TMMOB 2. SU POLİTİKALARI KONGRESİ SONUÇ BİLDİRİSİ
Yürütücülüğü İnşaat Mühendisleri Odası tarafından yapılan TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi 20-22 Mart 2008 tarihinde Ankara‘da toplanmıştır.
Kongre, hazırlık sürecinden son oturumuna kadar başarıyla gerçekleşmiş, konu çerçevesinde önemli açılımlar yapılmış, kongre sürecinde ilerletici, geliştirici tartışmalar yaşanmıştır. TMMOB, İMO, kongre sürecine dahil olan akademik çevreler, ilgili kamu kuruluşları, düşünsel düzeyde katkı sağlayan katılımcılar, ekonomik açıdan destek verenlerle birlikte başlangıçta planlanan hedeflere ulaşmış olup hatta elde edilen ortaya çıkan sonuçlardan, hedefin de aşıldığı, su gibi önemli bir konuda, Türkiye‘nin ihtiyaç duyduğu tartışma düzeyinin yakalandığı gözlemlenmiştir.
Değerli katılımcıların Türkiye ile sınırlı kalmayan, sorunu Dünya ölçeğindeki gelişmeler çerçevesinde ele alan yaklaşımlarının, konunun tüm insanlığın ortak sorunu olduğunu göstermiş, sunulan bildiriler, yapılan konuşmalarla adeta Avrupa‘dan, Latin Amerika‘ya, Asya‘dan Afrika‘ya bir Dünya turu gerçekleştirilmiştir.
Kongre süresince; suyun hidrolojik çevrimi, hidromekaniği gibi teknik konuların yanı sıra, siyasal, hukuki, sosyal ve ekonomik boyutu ile yönetimi gündeme alınmış, sorunlardan hareketle, çözüm önerileri dile getirilmiştir. Bununla birlikte; havza içerisinde ve havzalar arası konulara bağlı kalınmayıp ülke ve ülkeler arası sorunlar da tartışılmıştır. Entegre su işletmeleri, fiyatlandırma, işletme hataları ve yanlış kullanımlar, rantabilite, şebekelerdeki kayıplar ayrıntıları ile ele alınmıştır.
Ülkemiz ve dünyada, son yıllarda gündemde olan ve son derece önem kazanan sıkça kullanılan "Küresel Isınma‘‘, ‘‘Sınır aşan Sular‘‘, "Suya Erişim Hakkı‘‘, "Özelleştirme", "Su Hukuku‘‘ vb. konular, enine boyuna tartışılmıştır.
Dört Ana Başlık; Sunulan 53 Bildiri
TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi, Kongre Başkanı Prof. Dr. İbrahim Gürer, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı ve İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp‘in açılış konuşmalarıyla başlamış ve üç gün içinde beş oturum gerçekleşmiş ve beş panel düzenlenmiştir.
"Ulusal Ve Küresel Su Politikaları", "Su Kaynakları Ve Su Hizmetlerinin Yönetimi", "Ulusal ve Küresel Su Politikaları", "Su Kaynakları Potansiyeli, Korunması, Geliştirilmesi, Planlaması", "Suyun Çevre, Toplum, Eğitim Ve Kültür Boyutları" başlıklı oturumlara sunulmak üzere toplam 53 bildiri hazırlanmış, bunlardan 46‘sı kongreye taşınmış, hazırlayıcıları kongreye gelmediği için yedi bildiri ise sadece Bildiriler Kitabı‘nda yer alabilmiş, kürsüden tartışmaya açılamamıştır.
Engin Caner Koncagül (Dünya Su Değerlendirme Programı ve Dünya Su Kalkınma Raporu); Prof. Dr. Turhan Acatay (2007‘deki Sıcaklık ve Kuraklık Konusunda Rasatların Söylediği); Prof. Dr. Nilgün Harmancıoğlu (Entegre Havza Yönetimi Nasıl Uygulanabilir/Gediz Örneği); Mümtaz Turfan (Su Yapıları) çağrılı konuşmacı olarak Kongreye katılmış, sunumlar üzerinden öğretici tartışmalar yaşanmıştır.
Ayrıca kongre sürecinde; "Entegre Su Havzaları Yönetimi", "Sınıraşan Sular", "Suya Erişim Hakkı", Su Hizmetlerinde Kamu ve Özel Sektör Tercihleri ve Sosyal Boyutları", "Etkin Su Kullanımı ve Su Kullanım Alışkanlıkları" başlıklı beş panel gerçekleştirilmiştir.
TMMOB 2. Su Politikaları Kongresi‘nde öne çıkan görüşler şu şekildedir:
- Su, doğanın ve insanın yaşamını sürdürmesi için vazgeçilmez kaynaklardan birisidir. Yerine başka bir şeyin konması, üretilmesi mümkün değildir. Su yaşamın kendisidir; insan ve doğa için vazgeçilmezdir, ancak bu önem, azalmaya yüz tutana, tükenme noktasına gelene kadar gündeme gelmemiştir.
- Kamusal bir değer olması gereken su, ne yazık ki özelleştirme kıskacı altındadır. Özellikle kamusal alanının daraltılması, kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesine dönük girişimler son yıllarda ivme kazanmış, özelleştirmeler suyu da içine alacak şekilde genişletilmiştir.
- Su gibi toplumsal bir değerin, hayatın vazgeçilmez unsurunun, küresel su şirketlerinin kâr hesaplarının insafına, gelişmiş kapitalist ülkeler arasındaki egemenlik çekişmesine terk edilmesi düşünülemez.
- Türkiye‘de herhangi bir su politikası yoktur ya da yanlış su politikası uygulanmaktadır. Siyasi iktidarların bilimsel esaslardan uzak basiretsiz su yönetimi, doğanın tahribatı ve kamusal değerlerin hor kullanılması, sorunu ülkemizin geleceğini tehdit eder bir noktaya taşımıştır. Bu durum nüfus artışıyla birleşince, bugünkü noktaya gelinmiştir.
- Türkiye su açısından zengin bir ülke olmadığı gibi, su tüketimi açısında da dünya ortalamasının gerisinde bulunmaktadır. Bu gerçek, yönetim erkinden başlayarak, kişisel kullanıma kadar geniş bir yelpazede daha bir hassas olmayı; su kaynaklarının farklı kullanımlar (tarım, sanayi, kentsel) arasındaki paylaşımında bölge ve kent planlamasının aynı zamanda bir su kullanım kararı olduğu gerçeğinden hareketle arz yönlü su yönetim politikalarının yansıra talep yönlü su yönetim politikalarının sağlayacağı su tasarrufu da göz önüne alınmalıdır.
- Suyun sorunlu konularından birisi de insan sağlığına verdiği zarardır. Sağlıksız su, başta çocuklar olmak üzere her yaşta insan için tehdit unsurudur.
- Su, ekonomik ve sosyal değeri olan sınırlı ve stratejik doğal bir kaynaktır. Küresel iklim değişikliği ve su kaynaklarındaki azalma, suyun, petrol gibi uluslararası ilişkilerin belirleyicisi olmasına yol açmış, hatta su savaşlarına dair kurgular daha sık yapılmaya başlamıştır. Su, savaşların ve hâkimiyet mücadelesinin değil, halklar arasında yardımlaşmanın ve barışın aracı olmalıdır.
- Nehir havzaları idari ve politik sınırlara göre değil, doğal sınırlarına göre yönetilmelidir. Bütünleşik (entegre) havza yönetimi, su kaynaklarının çevresel, sosyal, ekonomik boyutları düşünülerek oluşturulmalıdır. Ancak, sınıraşan sularla ilgili gerekli uluslararası hukuk altyapısı oluşmadığından bütünleşik havza yönetiminin uygulanması sınıraşan sular için uluslararası bir gücün öz kaynaklarımızda söz hakkı elde etmesine davet çıkarır. Sınıraşan sularda kritik öneme sahip bütünleşik havza yönetimi, AB üye ülkelerine zorunlu kılınmış, AB üyesi olmayan ülkelere teşvik edilmiştir. Bu sebeple kamunun oluşturacağı bütünleşik havza yönetimi sadece ülke sınırları içerisinde uygulanmalıdır.
- Türkiye, sınır aşan ve sınır oluşturan akarsuları (Fırat, Dicle, Çoruh, Aras, Asi, Meriç) nedeniyle, bölgesel dengelerin odak noktasında bulunmaktadır. Bu suların geleceği bölgesel dengeler üzerinden şekillenecektir.
- Yaz aylarında özellikle büyük kentlerde yaşanan su sıkıntısının ana nedeni, su yönetiminin, merkezi kamu kuruluşu olan DSİ‘den alınıp, yerel yönetimlere bırakılmasıdır. Yerel yönetimler uzun vadeli projeler geliştirmek yerine, daha çok oy kaygısıyla, kısa vadeli projelere yönelmektedir. Bu sorunun ortadan kaldırılmasının yolu, su yönetiminin yeniden kamunun yönetimine bırakılmasından geçmektedir.
- Suyun kültürel boyutu, nedense çoğu kez gözden kaçırılmaktadır. Suyun kültür yapılarının tarihe gömülmesinin önüne geçilmelidir.
- 4. Dünya Su Forumu‘nun Meksika‘da yapılması bir tesadüf değilse, 5. Dünya Su Forumu‘nun da İstanbul‘da yapılmasını bir tesadüf olarak görmemek gerekir. Başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere, tüm yoksul ülkelerin, suyun özelleştirme sürecinde model ülkeler olarak görüldüğü açıktır. Meksika ve İstanbul toplantılarını bu kapsamda değerlendirmek, Su Forumu‘nun hazırlık sürecinde özellikle sudaki özelleştirme girişimlerine dikkat çekmek gerekmektedir.