METEOROLOJİMO: İZMİR ÖZELİNDEN ÜLKE GERÇEĞİNE: SU SORUNLARI

07.08.2025

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası, 6 Ağustos 2025 tarihinde "İzmir Özelinden Ülke Gerçeğine: Su Sorunları" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.

İZMİR ÖZELİNDEN ÜLKE GERÇEĞİNE: SU SORUNLARI

Her yıl, özellikle yaz aylarında kıyı şehirlerde yaşanan içme ve kullanma suyu yetersizlikleri, toplum gündeminde kısa süreliğine tartışılmakta ancak derinlemesine ele alınmadan gündemden düşmektedir. Sorunun temel nedenleri çoğu zaman sadece iklim değişimi ile ilişkilendirilen açıklamalar ile geçiştirilmektedir. Bu da kalıcı çözümleri engellemektedir. Oysa ki, su sorunları yalnızca kuraklık ya da şiddetli yağışlar kaynaklı değil; altyapı eksikliği, plansız kentleşme, genel ya da mevsimsel nüfus hareketleri, endüstriyel vb. kaynaklı yeni su ihtiyaçlarının oluşması ve ekosistem tahribatı gibi çok boyutlu nedenlere dayanmaktadır.

Su sorunları genellikle büyükşehirlerde kriz seviyesine ulaştığında gündeme gelmektedir. Oysa küçük yerleşimlerde yaşanan su sorunları her nedense yeterince ele alınmamaktadır. Hatta haberler konu bile olamamaktadır. Küçük yerleşimlerde yaşanan sorunlar zamanında görülse ve dikkate alınsa büyük şehirlerde yaşanan sorunların çözümüne de örnek oluşturması açısından katkı sağlamış olacaktır. Su sorunları yerleşim yerinin özelliğinden bağımsız olarak ulusal, bölgesel ve lokal olmak üzere değişik boyutları ile ele alınmak zorundadır. İzmir özelinde yaşanan sorun ele alındığında;

Tahtalı Barajı’nın Arazi Kullanımı Değişiminin ve Su Bütçesine İklim Etkisi

Tahtalı barajı yağış alanı 553 km ve çevre uzunluğu 154 km olan bir havzaya sahiptir. 2000 yılından 2020 yılına havza içerisindeki ağaçlı bitkiler %19 oranında azalmış, yerleşim yerleri %54 oranında artmış, ekili alan %30 azalmış, sulak alan ile yoğun kısa bitki örtüsü %40 oranında azalmış durumdadır. Havzanın fiziki değişimlerinin barajın su bütçesi açısından olumsuz gelişmelerdir. Son beş yıllın değişim verilerine ulaşılamadığı için burada konu edilmemiştir. Ancak sürecin benzer şekilde ilerlediği konusunda şüphe yoktur. Bu değişimler, su tutma kapasitesi olan doğal alanların kaybedildiğini ve yerleşim baskısının arttığını göstermektedir. Yerleşim baskısı bir taraftan barajın su bütçesini olumsuz olarak etkilerken, diğer taraftan su ihtiyaçlarının artmasına neden olmaktadır.

Baraj havzası, sıcaklık rejimi açısından değerlendirildiğinde, son 25 yılın temmuz ayı minimum aylık ortalama sıcaklık 27,0°C, ortalama sıcaklık 29,1°C’olarak ölçülmüştür. 2025 Temmuz ortalama sıcaklığı ise 30,5°C olarak gerçekleşmiştir. Bu sıcaklıklar bölge için beklenen değerdedir.

Yağış açısından; 2025 yılı kurak bir süreçte olup 2014 ve 2016 yılları ile benzerlik göstermektedir. Ancak bu kuraklıklar beklenen ancak periyodik olmayan dalgalanmalardır. Kuraklıklardan kaynaklı su eksikliği aşırı su tüketimiyle birleştiğinde talep edilen suyun miktar olarak sağlanamaması kaçınılmazdır. Meteorolojik veriler açısından değerlendirildiğinde, baraj işletmeleri tek yıllık değil daha uzun süreli süreçler dikkate alınarak işletilme planları yapılır. Barajın planlaması aşamasında yapılan işletme programında bu değerlerin olması gerekir. Kısaca, yaşanan süreci iklim değişimi ile açıklamak doğru değildir.

Tahtalı Barajı örneği ilk olmadığı gibi sonda olmayacaktır!

İzmir’in önemli içme suyu kaynaklarından biri olan Tahtalı Barajının kullanılabilir su hacmi 287 milyon m³, barajdan verilen aylık ortalama su miktarı 6,38 milyon m³, Nisan 2022’de verilen su miktarının 8,6 milyon m³ ün üzerine çıktığı, Ağustos 2022’de ise 9,6 milyon m³’e ulaştığı, geçen yıllarda da benze şekilde yüksek miktarlarda su verildiği kayıt altındadır. Barajdan su verilmesine bağlı olarak barajın su hacminde Şubat 2017, Aralık 2020 ve Kasım 2021 aylarında minimum seviyeler görmüştür. Ancak Nisan 2022 ayından sonra baraj gölünden alınan sulardan kaynaklı olarak göl hacmi sürekli düşmeye başlamıştır. Nisan 2022’den sonraki yağışlar gölden çekilen suyun yerini dolduracak değere ulaşamadığından günümüzde bu sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Bu sorunlar, barajdan çekilen su miktarının doğal olarak yeniden dolum hızını aştığını ve göl hacminin sürekli azaldığını göstermektedir. Barajın işletme programında, bu işletme durumunda bu sorunun yaşanmasının kaçınılmaz olduğu biliniyor olması gerekir. Su talep baskısı nedeniyle baraj işletme programları değiştirilecek ise, alternatif önlemlerinde ele alınması gerekirdi. Bu alternatifler olay yaşanmaya başladığında değil yaşanmadan bilinmelidir.

Su Sorunu Yerel Değil, Ulusal Bir Gerçektir!

İçme suyu yalnızca İzmir’in değil, Türkiye’deki pek çok yerleşim yerinin de temel sorunudur. Ancak birçok yerde yaşanan bu sorunlar, ne yazık ki yeterince kamuoyuna yansımamakta, haber değeri taşımıyormuş gibi görmezden gelinmektedir.

Yaz aylarında birçok kent ve ilçe şebekeye verilen su miktarının artmasının temel nedenlerinden biri, bu bölgelerin turizm amaçlı kullanımının yükselmesidir. Ancak sadece turizm değil, mevsimlik nüfus artışı da içme ve kullanma suyu üzerinde ciddi baskılar yaratmaktadır. Bu durum, yalnızca kıyı kentlerinde değil, Anadolu’nun birçok küçük yerleşiminde de açıkça görülmektedir.

Ülkemizde su havzaları sistematik şekilde daraltılmakta, koruma altındaki alanlar amacı dışında kullanılmakta, özellikle inşaat, madencilik ve endüstri baskısı altında su kalitesi ve miktarı ciddi şekilde azalmaktadır. Bu yalnızca su krizine değil; aynı zamanda sel, taşkın ve ekosistem çöküşlerine de davetiye çıkarmaktadır.

Ülkemizde kişi başı düşen su miktarını literatür rakamları ile açıklamak doğru olmadığı gibi yanıltıcıdır. Bölgeler arasında su kaynakları ve potansiyeli bakımından çok büyük farklılıklar vardır. Su kaynakları bölgenin meteorolojik özelliklerine göre değişmektedir. Hiçbir kaynak sabit bir verimde değildir. Sürekli değişkendir. Bu değişiklikler ülkemizin doğal zenginlikleridir. Su bakımında yoksun olan bölgelerdeki su havzalarının daraltılarak yeni su ihtiyacı doğuracak yatırımların yapılması su sorunlarını geri dönüşü mümkün olmayacak bir sürece itmektedir. Ülkemiz bu bakımdan çok zorlu bir süreçtedir.

İzmir özelinde yaşanan su sorunu da beklenmedik bir gelişme değildir. Bölgenin sürekli artan nüfusu, dönemsel nüfus yükleri ve bölgeye kaydırılan su yoğunluklu endüstriyel yatırımlar, mevcut kaynaklar üzerinde sürdürülemez bir baskı yaratmaktadır.

Bu durumun nedenini yalnızca iklim değişimine bağlamak eksik ve yanıltıcıdır. Kuraklık doğal bir döngüsel süreçtir. Ancak bu döngünün kesin bir kuralı yoktur. Her türlü su yapısı ve işletme planı, bu döngüleri öngörerek hazırlanmalıdır. Asıl sorun, plansızlık, rant odaklı kentleşme ve doğal kaynakların ticari meta haline getirilmesindedir.

İzmir'de yaşananlar, daha büyük krizlerin habercisidir. İstanbul, Ankara, Kahramanmaraş ve diğer büyükşehirlerin su kaynakları üzerindeki baskılar giderek artmaktadır. Özellikle havzalar arası su transferleri, yalnızca enerji maliyetleri değil, su hakları ve ekolojik yaşamın korunması açısından da derin sorunlar doğuracaktır.

Bir havzanın suyunun yok edilerek başka bölgelere taşınması, uzun vadede hem alıcı hem de verici havzaları riske atacaktır. Ayrıca bu tür su transferi çözümleri, ek karbon emisyonları ve enerji yükleri oluşturarak, iklim değişimiyle mücadele söylemine uygun değildir.

Bu sorunlar bütünleşik ulusal planlar ile çözülebilir. Lokal günübirlik çözümler sorunların daha da büyümesine neden olmaktadır.

Son zamanlar su ile ilgili birçok değişik başlıklar ile raporlar hazırlatılmaktadır. Bu raporların ulusal bir çözümü oraya koyacak yaklaşımları var mıdır? Sorunlar ve çözümler olarak ulusal bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerekir.

Bir taraftan susuzluğu konuşurken, diğer taraftan bazı bölgeler için hazırlanan ve sunumu yapılan taşkın planları raporlarının gereği yapılmakta mıdır? Gereği yapılamıyorsa neden?

Bu süreçte sorulması gereken sorulardan birisi de son yıllarda su ile ilgili oluşturulan yeni yapıların görevlerini yapabiliyor mu? Bu yapıların sürece ne gibi katkıları oldu? Bu yapıların çalışmalarının sonuçları ne zaman yayınlanacak? Sürece bir katkısı oldu mu?

Sonuç olarak:
Su sorunlarının temel nedeni kuraklık ya da iklim değişimi değildir. Asıl nedenler; ulusal planlarla bölgesel planların uyumsuzluğu, doğanın metalaştırılması, plansız büyüme ve yönetim zafiyetleridir. İzmir, bu tablonun yalnızca görünür bir parçasıdır.

Oysa benzer sorunlar, farklı boyutlarıyla ülkenin pek çok yerleşim yerinde yaşanmaktadır. Su meselesi yalnızca kentsel içme suyu ekseninde değil; tarımdan sanayiye, ekosistemlerden kırsal alanlara kadar çok daha geniş bir perspektifte ele alınmak zorundadır. Bu sorun lokal değil; yapısal, kapsamlı ve ulusal ölçekte bir sorundur.

Hiçbir belediye bu sorunu kendi başına çözemez. İzmir Büyükşehir Belediyesi de bu sorunu tek başına çözemez.

TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası