TMMOB 45. DÖNEM 4. DANIŞMA KURULU ÇANAKKALE'DE TOPLANDI

30.09.2019

TMMOB 45. Dönem 4. Danışma Kurulu Toplantısı 28 Eylül 2019 tarihinde Çanakkale'de, Belediye Çalışanları Eğitim ve Sosyal Tesisi'nde Ercan Adsız Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi. Toplantıda Kaz Dağlarında ve ülkemizin dört bir yanında yürütülen sömürge madenciliğine karşı mücadelenin güçlendirileceği vurgulanırken, ülke gündemindeki demokrasi karşıtı gelişmeler değerlendirildi.

Danışma Kurulu Toplantısı ardından, Danışma Kurulu Üyeleri toplu olarak Kirazlı Köyü Balaban Tepesi’ne giderek maden sahasının kapısının önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasının ardından direniş alanı ziyaret edilerek, Danışma Kurulu’nun dayanışma ve direnişi büyütme iradesi paylaşıldı.

TMMOB Yönetim Kurulu'nun aldığı kararla Kaz Dağları'nda yürütülen sömürge madenciliğine karşı yükselen direnişe destek vermek amacıyla Çanakkale'de gerçekleştirilen TMMOB 45. Dönem 4. Danışma Kurulu Toplantısı Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması ile başladı. Koramaz konuşmasında "Bu haklı mücadeleyi tüm ülkeye yaymak için elimizden gelen tüm çabayı göstereceğiz." diyerek, Danışma Kurulu'nun direniş ve dayanışma kararlılığını vurguladı.

Koramaz'ın konuşmasının ardından tüm mühendislik, mimarlık ve planlama disiplinlerinden Danışma Kurulu üyeleri söz alarak bu haklı mücadelenin güçlendirilmesi gerektiğini dile getirdi. Daha sonra ise Birlik üyemiz ve aynı zamanda Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutluay kürsüye gelerek İstanbul seçimleri hakkında bilgilendirme ve değerlendirmelerde bulundu.

Danışma Kurulu Toplantısında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın ardından sırasıyla; Mehmet Soğancı (TMMOB Eski Yönetim Kurulu Başkanı, MMO), İrfan Mutluay (ZMO, Çanakkele Bld. Bşk. Yrd.), Yunus Yener (MMO), Tevfik Peker (MMO), Ali Salman (MO), Özden Güngör (ZMO), Selçuk Soylu (MMO), Gazi İpek (EMO), Mehmet Emin Tümür (MMO), Mehmet Orak (EMO), Ayhan Yüksel (Maden MO), Hulusi Sarıkaya (JMO), Fikri Düşünceli (MMO), Hamit Gayretli (Maden MO), Ali Özerk (MO), Kemal Zeki Taydaş (Gıda MO), Sabahattin Bilge (OMO), Helil İnay Kınay (ÇMO), Görkem Acar (MO), Birhan Şahin (MMO), Cemalettin Küçük (TMMOB YK), Hürriyet Demirhan (Maden MO), Battal Kılıç (MMO), Mehmet Torun (Maden MO), Mesut Ertuğrul (OMO), Tülau Aygün (MO), Zeki Aslan (MMO) konuşmalarını gerçekleştirdiler.

 

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın Danışma Kurulu Toplantısı'nda yaptığı konuşmanın tam metni ise şöyle:

TMMOB 45. DÖNEM 4. DANIŞMA KURULU TOPLANTISI

(28 EYLÜL 2019, ÇANAKKALE)

Sayın Oda Başkanlarım,

Onur ve Denetleme Kurulları Değerli Üyeleri,

Birlik ve Odalarımızın Yöneticileri,

Sevgili Meslektaşlarım ve Konuklarımız,

TMMOB 45. Dönem Dördüncü Danışma Kurulu toplantısına hoş geldiniz. Bir önceki danışma kurulumuzu, iptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri sonrasında, demokrasiye ve halk iradesine sahip çıktığımızı göstermek için İstanbul’da gerçekleştirmiştik.

Bugün de doğamıza ve doğal kaynaklarımız sahip çıktığımızı göstermek için Çanakkale’deyiz. Şair demiş ya hani: Hangi dağ efkârlıysa ordayız / Perişan edilen her şey bizimdir / Yağmur oluyoruz hangi ırmak kurusa / Gülüşümüz çocuk / Adımız eşkıyaya çıkmıştır bizim…

Kaz Dağları’nın, Kirazlı’nın, Çanakkale’nin efkârına ortak olmak, yarasına merhem olmak için Türkiye’nin dört bir yanından gelen çıkıp gelen eşkıyalar, hepiniz hoş geldiniz.

