TMMOB, SGK YÜKSEK DANIŞMA KURULU TOPLANTISINA KATILDI

15.03.2017

TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Kemal Zeki Taydaş, 15 Mart 2017 tarihinde gerçekleştirilen SGK Yüksek Danışma Kurulu Toplantısına TMMOB adına katılarak bir konuşma yaptı.

Taydaş, toplantıda şöyle konuştu:

“Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele Kapsamında, Kamu Kurum ve Kuruluşları, Sivil Toplum Örgütleri, Bankalar ve Toplumun Diğer İlgili Kesimleri ile İşbirliği Bilincinin Yaygınlaştırılması”

Sosyal güvenlik; gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler (iş kazası, meslek hastalığı, hastalık, analık, malullük, yaşlılık, ölüm, işsizlik) karşısında gelir ve sağlık güvencesi sağlama görevini yerine getiren uygulamalar topluluğudur. Bu çerçevede, sosyal güvenlik hem aktif çalışma dönemi, hem de sonrası için bir hayat garantisidir.

Sosyal sigorta, sosyal güvenlik sistemlerinde kullanılan üç yöntemden biri olup, finansmanı; sigortalı, işveren ve devlet katkılarından oluşan primlerle karşılandığı için primli sosyal güvenlik sistemi olarak da adlandırılmaktadır.

Sosyal güvenliğin primsiz sistemini oluşturan iki yöntemden biri sosyal yardımlar, diğeri ise sosyal hizmetlerdir. Bu iki yöntemin ortak özelliği, finansmanın devlet bütçesinin önemli gelir kaynaklarından biri olan vergilerle karşılanmasıdır. Sosyal yardımlarda parasal yardımlar, sosyal hizmetlerde ise adı üstünde hizmet yardımları öne çıkmaktadır.

Kayıtdışı ekonomi kavramı literatürde gayri resmi, enformel, düzensiz, ikinci, yeraltı, yasadışı, görünmeyen, kayıtlı olmayan, gölge ekonomi gibi farklı isimlerle adlandırılmaktadır.  Farklı açılardan ele alındığında farklı isimlerle adlandırılan kayıt dışı ekonomi kavramının birçok dilde en çok rastlanan ortak ismi ise kara ekonomidir.

Ya hiç belgeye bağlanmayarak ya da içeriği gerçeği yansıtmayan belgelerle gerçekleştirilen ekonomik mübadelenin (alım satım), devletten ve işletme ile ilgili öteki kişilerden (ortaklardan, alacaklılardan, kazanca katılan işçilerden vb.) tamamen ya da kısmen gizlenerek, kayıtlı (resmi) ekonominin dışına taşınması olarak gördüğümüz kayıt dışı ekonomiyi, GSMH hesaplarını elde etmede kullanılan,  bilinen istatistikî yöntemlere göre tahmin edilemeyen gelir yaratıcı ekonomik faaliyetlerin tümü olarak görmekteyiz.

Kayıt dışı ekonominin çalışma hayatına yansımasıyla ortaya çıkan en önemli problem; sosyal güvenlik sistemini ve çalışma hayatını düzenleyen hukuk kurallarına uyulmaksızın, kayıt ve beyan dışı kaçak işçi çalıştırılması veya kendi nam ve hesabına kayıtsız olarak çalışılması şeklinde ortaya çıkan kayıt dışı istihdamdır.

Kayıt dışı ekonominin sebepleri mali, ekonomik, politik, hukuki, sosyal ve psikolojik etkenlere bağlı olarak ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu çerçevede, ülkelerin ekonomik sistemleri, ekonominin gelişmiş ya da azgelişmiş olması, ekonomi politikaları, istikrarsızlıklar, krizler, kayıtlı ekonomide istihdam ve gelir imkânlarının kısıtlı ve yüksek maliyetli olması gibi pek çok etken kayıt dışılığı etkileyen temel unsurlar olarak görülmektedir.

Günümüzde farklı tanımlamaları olmakla birlikte, genel olarak yasal üretim faaliyetleri içinde yer alan, ancak faaliyetleri kamu kayıt ve istatistiklerinde eksik yer alan ya da hiç yer almayan istihdam olarak tanımlanan kayıt dışı istihdam, farklı gelişmişlik düzeyine sahip tüm ülkelerin karşılaştıkları ortak bir sorundur

Kayıt dışılık, dünyanın temel gerçeklerinden birisidir. Ülkeler bu faaliyetleri denetim altına alabilmek için cezalandırma, kanuni takibat, eğitim ve ekonomik tedbirler uygulamaktadırlar. Bu konuyla ilgili en temel zorluk, bu faaliyetlere kimlerin katıldığının, faaliyetlerin ortaya çıkış sıklığının, büyüklüğünün tespitiyle ilgilidir. Bu konuların bilinmesi etkin tedbirler ve kararlar alınmasını kolaylaştırır. Ancak, kayıt dışılık faaliyetleri içinde bulunanların kendini gizlemeleri bu işi zorlaştırmaktadır.

