TMMOB ZMO 48. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYIMLANDI
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası'nın 19-20 Mart 2022 tarihlerinde gerçekleştirilen 48. Dönem Genel Kurulu’nun Sonuç Bildirgesi yayımlandı.
TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 48. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 48. Dönem Olağan Genel Kurulu, 19-20 Mart 2022 tarihlerinde, Genel Merkez, 28 Şube Başkanlığı ve 52 İl Temsilciliğinden gelen 350 delegenin katılımıyla Ankara’da gerçekleştirilmiştir.
ODA’mız 48. Dönem Genel Kurulu’nu 45 yıl önce katledilen Adana Şube Başkanımız Akın ÖZDEMİR`in tespitleri ile; “İnsanı Aç, Hayvanı Aç, Toprağı Aç” bir dönemde gerçekleştirdik. Akın ÖZDEMİR’i bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Genel Kurul’umuzda; ülkemizdeki kırsal/tarımsal yapının mevcut durumu ve sorunları ile meslek alanımıza ilişkin gelişmeler, yaşanan sorunlar ve çözüm yolları ele alınmış ve aşağıda belirtilen temel sonuçların kamuoyu ile paylaşılmasına karar verilmiştir.
ODA’mız, kurulduğu 1954 yılından bu yana bağlı bulunduğu üst birliğimiz TMMOB içinde, çağdaş evrensel değerlerin ve aydınlanmanın yılmaz savunucusu olmuştur.
ODA’mız, bilim ve tekniğe dayalı kamucu duruşu ile “yeni dünya düzeni” adı altında, sermayenin baştacı, emeğin göz ardı edildiği, insanı ve insani değerleri yok sayan, doğayı piyasalaştıran politikaların karşısında olmuştur ve olacaktır.
Ülkemizde neoliberal, vahşi kapitalist politikaların önünü açan 24 Ocak 1980 Kararları, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ve 5 Nisan 1994 Kararlarından bu yana tarım, üreticilere yeter gelir sağlamaktan uzaklaşmış, üretici bir kültür olarak köylülük yok edilmiş, kırsal yerleşimler yaşanılır olmaktan çıkarılmıştır. Kırsalda dinamik genç nüfus göç ederek kentlerin varoşlarında ucuz iş gücü haline getirilmiş, üretici olmaktan çıkıp tüketici olmaları sağlanmış ve işsizler ordusuna katılmalarına neden olunmuştur. Köyler Büyükşehir Yasası ile bir gecede mahalle olarak kabul edilmiş, köy tüzel kişiliğinin varlıkları ilgili belediyenin tasarrufuna verilerek önemli ölçüde tarım dışında değerlendirmeye yönlendirilmiştir. Köy nüfusu yaş ortalaması artmıştır.
Türkiye‘de IMF ve Dünya Bankası tarafından dayatılan tarım politikaları belirlenirken yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasında ulusal çıkarlarımız ve gereksinimlerimiz göz ardı edilmektedir.
Yapılan yasal düzenlemeler ve kurumsal yozlaştırmalarla yok edilmiş kamu kurumları, pazar payı düşürülmüş tarım satış kooperatifleri adeta altın bir tepsi içinde yabancı firmalara sunulmuş, ülkemiz çiftçisinden sakınılan destekler yabancı çiftçileri de sömüren küresel tarım/gıda şirketlerini ve işbirlikçilerini zengin etmeye aktarılmıştır.
Tarımsal yayım ve çiftçi eğitiminde kamusal kurumlar işlevsiz hale getirilmiş, çiftçinin bilim ve teknikle buluşması mekanizmaları yok edilmiştir.
Tohumculuk Yasası, gıda egemenliği ve gıda güvenliğimizi tehlikeye atarken, ülke tarımının dışa bağımlılığını da artırmaktadır.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu‘na karşın, yasal, kurumsal ve uygulamadaki eksiklikler nedeniyle tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı hızla devam etmekteyken madencilik yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile zeytinlik alanlarımız yok edilecektir.
Kanal İstanbul bir eko kırım ve imar rantı projesidir. Bu projeden vazgeçilerek yabancılara toprak satışı durdurulmalı ve 8 Mart 2022 tarihinde çıkarılan Tarım Arazilerinin Kullanımının Etkinleştirilmesinin Desteklenmesi kararı gibi göstermelik kararlar yerine atıl durumda olan başta hazine arazileri ve kullanılmayan boş arazilerin genç çiftçi nüfusu ile Ziraat Mühendislerince değerlendirilmesinin desteklenmesine yönelik düzenlemeler yapılmalıdır.
İklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerinin gıda güvencemizi tehdit edeceği gerçeğinden hareketle su kaynaklarının geliştirilmesi, potansiyel kaynakların kullanıma alınması, etkin bir su yönetimi için tarımsal sulama yatırımlarına hız verilmeli, su israfına neden olan klasik sulama şebekelerinin rehabilitasyonuna öncelik verilmeli, kalkınma planlarında öngörülen oranlarda uygulamaya gidilmelidir. Yeraltı suyu kullanımının azaltılmasına yönelik önlemler alınmalıdır.
Bugüne kadar ihmal edilen işletme yapısı ve üretici örgütlülüğü; "kooperatifleşmeyi" temel alan bir yapıda teşvik edilmelidir. Odağına dayanışmayı alan üretim ve tüketim örgütleri merkezi ve yerel düzeyde desteklenmelidir.
Ülkemiz; çiftçiye hizmet götüren kuruluşların birer birer yok edildiği; tarımda, eğitimde, sağlıkta insanı müşteri yerine koyan zihniyetin hakim olduğu, insanların sadakaya mahkum edildiği bir ortama mahkum edilmiştir.
Bütün sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de şirketlerdeki yabancı sermaye oranları hızla artmakta, adeta kendi ülkemizde yabancı konumuna gelmiş durumdayız. İki yıldan beri yaşadığımız Pandemi süreci ve son aylardaki Rusya-Ukrayna krizi tarımda kendi kendine yeterli olmanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur.
Enflasyon 2021 yılı sonu itibarıyla %36,08 olup, Tarım ÜFE %36,39 olduğu için çiftçinin kazandığı yorumları yapılırken çiftçinin maliyet artışını ifade eden Tarım-GFE yılı %45,6 yükselişle tamamladı. Çiftçinin sattığı ürün fiyatlarındaki artış girdi maliyet artışlarını karşılamadığı için çiftçi zarar etti.
Son yıllarda ekonomi, zamlar, yoksulluk, işsizlik ve gelir adaletsizliği kırsal nüfusun en önemli gündem maddeleri olmuştur. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yayımlanan faaliyet raporlarında 2019 yılı Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı çiftçi sayısı 2 milyon 83 bin iken 2020 yılı Ağustos ayı itibariyle ÇKS`ye kayıtlı üretici sayısının 1 milyon 803 bin olarak açıklanmıştır. Yıllar itibarıyla azalan çiftçi sayısı ile birlikte bu veriler de yayımlanmaz olmuştur. SGK’ya kayıtlı çiftçiler 2010 yılında 1,1 milyon, 2015 yılında 797 bin, 2020 yılında 547 bine gerilemiştir.2021 yılı Kasım ayı itibarıyla %6,4 gerileyerek 512 bin olmuştur. 10 Mart 2022 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2022 yılı Ocak ayında yüzde 12,1 seviyesinde gerçekleşmiş, Tarım sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı 2020 yılında %17,6’dan, 2021 yılında %17,2’ye gerilemiştir. Tarımın İşsizlik sorunlarına çözüm üretebilme kapasitesi değerlendirilmemiştir.
TÜİK verilerine göre GSYH’da tarımın payı 2002 yılında %10,3’ten 2018 yılında %5,8’e kadar gerilemiş, 2021 yılında % 5,6’ya düşmüştür.
Tarım sektörümüzde kişi başına düşen milli gelir Dünya Bankası verilerine göre bir önceki yıla göre 2020 yılında %2,3 gerileyerek 3.168 dolar olmuştur. 2021 yılında daha da gerileyerek 3.151 dolara düşmüştür. Çiftçimizin kazancı 5 yıl öncesine göre dolar bazında %16,2 gerilemiştir.
Tarım yapılan arazi miktarı TÜİK verilerine göre; 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar iken %11,8 azalarak, 23 milyon 445 bin hektara düşmüştür.
2019 yılında buğday ve mısır ithalatımız %70, ayçiçeği ithalatımız ise %60 artış gösterdi. Yaklaşık 10 milyon tonluk buğday ithalatı ile Cumhuriyet tarihinin ithalat rekoru kırıldı.
Tarıma dayalı sanayinin kapasite kullanım oranları düşüktür. Un ihracatında dünya lideri olunmasına rağmen 2020 yılı itibarıyla kurulu bulunan 623 un fabrikası, kurulu kapasitelerinin %47’si oranında verimlilikle çalışmaktadır. Çeltik fabrikaları %36 ile en düşük kapasite kullanım oranına sahipken, makarna fabrikaları %74 oranı ile en yüksek kapasite kullanım oranına sahiptir. Toprak Mahsulleri Ofisi 2020 Yılı Hububat Sektör Raporu’nda yer alan verilere göre son bir yılda 48 un, 39 yem, 4 makarna, 16 bulgur, 4 bisküvi, 3 irmik, 22 çeltik fabrikası kapanmıştır. 2021 yılında toplam yatırım içinde en düşük sektörel yatırım, yaklaşık 6,3 milyar TL ile tarım sektöründe yapılmıştır.
Çiftçinin 2021 yılında bankalardan kullandığı kredi miktarı yılsonu itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre %29 artışla 167,7 milyar TL’ye ulaşmıştır. Çiftçinin kooperatifi olan tarım Kredi Kooperatifleri 2021 yılında 11 milyar TL kredi vermiştir. Çiftçimiz alacağı tarımsal desteğin yaklaşık 7 kat fazlasını bankalara borçlanmış, geri ödenemediği için icra takibi başlatılan tarımsal kredi miktarı, kamu bankalarında %1,1 iken, yerli-özel bankalarda %5,3, yabancı bankalarda ise %7,3 olmuştur. Uzun yıllardır öz sermaye yeterliliğini yitirerek yetersiz ve zamanında verilmeyen destekler ile uygulanan yanlış politikalar nedeniyle tarımsal üretimin finansmanı için kredi kullanımına yönlendirilen çiftçi, bozulan banka sicil kayıtları nedeniyle artık kredi kullanım koşullarına sahip olmadığından bankaların kredilerinden faydalanamayıp, şirket, tüccar, komisyoncu veya girdi tedarikçilerinin finansmanına mahkum duruma gelmiştir. Hukuksal güvenceden yoksun zımni sözleşmelerle girdi temin edip tarımsal üretim yaparak kendi arazisinde tarım işçisi durumuna getirilmiştir. Çiftçimize 2021 yılında verilen tarımsal destek 24,1 milyar TL iken, çiftçimizin kullanmak zorunda kaldığı destekleme dışı finansmanın 235 milyar TL’den fazla olduğu tahmin edilmektedir.
AB’nin önümüzdeki 2021-2027 dönemi için bütçesine koyduğu tarım destekleri yaklaşık 387 milyar avrodur. Desteğin 291 milyar avroluk bölümü doğrudan ödemeler, 96 milyar avroluk bölümü ise kırsal kalkınma destekleri kapsamında kullanılacaktır. Tarımsal desteklemeye ayrılan bu miktar AB bütçesinin %33,1’ine karşılık gelmektedir. Tarım Kanunu 21. Madde ile tarımın desteklenmesi için ayrılacak kaynağın milli gelirin %1’inden daha az olamayacağı hüküm altına alındı. Ancak 2007 yılından bu yana tarım desteklerinin milli gelire oranı %1’in altında kaldı. Pandemi, fahiş girdi fiyat artışları, TL’nin değer kaybı ve yanlış ekonomi politikalar nedeniyle çiftçimiz açısından en zor yıllardan biri olan 2021’de, Tarım Kanunu’nun yayımlanmasından bu yana tarımsal desteklerin milli gelire oranı %0,3 ile en düşük seviyede uygulandı. Uygulanan bu desteklemeler de üretim sezonu sonrası açıklanıp, amaca hizmet etmemektedir.
