SGK 4. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI

11.12.2015

Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 4. Olağan Genel Kurulu 10 Aralık 2015 tarihinde Ankara'da yapıldı. Genel Kurula TMMOB temsilcisi olarak Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Torun katıldı. 

Mehmet Torun'un açılışta yaptığı konuşma aşağıdadır. 

Değerli Konuklar, Basının değerli mensupları,

Sizleri TMMOB Yönetim Kurulu ve şahsım adına selamlıyorum. Bugün 10 Aralık. Bundan 2 ay önce bugün Ankara Garında; barış, emek ve demokrasi için bir araya gelen onbinlerce vatandaşımıza insanlık dışı bir saldırı yapılmış ve 101 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir. Yaşamını yitirenleri saygıyla anıyor, bu katliamı planlayanları, düzenleyenleri bir kez daha lanetliyorum. Can güvenliğinin kalmadığı bir ortamda sosyal güvenliği konuşmanın ne kadar anlamlı olduğunu da kamuoyunun takdirine bırakıyorum. 475.000 üyesi olan ve üyelerinin çok büyük kısmı SGK çatısı altında olan mühendis-mimar örgütü adına bazı konuları paylaşmak  istiyorum.

Sosyal güvenlik, “bir ülkede yaşayanlar arasında hiçbir ayırım gözetmeksizin, toplumun bütün fertlerinin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda, kişilerin bugünlerini ve yarınlarını güvence altına almayı hedefleyen sistemler bütünü” olarak tanımlanır. Bu tanım bugün Türkiye’de uygulanan sosyal güvenlik sistemine oldukça uzaktır.  Çünkü sosyal güvenlik yerine fiilen “sosyal koruma” anlayışını getirilmiştir. Sosyal güvenlik literatüründe “sosyal koruma” içerik itibariyle sosyal güvenlikten daha dar ve sınırlı bir alanı  ifade etmektedir. Bugün Türkiye’de yerleştirilmeye çalışılan anlayış sosyal güvenlik değil, sosyal koruma anlayışıdır. Sosyal güvenlik yerine “sosyal koruma” getirilmesi, iktidarın benimsediği “önce muhtaç et, sonra yardım dağıt” politikasıyla bire bir örtüşmesi açısından dikkat çekicidir.

Sosyal güvenlik hizmetleri, sosyal devletlerin asli görevidir. Ancak, ülkemizde neoliberal politikaların uygulanması sonucu tüm alanlar olduğu gibi bu alan da piyasanın hizmetine sunulmuş ve devletin asli görevleri piyasalaştırılmıştır. Ülkemizde sosyal güvenlik alanında yaşanan dönüşümün yüzü sermayeye-özel kesime,  sırtı çalışanlara-emekçilere dönük bir şekilde olmuştur. AKP hükümetinin "eşitlik" adı altında sunduğu bu yapılanmanın ardından geçen 13 yıl içinde söz konusu eşitliğin sosyal devlet ilkesine uygunluk temelinde daha üst norm ve standartta eşitlemeyi değil, tüm çalışanları "en az"da eşitleyen bir uygulama olduğu herkes tarafından açıkça görülmüştür. Bu yanlış uygulamalar, 475.000 mühendis, mimar ve şehir plancı üyemizi de olumsuz etkilemiş, meslektaşlarımızın yaşam standartları ciddi anlamda gerilemiştir.

Sosyal Güvenlik Sisteminde dönüşüm başlatılırken, Dünya Bankası raporları referans gösterilerek nüfusun yaşlanması sonucu sistemin tüm nüfusu koruyucu bir özellikten yoksun kaldığı ve sosyal güvenlik kurumlarının finansman açıklarının ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi gerekçe gösterilmiştir. Oysa ki Türkiye, dünya geneline kıyasla genç bir nüfusa sahip olmakla beraber işgücüne katılım oranı düşük, işsizliğin ve eksik istihdamın boyutlarının çok yüksek olduğu bir ülkedir. Yanlış tespitlere dayanan gerekçelendirme sonucu geçen 13 yılda uygulamanın getirdiği sonuçlara bakacak olursak, çalışma çağındaki nüfusun istihdama katılamadığı, sağlık ve eğitim sorunlarının aşılması bir yana çığ gibi büyüdüğü görülmektedir. Dolayısı ile geçen süre zarfında, sosyal güvenliğe en çok ihtiyacı olan, gelir düzeyi görece düşük kesimlerin zorunlu sosyal güvenlik kapsamı dışına itildiği açıkça gözlenmektedir.

 Şüphesiz gerçek amacının sistemin maliyetinin halka yüklenmesi olan Sosyal Güvenlik sistemindeki dönüşüme bir gerekçe de sosyal sigortalar ve genel sağlık harcamalarının bütçeye sözde yük getirdiği şeklindeydi. Ne var ki geçen 13 yıla bakıldığında, finansman açıklarının giderek arttığı izlenmektedir. AKP hükümeti sağlık harcamalarındaki artışı bir başarı öyküsü olarak kamuoyuna sunarken, bu harcamaların en büyük kalemlerinin ilaç şirketlerine, özel hastanelere, taşeron şirketlere yönelik yapıldığı ortadadır. Buralara aktarılan kaynak ihtiyacının yüklü faturası da yoksullara ve giderek yoksullaşan emekçilere çıkartılmakta, halkın ödediği kaynaklar halka dönmemektedir.

 Sosyal güvenlik sistemi, bireylerin sosyal risklerle karşılaşmaları halinde ihtiyaç duyduğu gereksinimlerin kamusal bir hizmetle giderilmesidir. Bu sistem, düşük gelir gruplarının ihtiyaçlarını yüksek gelir grubundan sağlanan kaynaklarla karşılanmasını esas almalıdır. Ülkemizde yaşanan gelir adaletsizliğinin boyutları düşünüldüğünde, devletin sosyal devlet ilkesi ile "insan onuruna yakışır" bir hayatı sağlamasında önemli bir rolü olduğu unutulmamalıdır. Fakat yeni yapılanmadan sonra görülmektedir ki, sosyal güvenlik sisteminin sorunları daha da büyümüş ve çözüm piyasacı anlayışa terk edilmiştir.

Sayın Konuklar,

Ülkemiz, iş cinayetlerinde, işçi ölümlerinde dünyada en üst sıralarda yer almaktadır. Bu tablo AKP’nin iktidara gelmesiyle daha da vahim bir hal almıştır. 2003 yılında günde ortalama 3 işçi yaşamını yitirmekte iken, bugün bu sayı 5-7 işçiye kadar çıkmıştır. Ne olmuştur da bu ölümler katlanarak artmıştır? Yatırımlar mı artmıştır bu ülkede, yoksa üretim mi? Ülkemizde artan yalnızca talan, yağma ve işçi ölümleridir.

 Bugün ülkemizde uygulanmakta olan neoliberal ekonomi politikaları sonucunda iş güvencesinin azalması, esnek çalışma biçimleri, çalışma koşullarının ağırlaşması; özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırmanın yaygınlaşması; sosyal güvenlik ve güvenceden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk işçi çalıştırma, yasal düzenlemelerdeki yanlışlıklar iş cinayetlerinin de başlıca nedenleridir.

Sayın Konuklar,

Tüm bu olumsuzluklardan meslektaşlarımız da etkilenmiştir. Pek çok meslektaşımız iş kazalarında yaşamını yitirmiştir. Üyelerimiz, hem çalışırken hem de emekli olduklarında sosyal hakları kısılmış, yaşam kaliteleri düşmüş, belirlenen yoksulluk sınırının epey altında ücretle yaşamlarını devam ettirmeye çalışmaktadır.

Sonuç olarak; emekçilerin özyönetimine bırakılan, emekçilerin birikimi ve emeği üzerinde hükümetlerin, sermayenin rant sağlayamadığı bir sosyal güvenlik sistemi ve kurumunun oluşturulması talebimizi bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyoruz.

Mehmet TORUN
TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi