MO: BARINMA VE MÜLKİYET HAKKINI RANT ARACI HALİNE GETİREN TORBA YASA TEKLİFİ TBMM TARAFINDAN REDDEDİLMELİDİR!
TMMOB Mimarlar Odası 2 Kasım 2023 tarihinde "Barınma Ve Mülkiyet Hakkını Rant Aracı Haline Getiren Torba Yasa Teklifi TBMM Tarafından Reddedilmelidir!" başlıklı bir basın açıklaması yaptı.
20 Ekim 2023 tarihinde “2/1700 Esas No.lu Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulmuştur. 30 Ekim 2023 itibariyle torba yasa teklifine ilişkin değişiklik önergeleri reddedilerek Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu tarafından kabul edilmiş; 1 Kasım 2023 itibariyle görüşülmek üzere TBMM Genel Kurul gündemine alınmıştır.
Teklif; 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un yanı sıra pek çok kanunda değişiklik getirmektedir. Bu değişiklikler; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu, 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyi kapsamaktadır.
Getirilen düzenlemelerin asıl amacı afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi değil rant odaklı yapılaşmadır.
1999 Marmara ve 2011 Van Depremlerinin ardından mevcut yapılaşmanın güvenli hale getirilmesi; tehlikeli yapıların tespit edilerek yenilenmesi gerekçeleri ile 2012 yılında “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” yürürlüğe konulmuştur. 2016 yılında; uygulamaların ülke genelinde kamu denetimi olmaksızın uygulanabilmesi için; kamu düzeni ve güvenliği, yapı ve altyapı hasarları, kaçak yapılar da dönüşüm gerekçelerine dâhil edilerek 6306 Sayılı Kanunun her alanda uygulamasının önü açılmıştır.
Ancak geçen sürede kentlerimiz afetlere karşı hazırlanmadığı gibi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Toplu Konut İdaresi (TOKİ) eliyle; tüm kentsel ve kırsal alanlar imara açılarak doğal, kültürel ve tarihî değerler rant ve yatırım araçlarına dönüştürülmüş, olası bir afette kullanılması planlanan toplanma alanları yatırımcı ve sermaye sahiplerine tahsis edilerek, bu alanlarda iş merkezi, alışveriş merkezi, toplu konut ve stat yapılmasında bir sakınca görülmemiştir.
6306 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinin üzerinden 11 yıl geçmiş olmasına karşın Bakanlık verileri incelendiğinde; ülke genelinde riskli yapı tespitinin riskli olduğu tahmin edilen yapı stokunun % 2’sine bile ulaşamadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca yıkılan riskli konut ve işyerlerinin yerine iki katından fazla bağımsız bölüm inşa edilerek yapılaşmanın ve yoğunluğun artırıldığı görülmektedir.
Bu bağlamda; 6306 Sayılı Kanun’un amacı doğrultusunda çalışma yürütülmediği; getirilen düzenlemelerin asıl amacının afetlere karşı riskli yapıların dönüştürülmesi değil, inşaat ve konut sektörüne yönelik rant odaklı yapılaşma olduğu anlaşılmaktadır.
Torba yasa teklifinin amacının; 6 Şubat 2023 tarihli depremlerin ardından “afet riski odaklı kentsel dönüşüm çalışmalarının baştan gözden geçirilmesi ve dönüşüm uygulamalarının ivedilikle başlatılması ve tamamlanması, riskli yapıların ve alanların dönüştürülmesi işinin bir an önce tamamlanması, uygulama sürecinde karşılaşılan sorunların çözülmesi ve hızlandırılması” olduğu belirtilmektedir.
Ancak önerilen değişikliklerin afet riski altındaki yapıların ve alanların dönüştürülmesine, kentsel ve kırsal alanların afetlere karşı hazırlanarak sağlıklı, güvenli ve sağlam yapılı çevreler oluşturulmasına yönelik olmadığı, nitelikli mesleki hizmet üretimine olanak sağlamadığı; yapılaşmayı artırıcı, planlama bütünlüğünü yok sayan, barınma ve mülkiyet gibi temel anayasal hakları rant aracı haline getiren nitelikte olduğu görülmektedir.
Yurttaşların mülklerine el konulmasının önü açılmakta, barınma hakkı gasp edilmektedir.
6306 sayılı Kanun’da getirilen düzenlemelerle; rezerv yapı alanlarının yeni yerleşim alanı olarak belirlenmesi zorunluluğu kaldırılmakta, mevcut kentsel ve kırsal alanlarda yerleşim yerlerindeki parsellerin ve yapıların rezerv yapı alanı olarak belirlenmesi sağlanmaktadır.