Türkiye tarımda büyük ölçüde kendine yetebilen bir ülke iken kooperatifleşme, altyapı yatırımları, tarım arazileri ve meraların korunması gibi konularda yaşanan politika yetersizlikleri nedeniyle her geçen gün gerilemiş ve yeterliliği sağlanabilecek pek çok ürün iç yeterliliği ithalata bağımlı duruma, ithalatla sağlanır duruma getirilmiştir.
Ülke içi gelişmişlik farkları ve bölgesel dengesizlikler dikkate alınarak tarımsal yatırım planlarında ve uygulamalarda adalet sağlanmalıdır. Boşaltılan köylerin ve tarım arazilerinin tarımsal üretime tekrar kazandırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
6360 Sayılı Büyükşehir yasası yeniden gözden geçirilerek Kırsala yönelik desteklerde etkin kaynak kullanımı sağlanmalıdır. Merkezi ve yerel tarım politikaları bilim ve tekniğin gereği uygulanarak eşgüdüm ile yürütülmelidir.
Yoksullukla mücadelede kırsal kesim için de asgari geçim standardı düzenlemesi yapılmalı ve destekleme kapsamına alınmalıdır.
Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli besin kaynağı olan su ürünleri, halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer almamaktadır. Halkın erişiminin sağlanabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Tarım sektöründe kadın ve çocuk emeğinin, mevsimlik ve geçici tarım işçilerinin sömürüsü ve insanlık dışı yaşam koşulları düzeltilmelidir.
Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadele edilmesi için “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” diyoruz.
Tarım sektörü de diğer iş kolları gibi iş cinayetlerinin görüldüğü bir alan olmuştur. İş cinayetleri ile mücadele ertelenebilir ötelenebilir bir gündem değildir. İSİG düzenlemeleri zaman kaybetmeden uygulanmalıdır.
Çalışanların ekonomik ve demokratik haklarını kazanması, ancak grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara sahip olmakla mümkündür. Kamuda çalışan meslektaşlarımızın özlük haklarını iyileştirmeye yönelik çalışmalar etkinlikle sürdürülmeli, 3600 ek gösterge çalışmaları kapsamında kamuda çalışan meslektaşlarımızın ek göstergesi 4800`e çıkarılmalıdır. Özel sektörde çalışan meslektaşlarımız için statüsü ne olursa olsun odamızın belirlediği ücret yönetmeliği uygulanmalıdır.
Sektöre yönelik yapılan yatırımlar için hazırlanan projelerin, Tarım ve Orman Bakanlığı‘nca onaylanması aşamasında ZMO‘nun onayının aranması ve bu uygulamanın Ziraat Bankası projelerinde ve diğer proje onaylarında da zorunlu kılınması, yatırımların yerindeliği ve verimliliğini artıracaktır.
Artan fakülte sayılarına paralel olarak mezun sayısı sürekli artış göstermekte ve niteliği düşmektedir. Uygulanan yanlış politikalar sonucu meslektaşlarımızın kamuda ve özel sektördeki istihdamlarında sorunlar artmaktadır. Atanamayan ve atama bekleyen binlerce meslektaşımız bulunmaktadır. Kamuda bölgesel dengesizlikler de göz önünde bulundurularak meslektaşlarımıza yönelik yeni istihdam alanları yaratılmalıdır.
Son yıllarda artan laiklik karşıtı söylem ve eylemlerden son derece rahatsızlık duymaktayız ve özellikle Samsun’da Atatürk anıtına yapılan saldırıyı kabul etmiyor ve kınıyoruz.
TMMOB ZMO, kurulduğu günden bu güne kadar, Atatürk İlke ve devrimlerine, laikliğe sahip çıkmış, mesleki demokratik bir kitle örgütüdür. Demokrat ve yurtseverdir. Emekten ve halktan yanadır. Antiemperyalisttir. Yeni dünya düzeni teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Siyasetin dar anlamını aşar, yaşamın her olayını siyasetle ilişkili görür, barıştan yanadır. İnsan hakları ihlallerine karşıdır, insanlık onurunun korunmasından yanadır. Örgütsel bağımsızlığını her koşulda korur, gücünü sadece üyesinden ve bilimsel çalışmalardan alır.
Yaşasın Ziraat Mühendisleri Odası
Yaşasın TMMOB örgütlülüğü!