Bir ülkenin daha yüksek bir refah düzeyi ve verimlilik artışının sağlanması, o ülkenin sürdürülebilir ve kalıcı bir büyüme trendini yakalaması ile mümkündür. Dolayısıyla bir ülkede kalıcı bir büyüme, kayıt dışı ekonomi üzerinde azaltıcı bir etki yaratacaktır. Gerçekten de gelişmiş ülkelerdeki kayıt dışı ekonomi, gelişmemiş ülkelerden daha azdır. Türkiye’de gerçekleşen büyüme oranları gerekli refah artışını ve verimliliği arttıramadığı için, kayıt dışı ekonomi üzerinde de azaltıcı bir etki yaratamamıştır

Harcanabilir gelirin düşük olduğu ülkelerde bireyler,  gerekli yaşam standartlarını yakalayabilmek için resmi işlerinin yanı sıra gayri resmi olarak ikinci bir işte çalışmakta ve kayıt dışı faaliyetlerin önemli bir kaynağını oluşturmaktadır.

Kayıt dışı ekonomi ve bundan kaynaklanan kayıpların, net olarak ölçülmesi, kuşkusuz mümkün olmamaktadır.  Ancak bu konuda yapılan araştırmalar kayıt dışı ekonominin boyutlarının G.S. M.H.’nın % 50’sini aştığını söylemektedir. Bu veriler ise, kayıt dışı ekonominin üzerine önemle eğilmesi gereken bir konu olduğunu göstermektedir.

Diğer taraftan, büyüme ile kayıt dışı ekonomi arasında pozitif bir ilişki bulan çalışmalar da vardır. Bu çalışmaların ortak özelliği, kayıt dışı ekonomiden büyümeye doğru bir nedenselliğin olmasıdır. Yani kayıt dışı ekonominin artması, büyüme oranını artırmaktadır. Kısa erimli süreçlerde olumluymuş gibi görünen bu durum, uzun erimli süreçlerde tam tersi bir etki yaratarak ekonomide büyük çatlakların oluşmasına neden olmaktadır. Türkiye’ nin de içinde bulunduğu süreç buna benzer bir süreçtir. Kayıt dışı istihdam ile sonuçlanan kayıt dışı ekonomiye gösterilen üstü kapalı izinlerle bu güne kadar gelinmiştir. Toplumun değişik kesimlerinde kuvvetli bir algıya sebep olan bu durum sürdürülebilir değildir. Bu kısır döngü kırılarak çalışanın ve dolayısıyla onun sosyal güvenlik kuruluşunun lehine çalışma yaşamı yeniden tesis edilmelidir.

Türkiye’de kayıt dışı istihdam en fazla; tarım, imalat, inşaat ve hizmetler sektörlerinde, erkeklere nazaran kadınlarda, 30-34 yaş aralığında, okuma yazma bilmeyenler arasında, tarım ve hayvancılık meslek kolunda ve 1-5 arasında işçi çalıştıran işletmelerde görülürken; en az ise profesyonel meslek mensuplarının çalıştığı meslek grubunda, 60-64 yaş aralığında ve yüksekokul veya fakülte mezunları arasında, 50 ve üzeri işçi çalıştıran işletmeler arasında görülmektedir.

TÜİK’in verilerinde bile son ölçümler 2015 yılına aittir %33.57 kayıt dışı istihdam oranı görülmektedir. En kaba tabiriyle her Üç çalışandan Biri kayıt dışıdır. Sektörel baz göz önüne alındığında durumun daha vahim olduğu görülmektedir. Örneğin gıda ve içecek sektöründe kayıt dışı istihdamın çok daha yüksek olduğu kendi meslek kuruluşlarının yaptırdığı piyasa araştırmaları ve bilimsel çalışmalarla ortaya konulmaktadır.

Kayıt dışı istihdamın sonuçlarına bakıldığında olumsuz birçok etkisi bulunduğu görülmektedir. Kuşkusuz en önemli sonuçlarından birisi kamunun gelir kaybına uğramasıdır. Gelir kaybı neticesinde kamu hizmetlerinin yeterince sağlanamaması ve gelir kaybının telafisi amacıyla istihdamla ilgili mali yükümlülüklerin arttırılması gibi olumsuz sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca vergi ve prim adaletini bozarak kamuya olan güveni de sarsmaktadır. Kayıt dışı istihdam, kayıtlı çalışana sahip işletmeler üzerinde haksız rekabete yol açmaktadır. Kayıt dışı çalışmalara dönük afların çıkarılması insanların kamuya bakış açısını olumsuz etkilemekle birlikte ahlaki değerler üzerinde de yozlaşmaya neden olmaktadır. Diğer bir etkisi ise istatistikler üzerindedir ki, hatalı istatistiklerin elde edilmesi karar vericilerin ya da politika uygulayıcıların kaynakları verimsiz alanlara yöneltmesine neden olmaktadır.

Kayıt dışı faaliyet alanına giriş ve çıkışın daha kolay olacağı varsayımı altında, özellikle kayıtlı sektörün yeterince istihdam yaratamaması ve kayıtlı sektörde iş aramanın yüksek maliyeti insanları kayıt dışı faaliyetlere yöneltmektedir.

Devletin ekonomiden vergi ve benzeri şekilde aldığı pay arttıkça, ekonomik birimler faaliyetlerini denetimden uzak devam ettirmek istemektedirler. Kesimler arasındaki vergi yükü adaletsizliği, kayıt dışı faaliyetlere yol açmayacak şekilde giderilmeli ve vergi yükü azaltılmalıdır.

Çalışma yaşamına yönelik atılmış olumlu adımlardan biri olarak değerlendirilecek “İşbaşı Eğitim Programı” adı altında Altı aylık süreyle toplumun her kesiminden işsiz insanların istihdam edilerek, çalışma yaşamına alışma ve staj mahiyetindeki bu süre sonunda o işyerinde daimi olarak çalışmayı hedefleyen program işsizliği aşağı çekmenin bir aracı olarak ta kullanılmaktadır.

 İşbaşı eğitim programları ile istihdam edilen katılımcılara verilen asgari ücret düzeyindeki harçlık olarak adlandırabileceğimiz rakamın; mühendis, mimar ve şehir plancıları gibi meslek mensuplarının program sonrasındaki istihdamındaki ücretlendirilmeleri konusunda bir sıkıntı yaşanabileceği öngörülmelidir. Bu tür sorunların yaşanmaması için 2012 yılının Temmuz ayında SGK ve TMMOB arasında imzalanmış olan“işbirliği protokolü” nün gereğinin yerine getirilmesi esastır. Bu protokol ile Beş yıldır mühendis, mimar ve şehir plancılarının istihdam edildiği sektör disipline edilmiştir. Kayıt dışılığın önlenmesinde önemli bir yeri olan, içinde TMMOB’ nin de olduğu kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile yapılacak bu tür protokollerle üyelerimizin hak kayıplarının önüne geçilerek SGK’nın da pirim kaybına uğraması engellenmektedir. Mevcut durumun geliştirilerek daha ileriye götürülmesi varken, mevcut durumdan geriye düşürecek TMMOB üyelerinin hak kaybına ve SGK’nın  pirim kaybına neden olacak protokol değişiklik taslağı anlaşılabilir değildir. Yapılmak istenen değişiklikle kayıt dışılığın kapısı aralanmak mı istenmektedir?

Kayıt dışı istihdamla mücadelede hedeflenen mutlak sıfır değildir. Kayıt dışılığı;  gelişmiş, çağdaş, sendikal hak ve mücadelede belli bir bilinç seviyesinin üzerine çıkmış, örgütlenme ve ifade özgürlüğünün yaşandığı ülkeler seviyesine çekebilmek başarmaktır.Yapılacak mücadelede kaçak yabancı işçiler ile çocuk işçilerin istihdamını önlemek ayrıca önem arz etmektedir. Mühendisçe bir tabirle bütün bu açıklananlar çerçevesinde çalışma hayatının “kısa devresi”  kayıt dışı istihdamdır. Elektriğin en kısa yolu seçtiği gibi, kayıt dışı ekonomi aktörleri de kayıt dışı istihdamı tercih ederler.

Kayıt dışı istihdamla mücadele çalışmalarının etkin, etkili ve başarılı olabilmesi için, toplumu oluşturan tüm kesimlerin özveri ile sorunun çözümüne eğilmesi, demokratik katılım ve sosyal diyalog anlayışıyla sorunun çözümüne katkı sağlaması gerekmektedir. Diğer yandan kayıt dışı mücadele amacıyla, caydırıcı ve özendirici tedbirlerin birlikte yer aldığı karma yöntem hayata geçirilerek, önleyici teftiş anlayışı yaygınlaştırılmalı,  denetimlerin ve cezaların etkinliği arttırılmalıdır. Bu doğrultuda karma yöntem içerisinde yer alan tüm politikaların eşgüdüm içerisinde uygulanmasına da azami özen gösterilmelidir.