Konuşmamın en başında, ormanlarına, su kaynaklarına, doğaya sahip çıkmak için 65 gündür “Su ve Vicdan Nöbeti”nde olan Çanakkale halkını ve çevre gönüllülerini selamlıyorum. Onların mücadele ve kararlılığı, Kirazlı’da yaşanan doğa katliamının ve maden sömürüsünün tüm Türkiye ve dünya tarafından görülmesine neden oldu. Mücadeleleri önünde saygıyla eğiliyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Danışma Kurulumuzun bugün Çanakkale’de toplanmasına vesile olan şey, Kanadalı Maden Şirketi’nin doğayı ve insan yaşamını yok sayan madencilik anlayışıdır.

Örneklerine daha önceki yıllarda Artvin Cerattepe’de, Uşak Eşme’de, İzmir Efemçukuru’nda ve Bergama Ovacık’ta gördüğümüz bu madencilik anlayışı, bugün toplantımızı gerçekleştirdiğimiz Çanakkale’nin Lapseki, Bayramiç, Çan, Yenice ilçeleri ile Küçükkuyu beldesinde bulunan altın arama sahalarında izin verilen bu madencilik anlayış bir tür yağmacılık faaliyetidir. Ekosistemi tahrip eden, ormanlarımızı yok eden, çevreye onarılamaz zararlar veren bu anlayışı kınıyoruz.

Anadolu coğrafyası maden çeşitliliği ve zenginliği bakımından dünyanın sayılı yerleri arasında yer alıyor. Bu topraklarda yaşayan insanlar binlerce yıl boyunca madencilikle uğraşmıştır. Çıkarılan bu madenler Anadolu’ya yaşayan medeniyetlerin gelişimine büyük katkı sağlamıştır.

Tarımdan sanayiye, enerjiden inşaata, mutfaktan temizliğe kadar hayatımızın her alanında bu madenler kullanılmaktadır. Dolayısıyla madenlerin ve madencilik faaliyetlerinin diğer sektörlerdeki üretim faaliyetlerine göre daha ayrıcalıklı bir yeri bulunmaktadır.

Her şeyden önce bilinmelidir ki, ülke topraklarımızın parçası olan madenlerimiz üzerinde bu ülkede yaşayan herkesin hakkı bulunmaktadır. Dahası, üretildikleri anda tükendikleri ve yenilenemedikleri için, gelecek nesillerimizin de bu madenler üzerinde hakkı vardır. Dolayısıyla madenlerimizin üretim süreçleri, halkın ortak çıkarı esas alınarak ve gelecek nesillerin ihtiyaçları da gözetilerek kamusal bir anlayışla planlanmalıdır.

Oysa bugün ülkemizde yürütülmekte olan madencilik faaliyeti kelimenin gerçek anlamıyla “Sömürge Madenciliği”dir. Yeraltı zenginliğinin mümkün olan en kısa sürede ülke dışına çıkarıldığı, geride ise tümüyle verimsizleştirilmiş ve kirletilmiş bir toprağın bırakıldığı bu anlayış, sadece madenciliği değil, yaşamı da sürdürülemez hale getirmektedir. Bu madencilik anlayışı, bir üretim faaliyeti değil, bir sömürü faaliyetidir. Madenleri olduğu gibi, doğayı ve halkı da sömürmektedir.

Maden üretimini gündelik ekonomik çıkarlar doğrultusunda, sermaye kesimlerine kaynak yaratmak için gerçekleştirenler, ülkemizin geleceğine ve halkımızın ortak çıkarına ihanet içindedir! Bu madenciliğin anlayışının tek kazananı, maden şirketleridir. Bugün en çarpıcı haliyle Kaz Dağlarında gördüğümüz bu anlayış, yarın Murat Dağı’nda, Ağı Dağı’nda ve Munzurlarda benzer manzaralar yaratacaktır.

Sömürge madenciliğinin ülkemizde yayılmasının nedeni mevcut siyasi iktidardır. 2004 yılında Maden Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve 2005 yılında Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’ndeki düzenlemelerle yeraltı ve yer üstü madenlerimiz yerli ve yabancı sermaye gruplarının sınırsız sömürüsüne açıldı. Bu dönemden itibaren ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, milli parklar, meralar, sit alanları, su havzaları, kıyı alanları, turizm bölgeleri hatta askeri yasak bölgeler bile madencilik faaliyetine açıldı. 2005 yılından bu yana on binlerce hektar orman alanı madencilik faaliyetleri için tahsis edildi.

Madenler iktidar dönemi boyunca AKP’nin en önemli özelleştirme ve rant aktarma kalemlerinden birisi oldu. Ülkemizin en önemli madenleri yabancı maden şirketleri ile yandaş inşaat şirketleri arasında pay edildi.

İşte bu yüzden bizim için Kirazlı’da kesilen on binlerce ağaç sadece büyük bir çevre felaketinin değil, bu ülkeye yapılan büyük bir ihanetin de göstergesidir. Bu ihaneti yapanlardan hesabı halk soracaktır.

TMMOB, tarihi boyunca üretimden, sanayileşmeden, büyümeden ve kalkınmadan yana tavır almıştır. TMMOB aynı zamanda ülkedeki üretimin toplumun genel çıkarı için kullanılmasından ve ülkenin ortak zenginliklerinin hakça paylaşılmasından yana da tavır almıştır. Sanayi, enerji, tarım gibi üretici sektörlerin temel ihtiyaçlarını sağlayan madenciliğe bakışımız da bu toplumcu-kamucu anlayışımızın yansımasıdır.

Bizler yıllardan bu yana ülkemizdeki tüm madencilik faaliyetlerinin kamu yararını ve ülke geleceğini gözetecek biçimde planlanmasını savunduk. Tüm madenlerimizin kamu eliyle işletilmesini ve maden işletmelerinde kamu denetiminin sağlanmasını savunduk. Madencilik faaliyetlerinin doğaya ve doğal yaşama uygun biçimde yürütülmesini savunduk.

Bundan sonra da savunduğumuz bu değerler için mücadele etmeye devam edeceğiz. Sömürgenler karşısında Çanakkale’de, Cerattepe’de, Murat Dağı’nda direnen yöre halkının yanında olmaya devam edeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz bir önceki Danışma Kurulu toplantımızın açılış konuşmasında, bu halkın ferasetinin ve demokrasiye olan bağlılığının altını çizerek, 31 Mart’ta kazanılan seçimin 23 Haziran’da kaybedilmeyeceğine inandığımı dile getirmiştim. Nitekim 23 Haziran seçimlerinde yüzde 10’luk bir oy farkı ortaya çıktı.

Seçim sonrasında ortaya dökülen israf düzeni ve rant ilişkileri siyasi iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediyesine neden bu denli büyük bir hırsla sahip olmak istediğini de hepimize gösterdi. Yıllardır belediye imkanlarını kendi siyasal menfaatleri doğrultusunda, kendi sermaye gruplarını beslemek için kullanan AKP’nin çıkar ilişkileri birbiri ardına ortaya dökülüyor.

AKP’nin tek adam rejimi altında girdiği ilk yerel seçimlerde yaşadığı yenilgi pek çok gelişmeye neden oldu. Bunlardan ilki AKP’nin içerisindeki çıkar çatışmalarının ayyuka çıkması oldu.

Bahsettiğim sadece AKP’nin geçmiş dönem kurmaylarının yeni siyasal arayışlara girmesiyle sınırlı bir çatışma değil. Halen Erdoğan’ın etrafından bulunan pek çok kesim de daralan ekonomik ve siyasal ranttan daha fazla pay alabilmek için birbirleriyle yarış ve çatışma haline girdiler. Kabinede yer alan bakanlıklar arasında, iktidarın palazlandırdığı sermaye grupları arasında, yandaş medya içerisinde açıktan bir rant kavgası yürüyor.

AKP kendi içindeki bu büyük bölünmeyi ve rant kavgasını kontrol altına alabilmek artık hepimizin ezberlediği o iki politikayı uyguluyor. İlki polis şiddetini ve hukuku kullanarak muhalefeti baskı altına almak; ikincisi ise dışlayıcı-kamplaştırıcı politikalarla toplumu kamplaştırmaya çalışmak.

AKP’nin antidemokratik yüzünün en belirgin dışavurumu olan bu senaryo seçimler sonrasında bir kez daha uygulamaya koyuldu.

Seçimler sonrasındaki dönemde TTB Merkez konseyi üyeleri hakkında yaptıkları basın açıklaması nedeniyle verilen hapis cezası, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun 7 yıl önceki sosyal medya paylaşımları için verilen hapis cezası ve yeniden görülmeye başlanan Gezi Davası gibi pek çok yargılama, AKP’nin hukuku bir sopa olarak kullanmasının en basit örnekleridir.

