EMİN KORAMAZ YAZDI: "MİLLET BAHÇELERİ ÜZERİNE"
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 23 Temmuz 2021 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, kentsel kamusal alanların tahrip edilmesinde ve yağmalanmasında bir araç olarak kullanılan "Millet Bahçeleri" üzerine yazdı.
MİLLET BAHÇELERİ ÜZERİNE
2018 yılında gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Seçimleri öncesinde Erdoğan’ın seçmenlere en büyük vaadi, her ilde, “içinde yatıp yuvarlanılacak millet bahçeleri” yapılmasıydı.
Başlangıçta ücretsiz kek ve çay imkanı sağlanacağı söylenen “millet kıraathaneleri” kadar dikkat çekmeyen bu proje, aradan geçe süre zarfında kendi anlamını aşan ideolojik, kültürel, ekonomik boyutlar kazandı.
AKP’nin son dönemde özellikle televizyon dizileri aracılığıyla empoze etmeye çalıştığı, kaynaklarını Osmanlı’dan alan modernleşme anlatısına uygun biçimde, Millet Bahçeleri de 1800’lü yıllara dayandırılıyor.
Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan Millet Bahçeleri Rehberi’nde Millet Bahçelerinin ilk örnekleri olarak Sultan Abdülaziz dönemindeki park ve bahçeler gösteriliyor. Millet Bahçelerinin tasarım ve peyzajı da bu anlayışla yapılıyor.
YAĞMANIN DANİSKASI
AKP’nin ideolojik yaklaşımı bir yana, gerek kent merkezlerindeki yeşil alanların çoğaltılması, gerekse yeni ortak kamusal mekanlar yaratılması için şehirlerimizde yapılacak parkların faydaları konusunda hiçbir tereddümüz olmaz.
Öte yandan, “Kamu Yararı Odaklı Kent Planlaması”nın amaçlarından birisi de kentlerimizdeki tarihi, kültürel ve doğal değerlerin, kentsel dokunun korunarak sonraki kuşaklara aktarılmasıdır. Dolayısıyla kent planlaması konusunda bütüncül bir yaklaşım geliştirilmesi esastır.
2019 yılından bu yana farklı illerde yürütülen Millet Bahçeleri projelerinin bu bütüncül yaklaşımın çok uzağında olduğunu görüyoruz. Kimi illerde mevcut kamusal alanların rekreasyonundan ibaret, kimi illerde tarihi-kültürel dokuya zarar veren, kimi illerde kentsel hafıza mekanlarını yok eden projelerle karşı karşıya kalıyoruz.
Bu örneklerin çokluğu ve AKP’nin kentsel hafıza mekanlarına ve yeşil alanlarına karşı 19 yıllık yaklaşımı bir arada değerlendirildiğinde, meselenin sadece hatalı projelerden ibaret olmadığını da kabul etmemiz gerekiyor.
Tek başına Atatürk Orman Çiftliği’nin AKP döneminde yaşadığı tahribat bile, AKP’nin yeşil alanların korunması ve geliştirilmesi konusundaki niyetinin iyi olmadığının göstergesidir. Yol projeleriyle, Saray projesiyle, AnkaPark projesiyle Atatürk Orman Çiftliği ve ona bağlı yeşil alanlar adeta yağmalandı.
Benzer yağmalar diğer illerde de yaşandı. Pek çok yeşil alan, pek çok park, pek çok meydan, pek spor tesisi rant uğruna yok edilerek, AVM’lere, toplu konut projelerine dönüştürüldü. Milyonlar sokağa çıkmasaydı, başta Gezi Parkı olmak üzere çok daha fazlasını da kaybedecektik.
GEZİ ETKİSİ
Bu noktada Millet Bahçeleri fikrini belki de Gezi Direnişi ile birlikte ele almak faydalı olacaktır. Gezi Parkı’ndaki bir avuç toprağın ve birkaç ağacın bir rant projesi uğruna yok edilmemesi için sokağa çıkan milyonlarca kişi, siyasi iktidarı bu gibi ortak mekanların dönüşümünü daha kabul edilebilir projeler eliyle yapmaya sevk ettiği söylenebilir.
Salda Gölü’nde yapımı devam eden Millet Bahçesi projesi, doğal güzelliklerimizin Millet Bahçesi adı altında rant alanlarına dönüştürülmesinin belki de en çarpıcı örneklerinden birisi oldu. Yöre halkının, bilim insanlarının tüm uyarılarına karşı, yetkililerin “çivi bile çakılmayacak” sözlerine karşı yapılan inşaat çalışmalarında Salda’nın hem sahili, hem de gölü büyük zarar gördü.
Bakanlığın açıklamalarına göre ülkemizdeki 80’i tamamlanmış toplam 303 Millet Bahçesi projesi var. Bu projelerin bütçesi, bakanlığın toplam projesinin kat kat üzerinde bulunuyor. İnşaat projelerinin durduğu bu dönemde Millet Bahçeleri, inşaat sektörüne finansman sağlamanın bir yöntemi haline dönüşmüş durumda. Yerel Yönetimler, Millet Bahçesi projelerini, merkezi idareden kaynak sağlayabilmek için adeta sihirli bir lamba gibi kullanıyorlar.
Gelinen noktada Millet Bahçeleri kamusal yeşil alanlar yaratma projesinden çok kentsel hafıza mekanlarının yok edilmesi, kamusal mekanların dönüştürülmesi ve yandaşlara kaynak tahsisi projelerine dönüşmüş durumda. Buna seyirci kalmamalıyız.