TÜRKİYE 25. ULUSLARARASI MADENCİLİK KONGRESİ VE SERGİSİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

17.04.2017

50 Yılı aşkın bir süredir Maden Mühendisleri Odası tarafından kesintisiz düzenlenmekte olan Uluslararası Madencilik Kongresi ve Sergisi‘ nin 25 incisi 11-14 Nisan 2017 tarihleri arasında Antalya‘ da düzenlendi. Kongre açılışında Kongre Yürütme Kurulu Başkanı İrfan Bayraktar, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve TMMOB Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Yüksel birer konuşma yaptı.

Kongre kapsamında ilk günün ardından oturumlar dört ayrı salonda eşzamanlı olarak devam etti. Toplamda 54 oturum ve 31 poster sunum gerçekleştirildi.  Geniş katılımla düzenlenen kongrede TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz şöyle konuştu:

Değerli Konuklar,
Kıymetli Katılımcılar,
Sevgili Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

Maden Mühendisleri Odamızın düzenlediği 25. Uluslararası Madencilik Kongresi’nde, burada sizlerle birlikte olmaktan büyük bir onur duyduğumu öncelikle belirtmek isterim.

Burada buluşmamızı sağlayan arkadaşlarıma, Düzenleme ve Yürütme Kurulumuza, görüşlerini bizimle paylaşacak bilim insanlarına, uzmanlara, Maden Mühendisleri Odamızın yöneticilerine, çalışanlarına, emeği geçen tüm arkadaşlarıma dostlukla teşekkür ediyorum.

Sevgili Katılımcılar, 

TMMOB, mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ülkemizdeki mühendis, mimar ve şehir plancılarını temsil etmektedir. Birliğimiz ve bağlı Odalarımız üyelerinin hak ve çıkarlarını halkımızın çıkarları temelinde korumak ve geliştirmek, üyelerinin mesleki, sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir.

TMMOB, meslek alanları üzerinden Türkiye gerçekleri hakkında üyelerini ve halkı bilgilendirmekte, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmekte ve bunların yaşama geçirilmesi için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmektedir.

Bu temel yaklaşım içerisinde Birliğimiz ve bağlı Odalarımız, her dönem kongre, kurultay ve sempozyum düzeyinde yüzlerce etkinlik düzenlemektedir.

Bu etkinliklerde uzmanlık alanlarımızla ilgili  gelişmeleri ve mesleki sorunlarımızı konunun tüm taraflarıyla birlikte değerlendirme olanağı yakalıyor, ülkemizde ve dünyadaki bilimsel ve teknik gelişmeleri , sektörel bilgi, deneyim, yenilikler ve ar-ge çalışmalarını paylaşıma açıyoruz.

Bu kapsamda düzenlenen etkinliklerimizden birisi olan, büyük bir emek ve özveriyle bugünlere getirilen Uluslararası Madencilik Kongresi, ülkemizde bilimsel ve mesleki olarak düzenlenen köklü organizasyonlardan birisidir.

Kongremizde bu yıl 35. defa meslek mensupları, bilim insanları, sektör temsilcileri ve öğrenciler buluşuyor.

Örgütümüzün bilim ve tekniği kamu çıkarları için kullanma ısrarında, Uluslararası Madencilik Kongresi’nın önemli bir payı bulunuyor.

Kongrede sunulan tebliğler, panellerde dile getirilen görüşler Maden Mühendisliği uzmanlık alanına giren konularda TMMOB raporlarının, TMMOB görüşlerinin oluşturulmasına kaynak oluşturuyor. 

Her yıl üretilen yeni bilgi ve teknolojiyi meslektaşlarımıza ve üyelerimize ulaştırmanın zeminini yakalıyoruz.

Bu kongreler, ısrarla sürdürülmeseydi, demokratik işleyiş içinde mesleki sorunların ele alınmasına, çözümlenmesine ve ortak görüş oluşturma yöntemine ilişkin bu kadar köklü bir geleneği yaratmış olamayacaktık.

Türkiye Uluslararası Madencilik Kongresi her defasında kendi başarı çıtasını aşarak bugünlere gelmiştir. Bu çalışma gerçek bir ekip ruhuna ve üretim aşkına dayanmaktadır.

Kongremizin bütün bu özellikleriyle bu çatı altındaki herkes için önemli bir anlamı olduğunu biliyor ve inanıyorum. Bu anlamı birlikte var ettiğimizin bilinciyle, 25. kongremizin daha nice yıllara ulaşmasını diliyorum.

Sevgili Arkadaşlar, 

Enerji ve sanayinin temel hammaddelerini sağlayan madencilik "olmazsa olmaz" üretim faaliyetlerinden biridir.

Her tür  faaliyette olması gerektiği gibi maden mühendisliği uzmanlık alanlarına giren konularda da izlenen politikalar ve uygulamalarda  ana kriter ülke ve halk çıkarlarının, korunması olmalı,  toplumsal gereksinimler esas alınmalıdır.

Bu gerçekliğe karşın ülkemizde özellikle son yıllarda tersine bir süreç yaşanmaktadır. Oda başkanımız konuşmasında bu gelişmeleri  özlü bir şekilde bizlerle paylaştı.

Serbestleştirme ve özelleştirme politikalarının yıkıcı etkilerinin, sektörün genel ihtiyaçlarının, sektöre ilişkin mevzuat eksiklerinin yaratığı sorunların, iş cinayetlerine dönüşen maden kazalarının,  maden ruhsatlarının verilmesinde yapılan yanlışlıkların ve tüm bu olumsuz gidişin düzeltilmesi için yapılması gerekenlerin altını çizdi.

Özellikle 80’li yılların başından itibaren uygulamaya konulan özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans ve benzeri yanlış uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine üretimin, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak kamusal denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.

İş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesinde çözüm olacakmış gibi sunulan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği yasası, işveren sorumluluğunu tamamen ortadan kaldırarak, tüm sorumluluğu neredeyse kazayı yaşayan işçiye ve bu gibi durumların olmaması için kısıtlı imkânlarla, yetkisiz ve güvencesiz çalışan mühendislerin sırtına yıkmaktadır.

Önümüzdeki dönem, korkarız ki çok daha ciddi acıların yaşanacağı ve kayıpların devam edeceği bir dönem olacaktır. Yaşanacak iş kazalarının ve cezaevlerine girecek olan mühendislerin sorumluluğu, işverenler ve gerçek sorunu görmezden gelerek yasanın bu haliyle çıkmasını sağlayan hükümet yetkilileri ve yasayı hazırlayan bürokratların olacaktır. Piyasacı bir anlayışla çıkarılan bu yasanın, ülkemizde yaşanan iş cinayetlerini önlemekle uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır.

Özetlemek gerekirse, ülkemizde, başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak üzere neredeyse tüm kamusal hizmetlerin ticarileştirildiği, tüm toplumsal zenginliklerimizin, yer altı, yer üstü kaynaklarımızın kuralsız ve dinginsiz bir şekilde talan edildiği, bilimsellikten uzak, çevre ve insan faktörlerini göz ardı eden, mühendislik gereksinimlerini dışlayan bir yönelim söz konusudur.

Bu yönelimin sahipleri, şimdi de 16 Nisan’da oylanacak bir Anayasa değişikliği paketini  önümüze koydular, bu referandumda “Evet” oyu kullanmamızı istiyorlar.

Söz konusu  Anayasa değişikliği ile yapılmak istenen yıllardır adım adım şekillendirilen emek, insan ve doğa karşıtı bu sistemin kalıcılaştırılmasıdır. Sömürü ve rant ekonomisinin daha otoriter bir tarzda sürdürülmesidir. Yolsuzlukların yasal güvenceye alınarak devam ettirilmesidir. Halkımızın alın terinin ürünü olan kamu kaynak ve varlıklarının talanı önündeki tüm engellerin kaldırılmasıdır.

Bunun en somut örneğine geçtiğimiz günlerde tanıklık ettik. OHAL koşullarının sunduğu olağandışı yetkilerden yararlanan siyasal iktidar, yeni bir KHK ile ülkemizin 11 büyük kamu kurum ve kuruluşunun hisseleri ile birçok ildeki devlet arazilerini Varlık Fonu’na aktardı. Yani daha başkanlık sistemi gelmeden icraata başladılar

Sevgili katılımcılar,

TMMOB Genel Kurulumuzun, başkanlık sistemini hedefleyen Anayasa değişikliği referandumuna ilişkin tutumu bu dönem için alınmış en önemli kararlarımızdan birisidir. TMMOB söz konusu Anayasa değişikliğine hayır demektedir.

Anayasa değişikliği üzerine referandumda “Hayır” oyu kullanacak olmamızın gerekçeleri oldukça nettir.

Bilindiği üzere, Anayasa, sadece devletin örgütlenme biçimini değil aynı zamanda bütün yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, toplumsal ilişkileri düzenleyen en temel belgedir.

Bu uzlaşma belgesinin hazırlanışı ve değiştirilmesinde izlenen yöntem açık, şeffaf olmayı, toplumun tüm katmanlarında sağlıklı bir şekilde tartışılmasının sağlanmasını ve nihayetinde toplumsal mutabakatı gerektirir.

Oysa, değişiklik teklifinin hazırlanışı, sunuluşu ve benimsenmesi demokratik bir tarzda olmamıştır. Toplumun bilgilenme, öğrenme, katılım ve tartışma gerekleri dışlanmıştır. Meclis İç Tüzüğü’nün gizli oy ilkesi dahi gözler önünde ihlal edilmiştir.

Referandumun yapılacağı koşullar da antidemokratiktir. Muhalefeti ezmeye yönelik olarak devrede tutulan Olağanüstü Hal ve OHAL Kanun Hükmünde Kararnameleri toplumun üzerinde çok yönlü baskı oluşturmaktadır.

Bu ortamda, aralarında üç bine yakın mühendis, mimar, şehir plancısı meslektaşımızın da bulunduğu on binlerce kamu çalışanı ve bilim insanı ömür boyu bütün özlük haklarından mahrum edilerek kamudan ihraç edilmiştir.

Basın-yayın organları ve dernekler kapatılmaktadır.

Medya olanakları eşitsizdir ve iktidar lehine kullanılmaktadır. “Evet” kampanyaları için tüm kamu olanakları seferber edilirken, bizzat örgütümüzün de yaşadığı üzere “hayır” çalışmalarının yasaklandığı, yurttaşları ayrıştıran, din, mezhep, etnik köken, siyasi görüş ve yaşam biçimi üzerinden kutuplaşmaya yönlendiren bir ortam söz konusudur.

İzlenen yol ve yöntemin sorunlu olması yanında, değişiklik paketi, halkın iş, aş, sosyal güvence, mutlu, huzurlu yaşam ve demokrasi taleplerini içermemektedir.

Anayasa değişikliği ile yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmaktadır. Parlamenter sistemin olmazsa olmazı olan kuvvetler ayrılığı ilkesinden bahsetmek dahi mümkün değildir.

Zira meclisin yasama ve denetim yetkisi elinden alınmakta, yürütme yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına verilmekte kısaca tüm bu kuvvetler tek bir adamın elinde toplanmaktadır.

Anayasa değişikliği ile herhangi bir partiye üye, hatta parti başkanı olabilen Cumhurbaşkanı dilediği kadar Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve Bakan atayabilecek ve bu kişilerin Meclise karşı hiçbir sorumluluğu olmayacaktır.

Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına ülkenin merkezi yönetim bütçesini tek başına belirleme de dahil olmak üzere kararname çıkarma, HSK ve AYM üyelerini, büyükelçileri, üst düzey kamu yöneticilerini atama, milli güvenlik politikalarını belirleme, TSK’yı kullanma, OHAL ilan etme ve daha birçok yetki verilmektedir.

Cumhurbaşkanına bağlı olarak çalışacak ve tüm üyeleri Cumhurbaşkanı tarafından atanacak Devlet Denetleme Kuruluna örgütümüz TMMOB ve benzeri Meslek Kuruluşları hakkında İdari Soruşturma açma yetkisi de verilerek bu kurumlar işlevsizleştirilmeye sürekli baskı altında tutulmaya çalışılmaktadır. 

Böylesi geniş yetkilerle donatılan Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanının atadığı başkan yardımcılarının ve bakanların yargılanması ise neredeyse imkânsız hale getirilmektedir.

Bu Anayasa değişikliği toplumda var olan kutuplaştırmayı artıracak, geleceğimizi çok daha olumsuz bir şekilde etkileyecektir.

Açık ki, bu değişiklikte biz yokuz. Yalnızca nasıl yönetileceğimiz var.

Bu değişiklikte halkın günlük yaşamında sağlayacağı hiçbir fayda yok. Bu değişiklikte demokrasi yok.

Bu nedenlerle, biz HAYIR oyu kullanacağız!

Eşit, özgür, demokratik, laik, barış, huzur, refah içinde bir Türkiye için HAYIR oyu kullanacağız!

Oylarımızı mutlaka kullanacak, sandıklara sahip çıkacağız!

Tüm yurttaşlarımızı da bu değişikliğe “Hayır” demeye, reddetmeye, ülkemizin sahipsiz olmadığını göstermeye, demokrasiyi kazanmaya, Cumhuriyet, demokrasi, laiklik mücadelesini sahiplenmeye davet ediyoruz!

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi sevgi, umut ve gelecek güzel günlere olan inancımla bir kez daha selamlıyor, etkinliğimizin başarılı geçmesini diliyorum.