TMMOB 8. COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMLERİ KONGRESİ/20 Kasım 2024/ANKARA
Değerli Meslektaşlarım, Değerli Hocalarım, Sevgili Öğrenciler
TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Birliğimiz adına Harita ve Kadastro Mühendisleri Odamızın yürütücülüğünde düzenlenen Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongremize hepiniz hoş geldiniz.
İlki 2007 yılında Trabzon’da düzenlenmiş olan Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongremizin bugün burada 8.sini gerçekleştirmekten onur duyuyoruz.
Kongrenin yapılmasında büyük emekleri bulunan Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odamız yöneticilerine, Oda çalışanlarımıza ve elbette görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına şimdiden teşekkür ediyorum.
Kongremizin başarılı geçmesini diliyorum.
Değerli Konuklar,
Doğanın ve doğal kaynakların insan ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülmesi çabası, biz mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki faaliyetlerinin ortak unsurudur.
Bu çabanın, dünyamızın ve insanlığın ortak geleceğini güvence altına alacak biçimde sürdürülebilmesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin en önemli önceliklerinden birisidir.
Bu anlamıyla önümüzdeki 3 gün boyunca farklı boyutlarıyla tartışacağımız Coğrafi Bilgi Sistemleri, çok sayıda farklı mühendislik, mimarlık ve şehir plancılığı disiplini için temel veri kaynağıdır ve günümüzde etkin bir teknolojik araç olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bu disiplinler arası niteliği nedeniyle Harita ve Kadastro Mühendisleri Odamızın yürütücülüğü üstlendiği bu kongremizin düzenleme kurulunda 11 ayrı odamızdan da temsilci bulunmaktadır.
Bilgisayardan çevreye, enerjiden madene, ormancılıktan doğal kaynaklara, ulaşımdan kriz yönetimine, kent planlamasından iletişime, altyapı uygulamalarından sanayileşmeye kadar her alanda Coğrafi Bilgi Sistemlerine dayalı teknoloji ve uygulamalara ilişkin bilgi ve çalışmaların paylaşılmasını, yaygınlaşmasını ve toplumsallaşmasını sağlamak bu kongremizin temel amacıdır.
Değerli Konuklar,
Günümüzde teknoloji geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak bir hızla gelişip yaygınlaşıyor.
Endüstri 4.0 devrimi olarak tanımlanan süreçte yapay zekâ kullanımı, robotik uygulamaların yaygınlaşması, nesnelerin interneti ve bilişim alanındaki gelişmeler tüm disiplinlerin ve sektörlerin üretim yaklaşımlarında bir paradigma değişimine de neden oluyor.
Yeni teknolojik atılımlar sadece teknoloji kullanımının yoğunluğunu artırmıyor; geleneksel üretim tekniklerinin egemen oluğu alanları da teknolojiyle buluşturup dönüştürüyor.
Üretim teknolojilerindeki bu gelişmeler , yanlarında kontrol yöntemleri, kalite güvence sistemleri, mühendislik eğitimi dahil eğitim ve belgelendirme konularında da yenilikleri beraberinde getiriyor.
İletişimden haberleşmeye, ulaşımdan lojistiğe, sanayiye, enerjiye, tarımsal üretime kadar pek çok alan, yeni teknolojik gelişmelerle sürekli olarak yeniden yapılandırılıyor.
Şunu hepimiz biliyoruz ki, yaşanan her teknolojik gelişme, o teknolojiyi üretip kullanabilen ülkelerle, teknolojik bağımlılığı olan ülkeler arasındaki sömürü ve bağımlılık iilşkisini daha da perçinliyor.
Bir başka deyişle bilgi ve teknolojiyi elinde tutan güçler dünya üzerindeki egemenliklerini daha da pekiştiriyorlar.
Gönül isterdi ki, ülkemizin bilim, teknoloji, sanayi ve mühendislik alt yapısının güçlendirilmesi, Ar-Ge ve Ür-Ge faaliyetlerinin, inovasyonun ve teknoloji yoğun üretimin desteklenmesi ülkemizin asli ekonomik önceliği olsaydı.
Ancak üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemizde 1980’li yıllardan itibaren kesintisiz olarak uygulanan rant temelli politikalar nedeniyle üretimi, yatırımı, sanayileşmeyi, bilimi, teknolojiyi, mühendisi ve insanı ikincilleştiren bir ekonomik yapı oluşturuldu.
Ülke ekonomisi arazi rantı üzerine temellendirildi. İnşaat, finans ve gayrımenkul sektörleri de bu temelin odağına yerleştirildi.
Sanayi bölgelerinde binlerce kişinin istihdam edileceği tesisler yerine, kent merkezlerinde binlerce dairelik konut projeleri daha çekici hale getirildi.
Ülke topraklarının tamamının, tarım alanları, ormanlar, yaylalar, meralar, milli parklar ayrımı gözetmeksizin arsa olarak değerlendirildiği rant ekonomisinin egemen olduğu bir süreç yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.
Sevgili Arkadaşlar,
Gelinen noktada, Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşları listesine baktığımızda, büyük bir bölümünün özelleştirilen eski KİT’lerden, 1930’lu yıllardan itibaren devlet teşvikiyle kurulan sanayi kuruluşlarından ve doğrudan dış yatırımlardan oluştuğunu görüyoruz.
Bu listede neoliberal politikaların uygulanmaya başlandığı dönemden sonra kurulan tek bir sanayi kuruluşuna bile rastlamıyoruz. Ülkedeki köklü şirketler dahi yatırımlarını sanayi üretiminden hizmet sektörüne kaydırmaktadır.
Ülkemizde artık her holding kendi gayrımenkul şirketini, kendi alışveriş merkezini kurmaktadır.
Türkiye’nin en zengin insanları listesine baktığımızda ise, büyük bir çoğunluğunun inşaat ve gayrimenkul işleriyle, hiçbir toplumsal yarar sağlamayan ödeme garantili KOİ projeleriyle, yok pahasına özelleştirilen kamu işletmeleriyle yükselişe geçen isimlerden oluştuğunu görüyoruz.
Bu manzara ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik çarpıklığın en özet halidir.
Dışarıdan gelen sıcak para ile şişen bu rant ekonomisi bazı yıllarda suni bir ekonomik büyüme yaratsa da bu büyüme kalıcı bir istihdam yaratamamıştır.
Bu sürecin bizi getirdiği nokta, ülkemiz mühendislik, bilim ve teknoloji alt yapısının çökertilmesi, üretim yeteneğimizin aşındırılması, bölgeler arası eşitsizliğin daha da büyümesi, dışa bağımlılığın daha da pekişmesi oldu.
Bugün içinde bulunduğumuz sosyo ekonomik bunalımda bu çarpık ekonomik yapının bir sonucudur.
Sevgili Katılımcılar,
Ülke olarak zor bir dönemden geçtiğimizi hepimiz biliyoruz.
Aklın ve bilimin yolundan sapıldığı anda kendimizi kör bir karanlıkta, içinden çıkılmaz bir bataklıkta buluruz.
Bugün içinden geçtiğimiz derin krizin nedenini biraz da burada aramamız gerekiyor.
Ülke paramız bu kadar değersizleştiyse, gelirlerimiz bu kadar düştüyse, işletmeler yatırım yapamaz hale geldiyse, insanlarımız borç yükü altında eziliyorsa , işsizlik, hayat pahalılığı, yoksulluk bu denli arttıysa bunun nedeni yıllardır uygulanan yanlış politikalar ve önceliklerdir
Bugün tüm ülke halkı olarak bu yanlış politika ve tercihlerin yıkıcı etkilerini gündelik hayatımızın her anında iliklerimize kadar hissediyoruz.
Bütün toplumsal kesimler gibi bu gelişmelerden biz, mühendis, mimar ve şehir plancıları da doğrudan etkileniyoruz.
Hepimiz giderek daha fazla yoksullaşıyoruz.
Hepimiz giderek daha zor koşullarda yaşıyoruz.
Artık sadece kendi hayatımızdan değil, gelecek kuşaklarımızın hayatlarından da feragat ederek yaşıyoruz.
Ülke olarak büyük bir çöküş yaşıyoruz ve bu çöküşte kamucu, toplumcu değerlere sahip çıkmaktan başka bir çıkışımız bulunmuyor.
Bu noktada gerek duyduğumuz şey toplumsal kalkınmadır. Bunun için stratejik ön görüyle tüm alanlarda ve tüm sektörlerde uzun erimli ulusal-toplumsal çıkarları esas alan politikalar gerekmektedir.
Ülkemiz bilim ve teknolojide yetkinleşmeli; bunu ülke ölçeğinde refah sağlayıcı toplumsal ekonomik faydaya dönüştürmeli ve bu amaçla kapsamlı bir ulusal strateji belirlenmelidir.
Yaklaşık olarak son 35 yıldır özelleştirme, serbestleştirme, kuralsızlaştırma, finans ve rant uygulamalarıyla tahrip edilen ekonomik ve sosyal yapı, kamusal bir anlayışla yeniden ayağa kaldırılmalıdır.
Doğaya ve insan yaşamına saygı gösteren bir yaklaşımla üretim, sanayileşme, kalkınma tam istihdam ve toplumsal refah perspektifi benimsenmelidir.
Topraklarımız, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız, mühendislerimiz ve emekçilerimiz az sayıdaki türedi için değil, ülkemizin, toplumumuzun gelişmesi için seferber edilmelidir.
Bizler TMMOB olarak 70’li yıllardan beri sahip olduğumuz bilimsel-teknik aklı, sömürgenlerin değil halkın çıkarları için kullanmanın mücadelesini verdik, veriyoruz.
Bugün burada bizi bir araya getiren de, bilimsel-teknik alandaki gelişmeler ile birikimlerimizi paylaşmak ve toplum yararına kullanabilmektir.
Bu anlayışla kongremizin hepimiz adına verimli geçmesini diliyor; TMMOB Yönetim Kurulu adına hepinizi saygı ve dostlukla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı