez hale geldi

Pek çok markette un, şeker, yağ gibi temel ihtiyaç maddelerine satın alma sınırları getirildi.

Akaryakıta, doğalgaza, elektriğe birbiri ardına fahiş zamlar yapıldı. Her gece, ertesi gün yapılacak zamdan etkilenmemek için benzinlikler önünde uzun kuyruklar oluşuyor.

İnsanlar saatlerce benzin kuyruğu bekliyor.

Ülkede ticaret durma noktasına geldi. Hiçbir işletme, hiçbir esnaf yenisini kaç liradan alacağını bilmediği bir ortamda elindeki malı satmak istemiyor.

Sevgili Arkadaşlar,

Her şey pahalanırken, her şeyin fiyatı yükselirken artmayan tek şey emeğiyle geçinenlerin gelirleri oldu.

Bu krizde kamuda çalışan arkadaşlarımızın payına resmi enflasyon rakamlarına dayalı zamlar düştü.

Ücretli çalışan arkadaşlarımızın payına açlık sınırında maaşlar ve işsizlik düştü.

Serbest çalışan arkadaşlarımızın payına giderek artan maliyetler ve artan borç yükü düştü.

Bütün toplumsal kesimler gibi bu gelişmelerden biz, mühendis, mimar ve şehir plancıları da doğrudan etkileniyoruz.

Hepimiz giderek daha fazla yoksullaşıyoruz. Hepimiz giderek daha zor koşullarda yaşıyoruz.

Artık sadece kendi hayatımızdan değil, gelecek kuşaklarımızın hayatlarından da feragat ederek yaşıyoruz.

Ülke olarak büyük bir çöküş yaşıyoruz ve bu çöküşte kamucu değerler sahip çıkmaktan, kamusallığı savunmaktan başka çıkışımız bulunmuyor.

Üreten, sanayileşen, tarımda kendine yeterliliğini yeniden sağlayan ve hakça bölüşen bir ekonomik büyüme modelini savunmaktan başka çıkışımız bulunmuyor.

TMMOB olarak sorunlarımızı dile getirmek, kamuoyu yaratmak amacıyla “Emeğimize, Mesleğimize, haklarımıza sahip çıkıyoruz, sorunlarımıza çözüm istiyoruz” ana başlığında bir kampanya başlattık.

Kriz döneminde derinleşen sorunlarımıza çözüm bulabilmek için taleplerimizi en güçlü şekilde dile getirmeye çalışıyoruz. Yaptığımız basın açıklamalarıyla, binalarımıza astığımız pankartlarla, milletvekillerine gönderdiğimiz mektuplarla, siyasi partilerle yaptığımız görüşmelerle, sosyal medyadan paylaştığımız bilgilendirici görsellerle mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarına çözüm istiyoruz.

Tüm üyelerimizi ve demokratik kamuoyunu sesimizi büyütmeye kampanyamıza destek olmaya davet ediyorum.

Değerli konuklar, sevgili meslektaşlarım,

Doğanın ve doğal kaynakların insan ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi çabası, mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki faaliyetlerinin ortak unsurudur. Bu çabanın, dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini güvence altına alacak biçimde sürdürülebilmesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin en önemli önceliklerinden birisidir.

Doğanın ve insanlığın ortak geleceği söz konusu olduğunda akla gelen ilk başlıklardan birisi “Enerji” olmaktadır. Enerji konusu TMMOB’nin en önem verdiği konulardan birisini oluşturuyor.

Çünkü enerji, hem mesleki faaliyetlerimizi temelini oluşturan bir faktör olarak, hem de ekonomik ve toplumsal gelişmelere yön verebilme kapasitesiyle hayatımızda büyük bir yer tutmaktadır.

Günümüz dünyasında enerji, insan yaşamının zorunlu ve temel bir gereksinimi haline gelmiştir.

Sizler de biliyorsunuz, sanayi devriminden itibaren enerjiye olan gereksinimin giderek artması, enerji kaynakları üzerindeki hakimiyet kurma çabalarının da giderek şiddetle iç içe geçmesine neden olmuştur.

Enerjiye ihtiyacımızın bu kadar büyükken, enerji kaynaklarına ulaşma imkanımızın bu denli sınırlı olduğu bir dünyada enerji politikalarının önemi çok daha artıyor. Bizler TMMOB olarak yıllardır enerjinin tüm yurttaşlarımız için ihtiyacı kadar, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir biçimde sağlanabileceği enerji politikasının oluşturulması için çaba harcıyoruz.

Değerli arkadaşlar,

TMMOB ve Odalarımızca  meslek alanlarımıza ilişkin konularda düzenlediğimiz kongre ve sempozyumlarda en çok öne çıkan konu, “kamusal fayda” anlayışıdır. TMMOB’nin 1970’li yıllardan bu yana savunduğu bu anlayış, dünyamızın ve ülkemizin geleceği için yegâne çözümdür.

Daha fazla kar uğruna sadece insan emeğini değil, doğal kaynaklarımızı da insafsızca sömüren küresel kapitalizm, bütün dünyayı büyük bir çöküşe doğru sürüklüyor. Kıtlık, enerji krizi, çevre felaketleri, göç ve savaş gibi küresel çaplı felaketlerin önüne geçmenin yegâne yolu, rant hırsının yerine kamusal çıkarı, kontrolsüz bir tüketim anlayışı yerine sürdürülebilir politikaları öne çıkarmaktır.

