TMMOB, TTB BÜYÜK KONGRESİNE KATILDI
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) “Şiddetsiz, Güvenli, Güvenceli Hekimlik İçin TTB Bizim!” sloganıyla düzenlediği 76. Seçimli Büyük Kongresi 28 Haziran 2024 tarihinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Morfoloji Binası’nda gerçekleştirildi. Kongreye TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz da katılarak dayanışma duygularını iletti.
Türkiye’nin dört bir yanından tabip odaları delegeleri katılım sağladığı kongre, divan heyetinin seçimiyle başladı. Divana Dr. Raşit Tükel, Dr. Neşe Yılmaz, Dr. Elif Turan ve Dr. Oğuz Kaan Kürekli seçildi.
Şubat depremlerinde ve iyi hekimlik mücadelesinde yaşamını yitiren hekimler/sağlık emekçileri için saygı duruşunda bulunulmasının ardından kongre gündemi oylanıp kabul edildi.
TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı kongrenin açış konuşmasını yaptı. Kapitalizmin yarattığı çoklu kriz ortamında sağlığın bir tüketim nesnesine dönüştüğünü, hekimlerin/sağlık emekçilerinin ise tükendiğini söyleyen Korur Fincancı, TTB’nin hekimler ile yaptığı anket çalışmalarının ve İyi Hal Belgesi verilerinin de bu gözlemi doğruladığını belirtti. “Emek Bizim Söz Bizim” eylem süreci sonucunda Sağlık Bakanlığı’nın “Beyaz Reform” adını verdiğini düzenlemeler yapmak zorunda kaldığını hatırlatan Korur Fincancı, elde edilen kazanımları tek tek sıraladı.
TTB’nin “Emek Bizim Söz Bizim” sloganında somutlaşan mücadelesinin iktidar blokunda yarattığı rahatsızlığın, TTB’nin hedef alındığı davalar silsilesine dönüştüğünü kaydeden Korur Fincancı, özellikle Merkez Konseyi’nin görevden alınmasına ilişkin davadaki “amaç dışı faaliyet” suçlamasına tepki gösterdi ve TTB’nin mücadele tarihinde birikmiş kazanımlarından örnekler verdi. Korur Fincancı, daha sonra ise Şubat Depremleri’nin ardından TTB’nin bölgede yürüttüğü çalışmaları ayrıntılı bir biçimde aktardı.
“Yandaşlar dışında herkesin terörist sayılıp ötekileştirilmesinin, işkence edilmesinin, öldürülmesinin meşru kılındığı, sömürüye dayalı bu düzeni bir kez daha sorgulama; toplumun yalnız bedenini ve ruhunu değil, sosyal ve siyasal iyiliğini de yok etmeye çalışan karanlığa karşı durma, önlüğümüzün beyazından aldığımız güçle aydınlığı var etme umudumuzu ve dayanışmayı pandemide hakikatin izini sürdüğümüz gibi depremde de her adımda güçlendirdik” diyen Korur Fincancı, bu yoğun dönemde emek veren, mücadele eden tüm TTB emekçilerine teşekkür ederek konuşmasını noktaladı.
TTB 76. Büyük Kongresi açılış konuşmalarında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ise salona şöyle seslendi:
"Sevgili Başkan, Değerli Kongre Delegeleri, Sayın Konuklar
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu ve şahsım adına hepinizi sevgi ve dostlukla selamlıyorum!
Yıllardır eylemlerde, meydanlarda, mahkeme salonlarında yan yana geldiğimiz, ülkemizin en karanlık dönemlerinde bir an bile tereddüt etmeden mücadele ve kader ortaklığı yaptığımız sizlerle bir arada olmaktan mutluluk ve onur duyuyorum.
Her türlü hurafenin akıl dışı uygulamanın hayatımızı belirlemeye çalıştığı bir gerici kuşatma altında, bilimi, meslek etiğini, halk sağlığını önceleyerek verdiğiniz örnek mücadele ve tavizsiz duruşunuz için, meslek örgütüm TMMOB adına hepinize teşekkür ediyorum.
Değerli Dostlar,
Günler, aylar, yıllar, mevsimler geçiyor; ancak bu ülkenin tepesine kara bir bulut gibi çöken karanlık hiç dağılmıyor.
Ülke tarihimizin en büyük en yakıcı ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. Bir avuç zengin daha da zenginleşebilsin, bu sömürü düzeni ne pahasına olursa olsun sürsün diye krizin faturasını da bizlere, üreten kesimlere emeğiyle geçinenlerin sırtına yüklüyorlar.
Mayıs aynın ortasında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in açıkladığı Kamuda tasarruf tedbirlerini hepimiz gördük.
Bakanın gururla açıkladığı pakette ne tasarruf var ne adalet!
Pakette yandaş müteahhitlere yapılan fahiş ödemelere son vermek yok.
İktidar destekli vakıflara, cemaatlere aktarılan kamu kaynakları yok. Ülkenin 8 bakanlığından daha fazla kaynak tüketen Diyanet bütçesinden kısıntı yok.
Geçiş garantili köprüler, yolcu garantili havaalanları, hasta garantili şehir hastaneleri, alım garantili sözleşmeler yok.
“İtibardan tasarruf olmaz” diye savunulan lüks saray harcamaları yok.
Sermaye kesimlerine tanınan vergi imtiyazlarına son vermek yok.
Çünkü buralara akan paralar, vergi olarak yine bizim cebimizden, emeğiyle geçinenlerin cebinden çıkıyor.
Çünkü buralara akan paralar, özelleştirilen kamu işletmelerinden elde ediliyor. Çünkü buralara akan paralar, yok pahasına satılan kamu arazilerinden, madenlerimizden, kıyılarımızdan elde ediliyor.
Peki, buralardan tasarruf yok da nelerden tasarruf var?
“Kamuda tasarruf” adı altında, hastanede sağlık emekçisinden, okulda öğretmenden, yatırımcı bakanlıklarda teknik elemanlardan tasarruf var.
Kamuda istihdamın durdurulması var.
Vergisini ödememize rağmen zaten nitelikli bir biçimde yararlanamadığımız kamu hizmetlerinden tasarruf var.
“Kamuda tasarruf” adı altında IMF programı var. Kamu yatırımlarının daha da kısılması var.
Daha fazla işsizlik var. Esnek, güvencesiz çalışma var. Reel ücretlerin daha da kısılması var. Daha fazla sefalet var, daha fazla yoksulluk var.
Bakanın tasarruf diye açıkladığı, sermayedarları zarara uğratmadan, krizin tüm yükünü emekçi kesimlere taşıtmaktan başka bir şey değil.
Değerli Dostlar,
Bu sömürü düzeni sürsün diye yapmadıkları hiçbir şey kalmadı.
Bilimin, tekniğin ve aklın sesine kulak tıkadılar. Bu ülkenin aydınlarını, sanatçılarını, bilim insanlarını, meslek odalarını hedef gösterdiler. Muhalif siyasetçileri, gazetecileri, sosyal medya kullanıcılarını hukuksuz biçimde cezaevlerine attılar.
Anayasa değişikliğiyle güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırarak parlamentoyu etkisiz hale getirip halk egemenliği yerine kişi ve parti egemenliğini getirdiler. Yargıyı iktidarın güdümüne sokup hukukun üstünlüğü anlayışını tamamen bitirdiler.
Kazanamadıkları seçimleri yok saydılar, seçimle alamadıklarına kayyumla el koydular
Milli Eğitim Bakanlığından yandaş sendikalara, Diyanet İşleri Başkanlığından iktidar destekli vakıflara, cemaatlere kadar farklı kollarda yürütülen planlı çalışmalarla laikliğin tümüyle tasfiye edildiği, bütün yaşamın dinsel hükümler uyarınca inşa edildiği bir devlet yapılanması inşa etmeye uğraştılar, hâlâ da uğraşıyorlar.
Bakınız ÇEDES projesi bütün bunların bir örneğidir. Geçtiğimiz günlerde uygulamaya sokulan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” bütün bunların bir örneğidir.
İşte Gezi davası ve İşte Kobane davası bütün bunların bir başka örneğidir.
AYM ve AİHM kararlarına, anayasal güvence altında olan temel hak ve özgürlüklere rağmen 1 Mayıs’ta Taksim’i emekçilere kapatarak suç işleyen iktidarın âdeta bir cadı avına dönen tutuklamaları bunun bir örneğidir.
Hakkari Belediyesine atanan kayyum bunun bir başka örneğidir.
Değerli Dostlar,
AKP bir taraftan gerici ve faşizan uygulamalarını artırarak sürdürürken diğer taraftan da demokratik anayasa aldatmacasıyla kameralara yumuşama mesajları veriyor.
Hiç değişmedi; Erdoğan, başı ne zaman sıkışsa ne zaman kitlesini konsolide etme ihtiyacı duysa, daha da önemlisi muhalefet bloğu içinde ne zaman gedik açmayı amaçlasa, Anayasa Değişikliği tartışmasını gündeme getiriyor.
Çok iyi biliyoruz ki AKP’nin yenilgisiyle sonuçlanan yerel seçimler sonrasında yeniden alevlendirilen Anayasa değişikliğinin tek amacı da AKP iktidarının, Erdoğan’ın tek adam pozisyonunun sürekliliğini güvence altına almaktır.
Mevcut anayasayı ve yasaları bile işine geldiği gibi uygulayan, Anayasa Mahkemesi kararlarını dahi görmezden gelen, anayasa tanımaz bir zihniyetle ne demokratik bir anayasa yapılabilir, ne de demokratikleşme sağlanabilir. Olsa olsa tek adam rejimine can suyu verilir.
TMMOB olarak anayasa tartışmasında tavrımız nettir. Dün olduğu gibi yarın da halkın ortak çıkarından yana olacağız. Demokrasiden yana olacağız. Cumhuriyetten yana olacağız. Kamusal haklarımızdan yana olacağız. Özgürlüklerden yana olacağız. Halkı yok sayanlarla, halkı baskı ve zulümle korkutmaya çalışanlarla yan yana olmayacağız.
Değerli Arkadaşlar,
Bizleri, genel kurullarda bir araya getiren şey basit bir protokol nezaketi değildir. Bizleri bir araya getiren şey köklü bir mücadele geleneğinin ta kendisidir.
Ülkemizin en karanlık dönemlerini, yan yana gelerek, mücadeleyi ortaklaştırarak aştık. Hiç şüpheniz olmasın bu faşist karanlığı, bu tek adam rejimini de hep birlikte aşacağız.
Gençler yan yana geldikçe, kadınlar yan yana geldikçe, işçiler yan yana geldikçe, sağlık emekçileri yan yana geldikçe, mühendisler-mimarlar-şehir plancıları yana geldikçe, kamu emekçileri yan yana geldikçe önünde hiçbir kuvvet duramaz.
Bizler bugüne kadar hayatın her alanında, ülkenin tüm meydanlarında sürdürdüğümüz mücadele birlikteliğini daha da büyüteceğiz, yol arkadaşlığımızı daha da ilerleteceğiz.
Umutlu, güneşli ve aydınlık günlere inancım ve tüm dayanışma duygularımla 75. Büyük Kongrenizi bir kez daha selamlıyorum.
Kongrenin demokrasi, barış ve adalet mücadelemize katkı vermesini diliyorum.
Kurtuluş yok tek başına, Ya hep beraber ya hiçbirimiz!"