Bu yolla tüm alanlarda yurttaşların mülklerine el konulmasının önü açılmakta; rant odaklı dönüşüm ve mülkiyet değişimi ile barınma ve mülkiyet haklarına el konulmaktadır.
Yapım, yıkım ve satış dâhil tüm uygulamalarda maliklerin üçte ikisinin muvafakatinin aranması koşulu kaldırılmakta, salt çoğunluk yani yarıdan bir fazla ile işlem yapılmasının önü açılmakta, mülkiyet hakkı yok sayılmaktadır.
Dönüşüm uygulamalarının ve karar süreçlerinin hızlandırılması gerekçesiyle getirilen bu düzenleme hakkında geçmişte 6306 ve 5393 Sayılı Kanunlar kapsamındaki uygulamalarda karşılaşılan sorunlar nedeniyle inşaat sektörü temsilcilerinin sürecin önünün açılmasını talep ederek, özellikle imar adalarında yapılan uygulamalarda anlaşma yoluna gitmeyen yapı sahipleri hakkında Bakanlığa raporlar sundukları bilinmektedir.
Riskli yapı tespiti, yapının tahliyesi ve yıkımlarda kolluk kuvvetlerinin müdahalesi yoluyla zorla ve resen işlem yapılması öngörülmektedir.
Torba yasa ile Anayasa Mahkemesi kararları ile geçmişte iptal edilen düzenlemeler iptal gerekçeleri yok sayılarak yeniden düzenlenmektedir. Geçmişte de imar kısıtlamaları, yapının tahliyesi ve yıkılması, taşınmazın kamulaştırılması gibi işlemlerin riskli olmayan yapılara da uygulanmasına dair benzer düzenlemeler;
- mülkiyet hakkını sınırlandıran bu düzenlemelerin kamu yararı amacı taşımasının yeterli olmadığı
- ölçülülük ilkesi gereği, kamunun yararı ile bireylerin temel hakları arasında adil denge kurulması ve ölçülü olunması gerektiği
- mülkiyet hakkı kapsamında kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkilerinin olduğu ve düzenlemelerin bu hakkı sınırlandırdığı
vurgulanarak iptal edilmiştir. Mahkeme iptal gerekçelerini yok sayan ve kararları devre dışı bırakan değişiklikler yeniden düzenlenmektedir.
Kamuya ait taşınmazlar devredilirken, özel mülkler kamulaştırılmakta, yerel yönetimlerin yetkileri kısıtlanırken Kentsel Dönüşüm Başkanlığına sınırsız yetkiler verilmektedir.
Bakanlığa bağlı Genel Bütçe kapsamındaki Altyapı ve Kentsel Dönüşüm Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılarak Özel Bütçeli İdare statüsünde Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kurulmaktadır. Kamu denetimi azaltılmakta, uygulamaların Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı vesayetindeki Başkanlıkta yürütülmesi hedeflenmektedir.
Kamu hizmetlerinin halka en yakın yönetim kademeleri tarafından yerine getirilmesi, yerinden yönetim ilkesine aykırı biçimde; yerel yönetimlerin yetkileri kısıtlanmakta, Bakanlığa ve Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na sınırsız yetkiler verilmektedir.
Özel mülkiyetteki tüm taşınmazların rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi, resen riskli yapı tespiti ve zorla tahliyesi, ağır hasarlı-yıkılan veya risk altındaki yapıların satışı, yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni verme yetkisi, kamulaştırma, hisse satışı ve dönüşüm uygulamalarındaki tüm yetkiler, TOKİ ve idarelere kaynak aktarımı, kamu varlıklarının satışı, dış finansman ve kredi kullanımı alanlarında Başkanlık yetkili kılınmaktadır.
Başkanlığa ayrıca dönüşüm uygulamaları için gerekli olan mali kaynağı oluşturmak adına planlama, arsa üretim çalışmaları yapma, Hazine taşınmazlarının değerlendirilmesi Hazine taşınmazlarının gelir elde etmek maksadıyla kullanılması için sınırsız yetkiler verilmektedir. Hazineye ait kamu varlıklarının devri ve satışı yoluyla kamuya ait kaynaklar sermayeye aktarılmaktadır.
Ekonomik kriz koşullarında sağlıklı, güvenli ve sağlam yapılı çevrede barınma hakkına erişemeyen yurttaşlar yeniden borçlandırılmaktadır.
Getirilen düzenlemeler ile ekonomik sıkıntı içinde yaşayan yurttaşlar yeniden borçlandırılmaktadır.
TÜİK verilerine göre nüfusunun yarıya yakını kira, konut kredisi veya borç ödeyebilecek gelire erişemeyen ülkemizde; resen ve rıza aranmaksızın yapılacak dönüşüm uygulamaları yurttaşlar için ödenemez rakamlara ulaşacak ve hak sahibi oldukları mülkleri el değiştirecektir.
Ayrıca hak sahibi olduğu halde yeni yapılacak yapıların borçlanma bedelini ödeyemeyecek durumda olan yurttaşların mülkleri tapuda yeni kurulan Başkanlığa tescil edilecek; yurttaşların ise bu yapılarda oturmasına izin verilecektir.
Savunma ve yargı kararlarına itiraz hakkı ortadan kaldırılmakta hak arama özgürlüğü kısıtlanmaktadır.
Teklifte getirilen düzenlemeyle; hasar tespit raporlarına dayalı olarak tesis edilen idari işlemleri konu alan uyuşmazlıklarla ilgili iptal davalarında ivedi yargılama usulünün uygulanması öngörülmektedir.
İmar planları askı ve itiraz süreleri kısaltılırken, bu plan ve uygulamalara yönelik bilirkişi incelemelerinin süreleri de kısıtlanarak hukuk ve yargı süreçlerine müdahale edilmektedir.
Yargı süreçlerinin hızlandırılması gerekçe gösterilerek; ilk inceleme, savunma, tebliğ, keşif ve bilirkişi incelemesi, itiraz ve istinaf başvuru süreleri kısaltılmaktadır. Savunma hakkı, düzenleme ve uygulamalar hakkındaki yargı kararlarına itiraz hakkı ortadan kaldırılmakta hak arama özgürlüğü kısıtlanmaktadır.
Ayrıca depremlere ilişkin her türlü iş, dava, soruşturma ve kovuşturmalarda; bilirkişilik temel eğitimlerini tamamlamamış ve uzmanlık alanında en az beş yıl çalışmamış kişilerin gerekli usulleri yerine getirmeksizin görevlendirilmesinin önü açılmaktadır.
Yakın dönemde ardı ardına yaşanan depremler; kentsel ve kırsal alanda bütüncül planlama ilkelerini reddeden anlayışın, kentlerimizi her türlü afete karşı zayıf, güvencesiz ve risk altında bıraktığını gözler önüne sermiştir. Bu açıdan değerlendirilerek, büyük yıkımlara ve önlenemez kayıplara sebep olan rant odaklı planlama, kentleşme ve yapılaşma politikaları yaşananlardan ders alınarak terk edilmelidir.
Her ne gerekçe olursa olsun afetlerden rant sağlanması amacıyla yürürlüğe konan düzenlemelerin, proje ve uygulamaların ivedilikle durdurulması gereklidir. Barınma ve sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkının korunması çerçevesinde; hukuka aykırı riskli alan, rezerv yapı alanı, dönüşüm, kamuya ait taşınmazların devrine ve özel mülklerin kamulaştırılarak satışına ilişkin düzenlemeler geri çekilmelidir.
Devlet tüm yurttaşlara eşit, sağlıklı, güvenlikli yaşama koşullarında nitelikli yaşam çevreleri sağlamakla yükümlüdür. Afetler ve kriz koşullarında başarılı iyileşme süreçleri için alınacak önlemlerin bilimsel ilkeler ve gerçeklerle, toplum yararı gözetilerek oluşturulması; sosyal devlet anlayışıyla geliştirilecek politikalarda bilim insanlarının, meslek odalarının, akademik kuruluşların ve tüm ilgili kesimlerin koordinasyonunun ve işbirliğinin sağlanması gözetilmelidir.
Mimarlar Odası olarak; her koşulda tüm kurumsal varlığımız ile toplumla dayanışmayı sürdüreceğimizi tekrar vurguluyoruz. Sağlıklı ve güvenli yaşam çevreleri oluşturulması için sahip olduğumuz mesleki uzmanlık, deneyim ve birikimler kapsamında çalışmalarımızı sürdüreceğimizi ve bilimsel gerçekleri açıklamaya devam edeceğimizi değerli kamuoyumuzla paylaşıyoruz.
TMMOB MİMARLAR ODASI
MERKEZ YÖNETİM KURULU