Toplumsal muhalefete yargı eliyle verilen bu gözdağına eş zamanlı olarak HDP’nin elinde bulundurduğu Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediyelerine kayyum atanması, senaryonun ikinci bölümünü oluşturmaktadır.

Atanmışların seçilmişler üzerindeki bu zorbalığı, AKP’nin demokrasiye ve halk iradesine bakışının özetidir. Bu anlayış, benzerlerini darbe dönemlerinde gördüğümüz faşizan bir yönetim zihniyetinin ürünüdür.

Yaşanan bu durumun İçişleri Bakanlığının açıklamasında olduğu gibi “haklarında yürütülen soruşturmalarla ilgili” olmadığını hepimiz biliyoruz. Hukuki değil tümüyle siyasi olan bu kararı zaten seçimler öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı mitinglerde açık açık dile getirmişti.

Buna rağmen halk bu tehditlere boyun eğmeyerek yöneticilerini seçti. Çünkü daha önce de dile getirdiğim gibi, bu ülke halkının demokrasiye olan inancı, AKP’nin seçimlere ve demokrasiye olan saygısından daha fazladır. Halk kendi oyuna sahip çıkmakta ama AKP halkın verdiği oya saygı duymamaktadır.

Bizler yaşanan bu büyük demokrasi ayıbının altını çizmek, halk iradesine ve hukukun üstünlüğüne saygı duyulmasının önemini göstermek için geçtiğimiz hafta YMMOB Yönetim Kurulu ve Oda Başkanları ortak toplantımızı Diyarbakır’da gerçekleştirdik.

Toplantı sonrasında 1 ayı aşkın zamandır devam eden Demokrasi Nöbetini ve görevden alınan eş Belediye Başkanlarını ziyaret ettik. TMMOB’nin demokrasiden ve halk iradesinden yana kararlı tutumunu tüm Diyarbakır halkıyla paylaştık.

Orada gördük ki AKP’nin kayyumlar konusunda hiçbir inandırıcılığı ve ikna ediciliği bulunmamaktadır. Bunu gören AKP, belediyeleri kriminalize ederek, HDP binalarının önünü eylem alanlarına çevirerek, yandaş basında provokatif haberler yaparak toplumsal muhalefeti ayrıştırmak istiyor. İnanıyorum ki bu ülke halkı bu tuzağa düşmeyecek, bu provakasyona gelmeyecektir.

Ülkenin en batısı olan Çanakkale’den bir kez daha demokrasiye, barışa ve halkların kardeşliğine olan inancımızı ve bağlılığımızı dile getiriyorum. AKP savaş ve şiddet politikalarıyla bizleri ayırmaya çalıştıkça, bizler barış ve kardeşlik duygularıyla birbirimize sarılacağız. Onların kin ve nefret duyguları, bizlerin bir arada yaşam arzumuzu asla yenemeyecek! Kardeşlerimize ve kardeşliğimize daima sahip çıkacağız!

Değerli Arkadaşlar,

AKP, uzun yıllardan bu yana büyük bir yönetim krizi içinde. İçinde bulundukları bu krizi Tek Adam Rejimi ile aşacaklarını sandılar ama tek adam rejimi krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.

Hatırlarsınız 2017 yılındaki Anayasa referandumunda AKP’nin en büyük vaadi, siyasi istikrarı sağlamaktı. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte koalisyon hükümetleri olmayacak, siyasi kararlar hızla hayata geçirildiği için de ekonomi şahlanacaktı.

TMMOB olarak tek adam rejiminin ülkeye hiçbir biçimde istikrar getirmeyeceğini en başından itibaren dile getirmiştik. Hem 2017 yılındaki Anayasa Referandumu sırasında hem de 2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde halk egemenliğini, hukuk devleti anlayışını, güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırmanın ülkeyi uçuruma sürükleyeceğini söyledik, bu doğrultuda yayınlar yaptık.

Seçimlerde yaşadıkları başarısızlık sonrasında kendileri de bu sistemin sürdürülebilir olmadığını konuşmaya başladılar. Şu bilinmelidir ki mevcut yapıyı ne kadar düzeltmeye çalışırlarsa çalışsınlar tek adam rejimi sürdüğü sürece ülkenin istikrara ve demokrasiye kavuşma şansı yoktur.

Tek adam rejimi bir keyfiyet rejimidir. Tek adam rejiminin özü, halk egemenliğinin ilkesinin ortadan kaldırılması, halk ile yönetenler arasında bağın koparılmasıdır. Tek adam rejiminin bir üst aşaması yerel yönetimlerin de tümüyle valiliklere ve merkezi idareye bağlanmasıdır. Bugün Diyarbakır’da, Van’da, Mardin’de yaşadıklarımız, bu gidişata dur diyemezsek yarın tüm ülkede yaşayacaklarımızın provasıdır. Buna asla izin vermeyeceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Bildiğiniz gibi 45. Genel Kurulumuzda, ülkemizde yaşanan gelişmelerin meslek alanımıza yansımalarını ve meslektaşlarımızın sorunlarını ortaya koyabilmek için bir dizi çalıştay ve kurultay yapma kararı almıştık.

Bu doğrultuda bu dönemde Kamuda Çalışan Meslektaşlarımızın, Ücretli Çalışan-İşsiz Meslektaşlarımızın, OHAL KHK’larıyla İhraç Edilen Meslektaşlarımızın, İş Güvenliği Uzmanı Meslektaşlarımızın ve Bilirkişilik alanının sorunlarına ilişkin çalıştaylar gerçekleştirdik. Önümüzdeki aylarda Emekli ve Engelli meslektaşlarımızın sorunlarına ilişkin çalıştaylarımız ve TMMOB Kadın Kurultayı gerçekleştirilecek.

Bütün bu çalıştay ve kurultaylarımızda elde ettiğimiz veriler ve tartıştığımız konular ışığında 2020 yılı Nisan ayı içerisinde TMMOB Mühendis, Mimar, Şehir Plancılarının Güncel Sorunları ve Çözüm Önerileri Kurultayı’nı gerçekleştireceğiz.

Bu etkinliğimize hazırlık yapabilmek, üyelerimizin katılımını artırabilmek için yerellerde kurultaylar gerçekleştirilecek. Bu yerel kurultaylarımızın 18-22 Ekim Mühendislik-Mimarlık Haftası içerisinde olmasını istedik. Böylelikle o hafta içerisinde bütün örgütlülüğümüzü harekete geçirebilecek etkinliklerle daha anlamlı hale getirebileceğimizi düşündük. Bu çerçeve içerisinde mümkün olduğunca katılımcı bir anlayışla bulunduğumuz illerde yerel kurultaylarımızın örgütlenmesi için katkı vermenizi istiyoruz.

Biliyorsunuz 45. Çalışma dönemimizin en yoğun etkinlik dönemine giriyoruz. Önümüzdeki birkaç ay boyunca odalarımızın merkezi kurultay, kongre ve sempozyumları gerçekleştirilecek.

Birliğimiz adına odalarımızın yürütmesiyle Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Kamucu Politikalar Sempozyumu, Yapı Denetimi Sempozyumu, Enerji Sempozyumu, Sanayi Kongresi, Planlama Süreçleri ve Mekânsal İlişkiler Sempozyumu gerçekleştirilecek.

Binlerce üyemizin katılımıyla gerçekleşen bu kongre ve sempozyumlar bizler için sadece teknik bilgilerin tartışıldığı değil, bu bilgilerin aynı zamanda toplumsallaştırıldığı zeminler olması bakımından önemlidir. Bu sürecin başarılı biçimde tamamlanması, TMMOB bütünlüğü içerisinde işbirliği ve dayanışma içerisinde sürdürülebilmesiyle mümkündür. Tüm odalarımıza bu süreçte başarılar diliyorum.

Değerli Arkadaşlar,

Türkiye’deki 650 bini aşkın mühendis, mimar ve şehir plancısının üye olduğu 24 odamızda Genel Kurullar sürecimiz de başlayacak. Hepiniz biliyorsunuz ki TMMOB örgütlülüğü açısından genel kurullar süreci basit anlamıyla yönetim organlarının belirlendiği birer seçim süreci değildir.

Bizler için genel kurullar süreci, Odalarımızın ve TMMOB örgütlülüğünün iki yıllık çalışma döneminin demokratik ve katılımcı şekilde tartışıldığı, çalışma programımızın ve mesleki-politik yönelimlerimizin belirlendiği, örgütsel yapımızın yenilendiği dönemdir.

Genel kurullar sürecimizin TMMOB’nin tarihsel birikimine ve demokratik değerlerine yakışır biçimde tamamlanacağına inanıyorum.

Hepinize katılımınız için bir kez daha teşekkür ediyorum. Çanakkale İl Koordinasyon Kurulumuza misafirperverlikleri için TMMOB Yönetim Kurulu adına minnet duygularımızı sunuyorum.

Gelecek güzel günlere olan umudum ve inancımla hepinizi dostlukla selamlıyorum.

 

EMİN KORAMAZ

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı