TMMOB SANAYİ KONGRESİNE GİDERKEN KAMUCULUK YENİDEN SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

30.10.2023

TMMOB adına düzenleyiciliğini Makina Mühendisleri Odası'nın üstlendiği "TMMOB Sanayi Kongresine Giderken Kamuculuk Yeniden Sempozyumu"  28 Ekim 2023 Cumartesi günü MMO Eğitim ve Kültür Merkezinde gerçekleştirildi.

Sempozyum, MMO Yönetim Kurulu Başkanı Yunus Yener ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşmasıyla başladı.

İlk oturum "Kamucu Politikalar ve Yeni Gelişmeler" ana başlığında Kaya Güvenç kolaylaştırıcılığında başladı. Doc. Dr. Ozan Zengin "Nasıl Bir Kamucu Devlet?", Dr. Serdar Şahinkaya "1923 Cumhuriyeti İktisadiyatının Kamucu Taşıyıcı Kolonları (1923–1933)", Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu "Dünyada Kalkınma Planlarında ve Ekonomi Politikalarında Kamucu Rüzgarlar" sunumlarını yaptılar.

İkinci oturum Ali Ekber Çakar yöneticiliğinde "Eğitim, Sağlık, Sosyal Güvenlik Politikaları ve Kamuculuk" ana başlığında; Feray Aytekin Aydoğan "Cumhuriyetle Kurulan Yaygın Laik Eğitim ve Bugünün Eğitim Sistemindeki Bozulan Kurumsal Yapı/Kamucu Toplumcu Laik Eğitim Programı", Dr. Osman Öztürk "Cumhuriyetin Sağlık Politikaları ve Kamucu-Toplumcu Sağlık Programı" ve Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu "Kamucu Sosyal Koruma Politikaları ve Uygulamaları" sunumlarıyla gerçekleştirildi.

Sempozyumun üçüncü oturumu Selçuk Soylu yöneticiliğinde "Kamucu Maliye, Tarım, Sanayi, Enerji, Ulaşım, Altyapı Politikaları" ana başlığında Aziz Konukman "Kamucu/Toplumcu Maliye Politikaları ve Uygulamaları", Baki Remzi Suiçmez "Kamucu Tarım Politikaları: Neden, Nasıl?" ve Oğuz Türkyılmaz "Toplum Yararını Gözeten Demokratik ve Katılımcı Kalkınma İçin  Kamucu Sanayi, Enerji, Ulaşım, Altyapı Politikaları ve  Uygulamaları" sunumlarıyla son buldu.

 

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz Sempozyumda şöyle konuştu:

"Değerli Konuklar, Değerli Hocalarım, Sevgili Meslektaşlarım

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği adında hepinizi dostlukla selamlıyorum. TMMOB Sanayi Kongresi’ne giderken ‘kamuculuk yeniden’ başlığıyla, ülkemizin içinden geçtiği durumu ve çözüm önerilerini konuşacağımız bu önemli etkinliğe hepiniz hoş geldiniz.

Hepiniz yakından takip ediyorsunuzdur…Yalnızca ülkemiz değil bölge ve dünya da büyük bir alt üst oluştan geçiyor.

Hemen yanı başımızda, Filistin halkı soykırıma uğruyor. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar emperyalist saldırganlığın kurbanı oluyor.

Geçtiğimiz günlerde gözleri katliamla bürünmüş, savaş sevdalıları, bir hastaneyi bombalayarak 500’den fazla insanı katletti. Yetmiyor. Bir de kara harekatıyla önlerine gelen ne varsa yıkma peşindeler.

Tüm dünya göz göre göre bu katliama sessiz kalıyor…

Şunu söylemekten asla çekinmemeliyiz: bu katliamları yapanlar kadar, sessiz kalanlarda, göz yumanlar da suçludur.

Şunu iyi biliyoruz ki; Filistin meselesi aynı zamanda emperyalizm meselesidir. Birliğimiz her zaman, her durumda barıştan, özgürlükten, dayanışmadan yana olmuş ve anti emperyalist tavrını cesaretle ortaya koymuştur.

Bu nedenle ısrarla bir kere daha söylüyoruz; TMMOB, Filistin halkının yanındadır. Bu emperyalist soykırımcı savaş derhal son bulmalıdır.

Dünden bugüne Filistin’i bombalayan uçakların pilotlarının çoğu eğitimlerini Türkiye’de yapmaktadır. Buradan iktidara bir kez daha sesleniyorum.  Yalnızca enerji alanındaki iş birliği planlarını askıya almak yetmez, İsrail ile ekonomik, askeri, istihbari tüm ikili anlaşmalar iptal edilmelidir.

Ülkemizdeki tüm Amerikan üsleri kapatılmalıdır. İki yüzlü politikalara son verilmelidir.

Değerli Konuklar,

Bildiğiniz gibi kamu kavramı insana ait olan her şeyi kapsayan çok genel bir içeriğe sahip. Bu geniş içeriği nedeniyle de herkesin, her kesimin kendi ihtiyaçlarına göre, kendi anlayışına göre şekillendirebildiği bir kavram.

Tarihsel gelişim göz önünde bulundurulduğunda, gelişmiş kapitalist ülkelerle kıyaslandığında, kamu kavramının ülkemiz açısından hem daha karmaşık hem daha önemli bir yere sahip olduğunu görebiliyoruz.

Bunun nedeni ülkemizde kapitalizmin büyük oranda yukardan aşağıya devlet eliyle inşa edilmiş olmasıdır. Gerek cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki sermaye birikiminin yapısı gerekse İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyadaki egemen hale gelen refah devleti anlayışı, ülkemizde kapitalizmin ve devletin kendine özgü biçimde yapılanmasına neden oldu.

80’li yıllara gelene kadar ülkemizde devlet ile kamu neredeyse birbiri yerine kullanılan kavramlardı. Bu kavramsal örtüşme, bir yandan toplumun geniş kesimlerinin ekonomik ve sosyal anlamda desteklenmesi bakımından cumhuriyet projesini destekleyen olumlu bir yana sahipken, diğer yandan da devletin sınıfsal içeriğinin göz ardı edilmesine neden olan olumsuz bir yana da sahipti.

1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan neoliberal politikalar, ülkemizdeki bu kavramlar arasındaki bu örtüşmeyi de değiştirdi. Neoliberal kapitalizm, devletin kamusal sorumluluklarını ve faaliyetlerini tamamen dışlayan bir yönetim anlayışını hakim kıldı.

Bugün içinde yaşadığımız tek adam rejimi ve inşa edilen parti devleti anlayışı, kamuyla örtüşen devlet anlayışının adeta tersyüz edilmiş biçimidir. Bugün ülkemizde devlet, kamuyla ve kamusal olanla adeta savaş halinde olan bir devlettir.

TMMOB ise bu savaşta, kamunun haklarını, varlıklarını, zenginliklerini ve çıkarını koruyan taraftadır. Biliyoruz ki Cumhuriyet’in bir asırlık ‘dün’ü talan edilen varlıkları ve değerleriyle dolu.

Ancak şimdi, ikinci yüzyılının hemen eşiğinde durduğumuz bu tarihi günlerde, ülkemizin yarını için ‘Nasıl bir cumhuriyet?’ ‘Nasıl bir gelecek’ soruları önümüzde duruyorsa, işte, tam buradan ‘kamuculuk yeniden’ diyerek yola çıkmalıyız.

Çünkü biliyoruz ki kamuculuk eşit, özgür, gerçekten bağımsız ve demokratik bir ülkenin en asgari programıdır.

Bu nedenle bugün sempozyum boyunca ekonomik, sosyal ve idari boyutlarıyla kamu kavramını irdeleyecek ve bu alanlarda kamucu politikalar geliştirmek için fikir yürüteceğiz.

Değerli Konuklar,

Pek çoğunuzun yakından tanıdığı gibi, ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarının mesleki birliği olarak TMMOB, bir yandan üyelerinin hak ve çıkarlarını, ülkemiz çıkarları temelinde koruyup geliştirirken, diğer yandan da mesleki birikimlerimizin toplum yararına kullanılması için mücadele etmektedir.

Sermaye kesimlerinin dar ve bencil çıkarları karşısında kamunun ortak önceliklerinin korunması 1970’li yılların başından itibaren TMMOB için bir nirengi noktası olmuştur. Son 50 yıldır planlamadan sanayileşme politikalarına, özelleştirmelerden kentsel mekanların korunmasına, çevre mücadelesinden işçi sağlığına kadar her alandaki mücadele çizgimiz bu kamusal anlayışla oluşturulmuştur.

Basın açıklamalarımızda, kongre ve sempozyumlarımızda, raporlarımızda, açtığımız davalarda sürekli olarak kamu yararının, kamusal varlıkların, kamucu bakış açısının altını çizmemizin nedeni, neoliberal politikaların kamuya ait olan her şeye ve kamuculuk fikrine karşı yürüttüğü sistematik savaştır.

Az önce de dile getirdiğim gibi, 1980’li yıllardan itibaren uygulanmaya başlayan özelleştirme politikalarıyla kamu kaynakları ve olanaklarıyla inşa edilen kurumlarımız, fabrikalarımız, madenlerimiz, işletmelerimiz tümüyle sermayeye aktarılmıştır. Aynı süreçte eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kamu hizmetleri de ticarileştirilerek birer rant kapısı haline dönüştürülmüştür.

Özallı yıllardan itibaren iktidara gelen tüm hükümetlerin öncelikli programı “özelleştirmelerin tamamlanması” olmuştur.

Hatırlayalanlarınız olacaktır; Tansu Çiller, KİT’lerin Özelleştirilmesi Yasası’nın onaylanması üzerine 25 Kasım 1994’te Meclis’te yaptığı konuşmada, “Son sosyalist devleti yıktıklarını” ilan etmişti. Çiller, özelleştirme sayesinde, “Eğitimin önünü açtıklarını ve daha iyi sağlık hizmeti vereceklerini” söylüyordu.

Bugün geldiğimiz noktada ülkemizin sokakları, hasta çocuklarını tedavi ettirebilmek için sokaklarda stand açan anne babalarla doldu. Halk büyük bir çaresliğe terk edildi. Eğitim almak da sağlık hizmetine kavuşmak da yalnızca parası olan için mümkün hale geldi. Öğrenciler açlıktan, işsizlikten umutsuzluktan intihar ediyor artık. Düşünün; yalnızca bir haftada 4 öğrenci bu şekilde hayatına son verdi…

Zengin daha da zengin olabilsin diye koca bir halkın sırtına yoksulluk, güvencesizlik yüklendi…

Bakın işte daha geçtiğimiz gün devlet yurdunda bir öğrencimiz asansör kazasında hayatını kaybetti. Ne için yaşandı bu acı?

Elbette, kamusal denetimin özelleştirilmesinin ve özel sektör eliyle yürütülen bir ticari faaliyet alanı haline gelmesinin sonuçlarını yaşıyoruz. Özelleştirmelerin, rantın ve kar hırsının yaşama galip geldiği böylesi korkunç ve  vahşi bir dönemle mücadele ediyoruz.

Değerli Konuklar,

21 yıldır devam eden AKP iktidarı, bu özelleştirme politikalarının en yoğunlaştığı dönem oldu. 2000’li yıllardan itibaren en karlı kuruluşların en önce satıldığı bir yağma dönemindeyiz artık.

AKP bu piyasalaştırma sürecini kendine yakın kesimlere rant ve imtiyaz sağlama aracı kullanarak kendisine doğrudan bağımlı bir sermaye sınıfı da yaratmış oldu.

Son 21 yılda bir yanda özelleştirmeler yoluyla yandaş sermaye kesimlerine büyük çaplı kaynak aktarımları yaşanırken, diğer yandan emekçi ve yoksul kesimlerin kamusal hizmetlere erişimi kısıtlandı.

Sosyal devlet anlayışı yerine, parti ilişkileri eliyle sürdürülen yardım ağları ön plana çıktı. Bunun kaçınılmaz sonu olarak tarikat ve cemaatlere alan açıldı ve toplum aynı zamanda dinci gerici bir talanla parçalandı.

TMMOB olarak bu sürecin önüne geçebilmek, kamusal mal ve hizmetlerin sermaye kesimlerine peşkeş çekilmesini önleyebilmek için büyük mücadeleler verdik. Birliğimizin Anayasa ve yasalardan kaynaklanan kamusal niteliği sayesinde, hem özelleştirme süreçlerini mümkün kılan yasal düzenlemelere hem de tek tek tüm özelleştirme işlemlerine karşı yoğun bir hukuki mücadele sürdürdük.

Birlik ve bağlı odalar olarak özelleştirme uygulamalarına karşı binlerce dava açtık, çok sayıda bilimsel etkinlik düzenledik ve kitlesel kampanyalar düzenledik. Açtığımız bu davalar ve yürüttüğümüz kitlesel mücadele, özelleştirme uygulamalarını durduramasa da sürecin bütünüyle yağmaya dönüşmesine engel olmuştur.

Şunun altını çizmek gerekiyor ki, neoliberal dönemde, 90’lı yıllardaki küreselleşme teorisyenlerinin iddialarının aksine, devlet hiçbir zaman geri çekilmedi ve yok olmadı. Bireysel özgürlükler ve demokrasi genişlemedi.

Hem ülkemizde hem de dünya çapında devletler, sermayenin çıkarlarını korumak için, imtiyazların dağıtımı için, kamusal zenginliklerin paylaşımı için her zamankinden daha fazla kendisini hissettirdi. Enerji kaynaklarını ele geçirmek için emperyalist müdahaleciliğiyle hissettirdi. Toplumu kontrol altına almak için uyguladığı güvenlik ve şiddet politikalarıyla hissettirdi ve hissettirmeye de devam ediyor.

Değerli Konuklar,

Bu aşamada Türkiye’de neoliberal kapitalizmin aldığı biçimi konuşurken geldiğimiz aşamada durumun sadece özelleştirme politikalarıyla, kamusal varlıklarımızın tasfiyesiyle sınırlı olmadığının farkında olmamız gerekiyor.

AKP’nin tek adam rejimi ile tasfiye ettiği en önemli kamusal değerimiz cumhuriyettir. Tek adam rejimi cumhuriyet fikrinin, cumhuriyet değerlerinin, cumhuriyet idealiniz ve elbette cumhuriyet kurumlarının tasfiyesi anlamına gelmektedir.

Bence Cumhuriyeti en güzel tanımlayan cümlelerden birisi, “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir” özdeyişidir. Cumhuriyetin tasfiyesi, kimsesizleri tümüyle çaresiz hale getirmiştir.

Kaldı ki kimsesizlerin kimsesi olma iddiasındaki cumhuriyet, aslında uzun bir süredir kimsesiz kalmıştır…

İşte bugün burada ve bundan sonrasında d ‘kamuculuk yeniden’ diye konuşacaksak, üretimden topluma, bireysel ve toplumsal varoluşa bir bütünlük içinde konuşacağımız şey öncellikle yeni bir cumhuriyet olmalıdır.

Bu bütünsellik içinde ancak, kamuculuk bir şey ifade edebilir.

Bu yeni cumhuriyet; yaşamı üretim noktasından gündelik hayata, oradan toplumsal bireysel var oluşa kadar besleyebilir, filizlendirebilir.

Değerli Konuklar;

Başta da söyledim tekrar yineliyorum; kamuculuk eşit, özgür, gerçekten bağımsız ve demokratik bir ülkenin en asgari programıdır. Neoliberalizme ve kapitalist küreselleşmeye karşı olmanın yeniden formüle edilmesidir. Halkın güvencesidir.

Kamucu politikalar terkedildikçe, emekçi kesimler bunu, öncelikle üretim noktasında ciddi bir işsizlik olarak deneyimliyorlar. Ayrıca meslektaşlarımız dahil, tüm emekçiler ücret geliri hariç bir yaşam biçimi tanımadan, her geçen gün daha da yoksullaşarak gün geçiriyor. Yani tüm kesimler, tüm meslek grupları işçileşiyor.

Kamucu politikalar terkedildikçe emekçi sınıflar, bunu güvencesizlik olarak deneyimliyorlar.

İstihdam güvencesizliği, iş güvencesizliği, sendikal güvencesizlik, demokratik güvencesizlik ve belki de en önemlisi olan irade güvencesizliği…

Değerli Konuklar,

Cumhuriyetin yüzüncü yılında, ülkemizi bitmeyen krizlere sürükleyen tek adam rejiminin geleceğimizi elimizden alma çabasına karşı, Cumhuriyetimizi eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, laik temeller üzerinde yeniden inşa edebilmek için tüm birikimimizi seferber edeceğiz.

Toplumumuzu kuşatan karanlığa karşı aydınlıktan, savaşa karşı barıştan, dinci gericiliğe karşı laiklikten, faşizme karşı özgürlüklerden, ırkçılığa karşı eşitlikten, linç kültürüne karşı bir arada yaşamdan, rant ve sömürüye karşı emekten, yağma düzenine karşı kamusallıktan, emperyalizme karşı bağımsızlıktan yana bir ülke için tüm birikimimizi seferber edeceğiz.

Ülkemizin güzel geleceği, umutlu yarınları için mücadele etmeye devam edeceğiz.

Bu duygularla etkinliğimizin başarıyla geçmesini diliyorum.

Etkinliği, Birliğimiz adına düzenleyen Makine Mühendisleri Odamıza, kongremizin yürütme kurulu üyelerine etkinlikte emeği geçen tüm arkadaşlarımıza, çalışanlarımıza, değerli görüşlerini bizlerle paylaşacak olan ülkemizin yüz akı değerli bilim insanlarımıza ve tüm konuşmacılara yürekten teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum."