24. ULUSLARARASI MADENCİLİK KONGRESİ (İMCET 2015) YAPILDI

20.04.2015

TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nca düzenlenen 24. Uluslararası Madencilik Kongresi 14-17 Nisan 2015 tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirildi. 43 ülkeden 1000’i aşkın yerli ve yabancı delegenin katıldığı kongrede toplam 328 bildiri sunuldu. Ayrıca kongre süresince 69 firmanın katıldığı ve sektörde yaşanan teknolojik gelişmelerin yer aldığı bir sergi düzenlendi.

Kongreye, TMMOB adına katılan Yürütme Kurulu Üyesi Mehmet Torun açılışta yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli Konuklar,

Küresel politikaların neden olduğu savaşlar, işgaller, katliamlar, sömürü, işsizlik, açlık, yoksulluk ve yolsuzluk düzeni yaşadığımız sürece damgasını vurmaktadır. Küresel sermaye, geliştirdiği neo-liberal politikalar ve uygulamalarla, hiçbir kural ve sınırlama ile karşılaşmayacağı bir sömürü ortamı yaratmak için dünyayı ve ulus devletleri yeniden şekillendirmektedir. Emperyalist tekeller, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin tüm artı değer ve zenginliklerine el koymakta, sosyal devleti tasfiye edip, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, kültür ve diğer tüm toplumsal hizmetleri küresel sermayeye yeni ticari alanlar olarak sunmaktadır. Küresel sermaye; gelişen teknolojik gelişmelerden faydalanarak çalışma yaşamını kuralsızlaştırmakta ve esnekleştirmekte, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma uygulamaları ile emeğin ve insanlığın yüzyıllarca süren mücadelelerle elde ettiği kazanımları yok etmekte, emek örgütlerini dağıtmaya ve etkisizleştirmeye çalışmaktadır.

Uluslararası finans kuruluşları politikalarının etkisiz kaldığı, küresel kapitalizm programlarına entegre olmayan ülkeler dünya ticaretinden dışlanmakta, ülke coğrafyalarının parçalanması için etnik farklılıklar körüklenmekte, dünya halkları birbirine kırdırılmaktadır. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında yürütülen ve Arap Baharı olarak adlandırılan süreç bunun son örneğidir. Tunus`ta iktidar değişimi ile başlayan süreç kısa sürede tüm Ortadoğu`ya yayılmış ve son olarak Suriye karıştırılmış ve savaş sınırlarımıza kadar dayanmıştır. Büyük Ortadoğu Projesinin amacı, Orta Doğu ve İran’dan hareketle Kafkasya ve Afganistan üzerinden Orta Asya`ya ulaşan geniş bir coğrafyada enerji üretim alanlarını ve  enerji koridorunu denetim altında almaktır. Bu proje kapsamında ülkemiz uluslararası düzlemde bir savaşa, ulusal düzlemde ise kardeş kavgasına sürüklenmektedir.

Ülkemiz, 24 Ocak kararları ile başlayan ve 12 Eylül darbesiyle alt yapısı oluşturulan küresel uyum programları ile emperyalist tekellerin ve uluslararası sermayenin çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirilmiştir. Son 35 yıllık süreç içerisinde sosyal devlet anlayışı terk edilerek devletin ulusal ekonomiyi yönlendirme işlevine son verilmiştir.  Sanayileşmeden vazgeçilerek kaynaklar katma değer ve istihdam yaratmayan finans ve hizmet sektörlerine aktarılmıştır. Küresel sermayenin istekleri doğrultusunda yaşanan süreçte ülkemizde uygulanan politikalar sonucunda sanayi yerine rant ve sermaye ekonomisini esas alan üretimi, yatırımı dışlayan bu ve benzeri küreselleşmeci politikalar sonucunda krizler birbirini izlemiş, ülkemiz iç ve dış borç batağına sürüklenmiştir. 24 Ocak kararlarının alındığı süreçte 14 milyar dolar olan iç ve dış borç toplamı bugün 400 milyar doları aşmıştır. Yaşanan ekonomik krizlerin bedeli çalışanlara ödetilmiş, gelir dağılımındaki eşitsizlik büyümüş, refah seviyesi düşmüş, işsizlik artmış, yoksulluk kronikleşmiştir. Yıllardır üretimden kopuk, ranta ve sıcak para girişine bağımlı olarak şekillenen ülke ekonomisi  üretimden uzaklaştırılmıştır. AKP iktidarı eliyle de sistematik bir şekilde uygulanan bu politikalar ve yapılan yasal düzenlemeler sonucunda KİT’ler yok pahasına satılarak ulusal sanayi yok edilmiştir. Buna en çarpıcı örnek son yıllarda yapılan özelleştirmelerdir. Bugüne kadar gerçekleştirilen özelleştirmelerde elde edilen gelirlerin ne olduğu, nerelere gittiği sorgulandığında, kamusal birikimlerimizin çok uluslu şirketlere, yağmacılara, vurgunculara peşkeş çekildiği görülecektir.

Değerli Konuklar,

Bütün bu dönüşüm ve uygulamalardan madencilik sektörü de nasibini almıştır. Madenler; hiçbir sınıfın, zümrenin, kişinin emeği olmadan milyonlarca yılda oluşan tüm insanlığın ortak değerleridir. Bu anlamıyla gelecek nesillerin de hakkının bulunduğu doğal zenginliklerdir. Madenler uygarlıkların gelişmesi ve ilerlemesi, insanlığın refahı ve mutluluğu için bir araç olması gerekirken; savaşlara, soykırımlara neden olan bir meta durumuna düşürülmüştür. Bugün  birçok ülkede madencilik endüstrisi; "özelleştirme, liberalleşme ve küreselleşmenin etkisi altında çalkalanmakta ve bu durum ciddi boyutta insani ve sosyal  sorunlara yol açmaktadır.

TC Anayasasının  doğal kaynaklarla ilgili 168. maddesine göre, tabii servet olan madenlerin tüm tasarrufu devlete aittir. Devlet bu hakkını  yasalar çerçevesinde kullanır  ya da kullandırır. Ülkemizde uygulanan ekonomik politikalar sonucu devlet üretimden tamamen çekilmiş ve bu alanlar özel sektöre devredilmiştir. Yasalar da bu  politikalara göre düzenlenmiş ve uygulanmıştır. Maden yasasındaki son değişiklikleri de bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.  18 Şubat 2015 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6592 sayılı Maden Yasası, ciddi değişiklikler içermektedir. Bu değişiklik, son 12 yılda yapılan üçüncü önemli değişikliktir. Yasa değişikliği, ülkemizin ve sektörün sorunlarına çözüm üretmekten uzaktır. Ülkemizin ihtiyacı olan madenlerin planlı bir şekilde, mühendislik bilim ve tekniği uygulanarak üretilmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını öngören bir düzenleme değildir. Kaynaklarımızı ve çevreyi koruyacak, iş kazalarını önleyecek önlemler içermemektedir. Sermayenin ve piyasanın önceliklerine göre düzenlenmiş, mühendislerin proje yapma hakkını kısıtlayarak  firmalarda çalışmaya mecbur bırakan bir niteliktedir. Ortak varlıklarımızın talan edilmesinin önünü daha da açan bu yasal düzenleme sorunlara çözüm olmayacaktır.

Bu değerlendirmeler ışığında madenlerin, ülkemizin ihtiyaç öncelikleri doğrultusunda aranmasını, işletilmesini ve buna göre planlanmasını öngören bir maden yasası  hazırlanmalı ve hayata geçirilmelidir.

Madencilik sektöründe son yıllarda yaşanan iş kazaları iş cinayetlerine dönüşmüştür. Ölümler, kesinlikle fıtrat ya da kader değildir. Yapılacak bilimsel çalışmalarla ve mühendislik önlemleriyle önlenebilecek olaylardır. Gelişmiş ülkelerdeki madencilik sektörü incelendiğinde bu konuda  neler yapıldığı bellidir. Çalışanları koruyacak, güvenli bir çalışma ortamı yaratacak önlemleri almak ve  uygulamaları denetlemek devletin asli görevidir. Bu konuda meslek odalarının deneyim ve bilgi birikiminden yararlanmak oldukça önemlidir.

Değerli Konuklar,

Madencilik faaliyetleri ve maden üretimleri, bireysel ve toplumsal gereksinimlerin karşılanmasında temel öneme sahip alanlardan birisidir. Madencilik faaliyetleri yürütülürken göz ardı edilmemesi gereken en önemli noktalardan birisi de çevreye duyarlılık olmalıdır. İçinde bulunduğumuz yüzyılda çevre faktörü göz ardı edilerek madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi mümkün değildir. Sanayileşmeyle birlikte artan üretim faaliyetleri ve aşırı tüketiminin sonuçları günümüzde daha net görülmektedir. Kaynakların sınırsız olmadığının anlaşılması ile birlikte "çevre"nin önemi daha çok ortaya çıkmıştır. Diğer tüm üretim çalışmaları gibi madenciliğin de doğal çevre üzerinde bozucu bir etki yaratmakta olduğu bir gerçektir. Madencilik faaliyetleri, genel üretim süreçlerinin bir parçası olarak doğal çevre ile belli bir ilişki ve çelişki halinde sürdürülebilmektedir.

Kapitalizmin önceliği olarak daha fazla kâr amacıyla yapılan azami üretim, yanlış üretim metotları, keyfi verilen madencilik izinleri, yasal mevzuatın yetersizliği, denetimsizlik gibi nedenlerle madencilik ve çevreye duyarlılık birbirine zıt iki kavram olarak algılanmıştır. Oysa çevre dostu teknoloji ve yöntemlerin kullanılması, madencilik süreçlerinde ya da sonrasında çevrenin korunmasına/yenilenmesine yönelik önlemlerin alınması, sektörün gelişmesini engellemeyecek tam aksine olumlu yönde katkı yapacaktır.”