OHAL KHK`LARI İLE İHRAÇ EDİLEN MMŞP SORUNLARI İSTANBUL YEREL ÇALIŞTAYI/16 Haziran 2019/İSTANBUL

16.06.2019

Değerli Arkadaşlar,

Hepinizi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına selamlıyorum. Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnameleriyle ihraç edilen mühendis, mimar ve şehir plancılarının sorunlarını tartışmak için İstanbul İl Koordinasyon Kurulumuz tarafından düzenlenen yerel çalıştayımıza hepiniz hoş geldiniz.

Biliyorsunuz ihraç edilen arkadaşlarımızın sorunlarına ilişkin Ocak ayında Ankara’da merkezi bir çalıştay düzenlemiştik. Genel Kurulu Kararlarımız doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz o çalıştayımızda konuyu hukuki ve sosyal boyutlarıyla değerlendirip, ihraç edilen arkadaşlarımızın kişisel deneyimlerini paylaşmıştık.

Çalıştayda dile getirilen ve sonuç bildirgesinde de yer verdiğimiz önerilerden birisi KHK’lılarla ilgili çalıştay ve etkinliklerin ihraçların yaşandığı yerellerde de yapılmasıydı.

Dün İzmir ve Diyarbakır’da bölge il koordinasyon kurullarımızın katılımıyla bu çalıştayın benzerlerini gerçekleştirdik. Biliyorsunuz OHAL döneminde bölgede 3’ü büyükşehir belediyesi olmak üzere, 10 il, 72 ilçe ve 12 beldedeki Belediye Başkanları görevlerinden alınarak, yerlerine kayyum atandı. Bu kayyumların ilk icraatlerinden birisi, belediyelerde çalışan devrimci, demokrat, yurtsever kadroların işlerine son vermek oldu.

Türkiye çapında ihraç edilen 3 binin üzerindeki mühendis, mimar ve şehir plancısının önemli bir kısmı bu bölgedeki kayyum yönetimindeki belediyelerden atılan arkadaşlarımızdan oluşuyor.

TMMOB olarak bugüne kadar üyelerimizin toplu olarak ihraç edildiği yerlere ve ihraç edilen yönetici arkadaşlarımıza dayanışma ziyaretleri gerçekleştirmiştik zaten. Dün ve bugün yaptığımız çalıştaylar, hem ihraç arkadaşlarımızla dayanışma irademizi gösterebilmek, hem de TMMOB’nin ihraçlarla ilgili mücadelesini şekillendirmek için önem arz ediyor.

Değerli Arkadaşlar,

130 binin üzerinde kamu emekçisinin hukuksuz biçimde işten atıldığı Olağanüstü Hal Rejimi, siyasi iktidar tarafından, toplumsal muhalefeti sindirmenin ve tek adam rejimini kurmanın aracı olarak gördü. OHAL rejimi altında, her türden antidemokratik uygulamalarla önce Anayasa değişikliği referandumu, ardından da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı.

Türkiye’de bugün egemen olan mevcut tek adam rejimi, iktidarın tüm topumu hedef alan baskı ve şiddet politikalarının üzerine inşa edilmiştir. Baskı ve zorbalığa dayalı hiçbir rejimin halka rağmen ayakta kalma şansız yoktur!

Bu yüzden AKP en güçlü olmayı umduğu tek adam rejimi altında, en zayıf, en istikrarsız günlerini yaşamaktadır. Bugün yaşadığımız ekonomik krizin, siyasal krizin, uluslararası ilişkiler krizinin nedeni, iktidarın gücünü halktan değil, zorbalık düzeninden alması yatmaktadır.

Değerli Arkadaşlar,

OHAL dönemi boyunca yaşanan hak ihlallerini tek tek saymayacağım ama OHAL’in ilk yılında Erdoğan’ın yabancı yatırımcılarla yaptığı toplantıda “Biz OHAL'i grev tehdidi olan yere müdahale için kullanıyoruz” sözünün OHAL’in emekçi karşıtı yüzünü açıkça ortaya koyması açısından önemli görüyorum. Nitekim bu dönem boyunca çok sayıda grev ertelendi. Sendikaların düzenlemek istediği mitingler, yürüyüşler yasaklandı.

2016-2018 yılları arasında yaşanan OHAL döneminin en kendine özgü kamuda yaşanan ihraçlardı. Daha önceki OHAL, Sıkıyönetim ve Darbe dönemlerinde görmediğimiz kadar kamu çalışanı OHAL KHK’larıyla ihraç edildi.

Bu ihraçlar arasında çeşitli illerde kamu görevlisi olarak çalışan Oda yöneticilerimiz, şube yöneticilerimiz; il, ilçe ve işyeri temsilcilerimiz, akademide görev yapan meslek mensuplarımız ve hayatını darbecilerle ve gerici cemaatlerle mücadele ederek geçiren çok sayıda üyemiz de bulunuyor.

OHAL dönemi ihraçlarının en tartışmalı yönü, ihraçların herhangi bir idari soruşturmaya ya da yargı kararına dayanmadan yapılmış olması. Kimler tarafından ne şekilde hazırlandığı belli olmayan listelerle yapılan ihraç kararlarına karşı yargı yolu da kapatıldı. İdare Mahkemelerine, Anayasa Mahkemesine ve AİHM’e yapılan tüm başvurular, OHAL İnceleme Komisyonu adres gösterilerek reddedildi.

OHAL İnceleme Komisyonu ise bağımsız bir yargı kurumu değil, yine KHK ile kurulmuş idari bir yapı. Yürütme kendi işlemine karşı itirazı yine kendi biriminde inceleyerek karara bağlıyor. Bunu da bir yargı süreci gibi göstererek iç hukuk yollarını tümüyle geciktiriyor.

Bunda kendilerince başarılı da oldular. 2 yılı aşkın sürede OHAL Komisyonuna yapılan 125 bin civarındaki başvurunun henüz 70 binini karara bağladılar. Komisyonunun son açıklamasına 70 bin incelemeden sadece 5 bin 250’kişinin itirazı haklı bulunarak işe iadeleri sağlanmış. Başvurusu kabul edilmeyenlerin mahkeme yolu ise 2 buçuk yılın ardından başlayabiliyor.

Kamudan ihraç edilen arkadaşlarımız sadece işlerini kaybetmekle kalmadılar. Aynı zamanda başka işlerde çalışmaları önünde engeller de çıkartıldı. Meslek alanımızda bunu en somut olarak yapı denetim alanında yaşadık. Yapı denetimi kuruluşlarında çalışan mühendis ve mimarlardan KHK ile ihraç edilmiş olanların belgeleri Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından iptal edildi. Yeni başvurular da reddedilerek yapı denetimi sistemindeki sicilleri silindi.

İhraç arkadaşlarımızın yurt içinde kamusal hizmeti niteliğindeki işlerde çalışmasına izin verilmediği gibi, pasaport yasakları nedeniyle yurt dışına da çıkmaları engellenmektedir. Meslektaşlarımızın çalışma hakkını elinden alan bu uygulamalara ilişkin bizler TMMOB olarak hukuki mücadelemizi sürdürüyoruz.

Biliyorsunuz Anayasamıza göre “OHAL Rejimi”, “neden, konu, amaç ve süre” bakımlarından sınırlandırılmış istisnai bir yönetim biçimidir. Herhangi bir nedene bağlı olmaksızın sürekli bir olağanüstü hal uygulaması söz konusu olamaz.

Değerli Arkadaşlar,

Türkiye’deki OHAL Rejimi ve buna bağlı sınırlandırmalar da resmi olarak 19 Temmuz 2018 tarihi itibariyle ortadan kalkmıştır. Ama İhraç arkadaşlarımızın durumunda gördüğümüz gibi OHAL kararnameleri etkilerini sürdürmektedir.

Bunun en somut ve hukuk dışı örneğini 31 Mart seçimlerinde gördük. OHAL KHK’lari ile ihraç edilen arkadaşlarımızın adaylıkları kabul edilmiş olmasına rağmen, seçilen belediye başkanı ve belediye meclis üyelerine mazbataları verilmedi. Mazbatası verilmeyen belediye başkanı ve meclis üyeleri arasında Mühendis, Mimar ve Şehir Plancısı arkadaşlarımız da bulunuyor. Dün Diyarbakır’a yaptığımız ziyarette bu arkadaşlarımızla dayanışma duygularımızı paylaştık.

OHAL döneminde hukuksuz biçimde ihraç edilenlerin en temel yurttaşlık hakları olan seçilme haklarının da yok sayılması, ülkemizdeki OHAL-KHK Rejiminin fiilen devam ettiğinin göstergesidir. Mazbatası verilmeyen isimlerin yerine seçimlerde ikinci olan parti adayının yetkilendirilmesi, sadece seçimi kazanan adayın hakkının değil, onu seçen halkın da iradesinin gasp edilmesine neden olmuştur. Seçmen iradesine el koyan bu kayyum zihniyetini kınıyoruz.

Değerli Arkadaşlar,

Siyasi iktidarın 7 Haziran seçimlerinden bu yana devam ettirdiği baskı, şiddet ve savaş siyaseti artık sürdürülemez hale gelmiştir. Siyasi iktidarlar sadece seçimleri kazanarak değil, aynı zamanda halkın gönlünü kazanarak ayakta durabilir. Artık AKP’nin halkın gönlünde yeri kalmamıştır.

31 Mart seçimleri, halkın gönlünü kaybeden AKP’nin sandıkta da kaybettiğinin göstergesi olmuştur. Ne var ki, bugüne kadar hep sandıkta kazanarak iktidarını büyüten siyasi iktidar, kaybetmeye tahammül edememektedir.

Çünkü biliyorlar ki elinde tuttuğu kaynaklar kesildiğinde, toplumu ağ gibi saran vakıf adı altında örgütlenen cemaatlere ve tarikatlara para akıtamayacak.

Çünkü biliyorlar ki kaynaklar kesildiğinde, belediye ihaleleriyle zenginleştirdiği besleme şirketler ve medya tekelleri ayakta duramayacak.

Çünkü biliyorlar ki kaynaklar kesildiğinde, parti örgütünü bir arada tutan paylaşım çarkını döndüremeyecek.

O yüzden ihraç edildikleri gerekçesiyle bölgede seçilmiş isimlerin mazbatalarını vermiyorlar. O yüzden İstanbul’da seçilmiş Belediye Başkanı’nın mazbatasını elinden alıyorlar.

Ama halkla inatlaşan, halkla seçim düellosuna giren her iktidar gibi bunlar da mutlaka kaybedecekler.

Bizler 25 Mayıs tarihinde İstanbul’da topladığımız Danışma Kurulumuzda İstanbul seçimlerinde yaşanan tüm hukuksuzlukları dile getirerek tüm kamuoyunu demokrasiye ve halk iradesine sahip çıkmaya çağırmıştık.

O tarihi Danışma Kurulu’nun sonuç bildirgesinde yer alan şu düşüncelerimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum: “Devletin olanaklarını kullanarak seçmenleri baskı altına alanlar, propaganda sürecini eşitler arası bir yarış olmaktan çıkaranlar, yurttaşların seçme ve seçilme hakkını yok sayanlar, hukuku kendi keyiflerince işletenler ve nihayetinde halkın iradesini elinden alanlar demokrasiye karşı büyük bir suç işlemiştir.

Bizler bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak, halkın hukuka olan güveninin derinden sarsıldığı, insan hakları ihlallerinin birbirini izlediği, bir insanlık suçu olan işkence ve kötü muamelenin yaygınlaştığı ve demokrasinin büyük bir yara aldığı bu süreçte demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü koruma doğrultusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz.

Siyasi iktidarın ve devletin farklı organları içerisindeki siyasallaşmış odakların demokrasiyi ve hukuku yok sayan girişimleri karşısında, demokrasiye ve hukuka her zamankinden daha güçlü biçimde sahip çıkacağız! Bu ülke halkından ve mücadele geleneğinden umudumuzu asla kesmeyeceğiz.”

Bu kararlılığımızı buradan bir kez daha duyuruyor, 23 Haziran’da  tüm halkımızı oy kullanmaya, sandıklara ve demokrasiye sahip çıkmaya çağırıyorum!

Değerli Meslektaşlarım,

İktidar seçimlerle uğraşmaktan, ülkenin sorunlarına odaklanamaz hale gelmiştir. Her geçen gün daha da derinleşen ekonomik kriz, gündelik yaşantımızı daha fazla etkilemektedir.

Hayat pahalılığı, yüksek vergiler, işsizlik ve borçlar nedeniyle derin bir toplumsal travma yaşanmaktadır.

Ülkemizdeki her üç gencimizden birisi işsizse, temel gıda fiyatları kontrolsüz biçimde artıyorsa, insanlar borçlarını ödeyebilmek için daha fazla borçlanmak zorunda kalıyorsa, sanayici üretim için ham madde alamıyorsa, esnaf siftah yapmadan dükkanını kapatıyorsa bunun sorumlusu siyasi iktidardır.

Halk hayat pahalılığı, borçlar ve geçim sıkıntısıyla boğuşurken işsizlik fonunun kaynakları, yandaşların kredilerini finanse etmek için kullanılıyor. Devletin resmi rakamlarına göre bugün işsizlerin sadece %14’ü işsizlik fonundan yararlanabiliyor. İşsizlerin hakkını sermayeye peşkeş çekenleri asla affetmeyeceğiz!

İşsizlik Fonunu sürekli zarar ettirerek kurutma noktasına getirenler şimdi de emekçilerin Kıdem Tazminatlarını “Fon” adı altında gasp etmeyi amaçlamaktadır.

AKP iktidarı bir gasp düzeniyle ayakta duruyor. Seçmenin iradesini gasp ediyorlar, işçinin alın terini gasp ediyor, kamunun kaynaklarını gasp ediyorlar, haklarımızı gasp ediyorlar. Bu gasp düzenini sürdürebilmek için de, hukuku, kolluk kuvvetlerini, Yüksek Seçim Kurulunu, devletin tüm kurumlarını kendi siyasal emellerine alet ediyorlar.

Ama bilsinler ki gün gelecek bizim olanı, bizden gasp ettiklerini geri alacağız. Yıllar boyunca kurdukları israf ve yağma düzenine son vereceğiz.

Değerli Arkadaşlar,

Bizler dün olduğu gibi bugün de üyelerimizin, ülkemizin ve mesleğimizin geleceğini savunmaya devam edeceğiz.

Karanlığa karşı aydınlığı; baskıcı, otoriter yönetim anlayışına karşı, özgürlük ve demokrasiyi; ırkçı ve milliyetçi anlayışın beslediği linç kültürüne karşı, bir arada kardeşçe ve barış içinde yaşamayı; paranın tek egemen güç olduğu piyasa anlayışına karşı eşitliği ve adaleti savunmaya devam edeceğiz.

Emekçi sınıfların haklar mücadelesine; halkımızın işsizlik, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadelesinde taleplerine sahip çıkmaya devam edeceğiz. Hukuksuz biçimde işinden, ekmeklerinden edilen arkadaşlarımızın ekmek, adalet ve onur mücadelesine omuz vermeye devam edeceğiz.

Çalıştayımıza ev sahipliği yapan İstanbul İl Koordinasyon Kurulumuza ve etkinliğimize katılım sağlayan diğer İl Koordinasyon Kurullarımıza hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum. Burada yürütülecek tartışmaların sorunlarımızın çözümüne ve örgütlülüğümüzün büyütülmesine katkı vereceğine olan inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü, Yaşasın Mücadelemiz!

Emin Koramaz
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı