ODALARDAN VAN DEPREMİNİN YIL DÖNÜMÜ AÇIKLAMALARI

23.10.2014

İnşaat Mühendisleri Odası, Jeofizik Mühendisleri Odası, Jeoloji Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası, Van depreminin yıl dönümü nedeniyle 22 Ekim 2014 tarihinde birer basın açıklaması yaptılar.

İMO: Marmara depreminden Van depremine
Ülkemizin değişmez yazgısı

 

2011 yılının 23 Ekiminde Van depremle sarsıldı. Merkez üssü Tabanlı Köyü olan depremde 604 insanımız hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Özellikle Van’ın Erciş ilçesi depremde büyük hasar gördü. Birçok bina yıkıldı, kullanılamaz hale geldi. Aynı akıbete kamu binaları da uğradı. Bırakalım kamu hizmetlerinin eksiksiz yerine getirilmesini, barınma, beslenme gibi yaşamsal ihtiyaçlar bile karşılanamadı. 23 Ekim depreminin yarattığı şok, 9 Kasım depremiyle daha da arttı. 5,6 büyüklüğündeki depremde yıkılan Bayram ve Aslan Otelleri 32 insanımıza mezar oldu. Tespitlere göre Van’da 2 bin 307 bina yıkıldı. Van depremleri gösterdi ki, Türkiye afet sonrasına hazır bir ülke değildi. Depremle yıkılan Van kışın soğuğuna teslim oldu. İnsanlar aylarca çadırlarda, altyapı yoksunu konteynırlarda yaşamaya mahkûm edildi.

Afet sonrası sınıfta kalan siyasi iktidar TOKİ marifetiyle Van’ı yeniden inşa etmeye kalkıştı. TOKİ konutlarının güvenli olup olmadığına dair soru işaretleri ile hak sahipliği, kira bedelleri, kiracıların durumu gibi konular gündemi işgal etti. Yargılamalar göstermelik olmaktan öteye geçemedi. Devlet birkaç günah keçisi bulup sorumluluğu üstünden attı. Bina ve otel sahiplerine verilen cezalar kayıp yakınlarını tatmin etmedi.  

Van depremleri ülkeyi yok sayılamaz gerçeklerle karşı karşıya bıraktı. İlki binalarımızın depreme dayanaklı olmadığı, güvenli olmaktan uzak olduğuydu. İkincisi ise deprem sonrası önlemler konusunda yetersizliğimizin açığa çıkmasıydı. Üçüncüsü ise Türkiye’nin acı olaylardan ders almadığının bir kez daha tescil edilmeseydi.

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu, topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümünün değişik derecelerde deprem tehlikesini altında bulunduğu, kentlerimizin ve sanayi tesislerimizin risk taşıdığı, tarih boyunca Anadolu coğrafyasının depremlerle sarıldığı, son yüzyılda meydana gelen depremlerde yüz bine yakın yurttaşımızın hayatını kaybettiği, yapı stokumuzun depreme dayanaklı olmadığı, pek çok yapının mühendislik hizmeti almadan üretildiği, yapı denetim sisteminin eksiklikler içerdiği, toplumun deprem bilincinden uzak olduğu gibi gerçekleri yok saymak, bir doğa olayı olan depremin doğal afet gibi yaşanmasına yol açmakla kalmadı, insan hayatına ne kadar değer verdiğimizi de açığa çıkarttı.

Daha eski depremleri bir tarafa bırakalım, 1999 Marmara depreminden ders çıkartılsaydı Van depremi bu düzeyde bir sonuca yol açar mıydı? Bu soruya verilecek yanıt, aynı zamanda Van depreminden ders alınıp alınmadığını da sorgulamamızı sağlayacak önemdedir.

Üzülerek ifade ediyoruz ki siyasi iktidar Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini yok saymaktadır. Ne yapı denetimi sistemi olması gereken işleyişe oturtulmuş ne bina envanteri çıkartılmış ne kentler olası bir depreme hazırlıklı hale getirilmiş ne de bütün bunlar için merkez bütçeden kaynak ayrılmıştır. Siyasi iktidar, depreme karşı kentsel dönüşüm projelerini yaygınlaştırmak dışında kayda değer bir önlem öngörmemektedir ki TOKİ marifetiyle gerçekleştirilen konut seferberliğinin ne derecede güvenli yapı üretimini sağladığı tartışmalıdır.

Siyasi iktidarının “yapmadıklarının” yanında bir de “yaptıkları” vardır ki, bunlar, adeta depreme davetiye çıkartacak niteliktedir. Türkiye’nin temel sorunlarından birinin, yapıların mühendislik hizmeti olmadan üretildiği gerçeği görmezden gelinmekte, yapı üretim süreci denetim dışı bırakılmakta, yapı denetim sistemindeki aksaklık ve eksiklikler bir türlü giderilmemekte, yapı üretimi niteliksizliğe, kuralsızlığa mahkûm edilmekte, sistem bir bütün olarak zafiyetine uğratılmaktadır.

Meslek odalarının, özellikle de İnşaat Mühendisleri Odası’nın, son dönemde gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri ile kamu adına yaptığı denetim hakkının gasp edilmesi, yapı üretim sürecinin dışına itilmesi zaten sorunlar ve sıkıntılar içinde bulunan yapı üretim sürecindeki olumsuzlukları katmerleştirmiştir.

Siyasi iktidarın ne yapmak istediğini anlamak mümkün değildir. “Yapılmayanların” ve “yapılanların” toplamı, iktidarın insan hayatını değil, konut sektörünün ortaya çıkaracağı rantı önemsediğini göstermektedir.

Oysa deprem tehlikesi yapı üretiminde köklü değişikliklere gidilmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun yolu mühendislik mesleğinin önemini teslim etmek, meslek odalarını işlevsel kılmak, meslek içi eğitimi sürekli kılmak, inşaat sektöründe ara elemanların eğitimine ağırlık vermek, yapı denetim mevzuatını zaaflardan arındırmak, mesleki etik ilkeleri tartışmasız bir yere taşımaktan geçmektedir.

Ne yazık ki karşı karşıya kalınan doğal afet, bir önceki felaketten ders alınmadığını göstermektedir. 2011 Van depremi, 1999 Körfez depreminden sonra yapılan hamaseti boşa düşürmüştür. Van depremi sonrası çizilen tablonun pembe değil kara olduğu korkarız ki bir başka depremde açığa çıkacaktır.

İnşaat Mühendisleri Odası, mühendislik hizmeti almadan üretilmiş tek bir yapı kalmayana kadar sözünü esirgememeyi, kamu idaresini uyarmayı toplumsal bir sorumluluk saymaktadır.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

 

 

 

JFMO: 23 EKİM 2011 VAN DEPREMİ`NİN 3. YILDÖNÜMÜ

ÜLKEMİZİN DEPREM GERÇEĞİNİ UNUTMAYACAĞIZ…

Bundan üç yıl önce, 23 Ekim 2011 tarihinde saat 13:41de Van ili Tabanlı Köyü`nde 7.2 büyüklüğünde meydana gelen ve 25 saniye süren deprem de 604 yurttaşımız, 17 gün sonra 9 Kasım 2011 tarihinde Van-Edremit civarında meydana gelen gelen 5,6 büyüklüğünde meydana gelen depremde 40 yurttaşımız yaşamını yitirmiştir.

Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı`ndan yapılan açıklamaya göre, evi yıkılmış-ağır hasarlı afetzede aile sayısı 39804, iş yeri ağır hasarlı afetzede aile sayısı 3606 ve köylerde ahırları yıkık-ağır hasarlı olan afetzede sayısı 9728tir. Pek çok can ve mal kaybının oluştuğu felaket sonucu ortaya çıkan korkunç ve ürkütücü manzara hepimizi derinden etkilemiş, pek çok olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Hiç kuşku yok ki; ateş düştüğü yeri yakmakla birlikte pek çok ailenin yaşadığı dram sonucu oluşan travma, hepimizi sarsmıştır. Şüphesiz ki; Ülkemiz dünyanın en önemli deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Depremin yasası gereği; geçmişte yaşanan sarsıntıların günümüzde ve gelecekte de oluşması kaçınılmazdır. Önemli olan depremle yaşayabilmeyi öğrenebilmek ve gerekli mühendislik hizmetlerinin tam, eksiksiz verilmesini sağlamak ve en önemlisi kamusal denetimi yaygınlaştırmak olmalıdır. 

3030 sayılı Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği`nde, 03 Nisan 2012 ve 14 Nisan 2012 tarihlerinde bürokrasiyi azaltma gerekçesi adı altında yapılan değişiklikler ile KAMUSAL DENETİM ORTADAN KALDIRILMIŞ, mühendis, mimar ve şehir plancısı  bile olmayan şahısların proje üretmelerine kadar gidebilecek ürkütücü bir sürecin önü açılmıştır. Odalarımız bu yaşananlara karşı yasal müdahalelerde bulunmuş ve süreçler halen devam etmektedir.

Meslek Odalarının üyeleri üzerindeki denetimini kaldırmakta, kamunun güvenilir mühendislik hizmeti almasını engellemektedir. Değiştirilmediği müddetçe telafisi güç sorunlara yol açacaktır. Bu kararın tekrar gözden geçirilerek düzeltilmesi gerekmektedir.

Van Depremi`nin üçüncü yıldönümünde, yetkililere bir kez daha hatırlatmak istiyoruz; Deprem hasar, zarar, can ve mal kayıplarının azaltılmasının tek yolu, mühendis, mimar ve şehir plancılarının ortak katkı ve gayretleriyle depreme dayanıklı yerleşim alanlarının tespit edilmesi ve yapıların üretilmesidir. Bunun için deprem öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak çalışmalara ilişkin insan odaklı ve kamu yararı gözeten ulusal bir deprem politikası oluşturulmalıdır. Ayrıca "Yapı Denetim Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler, TMMOB ve bağlı Odalarının önerileri doğrultusunda rant ve kâr kaygısı gütmeyen bir içerikle ve ilgili bütün tarafların katılımıyla yeniden düzenlenmelidir. Aksi takdirde her depremde olduğu gibi ülkemiz büyük can ve mal kayıplarıyla karşı karşıya kalacaktır. 

Depremde hayatlarını kaybeden bütün vatandaşlarımızı saygıyla anıyoruz…

 

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası 
XV. Dönem Yönetim Kurulu

 

 

 

JMO: VAN DEPREMLERİNİN 3.YILINDA BASINA VE KAMUOYUNA...

 

23 Ekim 2011 tarihinde merkez üstü Van-Tabanlı olan ve büyüklüğü 7.2 (Mw) depremde 604 vatandaşımız,  09.11.2011 tarihinde merkez üstünün Van-Edremit olduğu açıklanan büyüklüğü 5.6(Mw) olan ikinci bir deprem de ise 40 vatandaşımızın yaşamını yitirmesine neden olan Van Depremlerinin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen bugün hala bazı sorunlar tam olarak çözülememiştir. 
Yaşanan sorunlara bakıldığında;

  • Depremin üzerinden üç yıl geçmiş olmasına rağmen depreminin ardından kurulan, Anadolu konteyner kentinde 44 aile, Tahirpaşa konteyner kentinde 20 aile,  Kayaçelebi ve Erciş konteyner kentlerindeyse toplamda 5 aile hala depremin mağduriyetini yaşamaktadırlar.
  • Söz konusu ailelere; TOKİ tarafından inşa edilmiş konutlardan verileceği vaad edilmesine rağmen  depremden sonra işlerini kaybeden ve maddi imkansızlık çeken bu ailelere TOKİ tarafından yapılan konutlar 70 ila 90 bin lira arasında değişen fiyatlarla satışı yapılmak istenilmiştir. Deprem mağduru bu aileler, kendilerine istihdam sağlanması halinde kimsenin yardımına ihtiyaç duymayacaklarını belirtmelerine rağmen Valilik tarafından kendilerine iş değil, bir yıllık sureyi kapsayacak şekilde kira yardımında bulunulması teklifi yapılmıştır. Depremzede aileler; " iş istiyoruz, sadaka değil" diyerek öneriyi red etmiş, hemen akabinde konteyner kentlerin elektrikleri kesilmiş, soğukla ve hastalıkla başbaşa bırakılmışlardır. Ailelerden büyük bir kısmı konteynır kentlerden ayrılmış, bir şekilde yaşamlarına şekil vermeye çalışmışlardır. Bunun dışında kalan aileler hala çözüm beklemektedirler. Depremzedeler Van`da bir çıkmazın içine itilmiş, yasam istekleri tamamen göz ardı edilmiştir.
  • Depremin ardından açıklanan harcamalara bakıldığında en büyük harcamanın kalıcı afet konutlarına yapıldığı görülmektedir. Mevcut siyasi iktidar her fırsatta yapılan kalıcı konut sayısı ve harcama miktarına vurgu yapmaktadır. Oysa ki,  depremzedelere verilen bu konutlar hibe olmayıp değerinden çok yüksek meblağlara satışı yapılmış konutlardır. Bu yaklaşımla sosyal devlet anlayışından uzak devlet müteahhitliği mantığıyla hareket edilerek depremzedeler üzerinden rant elde etmiştir.
  • Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından çok kısa sürede inşa edildiği için övünç kaynağı olarak görülen kalıcı afet konutlarının altyapı sorunları hala devam etmektedir. İçme suyu şebekesi yapılmayan konutların su depolarına hala tankerlerle su taşınarak içme suyu problemi aşılmaya çalışılmaktadır.
  •  Depremden sonra hazırlanan imar planı beraberinde birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. İmar Planı birkaç kez revize edilmesine rağmen sorunlar bir türlü çözülememiş, Van`ın en önemli istihdam kaynağı olan inşaat sektörü durma noktasına gelmiş, var olan işsizlik oranları daha da yükselmiştir.
  • Depremde çok büyük oranda hasar gören içme suyu şebekesinin yenilenmemesi nedeniyle halen birçok mahallede içme suyu konusunda sıkıntılar yaşanmaktadır.
  •  Depremden sonra kentte yaşanan göç ve yıkım sonucu, ekonomik yaşam önemli oranda sekteye uğramış,  daha önce benzeri durumlarda uygulamaya geçirilen Vergi Terkini Van`da uygulanmayarak ekonomik sorunların daha da artmasına sebebiyet verilmiştir.   
  •  Van depreminden sonra ülkemiz deprem ve afet soruna çare olarak sunulan 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun kapsamında Erciş ilçesinde  Kentsel Dönüşüm Projesi`nin hayata geçirileceği belirtilmesine rağmen bu konuda herhangi bir ilerleme sağlanamamış, ilçe ekonomik ve sosyal olarak bir belirsizliğe sürüklenmiştir.
  •  Depremin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen kent merkezinde yer alan ağır hasarlı binaların hala yıkılmamış olması, bölge halkı için tehlike arz etmeye devam etmektedir.
  •  Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasına göre, 2. Derece Tehlikeli Deprem Bölgesi içinde yer alan Van kent merkezinin bu konumunun değiştirilerek 1. derece tehlikeli deprem bölgesi kapsamına alınması konusunda gerekli revizyonlar henüz yapılamamıştır.

Değerli kamuoyumuz,
Ülkemizin, Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Batı Anadolu Horst-Graben Sistemi ile Doğu Anadolu`da sıkışmalı-genişlemeli bir tektonik rejimin getirdiği çok sayıda diri fayın etkisi altında olduğu; Deprem Bölgeleri Haritası`na göre yurdumuzun %92`sinin tehlikeli deprem bölgeleri içerisinde yer aldığı, nüfusumuzun %95‘inin deprem tehlikesi altında yaşadığı, ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98‘i ve barajlarımızın %93‘ünün birinci derece deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. 
Depremsellik açısından dünyanın en aktif bölgelerinden biri üzerinde bulunan coğrafyamızda, her yıl büyüklüğü 5-6 arasında en az 2, her 3 yılda da en az 6 veya üzerindeki büyüklüklerde bir depremle karşılaşma olasılığı bulunmaktadır.
Bir doğa olayının afete dönüşmesinin son örneğini de 650`ye yakın yurttaşımızın ölümü, yüzlerce yapının yıkılması, binlerce yapının ve konutun ağır hasar görmesiyle sonuçlanan 3 yıl önce yaşadığımız Van depremleri oluşturmuştur. Biliyoruz ki, deprem kaçınılmaz olarak bir kez daha karşımıza çıkacaktır. Bu jeolojik gerçekliğin bilinmesine, yaşadığımız 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinin acı sonuçlarına rağmen, meydana gelecek yeni bir depremin yeniden bir afete dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Çünkü sürekli ifade ettiğimiz gibi, ülkemizin en temel gündem maddelerinden biri olması gereken  Deprem, bugün ne yazık ki unutulmuş ve unutturulmuştur. 
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak defalarca paylaşmamıza rağmen bu güne kadar hala hiçbir adımın atılmadığı önerilerimizi bir kez daha açıklamayı ve tekrar tekrar uyarmayı bir görev biliyoruz.
Toplumsal ve yönetsel düzeyde tüm kaynakları zarar azaltma hedefine yönlendirecek, kişi ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak, mevzuat, kurumsal yapılanma, eğitim, sağlık v.b. alanlarında kısa, orta ve uzun dönem hedef ve ilkeleri denetim süreçleri ile birlikte ortaya koyan kapalı kapılar ardında bazı kurumlar tarafından hazırlanıp topluma dayatılan değil, üniversitelerin, kamu kurum ve kuruluşların, meslek örgütlerinin ve sivil tolum kuruluşları ile siyasi partilerinde içinde yer aldığı geniş katılımlı bir grup tarafından oluşturulmuş bir ekip tarafından ‘Stratejik Afet Eylem Planı` hazırlanmalıdır. Hazırlanacak Stratejik Afet Eylem Planı`nda kurum, kuruluş, meslek örgütleri, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin rolleri ve yapacakları görevler ile bu kurumlar arasında eş güdümü sağlayacak kurumların görev ve sorumlukları belirlenmeli, bu plan TBMM`nin de onayı alınarak yasal bir zorunluluk haline dönüştürülmelidir.
Bu stratejik plan çerçevesinde:

  1. Afetlerle doğrudan veya dolaylı ilişkili tüm mevzuat ‘imar, afet, yapılaşma ve denetim` kanunları yeniden düzenlenmeli ve bu kanunlar birbirleriyle entegre olacak biçimde çıkarılmalıdır.
  2. Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı kurulduğu günden bu güne kadar geçen zaman dilimi içinde çoğunlukla acil durumlara müdahale amacıyla ‘Kriz Merkezi` gibi çalışmış, afetlere ilişkin çalışmalar ikinci planda kalmıştır.Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yeniden yapılandırılarak, doğal afet çalışmalarının her evresine öncülük edecek, kurumlar arasında yetki karmaşasına neden olmayacak, yetki ve sorumluluğunu diğer kurum, kuruluş ve meslek örgütleri ile paylaşacak ve her düzeyde eş güdümünü sağlayacak yaptırım gücüne sahip bir kurum haline dönüştürülmelidir.
  3. Depremlerden ve diğer bütün doğal ve toplumsal afetlerden korunma yönündeki istemler, en temel insan hakkı olarak ele alınmalı ve daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrenin her yurttaş için temel insan hakkı olduğu ana ilke olarak kabul edilmelidir. Afetlerde en büyük kaybı yaşayan dar gelirliler ile sosyal desteğe ihtiyaç duyan kesimlerin, afet sonrasında sağ kalsalar bile yaşam dayanaklarını yerine koyamayacakları gerçeğinden hareketle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nca 6306 sayılı kanunda gerekli değişiklikler yapılarak kırsal yerleşim birimlerinin altyapısı ve üstyapısı uygun finansal araçlar yaratılarak yenilenmelidir.
  4. Son yıllarda devlet müteahhitliği ve rant proje ihaleleri yapan bir kuruluş haline getirilen TOKİ yeniden yapılandırılmalı, kent yoksulları için sosyal konutlar üreten bir yapıya dönüştürülmelidir.
  5. Ülkesel, bölgesel ve yerel kalkınma planları ile bu planlar çerçevesinde oluşturulmuş kentsel gelişim ve yerleşim stratejileri dikkate alınarak belediyeler, il özel idareleri ile Milli Emlak Genel Müdürlüğü işbirliği içindesağlıklı ve güvenli yerleşimler için her yıl belirli sayıda arsa üretme zorunluluğu getirilmeli arsa ve arazi rantı engellenmelidir.
  6. 1999 yılında yaşanan Marmara depremlerinden sonra afetlerle mücadele ve yeniden yapılanma amacıyla dönemin siyasi yetkilileri tarafından bazı mal ve hizmetlere getirilen ÖTV (Özel Tüketim Vergisi), zaman ve süreç içinde hem zorunlu hale gelmiş, hem de elde edilen kaynak çoğunlukla kamu maliyesinin finansmanında kullanılmıştır. Afetlerle mücadele ve yeniden yapılanmanın sağlanması için, ÖTV`den elde edilen kaynağın belli bir oranı bu amaçla oluşturulacak bir fona (Afet Fonu) aktarılmalı, bu fon afetlerle mücadeleye yönelik projelerde kullanılmalıdır.
  7. Kurumların bütçelerinin belirli bir bölümünü afetlere yönelik projelere ayırma zorunluluğu getirilmelidir.
  8. Dünyada zarar azaltma süreçlerinin ilk adımı olarak görülen ve afete duyarlı planlamayı sağlamada önemli bir araç olan Afet Tehlike Haritalarının  hazırlanmasına yönelik çalışmalar kamu kurumları ve üniversite işbirliğinde ivedi olarak başlatılmalı; Deprem Tehlike Haritalarının yanı sıra, Heyelan Duyarlılık ve Risk Haritaları, Çığ Düşmesi Risk Haritaları, Su Baskını Haritaları üretilmeli ve bu haritalar planlama süreçlerinde girdi olarak kullanılmalıdır.
  9. Sınırları mülki idare sınırı olan ve ülke nüfusunun yaklaşık %75`ini oluşturan 30 Büyükşehir Belediyesinin kentsel/kırsal alt ve üst yapı hizmetleri (yol, su, kanalizasyon, köprü, baraj vb)  ile binaların projelendirilmesi süreçlerinin doğru olarak yürütülmesinde gerekli olan jeolojik-jeoteknik etütlerin yapılması, kontrol edilmesi ve denetiminin sağlanması, kentsel su temini, yeraltısuyu kaynak ve rezervlerinin araştırılarak ortaya konulması, yeraltısuyu havzalarının korunması, jeotermal kaynak ve doğal mineralli sulardan arzu edilen yararın sağlanması süreçlerinin doğru yürütülmesi ve geliştirilmesi için Büyükşehir Belediyeleri idari yapılanması içerisinde "Jeoloji-Jeoteknik Etütler ve Yeratısuları  Daire Başkanlığı" kurulmalıdır. Bu illerimizin sınırlarının değişmiş olması göz önüne alınarak, son çıkarılan yönetmeliklere uygun imar planlarına esas jeolojik jeoteknik etüt raporlarının tamamı ivedi şekilde tekrar revize edilmelidir.
  10. 4708 sayılı Yapı Denetim Yasası yenilenerek; yapı denetim sürecinin yapının üzerine inşa edileceği parselin zemine aplikasyonundan başlayıp yapılacak yapı türü, niteliği, büyüklüğü, temel derinliği v.b. unsurlar dikkate alınarak parsel üzerinde gerçekleştirilecek zemin ve temel etüdü ile yapının tamamlanmasından sonra yapının izleme ve bakım süreçlerini de dikkate alarak yeniden tarif edilmeli ve yapı ruhsatı vermeye yetkili kuruluşlar ile yapı denetim kuruluşlarının bu denetim içindeki fonksiyonları yeniden tanımlanmalıdır. Ülkemizin jeolojik yapısı nedeniyle afet tehlikeleri açısından oldukça riskli olması nedeniyle "zemin ve temel etütlerinin yapım, üretim ve raporlama süreçleri yapı denetim süreçlerinde yer alacak jeoloji mühendisleri tarafından yerinde denetlenmelidir.
  11. Deprem zararlarının azaltılması yönünde yapılması gereken pek çok çalışmaya temel oluşturan diri fay haritaları incelendiğinde, bir çok yerleşim biriminin fay hatları veya zonları üzerinde, yakınında veya etki alanında yer aldığı görülerek; öncelikle diri fayların üzerinde yer alan yerleşim bölgelerinde üretebilecekleri deprem büyüklükleri de baz alınarak yapı yapılması engellenmeli, riskli alanlar kamuoyuyla da paylaşılarak terk edilmelidir. Bu amaçla en kısa sürede TBMM den bir "Fay Yasası" çıkarılmalıdır.
  12. MTA tarafından ülkemiz karasal alanları için düzenlenen Diri Fay haritaları, deniz alanlarının tamamını kapsayacak şekilde, kısa süre içinde genişletilmelidir.
  13. Gerek MTA tarafından yenilenen diri fay haritası gerekse de mevcut sismik veri ve kayıtlar ile jeoloji, yapısal jeoloji, tektonik, jeomorfoloji ve paleosismoloji çalışmaları sonucunda elde edilen verilere dayalı olarak farklı ölçeklerde "Sismotektonik Haritalar" hazırlanmalıdır.
  14. Ülkemizin mevcut tektonik yapısı, yeni hazırlanan "diri fay haritası" ile hazırlanacak sismotektonik haritalar baz alınarak "Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası" yenilenmelidir.
  15. Halkın barınma ve mülkiyet haklarını elinden alan ranta dönük Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Uygulama Yönetmeliği toplum yararı gözetilerek yeniden ele alınmalıdır. Bu kanun yerine, insan merkezli toplumsal politikaların hayata geçirilmesini esas alan, üniversiteler, meslek odaları, yerel yönetimler ve halkın katılımı ile; rant odaklı değil, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkını sağlayabilecek yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Bu anlayış temelinde Kentsel dönüşüm projeleri üretilmelidir.
  16. Ülkemizde sayıları hızla artan yüksek yapıların tasarımı ve deprem güvenliği açısından usul ve esasları düzenleyecek bir mevzuat için ivedilikle çalışma başlatılmalıdır.
  17. Köprüler, barajlar, kıyı ve liman yapıları, kara ve deniz tünelleri, boru hatları, enerji nakil hatları, enerji santralleri, doğal gaz depolama tesisleri, hızlı tren ve otoyol gibi  mühendislik yapılarının gerek yer ve güzergah seçimi gerekse projelendirme aşamalarında deprem/afet güvenliğine önem verilmeli, yeterli jeolojik-jeoteknik inceleme ve modelleme yapılmadan karar süreçleri işletilmemelidir.
  18. Yaşamın ve yaşamsal faaliyetlerimizin jeolojik çevremizde sürdürüldüğü dikkate alınarak, jeolojik çevremize farkındalık yaratılarak doğa olaylarının doğru algılanması için jeoloji dersi ilköğretimden başlayarak eğitim programları kapsamına alınmalı, örgün ve yaygın eğitim sisteminin her aşamasına afet olgusu doğru bir şekilde entegre edilmelidir.
  19. Çıkarılan Torba yasa maddesi ile, afetlere karşı güvenli yerleşim alanlarının belirlenmesine, nitelikli ve güvenli yapılaşmayı sağlamaya yönelik olarak Odalarımızın yaptığı ve ortadan kaldırılan kamusal mesleki denetim yeni mevzuat düzenlemesi ile yeniden tesis edilmeli, sahte mühendis ve mimarların iş yapması, standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetlerinin verilmesi önlenmelidir.

Sonuç olarak, TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI olarak bir kez daha ifade ediyoruz, doğa olaylarının afete dönüşmesi "kader" değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Yeter ki, akıl ve bilim yol gösterici olsun.. 

Saygılarımızla

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu

 

 

MİMARLAR ODASI:

Van Depreminin Üçüncü Yılında Mesleki ve Toplumsal Sorumluluklar Artıyor

1999 Marmara Depremlerinin on iki yıl ardından; büyük bir bölümü 1. ve 2. derece deprem bölgesi olan Van’da, 23 Ekim 2011 tarihinde 7,2 büyüklüğünde ve 9 Kasım 2011 tarihinde 5,6 büyüklüğünde meydana gelen depremlerde 644 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, 252 yurttaşımız ise yaralanmıştır.

Ülkemizde sık aralıklarla büyük şiddette depremler yaşanmakta olmasına rağmen, toplumsal ve yönetimsel hafızanın oluşturulamamış olması nedeniyle; Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı, Van’da acil durum yönetiminde yetersiz kalmıştır. Depremzedelerin acil barınma gibi yaşamsal ihtiyaçları 2012 yılı Mart ayına kadar tamamlanamamış, bu süreçte çadırlarda yaşamak zorunda kalan 12 depremzede kış koşulları nedeniyle yaşanan yangınlarda hayatını kaybetmiştir. Afetlerin üzerinden geçen üç yılın ardından ise kalıcı konutlarda hak sahibi olamayan depremzedeler,  prefabrik konutlarda yaşamaya devam etmektedir.

Depremlerin ardından; kentteki mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi ve öncelikle de tehlike arz eden yapıların hasar durumunun tespit edilerek yıkılması aşamasında, Van Valiliği, Van Belediyesi, TMMOB Mimarlar Odası ilke TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası arasında yapılan bir protokol ile 28 Kasım 2011 tarihinden itibaren kurumlar arası ortak çalışma yürütülmesi kararı alınmıştır. Bu karar ile Van Afet Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nca yürütülen hasar tespiti ve sonrasında yapılacak diğer çalışmaların sistemli ve sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesine katkıda bulunmak üzere meslek Odalarımız sorumluluk almışlardır. Odamız, deprem bölgesinde “Mesleki ve Toplumsal Sorumluluğumuzu Yerine Getirmek Üzere Gönüllü Mimarlarla Van’dayız” çağrısıyla hasar tespiti konusunda eğitim almış 120 gönüllü mimar üyesi ile bir ay boyunca hasar tespit çalışmalarında görev almıştır.

Afet bölgesinde yapılan inceleme ve tespitler sonucunda yaşanan yıkım ve can kayıplarının bilimsel esasları göz ardı eden planlama, yapılaşma ve denetim süreçleri olduğu ortaya çıkmıştır.

Van Depremi ile yaşanan yıkım; kentlerimizde göç, kaçak yapılaşma ve gecekondulaşma süreçlerinin ardından kentsel dönüşüm ve yenileme sürecini başlatan “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”un yürürlüğe sokulması için bir gerekçe olarak gösterilmiş ve uygulama sorumluluğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na verilmiştir. Ancak Bakanlık ve TOKİ tarafından yürütülen kentsel dönüşüm amaçlı proje ve uygulamalar, bilimsel şehircilik ve planlama ilkelerine uymadığı gibi, kamu yararına aykırı uygulamaların da önünü açmaktadır.

Milat olarak kabul edilen 1999 yılında yaşanan Büyük Marmara Depremi ve 12 yıl sonra 2011’de Van’da meydana gelen depremler sürecinde kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmadığı gibi; kamu arsa ve binaları, hazine ve 2B orman, otlak, mera ve tarım arazileri rant amaçlı elden çıkarılmış ve yağmacı uygulamalara açık hale getirilmiştir.

Afetler ve kriz durumlarında başarılı iyileşme süreçleri, müdahalede yer alan tüm aktörlerin koordinasyonu ve işbirliği ile mümkündür. Afet ve afet sonrası süreçlerin yönetimi hakkında merkezi-yerel yönetimlerce geliştirilecek politikaların bilim insanlarını, meslek odalarını, akademik kuruluşları ve ilgili tüm kesimleri dikkate alarak oluşturulması zorunludur.

Mimarlar Odası olarak doğal afetlerin tahribata ve can kaybına yol açmasının temelinde yer alan, mimarlık ve şehircilik ilkelerine aykırı gerçekleştirilen planlama, yapılaşma ve denetleme süreçleri karşısında mücadelemizi sürdüreceğimizi; bu konudaki deneyim, birikim ve bilgilerimizi kentsel dönüşüm baskısı altındaki kentlerimiz için toplum yararına kullanacağımızı bir kez daha vurguluyoruz.

Değerli kamuoyumuza saygı ile duyurulur.

 

TMMOB Mimarlar Odası

 

 

 

 

ŞPO: VAN DEPREMİNİN 3. YILINDA;
"NE TÜRKİYE`NİN DEPREM ÜLKESİ OLDUĞU GERÇEĞİ
 NE DE İKTİDARIN PLANLAMA ANLAYIŞI DEĞİŞTİ"

 

Üç yıl önce Ülke tarihinin büyük depremlerinden birisini Van`da yaşadık.  23 Ekim tarihinde yaşanan, Van ve Erciş kentlerimiz ile çevresindeki köylerde ağır yıkıma ve can kayıplarına neden olan depremin üzerinden geçen üç yıla rağmen ne Türkiye`nin deprem ülkesi olduğu gerçeği ne de iktidarın planlama anlayışı değişti. Deprem ülkesi gerçeğinin gereği olan afete duyarlı sakınım planlaması yaklaşımını hayata geçirmek bir yana, ikiyüzlü yapılaşma anlayışı ısrarla sürdürülmektedir.

İktidar, kar ve rant odaklı piyasa mekanizmasına teslim eden planlama ve imar anlayışını pekiştirerek uygulamaya devam etmektedir. Israrla sürdürülen bu, plansız ve kendiliğinden kentleşme politikaları nedeniyle, ülkemizin farklı yerlerinde yaşanan her yeni deprem, acıları yeniden yaşatsa da, ikiyüzlü yapılaşma politikalarının yanlışlarını açıkça gösterse de, başta deprem olmak üzere doğal olayların afete dönüşmesi önlenemedi.

Bir yandan "tüm riskli yapıların yıkılarak yenilenmesi" çalışması depremlere karşı alınması gereken tek önlem gibi sunulurken, diğer yandan kaçak ve denetimsiz yapılaşmayı kolaylaştıran düzenlemelerin yasalaştırılması, kentlerin ve doğal alanların en gözde yerlerinde rant odaklı özel proje uygulamaları da sürüyor.

Bu üç yıl içinde;

-17.08.2011 tarihinde, 1999 depreminin 12. yıldönümünde Resmi Gazetede yayımlanan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile plansız, ruhsatsız ve denetimsiz yapılaşmaya ilişkin kurallar ülke genelinde yaygınlaştırılmış,

-12.11.2012 tarihinde kabul edilen ve 30.03.2014 tarihinde yürürlüğe giren toplumda Bütünşehir Kanunu olarak adlandırılan  Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile, yaygın bir "imar affı" anlamına gelen, mahalleye dönüşen tüm köylerde mevcut tüm yapıların "ruhsatlı sayılması"na ilişkin düzenleme yapılmış,

- 14.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği ile bütüncül planlamadan vazgeçilmiş, özel projeler plan yerine geçirilmiş, sosyal ve teknik altyapı standartlarının azaltılmasının yolu açılmış,

-11.09.2014 tarihinde kabul edilen torba kanunla yapılan düzenleme ile milli park alanlarında yapılaşma imar planı ve ruhsat sürecinden muaf tutulmuştur.

Bu düzenlemeler ile, iktidarın, plansız ve kendiliğinden kentleşmenin ülke politikası olarak benimsenmesi, afet yönetiminde hayati öneme sahip açık kamusal alanların dahi rant projelerine teslim edilerek yapılaşmaya açılması, "depreme karşı güvenli yapılaşma" iddiasıyla ortaya konulan riskli yapıların tespiti ve yenilenmesi yaklaşımının da aldatmacadan ibaret olduğu, kontrolsüz ve güvensiz yapılaşmaların adeta teşvik edilmesi diğer bir ifadeyle vatandaşlarının yaşamını hiçe sayması anlamına gelmektedir.

İktidar,  çevresindeki doğal alanların/kuzey ormanlarının yapılaşmaya açılmasına da yol açacak olan 3. hava alanı; sadece maliyet esas alınan Akkuyu Nükleer Santrali gibi büyük projeleri yapılaşma açısından yüksek zemin riskine sahip yerlerde uygulama ısrarından vazgeçmemektedir.

Bu uygulamalar ne yazık ki 15 yıl önce Gölcük`de, üç yıl öncede Van`da yaşanan ve kısa sürede unutulan can kayıplarının benzerlerinin yaşanacağını göstermektedir.  

TMMOB Şehir Plancıları Odası olarak, imalat sanayinden vazgeçerek ekonomiyi ranta teslim eden anlayışın doğal sonucu olarak, yapılan çelişkili yasal düzenlemelerin, kentlerimizde ve köylerimizde gelecekte yaşanacak yıkımları engellemek bir yana, daha büyük yıkımlara neden olacağını görüyor ve ilgili tüm kesimleri, Van Depreminin yıl dönümünde bir kez daha uyarıyoruz;

Daha öncede söyledik tekrar söylüyoruz; başta 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenlemeler olmak üzere, plansız, ruhsatsız ve denetimsiz yapılaşmayı olanaklı kılan tüm yasal düzenlemeler ivedilikle iptal edilmeli; yeni Büyükşehir Belediye Kanununda yer alan "imar affı" anlamına gelen, kaçak ve ruhsatsız, güvensiz yapılaşmayı özendiren düzenlemelerden derhal vazgeçilmeli; milli parklar dahil ülkenin tamamında, yapı ve tesisleri imar planı ve ruhsat sürecinden muaf tutan düzenlemeler iptal edilmeli; Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği tekrar ele alınarak bütüncül planlama yaklaşımının gerekliliklerine göre yeniden düzenlenmelidir. 

"Van ve Erciş kentlerimiz ile çevresindeki köylerde yaşanan yıkımın üçüncü yıl dönümünde yaşamını yitiren yurttaşlarımızı saygıyla anarken, yakınlarına da yeniden başsağlığı diliyoruz.

 

TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu