TMMOB DENİZLİ KENT SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

04.03.2019

TMMOB Denizli Kent Sempozyumu “Kentine Sahip Çık” ana temasıyla 1-2 Mart 2019 tarihinde Denizli Esnaf Sarayı’nda gerçekleştirildi.

Sempozyum TMMOB Denizli İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Mehmet Sarıca ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın Açılış konuşmalarıyla başladı.

Sempozyumda 5 oturum yapıldı. İlk oturum “Sürdürülebilir Kentler” başlığında Makina Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı Prof. Dr. Harun Kemal Öztürk başkanlığında gerçekleştirildi. Oturumda EMO Denizli Şube Enerji Komisyonu Başkanı Erim Arıcı “Sürdürülebilir Kentlerde Yenilenebilir Enerji”, Pamukkale Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Aşkıner Güngör “Kentin Sürdürülebilir Gelişimi”, Pamukkale Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Gökhan Önem “Kentte Sağlık” konulu sunumlarını gerçekleştirdiler.

İkinci oturum “Kente Güncel Yaklaşımlar” başlığıyla gerçekleştirildi. Oturum Başkanlığını Pamukkale Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Işıl Altınışık yaparken; TRT Yapımcı ve Yönetmeni Hüsniye Vural Okur “Mültecilere İçeriden Bakış”, Ankara Üniversitesi SBS’den Prof. Dr. Ruşen Keleş “Yerel Seçimler Yaklaşırken Türkiye’de Yerel Demokrasi”, Pamukkale Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Mehmet Özkul “Bir Jeopark Rüyası” konulu sunumlarını yaptılar.

“Büyükşehir Olmanın Etkileri ve Ulaşım” başlıklı oturumda Oturum Başkanlığını İMO Denizli Şube Başkanı Prof. Dr. Şevket Murat Şenel yaparken; Pamukkale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünden Doç. Dr. Pınar Savaş Yavuzçehre “Kaybolan Denizli Kent Belleği ve Kimliği Üzerine Düşünceler”, Pamukkale Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi programı Doktora öğrencisi Cem Keysan “Büyükşehir Belediye Sisteminin Denizli Belde Belediyelerine Etkileri”, Pamukkale Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Halim Ceylan “Kentsel Hareketlilik Planlarının Ulaşım Politikalarına Etkileri”, Dokuz Eylül Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümünden Doç. Dr. Neslihan Karataş, Doç. Dr. Neriman Yörür, Doç. Dr. Ayşegül Altınörs Çırak, Araş. Gör. Senem Terzcan ise “Bir Stratejik ve Mekansal Planlama Stüdyo Deneyimi: Denizli Örneği” konulu sunumlarını yaptılar.

“Kent ve Çevre Sorunları” başlıklı oturumda Oturum Başkanlığını Pamukkale Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Koray Özcan yaptı. “Denizli Kentinin Kaçınılmaz Sorunu: Kentsel Hava Kirliliği” sunumu Pamukkale Üniversitesi Şehir Bölge Planlama Bölümünden Dr. Öğretim Üyesi Nur Sinem Partigöç, “Denizli Kentinin Planlamaya İlişkin Sorunları” sunumu ODTÜ Şehir Bölge Planlama Bölümünden Prof. Dr. Çağatay Keskinok, “ Kent ve Ekoloji Mücadelesinin Hukuksal Boyutu” sunumu Avukat Mehmet Horuş ve “İmar Barışı ve Kentlere Etkisi” sunumu TMMOB ŞPO YK Başkanı Orhan Sarualtın tarafından yapıldı.

Beşinci ve son oturum “Kent ve Peyzaj”da Oturum Başkanlığı görevini Pamukkale Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Murat Zengin üstlendi. Oturumda “Denizli’de Arazi Kullanım Çatışmaları” sunumu İnönü Üniversitesi Peyzaj Mimarlığı Bölümünden Doç. Dr. Sevgi Görmüş, “Öğrenci Gözüyle Bayramyeri Maydanından Çınar Meydanına Bir Kentsel Tasarım Örneği” sunumu Pamukkale Üniversitesi’nden Peyzaj Mimarı Harun Kılıçoğlu ve Dr. Sinem Özdede, “Kent Planlamasında Kentsel Tasarım ve Peyzaj Mimarlığının Rolü” sunumu Bilkent Üniversitesi Peyzaj Mimöarlığı Bölümünden Yrd. Doç. Dr. Oktan Nalbantoğlu tarafından yapıldı.

“Kentine Sahip Çık” başlığıyla düzenlenen Forum’da kolaylaştırıcılık görevini TMMOB Mimarlar Odası Denizli Şb. Başkanı M. Serdar Alayont üstlendi.
 

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz’ın Açış konuşması şöyle:

Değerli Meslektaşlarım, Değerli Konuklar

TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Seçimlere 1 ay kala bu anlamlı etkinliği düzenleyen Denizli İl Koordinasyon Kurulumuza, Denizli birimlerimizin yöneticilerine, çalışanlarına ve sempozyum boyunca görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına teşekkür ediyorum.

Değerli Konuklar,

Kent Sempozyumları TMMOB örgütlülüğünün en önemli ve en yaygın etkinliklerinden biridir. Birliğimize bağlı odaların kentlerin sorunlarına ilişkin kendi meslek disiplinleri ışığında düzenledikleri faaliyetler 2006 yılında gerçekleştirilen 39. Genel Kurulumuzda alınan kararla birlikte, İl Koordinasyon Kurullarımız bünyesinde yürütülen ortak faaliyetler haline dönüştürülmüştür.

Bu sempozyumlarda bugüne kadar alt yapı hizmetlerinden kentsel dokuya, afetlerden çevre düzenlemesine, turizmden kent suçlarına, ulaşımdan konut projelerine kadar pek çok farklı konuda şehirlerimizin sorunları irdelendi ve çözüm önerileri geliştirildi. Mesleki bilgi ve birikimlerimiz ışığında kentlerimizin nasıl daha iyi yönetilebileceği konusunda ortak bir fikri faaliyet yürütüldü.

Bu faaliyetler TMMOB örgütlülüğünün mesleki ve toplumsal sorumluluğunun bir gereğidir. Türkiye çapında 550 bini aşkın mühendis, mimar ve şehir plancısının mesleki örgütü olan TMMOB, sadece meslektaşlarımızın hak ve çıkarlarını koruyup geliştirmeyi değil, aynı zamanda bu mesleki birikimimizi ülkemizin ve toplumumuzun çıkarları doğrultusunda kullanmayı da şiar edinmiş bir örgüttür.

Bu bilinçle, meslek alanlarımızla ilgili gelişim ve değişimlerin, politik, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarının derinlemesine kavranması, yorumlanması, toplumun bilgilendirilmesi daha da önemlisi yönetim politikalarının bu çerçevede belirlenmesi doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz.

Denizli’de düzenlediğimiz bu etkinliğimizden 2 hafta sonra Adana’da ve daha sonraki tarihlerde de İzmir, Eskişehir ve Diyarbakır illerimizde Kent sempozyumları düzenleyeceğiz.

Değerli Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım

Hepinizin bildiği gibi bu ayın sonunda Yerel Seçimler gerçekleştirilecek. Bu yerel seçimler daha öncekilerden çok daha farklı bir atmosferde gerçekleştiriliyor. Yerel adayların çalışmalarından çok, merkezi siyasal ittifaklar tarafından belirlenen ve yönlendirilen bir kampanya süreciyle karşı karşıyayız.

Bunun daha da ötesinde Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ile birlikte devletin ve medyanın tüm olanaklarının, bir siyasi partinin ya da ittifak adayının desteklenmesi için açık biçimde seferber edildiği bir seçim dönemi yaşıyoruz.

Bu eşitsizlik daha şimdiden seçimlerin demokratik niteliğine gölge düşürmektedir.

Aynı zamanda parti başkanı da olan Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından azade kılınması, kabinede yer alan bakanların bakanlıkların tüm olanaklarını seçimler için kullanması, bizzat en yetkili isimler tarafından muhalefet ittifakına oy verecek yurttaşların terörist olarak nitelendirilmesi seçimlerin hangi koşullarda gerçekleştirileceği konusunda asgari bir fikir vermektedir.

Tek adam rejimi ve devlet kurumlarının parti örgütü olarak kullanılması son yıllarda seçim adaleti ve sandık güvenliği konusunu en önemli gündemlerden birisi haline getirmiştir.

Siyasetin gündeminde 31 Mart’ta gerçekleştirilecek yerel seçimler, halkın gündeminde ise varlığını her geçen gün daha fazla hissettiren ekonomik kriz, ekonomik  durgunluk var.

İcra takip dosyalarından, iflaslardan, intihar vakalarından da açıkça görüldüğü üzere yoksulluk ve yoksunluk had safhadadır. Muhalif tek bir söze bile tahammül edilememektedir.

2018’in son çeyreğini sıfıra yakın büyüme ile kapatan ülke ekonomisinde 2019'un "kriz yılı" olacağı, büyümedeki gerilemenin yerini küçülmeye bırakacağı, buna bağlı olarak işsizliğin, hayat pahalılığının ve yoksulluğun artacağını görmek için kahin olmaya gerek yok.

Ekonomik büyümede sert düşüş, yüksek enflasyon, durma noktasına gelen yatırımlar, artan işsizlik…

Türkiye yerel yönetim genel seçimlerine işte bu atmosferde giriyor.

Evet, yerel seçimlere kriz koşulları altında gidiyoruz. Fakat bu krizi sadece ekonomik krize indirgememek gerekiyor. Çünkü Türkiye aslında, derin bir yönetim krizi, derin bir siyasal kriz yaşıyor.

Bu kriz ekonomik krizin patlak vermesinden çok önceleri başladı ve hala sürüyor.

Bu derin krizin  nedeni ülkemizde yıllardır adım adım gerçekleştirilen düzenleme ve uygulamalarla Anayasal Demokrasinin ortadan kaldırılması, halk egemenliği yerine kişi ve parti hakimiyetine dayalı otoriter bir rejim inşa edilmesidir.

Yargının neredeyse tamamen yürütmenin tahakkümü altına alınması ve siyasallaştırılmasıdır. Parlamentonun etkisizleştirilerek iktidar üzerindeki denge ve fren mekanizmalarının yok edilmesidir.

Keyfilik, hukuk dışılık, kayırmacılık ve toplumun rızasını devlet gücünün kullanımıyla sağlamaya dayalı, dini ve milliyetçiliği, kendine kalkan edinen bu totaliter yönelim şekli , her geçen gün  toplumu birbirine karşı daha da saflaşmakta, hukuka ve adalete olan güven daha da azalmaktadır.

Bunun sonucunda sürekli bir yönetememe hali, sürekli bir meşruiyet krizi  yaşıyoruz.

Bedelini de iç politikadan dış politikaya, kentsel hizmetlerden ekonomiye  varana değin  tüm alanlarda tüm toplum olarak  hep beraber ödüyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Türkiye’nin içinden geçtiği krizin bir diğer boyutu da yerel yönetimlerde yaşanmaktadır.

Bugün ülkemizin güneydoğusunda bulunan 102 belediyenin 94’ünde seçilmiş belediye başkanları görevden alınarak yerlerine “kayyum” lar atanmış durumdadır.

Yine iktidar partisi metal yorgunluğu gerekçesiyle, aralarında İstanbul, Ankara ve Bursa gibi metropollerin de bulunduğu 7 ilde kendi seçilmiş belediye başkanlarını  istifaya zorlamıştır.

Yani, bugün Türkiye nüfusunun %40’ı, seçimle iş başına gelmemiş, doğrudan iktidar tarafından atanmış isimler tarafından yönetilmektedir.

Bu uygulamanın  demokrasiyle bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır.

İçinden geçtiğimiz derin kriz ortamı , 31 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilecek olan Yerel Seçimlerinin siyasal önemini de artırıyor.

İktidar bloku bu seçimlerin siyasal önemini bildiği için, yaşanan krizi derinleştirmek pahasına kapsayıcılık yerine ayrıştırıcı ve kutuplaştırıcı bir dil kullanmaya devam ediyor.

Bugüne kadar olduğu gibi bu seçimleri de yerel yönetim politikalarıyla değil, yürütmeyi elde tutmanın avantajlarıyla ve tehdidiyle kazanmak istiyor.

Oysa ki, yerel yönetim politikaları, halkın gündelik yaşamının en önemli belirleyicisidir. TMMOB ve bağlı odalar olarak üzerinde en fazla durduğumuz konuların başında yerel yönetimler gelmektedir.

Gerek farklı iller özelinde yaptığımız kent sempozyumları, gerekse merkezi düzeydeki sempozyum ve kurultaylarla yerel yönetimlerin sorunlarına ve kentleşme politikalarına ilişkin çözümler üretiyoruz.

Bunun yanı sıra başta imar, planlama ve uygulama alanlarında olmak üzere birçok konuda bilim, teknik ve mesleki ilkeler doğrultusunda, kamusal faydanın sağlanması amacı için açılmış ve kazanılmış yüzlerce dava TMMOB ve Bağlı odalarının yerel yönetimler alanındaki mücadelesinde önemli yer tutmaktadır.

Kentlerimizde bugün hala ortak kamusal mekanlar, yeşil alanlar, kültürel ve tarihsel varlıklar, bostanlar korunabiliyorsa bu durumda Birliğimize bağlı odaların hukuki ve toplumsal mücadelesinin katkısı büyüktür.

Tüm bu kazanımlar karşısında yerel ve merkezi iktidar emellerine başka yollardan ısrarla ulaşmaya çalışmaktadır. Yargı kararlarına rağmen benzer uygulamalar ve düzenlemeler belli aralıklarla yeniden gündeme getirilmektedir.

Odalarımız da tüm bu yoğunlaşan olumsuzluklara, talan politikalarına ve uygulamalarına karşı, aynı oranda ısrarla, bıkmadan mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerdir.

Bugün kentlerimize baktığımızda, barınma, altyapı, ulaşım, enerji, sağlık, eğitim, kültür ve çevre, konularında sorunlar bulunmaktadır. Aynı zamanda, kentlerimiz, deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetlere de hazırlıklı değildir. Bu durum bugüne kadar izlenen, toplumsal çıkarları göz ardı eden ve insan yaşamını hiçe sayan yerel yönetim politikalarının yanlışlığının en açık göstergesidir.

Bugün içinde yaşadığımız kentlerin mekansal ve çevresel bağlamda, niteliksiz yapılaşmasının, sağlıksız büyümesinin ardında piyasa güçlerini kent politikalarının belirlenmesinde tek hakim güç olarak gören siyasal yaklaşımlar yatmaktadır.

Bu yaklaşımlar sonucu, başta su, elektrik, doğalgaz ve ulaşım olmak üzere temel kentsel altyapı hizmetleri ile eğitim, kültür, sağlık, çevre vb. alanlarda sağlanan sosyal hizmetler özelleştirilerek, ticarileştirilerek, kentlerimiz emekçiler ve yoksullar için yaşanılamaz bir duruma getirilmektedir.

Kent parçaları, “kentsel dönüşüm” adı altında, içinde yaşayanlardan bağımsız, yeni imar hakları verilerek sermaye çevrelerine pazarlanmakta, buralara lüks konut alanları, alışveriş merkezleri inşa edilmektedir. Kentleri bir arada tutan unsurlar ve ortak kullanım alanları ortadan kaldırılmaktadır.

Bunun sonucunda kentler, giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz parçacıklara bölünmekte, varsıl ve yoksul kesimler arası ayrışma ve uzaklaşma fiziksel mekana da yansımaktadır. Bu durum sosyal kutuplaşmayı ve kentsel gerilimi de arttırmaktadır.

Sadece arazi rantına endekslenmiş bu kent ekonomisi anlayışının ortaya çıkardığı sürekli ve plansız büyüme, teknik altyapı hizmetlerinin ve sosyal-kültürel olanakların yetersizliği gibi sorunları daha da büyütmektedir.

Bütün bunların yanı sıra, bütüncül planlamanın benimsenmemiş olması denetimsizlik, yanlış arazi kullanım politikaları, cumhuriyet tarihine koşut kaçak yapılaşma ve imar afları gibi uygulamalar durumun vahametini daha da artırmaktadır.

Bu sorunların çözümü yerel yönetimlerin demokratik bir anlayışla, kamucu politikalar ışığında yeniden yapılandırılmasıdır.

Bizler TMMOB olarak kent yaşamını ilgilendiren tüm konularda ve alınacak kararlarda toplumsal yarar ilkesinin belirleyici olmasını savunuyoruz.

Kente yönelik politika ve uygulamalarda insan hakları, kentli hakları, toplumsal barış, birlikte yaşama, engelli, hasta, çocuk ve kadın duyarlı planlama, hizmetlere eşit erişim, insan ve çevre sağlığı gibi kriterlerin temel referanslar olması gerektiğini söylüyoruz.

Bu çerçevede yerel yönetimlerin aktif halk katılımı ile yeniden yapılandırılmasını, hizmet üretimi ve dağıtımında, kentsel mekanların tasarımında, kent planlamalarında sermaye kesimleri ve rant çevrelerinin öncelikleri yerine toplumsal yararın öne çıkarılmasını savunuyoruz.

Bugün, kentlerimizin ve toplumun yerel seçimlerde ihtiyacı böylesine bir anlayışı yerel yönetimlere taşımaktır. Bu anlayış “toplumcu demokratik ve halkçı bir yerel yönetim” anlayışıdır.

Bu anlayış, katılımcılığın önünü açan, toplumun değişik kesimlerine, karar alma, uygulama ve denetleme süreçlerinde söz hakkı tanıyan politika ve uygulamaların hayata geçirilmesidir.

Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar

TMMOB olarak bizler kentsel hizmetlerin kamusal hizmet kapsamında ele alındığı; barınma, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerinin insan hakkı olarak görüldüğü; doğrudan ve katılımcı demokrasi ilkeleri ile yönetilen; enerji, çevre ve gıda politikalarının belirlenmesinde kamu yararının esas alındığı; doğayla ve tarihle barışık; sağlıklı kentler yaratmak istiyoruz.

TMMOB olarak daha önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimlerde de üyelerimizin sandığa gitmesi ve sandıklara sahip çıkması için gayret göstereceğiz.

Seçimlere ve yerel yönetimlere ilişkin bakışımızı her zaman olduğu gibi bir bildirge hazırlayarak kamuoyuyla paylaştık.

Değişen idari yapıyı ve yasaları da gözeterek hazırladığımız bu bildirgede yer alan fikirlerin yaygınlaşması ve uygulanması için mücadele edeceğiz.

Buradan bir kez daha dile getirmek isteriz ki, kentlerin sahibi o kentte yaşayan halktır ve yerel yöneticilerin demokratik biçimde seçilmesi esastır.

Seçimler gibi, kente dair her türlü kararlar da kentlilerin katılımcısı olduğu demokratik süreçler işletilerek alınmalıdır.

Sempozyumumuzun, ülkemizin en önemli sanayi, turizm ve üniversite kentlerinden birisi olan Denizli’nin sorunlarına yönelik önemli bir fikri birikim yaratacağına inanıyorum. Sempozyumun başarılı geçmesini diliyor ve hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.