TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2021 BAŞLADI

17.12.2021

TMMOB adına Makina Mühendisleri Odası tarafından 17-18 Aralık 2021 tarihlerinde gerçekleştirilecek olan “TMMOB Sanayi Kongresi 2021” bugün Ankara’da MMO Eğitim ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen törenle başladı. 

“Pandeminin Türkiye ve Dünyadaki Etkileri ve Kapitalizmin Açmazları” ana temasıyla toplanan kongrenin açılış konuşmaları MMO YK Başkanı Yunus Yener, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından yapıldı. Kongrenin açılış oturumunda Prof. Dr. Korkut Boratav “Pandemi Sonrası Başka Bir Dünya Mümkün mü?” başlıklı bir sunuş yaptı.

Koramaz katılımcılara şöyle seslendi:

Değerli Konuklar, Değerli Hocalarım, Sevgili Meslektaşlarım

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

İlki 1962 yılında düzenlenen ve 1987 yılından bu yana da TMMOB adına Makine Mühendisleri Odamız tarafında düzenli olarak gerçekleştirilen Sanayi Kongremize hepiniz hoş geldiniz.

Kongremizin örgütlenmesinde büyük emekleri olan Makine Mühendisleri Odamızın Yönetim Kurulu’na, düzenleme ve yürütme kurullarına, kongremize katkıda bulunan akademisyen ve uzman dostlarımıza ve kongre sekreterlerine emek ve katkılarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz kongrelerimizde hep yanımızda olan, ülkemizin sanayileşmesi, kalkınması, demokratikleşmesi ve mesleğimizin gelişmesi için verdiğimiz mücadelede bizlere yol gösterici olan değerli Yavuz Bayülken’i saygıyla anarak başlamak istiyorum ben de sözlerime.

Anısını oda faaliyetlerimizde ve TMMOB mücadelesinde yaşatmaya devam edeceğiz.

Sanayi Kongrelerimize çok uzun yıllar katkı veren, ülkemizde marksist iktisadın ve kamucu yaklaşımın önemli isimlerinden biri olan, 2020 yılında hayatını kaybeden değerli hocamız İşaya Üşür’ü de huzurlarınızda saygı ve minnetle anıyorum.

Geçtiğimiz 2 yılımıza damgasını vuran Covid-19 salgını süresince pek çoğumuz yakınlarını bu salgına kurban verdi.

TMMOB ve Oda faaliyetlerinde aktif görev alan çok sayıda arkadaşımızı, yoldaşımızı, TMMOB ve Oda sevdalısı dostumuzu, yakın mesai ve mücadele arkadaşlarımızı salgın ve bağlantılı hastalıklar nedeniyle sonsuzluğa uğurladık.

Bizler biriktirerek yaşadığımız kadar, kaybettiğimiz dostlarımızın acısıyla da yaşıyoruz ne yazık ki.

Yitirdiğimiz arkadaşlarımızın hayatlarımıza ve örgütümüze kattığı değerleri ve güzellikleri asla unutmayacağız.

Değerli konuklar,

Üç uzun yıldır, her gün daha da büyüyen sarsıcı bir kriz yaşıyoruz.

2018 yılında, Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında kurlardaki hızlı yükselmeyle başlayan kriz, aradan geçen 3 yılda büyük bir kasırgaya dönüştü.

Bizzat Cumhurbaşkanının bile kabullenmek zorunda kaldığı, bizlere sabır ve metanet telkin ettiği bir kriz içindeyiz.

Kriz öncesinde 5 lira bile olmayan dolar kuru, bugün 15 lirayı aştı. Paramız, 3 yılda tam 3 kat değer kaybetti.

Dışa bağımlı ekonomik yapımız nedeniyle paramızın değeri düştükçe üretim maliyetleri hızla arttı ve tüm ürünlerin fiyatları kontrolsüz biçimde yükselmeye başladı.

Tüm bu süre zarfında ücret ve gelirlerimiz, mal ve hizmetlerle aynı oranda artmadığı için de ülke olarak kitlesel bir yoksullaşma yaşadık.

Yıllardır uyguladıkları politikalarla bizleri bu büyük bir yıkıma sürükleyen iktidar çevreleri, yarattıkları bu yoksulluk üzerinden kendilerine yeni bir hikaye yaratmaya çalışıyorlar.

“Ekonomik kurtuluş savaşı” dedikleri bu hikayede, halkın yoksulluğunu silah olarak kullanmayı amaçlıyorlar.

Sözüm ona, paramız değersizleştikçe, ithal ürünleri alamaz hale geldikçe dış borçlarımız azalacak, işçi ücretleri azaldıkça üretim maliyetleri düşecek, değersiz paramız nedeniyle dış ticarette rekabet gücümüz artacak ve buradan yeni bir çıkış yakalayacağız.

Halkını yoksullaştırmayı, halkın gönenç seviyesini düşürmeyi, halkını dünyanın geri kalanından koparmayı ekonomik öncelik olarak gören, parasını değersizleştirmeyi rekabetçi ekonomi olarak tanımlayan bir iktidarın bu ülkeye verebileceği hiçbir şey kalmamış demektir.

Rekabet yoklukta, yoksullukta olmaz, gönençte olur.

Rekabet paranın alım gücünün düşmesiyle değil, güç kazanmasıyla olur.

Rekabet emeğin değersizleştirilmesiyle değil, emekçilerin refahıyla olur.

Rekabet daha iyi üreterek, daha kaliteli üreterek, bilim ve teknoloji alt yapısı güçlendirilerek olur.

Rekabet medeniyetle olur, uygarlıkla olur.

Bize sunulan bu reçete rekabet ekonomisi değil, sefalet ekonomisidir.

Çiçeği burnunda Maliye Bakanı da bu durumu arsızca teyit ediyor.

Yeni ekonomi modelinde emekçilerin sadece maaşlarının değerinin düşeceğini, ülkemizde zaten emekçilerin kaybedecek bir şeyleri olmadığını söylüyor.

Uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalarla emekçi kesimleri tamamen yoksullaştırdıklarını, devleti sosyal görevlerinden arındırarak tamamen savunmasız ve çaresiz bıraktıklarını kabul ediyor.

Bu ülke insanının yoksulluk nedeniyle sağlığını, aile huzurunu, çocuklarının geleceğini kaybetmesini umursamıyor.

Değerli konuklar,

Ülkeyi bu duruma getiren iktidarın yıllardır uyguladığı üretime dayanmayan, yatırıma dayanmayan, sanayileşmeye dayanmayan, bilim ve teknolojiyi dışlayan ekonomi politikalarıdır.

Devletin sosyal sorumluluklarının terk edilmesini, ekonomik alandan çekilmesini, kamusal varlık ve yatırımların özelleştirilmesini, üreticileri korumaya yönelik uygulamaların terk edilmesini, ücretli kesimlerin düşük maaş ve kötü çalışma koşulları altında çalıştırılmasını, uluslararası sermaye hareketleri önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, kamusal hizmetlerin ticarileştirilmesini temel alan bu politikalar yaşanan sorunların ana kaynağıdır.

Yıllardır gerçekleştirdiğimiz tüm sanayi kongrelerinde bu durumun altını çiziyor ve bu durumun ülkeyi bir felakete sürükleyeceğini dile getiriyorduk.

Yurt dışından gelen sıcak paraya dayalı ekonominin, o para akışı kesildiğinde işleyemez hale geleceğini söylüyorduk.

Ülke kaynaklarının sadece hizmet, finans, inşaat ve gayrimenkul sektörlerine ayrılmasının dengeli bir ekonomik büyümeyi engellediğini söylüyorduk.

Rant yaratmak için gerçekleştirilen çılgın projelerin bu ülkeye yük olacağını söylüyorduk.

İstihdam yaratmayan büyümenin bu ülke halkına bir faydası olmadığını söylüyorduk.

Sermaye çıkarlarının halkın ortak çıkarlarının önüne geçirilmesinin toplumsal bir felaketle sonuçlanacağını söylüyorduk.

Şimdi bu felaketin içinde yaşıyoruz.

Ve bu felakette siyasi iktidarın bize vaat ettiği tek şey, daha fazla yoksulluk…

Bu ülke halkı bunu hak etmiyor. Bunu kabullenmeyeceğiz de.

Siyasi iktidarın tüm baskı ve zorbalığına rağmen ülkenin dört bir yanında geçinemiyoruz çığlıkları sokaklara taşmış durumda.

Öğrenciler geçinemedikleri, barınamadıkları için seslerini yükseltiyor.

İşçiler insanca yaşayabilecekleri bir ücret için meydanları dolduruyor.

Kamu emekçileri TÜİK’in şaibeli rakamlarına endekslenmiş maaş artışlarına karşı alanlara çıkıyor.

Sağlık çalışanları ve hekimler alın terlerinin karşılığını alabilmek için iş bırakıyorlar.

Mühendisler, mimarlar, şehir plancıları ülkenin dört bir yanında emeğine, mesleğine, haklarına sahip çıkmak, sorunlarına çözüm bulmak için eylem yapıyorlar.

Bu ülkenin emeğiyle geçinen kesimleri seslerini yükselttikçe, yan yana geldikçe kendilerine dayatılan bu yoksulluk reçetesini de yırtıp atacaklardır.

Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Değerli konuklar,

Bugün hala tüm şiddetiyle devam eden Covid-19 salgınının ortaya çıkışının üzerinden tam 2 yıl geçti.

2 yılda resmi rakamlara göre 5 buçuk milyona yakın kişi bu salgın nedeniyle hayatını kaybetti. Ülkemizde resmi rakamlara göre 80 bine yakın, gerçekte ise 200 binin üzerinde ölüm olduğu ifade ediliyor.

Salgının bu denli yıkıcı hasarlar bırakması ve aradan geçen bunca zamana rağmen kontrol altına alınamamış olması, ülke olarak bu konudaki hazırlıksızlığımızı ve yetersizliğimizi gösterdi.

Bu yetersizliğin en önemli nedeni, hazırlıklar ve önlemler belirlenirken bilimin sesine ve halkın ihtiyaçlarına değil, piyasanın ve sermayenin taleplerine kulak verilmesidir.

Pandeminin daha ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği “Yaşanan bu durum Türkiye ekonomisinin öne çıkması için fırsattır” yaklaşımı, iktidarın salgın dönemindeki tüm kararlarının belirleyicisi oldu.

Salgın boyunca iktidar kendi önceliklerini, halkın sağlığının önüne koydu.

Salgınla mücadele tümüyle sağlık sisteminin üzerine, sağlık çalışanlarının omuzlarına bırakıldı.

Hatırlayacaksınız bilim insanlarının yaygın test çağrısına rağmen uzun süre test yapılamadı, sağlık çalışanlarına koruyucu ekipman sağlanamadı, halkın kullanımı için maske-dezenfektan-kolonya bulunamadı, maske dağıtımı yapılamadı, vaka ve ölüm sayıları gizlendi ve hepinizin bildiği gibi uzun süre boyunca yeterli aşı sağlanamadı.

Sürecin bilimsellikten ve şeffaflıktan uzak yürütülmesi salgının toplumsal sonuçlarını artırdı.

Bu süreçte milyonlarca kişi işini, ekmeğini, gelirini kaybetti ve bu kayıpların telafisi için etkin önlemler alınmadı.

Bu durumun sanayide yarattığı sonuçları kongremiz boyunca farklı başlıklar altında değerlendireceğiz.

Salgının meslek alanlarımıza ve meslektaşlarımıza yansımaları üzerine yaptığımız araştırmada da tabloyu daha net biçimde göreceğiz.

Ülkemizde siyasi iktidarın tüm işbilmezliğine ve işgüzarlığına rağmen, daha büyük kayıplar yaşanmamışsa eğer, bunu sağlık çalışanlarının özverisine ve yıllardır sağlığın ve sosyal güvenliğin özelleştirilmemesi için mücadele eden toplumsal muhalefet güçlerinin gayretine borçluyuz.

Şirketlerin doymak bilmez kâr hırsına karşı, herkes için parasız, nitelikli, erişilebilir sağlık hakkını savunanların kararlı duruşuna borçluyuz.

TMMOB olarak bu duruşumuzdan bir adım bile geri atmadan, başta eğitim ve sağlık olmak üzere tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmemesi, piyasalaştırılmaması için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Sanayileşme Politikaları ve bu politikaları tartıştığımız Sanayi Kongreleri TMMOB açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü sanayi, mesleki olarak bütün mühendislik disiplinlerini ilgilendirdiği gibi, üretim sürecindeki yeriyle de bütün toplumsal yaşamı belirlemektedir.

Bizler yıllardan bu yana;

Bilimi ve teknolojiyi esas alan, Ar-Ge ve inovasyona ağırlık veren; Dış girdilere bağımlı olmayan, yerli yatırımcıyı ve yerlileşmeyi özendiren; Kamunun ekonomideki yönlendiriciliğini toplumsal yararlar doğrultusunda artıran; Sosyal refah-sosyal hukuk devleti anlayışını benimseyen; Sanayinin gelişmesini ve ekonomik büyümeyi en geniş toplumsal tabana yayan; Erişilebilir, nitelikli, ücretsiz sağlık, eğitim, sosyal güvenlik hizmetlerini öngören; Doğayla, tarihle ve kentle barışık; İstihdam, emek ve halk odaklı bir sanayileşme ve kalkınma planlamasını savunduk ve bundan sonra da savunmaya devam edeceğiz.

Kongremizin bu yönde kamusal-toplumsal bilinç oluşumuna katkılar sunmasını diliyor ve TMMOB’nin bu yöndeki yurtsever, demokratik sorumluluğunu bundan sonra da yerine getireceğini özellikle belirtmek istiyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.