Enerji politikalarını da bu anlayış çerçevesinde düşünmemiz gerekiyor. TMMOB, enerjiyi kamusal bir hak olarak görmektedir. Tüm yurttaşlarımızın bu haktan eşit biçimde yararlanabilmesi için enerjinin erişilebilir ve nitelikli bir kamusal hizmet olarak sunulması gerekmektedir.

Bildiğiniz gibi enerji sektöründe üretim, iletim, dağıtım ve tüketim faaliyetleri birbiriyle organik olarak bağlıdır. Dolayısıyla üretimden tüketime kadar her aşaması bütüncül olarak kamusal planlanma ile yönetilmelidir. Dışa bağımlılığın azaltılması, sürdürülebilirlik, yenilenebilirlik ve arz güvenliği ilkeleri bu kamusal planlamanın temelinde yer almalıdır.

Petrol, doğalgaz, kömür, hidrolik, jeotermal, rüzgâr, güneş, biyoyakıt vb. tüm enerji sektörlerinde konunun uzmanları ve meslek örgütlerinin de katılımıyla hazırlanacak bütünleşik strateji belgeleri ile geleceğimizi güvence altına alan bir enerji politikası ortaya çıkartılmalıdır. Bu enerji politikasının temelinde ise rant değil, kamusal fayda olmalıdır.

Görüldüğü gibi enerji alanında yapılması gerekenler ile hali hazırda yapılanlar arasında derin bir uçurum bulunuyor. 1980 sonrasında uygulanan neoliberal politikalar, enerjinin kamusal niteliğini görmezden gelerek bu alanı tümüyle piyasalaştırdı.

Cumhuriyet dönemi boyunca enerji alanında kurulan kamu yatırımları bölünerek özelleştirildi. Mevcut enerji şirketleri parça parça özelleştirilirken, kamusal kaynaklar da Yap-İşlet-Devret modeliyle özel sektörün talanına açıldı. Elektrik santrallerinin, madenlerin ve dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesi sonucunda elektrik piyasası büyük oranda özel sektörün kontrolü altına sokuldu. Bildiğiniz gibi son olarak geçtiğimiz Temmuz ayı içinde elektrik sisteminin beyni durumundaki TEİAŞ da özelleştirilme kapsamına alındı.

Buradan bir kez daha dile getirmek isterim ki TEİAŞ stratejik bir kurumdur. İüretimin ve toplumsal yaşamın vaz geçilmez girdisi olan elektrik enerjisinde arz güvenliğinin kurumsal teminatıdır. Bu anlamıyla ekonominin can damarıdır. Özelleştirilmesi halinde, yabancı sermaye şirketlerinin eline geçmesi muhtemeldir. Bu durum elektrik enerjisinde her an için arz güvenliği tehdidini yaratacak, ekonomimiz açısından da ciddi bir risk oluşturacaktır.

Geçmişte Türkiye Elektrik Kurumu’nun tekel statüsüne karşı çıkanlar, bugün birkaç holdingin sektörde tekelleşmesini görmezden geliyor. Enerji sektörünün özel şirketler elinde tekelleşmesi, enerji üretim ve dağıtımın tümüyle kâr-zarar hesabına indirgenmesi, ülkenin ortak geleceğini riske atmaktadır.

Bugün TEİAŞ’ın özelleştirilmesini değil, aksine toplumsal faydayı sağlayan kamusallığı yeniden gündeme getirmemizin tam zamanıdır. Zaman kaybına fırsat vermeden sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmeyen dağıtım şirketleri ivedilikle kamusal hizmet alanına dahil edilmeli ve verimli üretim santralları öncelikli olmak üzere üretim tesisleri kamulaştırılmadır.

Değerli arkadaşlar,

Hepinizin bildiği gibi geçmişten bugüne enerji konusundaki politikalarımızı belirlerken üzerinde en fazla durduğumuz konulardan biri de doğanın ve ekolojik dengenin korunması meselesi oldu. Enerji üretiminde yenilenebilir kaynakların öncelikli olması, fosil yakıt kullanımı en alt seviyeye indirilmesi ve enerji üretiminde çevreye en az zarar verecek teknolojilere öncelik verilmesi gibi başlıklar temel ilkelerimiz arasında yer aldı.

Bizler TMMOB olarak doğayı, ekolojik dengeyi ve insan sağlığını korumak için Türkiye’nin dört bir yanında mücadele veriyoruz. Ülkeyi yönetenlerin çevre sorunlarına karşı duyarsızlığı bizlerin üzerindeki sorumluluğu daha fazla artırıyor.

Ülkenin neresinde olursa olsun bilime aykırı, kamu çıkarına uymayan, doğayı ve insan sağlığını tehdit eden tüm projelere karşı aklın, bilimin ve kamusal sorumluluklarımızın gösterdiği yolda mücadele etmeye devam edeceğiz.

3 gün sürecek bu sempozyumda yürütülecek tartışmaların da bu mücadelemizde bizlere katkı vereceğine yürekten inanıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.