İMO: 12 KASIM 1999 DÜZCE DEPREMİNİ UNUTMADIK!

13.11.2017

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Düzce Depreminin yıldönümü nedeniyle 12 Kasım 2017 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

12 KASIM 1999 DÜZCE DEPREMİNİ UNUTMADIK!

12 Kasım 1999 tarihinde merkez üssü DÜZCE olan 7,2 büyüklüğünde bir deprem yaşadık. 17 Ağustos 1999 GÖLCÜK Merkezli depremin acısı devam ederken, DÜZCE Depremiyle ortaya çıkan can ve mal kayıpları bir kez daha düşünmemize neden olmuştu. Aradan 18 yıl geçmiş olmasına rağmen, yaralarımız üzerinde oluşan kabuk tüm tazeliğini koruyor.

Ülkemizin topraklarının yaklaşık olarak %70`i birinci ve ikinci derecede öneme sahip deprem tehlikesi altında bulunuyor. Nüfusumuzun ve sanayi tesislerimizin çok büyük çoğunluğu da deprem riski yüksek olan bölgelerde bulunuyor. Bilim ve mühendislik dışı yapılaşmayı bir tarafa bırakarak günü kurtaran bir anlayışla üretilen yapılar ve ortaya çıkan kentler, ülkemizi sürekli olarak afetlere açık bir hale getirmiştir.

Bingöl-Karlıova`dan başlayıp ülkemizin batısına doğru uzanarak Yunanistan topraklarına geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, sürekli olarak deprem üreten tehlikeli bir fay hattıdır. Bu Fayın ürettiği ve yaklaşık 33 bin insanımızı toprağa gömen 1939 Erzincan Depremi hafızalarda yer etmese de tarihin tozlu sayfaları arasında varlığını sürdürüyor. Ülkemiz topraklarında 100 yıl içerisinde büyüklüğü altı ve üzeri olan 150 den fazla depremin yaşandığı deprem kataloglarında yer almıştır. 100 binden fazla insanımız yaşamını yitirmiş, binlerce insanımız yaralanmış,700 bin mertebesinde yapımızda yıkılmış veya önemli ölçü de hasar görmüştür.

12 Kasım 1999 Düzce Depremi 710 insanımız yaşamını yitirmesine neden olmuş, kayıtlara geçen yaralı insan sayısı ise 3000`e yakındır. 30 saniye süren deprem, Düzce Devlet Hastanesinin ve yüzlerce yapının yıkılıp hasar görmesinin yanında, Ankara-İstanbul yolu da hasar görmüştür. Bu nedenle yardım ekiplerinin ve Ambulansların Düzce`ye ulaşması büyük bir soruna dönüşmüştür.17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli deprem; Düzce`de 270 insanımızın yaşamını yitirmesine, 1157 insanımızın da yaralanmasına neden olmuştu. Bu depremin yaraları daha kurumadan Düzce`nin yeni bir depremle sarsılması, sorunları oldukça büyütmüştür. Düzce Afet ve Acil Durum İl Müdürlüğü verilerine göre Düzce genelinde 16.666 konut ve 3.837 işyeri ağır hasar; 10.968 konut ve 2.573 işyeri orta hasar; 13.070 konut ve 1.606 işyeri ise az hasarlı olarak kayıtlara geçmiştir.

17 Ağustos 1999 Gölcük Merkezli Deprem, 12 Kasım Düzce Depremi, 2003 yılında yaşamış olduğumuz Bingöl ve 2011 yılında yaşamış olduğumuz depremler, yeni bir anlayışla yapılarımızın üretilmesini ve kentleşme anlayışını değiştirmeyi de zorunlu kılmıştır.

Ülkemizin kentlerinin yaşam kalitesinin artırılmasına, can ve mal güvenliğinin sağlanmasına, ekonomik ve toplumsal yapının da güçlenmesine katkı sağlayacak mekansal planlama sisteminin yeniden düzenlenmesi zorunludur. Oysa 2004 yılında yapılan "Deprem Şurası", 2009 yılında yapılan "Kentleşme Şurası" doküman ve sonuç kararlarına rağmen büyük kentlerimiz başta olmak üzere ülkemizin toprakları "inşaat sektörünün bir arazisi" olarak görülmüştür. Sağlıklı, güvenli, yaşanabilir bir kent yerine; ne yazık ki rant eksenli bir yapı anlayışı inşaat sektörüne hakim olmuştur. Kentlerde yaşayanların yaşam standartlarının yükseltilmesini ve sürdürülebilir gelişmenin sağlanmasını öncelikli bir politika haline getirmeyi amaçlayan şura çalışmaları ve sonuçları dikkate alınmamıştır.

Sağlıklı, dengeli ve güvenli yapı ve kentlerin oluşturulması için hukuki, teknik ve idari sorunların çözümüne ilişkin işbirliği yapılmasını öne alan politikalar yerine, başta meslek Odaları olmak üzere tekniğin ve mühendisliğin gerektirdiği tüm politikalar dışlanmıştır.

Ülkemizi, kentlerimizi, yapılarımızı depreme hazırlamak için:

1- Mevcut yapı stokumuzun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi gerekir.

2-Yeni yapılacak olan yapıları bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokarak, proje üretim sürecinden başlayıp yapı üretim sürecinin tüm evrelerini bilgi derinliği olan, etik ve ahlaki anlayışı yüksek sertifikalı mühendislere teslim etmek gerekir.

3-Ortaya çıkacak riskleri azaltmak için yapıları ve meslek insanlarını sigorta kapsamına almak gerekir.

Yaşamış olduğumuz depremler, orta büyüklükte bir deprem bile yapılarımızın büyük bir risk altında olduğunu ortaya koyuyor. Ülkemizde yaklaşık olarak 20 milyon mertebesinde yapı var. Bu yapılarla ilgili olarak bütünlüklü bir envanter çalışması yapılmamıştır. Yapılmış olanlar da ne yazık ki devre dışı bırakılmıştır.

2004 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından yapılan Deprem Şurası, 2009 yılında yapılan Kentleşme Şurası doküman ve kararları yokmuş gibi iki gün önce yeni bir Şehircilik Şurası yapılmıştır. Kurumsal süreklilik yok sayılmakta, bilgi ve kaynak sahibi tüm kişi, kurum ve kuruluşlar dikkate alınmadan yeni keşifler yapılmaktadır. Oysa başta bakanlıkların ve meslek Odalarının yapmış oldukları çalışmaları dikkate alarak uygulamaya koymak, en etkili sorun çözme yoludur.

Kaliteli yaşam düzeyi ile mekan kalitesi ve güvenliğinin çevre ile birlikte dikkate alınarak yükseltilmesi; ekonomik, sosyal ve kültürel yapıların güçlendirilmesine yönelik yol haritası oluşturup uygulaması gerekir.

Mühendislik eğitimi ve yapı denetimi konusu başta olmak üzere bilimsel ve uygulanabilir bir sisteme ihtiyaç var.

Ne yazık ki kentlerde, artık mal ve hizmetlerin kullanım değeri değil, değişim değerleri tüm süreçleri yönetip yönlendiriyor. Sanayi kapitalizminden, finans ve ticaret kapitalizmine olan yönelim, kent mekanlarında yatay gelişme dönemini sona erdirmiş, dikey yükselme dönemini başlatmıştır.

Bu anlayış kentlerimizi yaşanmaz bir hale getirmiştir.

Düzce Depreminin 18.yılı nedeniyle depremde yaşamını yitiren tüm insanlarımızı saygıyla anıyor, yakınlarına bir kez daha baş sağlığı ve sabır diliyoruz.

 

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu