TMMOB, MUĞLA'DA GERÇEKLEŞTİRİLEN "TOPRAĞIMIZI VERMİYORUZ" MİTİNGİNDEYDİ

29.09.2025

Muğla'nın Menteşe ilçesinde 28 Eylül 2025 tarihinde gerçekleştirilen 'Toprağımızı vermiyoruz' mitingine, TMMOB üye ve yöneticileriyle beraber Yönetim Kurulumuzu temsilen TMMOB Yürütme Kurulu üyesi Arif Balkanay katıldı.

Muğla’da 48 köyün yaşam alanlarını tehdit eden ve zeytinlikleri madencilik faaliyetlerine açan yasaya karşı köylüler ve yaşam savunucuları bir araya geldi. Yasanın köksüzleştirme çabası olduğu vurgulanırken; mitinge katılanlar, 7554 sayılı Torba Yasa'ya tepki gösterdiler. Muğla Çevre Platformu ve Toprağımızı Vermiyoruz Platformu’nun çağrısıyla yapılan mitinge, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri ve çevre örgütleri destek vererek birer konuşma yaptılar.

TMMOB adına konuşan Balkanay şunları ifade etti:

"Merhaba değerli dostlar. Sevgili basın emekçileri, merhaba!

“Toprağımızı Vermiyoruz!” diyerek sesini yükselten; yaşama, doğaya, geleceğimize sahip çıkan mücadele arkadaşlarım, merhaba!

Hepinizi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ve haykırıyorum;

Selam olsun geleceğimize sahip çıkanlara!

Selam olsun zeytin ağaçlarının önünde siper olanlara!

Selam olsun doğasını, toprağını, suyunu canı pahasına savunanlara!..

Bugün, en insani yanımızla, doğaya ve yaşama olan en derin bağlılığımızla bu meydanda toplandık.

İçinden geçtiğimiz şu zor zamanlarda, hepimizin pek çok derdi, söyleyecek pek çok şeyi olduğunu biliyoruz. Ama bugün, kendi adımıza değil, doğamız, toprağımız adına, bugünümüz adına değil, yarınlarımız adına konuşmak için bir aradayız. Çünkü biliyoruz;

Bugün, biz konuşmazsak eğer; ormanlarımızı bitirecekler, dağlarımızı un ufak edecekler.

Biz, bugün konuşmazsak eğer; zeytinliklerimizi kesip kökleyecekler, tarım alanlarımızı yok edecekler.

Bugün, biz konuşmazsak eğer; kıyılarımızı, madenlerimizi, kültür varlıklarımızı yağmalayacaklar, derelerimizi kurutacaklar.

Biz konuşmazsak eğer; bugüne kadar yaptıkları yetmezmiş gibi, şu güzelim ülkemizin her metrekaresini, yandaşlara, uluslararası sermayeye, körfezli dostlarına peşkeş çekecekler.

Bu nedenle, ülkemizin onurlu ve namuslu insanları olarak haykırıyoruz!

Ülke varlıklarımızın yağmalanmasına, geleceğimizin karartılmasına, asla, ama asla izin vermeyeceğiz!..

Değerli Dostlar,

Siyasi iktidarın ‘son kullanım tarihi’ çoktan bitti. Saray rejimi, ülkeyi yönetme kabiliyetini tümüyle kaybetti. Baksanıza; halkımızın gözünde yitirdiği meşruiyetini, okyanus ötesindeki saray kapılarında arıyor. Kendi tükenişlerine, ülkemizi ve halkımızı da ortak etmek istiyorlar. Bu nedenle, bütün tuşlara aynı anda basıyorlar. Onlar da görüyorlar; deniz bitti! Yüz yıllık birikimlerimiz, mevcut kaynaklarımız tükendi!

Ama, rant bağımlısı olmuş siyasi iktidar mensupları, hiç durur mu?! Kendilerini, bir türlü doymak bilmeyen yakın çevreleri için, her gün yeni rant alanları yaratmaya mecbur görüyorlar. İşte bu nedenle, bugüne kadar koruma altında tutulan kültür varlıklarımız, doğamız ve tabiat zenginliklerimiz hedef haline geldi.

Ülkenin dört bir yanındaki doğal varlıklarımız, bu nedenle, birer birer yağmalanıyor.

Çünkü onlar; ormanlarımıza baktığında, içinde yaşayan milyonlarca canlıya, havaya, suya, toprağa verilecek zararı görmüyorlar. Onlar sadece, ormanların altında yatan madenleri, ormanlık alana yapacakları tesisleri ve elde edecekleri gelirleri görüyorlar.

O yüzden Kuzey Ormanları’nı, Kaz Dağları’nı, Cerattepe’yi, Fatsa’yı, İkizdere’yi, Akbelen’i yok ediyorlar.

Çünkü onlar; kıyılarımıza ve göllerimize baktığında, engin maviliklerin huzurunu hissedip bunu koruma sorumluluğunu duymuyorlar. Onlar sadece, otel zincirlerine satılacak arazilerin parsellerini görüyorlar.

Çünkü onlar; derelerimize baktığında, içinde yaşayan canlıları, içinden geçtiği vadiyi değil, üzerine inşa edeceği HES’leri düşünüyorlar.

Çünkü onlar, tarihi eserlere ve kültürel varlıklara baktığında, dünya medeniyetinin bizlere bıraktığı mirasın sorumluluğunu duymuyorlar. Bu mirası ranta çevirmenin hesabını yapıyorlar.

Çünkü onlar meralarımızı, yaylalarımızı, ovalarımızı, tarım alanlarımızı, havzalarımızı, sit alanlarımızı, kentlerimizi, koruma altındaki alanlarımızı, kamunun elindeki iktisadi işletmeleri, toplumsal zenginliğimizin, doğanın ve tarihin bir parçası olarak değil, sermayenin bir parçası olarak görüyor ve nakde dönüştürmeye çalışıyorlar.

Değerli Dostlar,

İşte bu nedenle, ülkemizin her yanı şantiye alanına ve maden sahasına dönüşmüş durumda.

Hatırlayın; 2004 yılında Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve 2005 yılında Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’ndeki düzenlemelerle yeraltı ve yer üstü madenlerimiz yerli ve yabancı sermaye gruplarının sınırsız sömürüsüne açıldı. O tarihten itibaren defalarca kendi çıkarları için bu kanunu sürekli değiştirdiler.

Bu dönemden itibaren ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, meralar, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları, turizm bölgeleri hatta askeri yasak bölgeler bile madencilik faaliyetine açıldı.

2005 yılından bu yana, on binlerce hektar orman alanı, madencilik faaliyetleri için tahsis edilmiş durumdadır.

Bizler “madencilik” göz boyaması ve kandırmacasıyla aç gözlü şirketlerin zeytinliklerimizi, ormanlarımızı, tarlalarımızı, köylerimizi, insanlarımızı yuttuğu, tükettiği bir ülke istemiyoruz!

Bugün, ülkemizde yürütülmekte olan madencilik faaliyeti kelimenin tam anlamıyla “Sömürge Madenciliği”dir.

Yeraltı zenginliğinin mümkün olan en kısa sürede ülke dışına çıkarıldığı, geride ise tümüyle verimsizleştirilmiş ve kirletilmiş bir toprağın bırakıldığı bu anlayış, sadece madenciliği değil, yaşamı da sürdürülemez hale getirmektedir. Biz, bu anlayışa isyan ediyoruz!

Torba yasa adı altında topraklarımızı, zeytinliklerimizi, geleceğimizi işgal etmelerine “Dur!” diyoruz. Çünkü biz bu zihniyeti, Cerattepe’den Akbelen’e, Kaz Dağları’ndan Akbelen’e  uzanan saldırılarından, ormanlarımızı ve doğal zenginliklerimizi yok etmelerinden tanıyoruz.

Onların yağmalamak istediği, onların el koymak istediği sadece topraklarımız değil, ortak geleceğimizdir.

Doğanın ve halkın kaybettiği, sermayenin kazandığı bu denklemi asla kabul etmiyoruz!

Değerli Dostlar,

Siyasi iktidarın, bu topraklara sadece rant hırsıyla değil, siyasi kin duygusuyla da baktığını biliyoruz.

Gözleri bu hırs ve kinle dolmuş iktidar, bu doğanın güzelliğini görmüyor.

Bu güzel doğada yaşayan canlıların çeşitliliğini görmüyor. Bölgede yetişen binlerce endemik bitki türünün dünyaya kattığı zenginliği görmüyor. Buranın canlılığını, buranın renkliliğini, buranın huzurunu görmüyor.

Onların gözü sadece ama sadece parayı görüyor…

Şimdi de zeytinliklerimizi kesip yıkıp yok edip yüzlerce maden projesiyle birlikte bu toprakların altını üstüne getirmek istiyorlar. Her bir karış toprağımızı maden ve enerji şirketlerine peşkeş çekmek istiyorlar.

Ancak bilmiyorlar ki bu memleketin sahipleri var!

Bilmiyorlar ki bu topraklarda doğasını, zeytinliğini, suyunu canı pahasına savunan Metin Lokumcuların, Reşit Kibarların, Zehra Ninelerin mücadelesi var!

Doğup büyüdüğümüz bu gökyüzünün altında, bu ormanlarda, bu ağaçların gölgesinde, eşit, özgür, adil bir gelecek için mücadele eden insanlar var!

Biz varız, biz!

Doğamıza, insanlarımıza ve topraklarımıza yönelik bu gözü dönmüş saldırıya izin vermeyeceğiz!

TMMOB ve bağlı odalar olarak bugüne kadar, doğal hayatı ve ekolojik dengeyi görmezden gelen, halkın geleceğini tehdit eden tüm uygulamalara karşı mücadele ettik, yine edeceğiz.

Kimi zaman bilimsel toplantılarla, kimi zaman uzmanlarımızın hazırladığı raporlarla, kimi zaman eylemlerimizle tavrımızı en net şekilde ifade ettik, yine edeceğiz!

Bu yağmayı durduracağız!

Birlikte mücadele edecek, birlikte kazanacağız!

Sömürgenleri, yağmacıları, aç gözlüleri bu topraklardan söküp atacağız!

Gelecek güzel günlere olan umudum ve inancımla hepinizi dostlukla selamlıyor ve haykırıyorum;

Kurtuluş yok tek başına,

Ya hep beraber ya hiçbirimiz!"