TMMOB 7.KADIN KURULTAYI BASIN AÇIKLAMASI: HAKLARIMIZDAN, EŞİTLİKTEN, ADALETTEN, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ
20-21 Kasım 2021'de Ankara’da gerçekleştiriliyor olan TMMOB 7. Kadın Kurultay’nda mühendis, mimar, şehir plancısı kadınlar Kurultayın ilk gününde bir basın açıklaması yaptı.
TMMOB 7.KADIN KURULTAYI BASIN AÇIKLAMASI: HAKLARIMIZDAN, EŞİTLİKTEN, ADALETTEN, İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ
Mühendis, mimar ve şehir plancı kadınların sorunlarına ve çözüm önerilerine yönelik olarak düzenlemekte olduğumuz, TMMOB Kadın Kurultay’larının 7.’sini - 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününün yaklaştığı bir tarihte 20-21 Kasım 2021'de Ankara’da gerçekleştiriyoruz.
1981 yılında Dominik'te toplanan Latin Amerika Kadın Kurultayı; 25 Kasım gününü kadına yönelik şiddetin, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin, ayrımcılığın, ataerkil toplumsal şiddetin, aile içi şiddetin, savaşların ve ırkçılığın ortadan kaldırılması için, tüm dünyada “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü" olarak ilan etmiştir.
Ne yazık ki; daha önce düzenlediğimiz kurultaylardan bu yana, başta kadına yönelik şiddet sorunu olmak üzere gündemimizde olan pek çok konuda bir iyileşme olmadığı gibi daha da geriye gittiğini görüyoruz.
Varlığını ancak ve ancak koşulsuz biat eden bir toplum yaratarak devam ettirebileceğinin bilincinde olan iktidar, pandemiyi de bahane ederek, kadının kontrol altında tutulması, toplumsal yaşamdan uzaklaştırılması, itaat ve hiyerarşik bir ilişki düzeni içinde sınırlandırılması yönündeki hamlelerine her geçen gün bir yenisini eklemeye devam etmektedir.
Kadınların zorlu mücadelelerle elde ettiği pek çok kazanım iktidarın kimi açık, kimi kapalı müdahaleleriyle ellerinden alınmaya çalışılıyor. Sosyal ve ekonomik statümüz aleyhine yapılan her bir düzenleme bin bir çabayla kazandığımız haklarımız açısından ciddi kayıpları da beraberinde getiriyor.
Ülkemizde eğitimde ders kitaplarında kullanılan dil ve tanımlanan rollerden, toplumsal yapılanmaya kadar her alanda bariz bir cinsiyet ayrımcılığı söz konusu. Bu durum, meslek seçimi sürecinde ve iş yaşamında da cinsiyet ayrımcılığının olağanlaşmasına ve meslek yaşamımızda karşılaştığımız ayrımcılık temelli problemlerin kanıksanmasına yol açmaktadır.
Laiklik karşıtı siyasal iktidar, eğitim, çalışma yaşamı, istihdam gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarında gerici politikalarını biz kadınlar üzerinden yürütüyor. Siyasal iktidarın sistemli bir şekilde sürdürdüğü gerici politikalarının en somut örneklerinden biri olan 4+4+4 eğitim modeli, esnek ve güvencesiz ucuz emek dayatması ve doğum teşvikiyle beslenerek kadınlar her geçen gün biraz daha fazla toplum yaşamının dışına itiliyor. Bireyleri dışlayıp, aileyi ve ataerkil yapıyı ön plana çıkaran sistematik uygulamalar, giderek kronikleşen krizin yarattığı çaresizlik duygusu ile birleşince toplumun en güçsüz kesimleri olan, kadınlara, çocuklara, LGBTİ+ bireylere ve hayvanlara yönelik her türlü baskı, dayak, taciz, tecavüz, cinayet gibi biçimlerde ortaya çıkan şiddet ivmelenerek artıyor.
Yeni gelişen bir olgu olmayan Kadına Yönelik Şiddetin tarih boyunca toplumun derinlerine kadar işlemiş olan patriyarkal sistemle ilgili olduğunu biliyoruz. Şiddet bu sistemin kadına haddini, sınırını ve yerini bildirmek için kullandığı en güçlü ve yaygın araç. Diğer tüm toplumsal ilişkilerde de görüldüğü üzere birinin bir diğerine şiddet uyguluyor olması, esasen şiddet uygulayandan şiddet uygulanana yönelen bir güç ilişkisinin de göstergesidir.
Tam da bu nedenle eşitlik kadına yönelik şiddetin son bulması için birincil talebimizdir. Zira kadın erkek eşitliği sağlanmadan atılan hiç bir adım samimi değildir. Ancak eşitlik sağlamayı hedefleyen bir politik bakış, kadına yönelik şiddet sorununu nedenleriyle birlikte değerlendirme cesaretine sahiptir. Bu bakış açısı da ancak toplumsal destek, ortak politik değerlendirmeler ve kadın örgütlerinin katkılarıyla sağlanabilir.
Kapitalist krizin kadınlar üzerindeki etkisi salt işsizlik ve yoksullukla da sınırlı değil. Artan yoksulluk ve işsizlik, aile içi şiddeti artırmakta. Toplumda şiddet eğilimi, ekonomik krizle birlikte tırmanırken şiddetten zarar görenlerin başında kadınlar geliyor.
Erkek egemen zihniyet tarafından “namus, iffet ve ahlak kodları” ile kadınların kiminle evleneceklerine, kaç çocuk doğuracaklarına, nasıl giyineceklerine, çalışıp çalışmayacaklarına, paralarını nasıl harcayacaklarına, ne iş yapacaklarına ilişkin sınırlar çiziliyor. Sınırları ihlal eden kadınlar, şiddetin her türlüsü ile terbiye edilmeye, denetlenmeye ve disipline edilmeye çalışılmaktadır.
Kadınların emeklerine el konulmasıyla bedenlerine el konulması arasında sıkı bir bağlantı vardır. Kadının evde erkeğin, çocuklarının ve yakınlarının işlerini, bakımlarını yapması erkeği güçlendirmekte ve şiddet bu sistemin yeniden ve yeniden üretim mekanizması haline gelmektedir. Kadınlar yoksullaştıkça, sosyal güvenceden yoksun kaldıkça, erkeklere daha bağımlı hale geldikçe, evliliğin dışına çıkamadıkça daha çok şiddet görüyor. Bu nedenle ısrarla altını çiziyoruz ki; kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri münferit değil, sistematiktir.
Kadına yönelik şiddet sadece özel alanla da sınırlı değil. Kamusal alanda şiddetin bir türü olan uluslararası şiddet, savaşlarda, kadınların cinsel istekler, aşağılama ya da öç alma amacı ile öldürülmesi, sistematik tecavüze uğraması, cinsel köleliğe ve gebeliğe zorlanması anlamına gelmekte, yayılmacı siyasetlerin ambargolarıyla kadın ve çocukların açlığa ya da kötü sağlık koşullarına mahkum edilmesi biçimleriyle de karşımıza çıkmaktadır.
Kamusal alanda kadına yönelik şiddete ilişkin bir başka suç da medya tarafından işlenmekte, .kadın cinayetleri “Aşk cinayeti”, “kıskançlık”, “kızgın koca”, “sinir krizi”, “cinnet getirme” , “onur”, “gurur”, “namus” gibi başlıklarla gerekçelenmektedir. Kadınlara yönelik cinsel suçlar medyada pornografik reyting-tiraj malzemesine dönüştürülmekte, suçun işlenişine dair her tür detaya yer verilerek şiddet adeta özendirilmekte, hatta hatta mağdur kadınların fotoğrafları yayınlanarak, özel hayatlarına dair tüm detaylar verilerek yapılan eylem bir magazin haberine dönüştürülerek, şiddet olağanlaştırılmaktadır.
Yargılama süreçlerinde ise, kadınların hayatları didiklenmekte, yaşam biçimleri gerekçe sayılarak, şiddet meşrulaştırılmaktadır. Kadın katillerine bile “haksız tahrik” ceza indirimi adı altında erkeklik indirimi yapılmaktadır
Dili erkek olan işyeri yaşamında, kadına yönelik şiddet de çok yaygın bir şekilde uygulanmakta; etek boyumuz, oturuş biçimimiz, çalışma saatlerimiz, yapılacak işler, gidilecek yerler erkek egemen anlayış tarafından belirlenmektedir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, ancak kadına pozitif ayrımcılık uygulayan, şiddeti engelleyici, bilinç yaratıcı, hükümet politikalarının her alanda kullanılması ile mümkündür.
Ve aynı zamanda Kadına yönelik şiddetin, kadının insan haklarını kullanmasına engel olduğu ve hakların ihlali anlamına geldiği bilincini verebilmek amacıyla, cinsiyete duyarlı, yenilikçi yöntemleri öneren toplumsal eğitim kampanyalar ile mümkündür.
İşte bu nedenlerle; Kadın mücadelesi sürdüren kadınlar, yıllardır yasal değişikliklerin tek başına yeterli olmayacağını, toplum ve devletin kadınlara yönelik algı ve anlayışının asıl problem olduğunu söyledi/söylemeyi sürdürmektedir.
Şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik, hem ulusal hem de uluslararası feminist mücadele sayesinde yürürlüğe giren yasal düzenlemelerden en önemlileri; CEDAW, İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun oluşturmaktadır..
Aylardır yürütülen, kadınlara ve LGBTİ bireylere yönelik düşmanca karalama kampanyaları sonucunda, İstanbul Sözleşmesi bir gece yarısı millet iradesi yok sayılarak Cumhurbaşkanı Kararı ile tek taraflı feshedildi.
Bu çekilme kararının arkasında gerici, ırkçı, tarikatçı güçlerin taleplerini karşılama ve kendi iktidarınızın bekasını sağlama çabası olduğunu biliyoruz.
Hemen hemen her gün bir kadın cinayetinin yaşandığı bu ülkede, kamuoyunu yanıltmak için sözleşmenin içeriğini bilinçli ve kasıtlı olarak maniple edenler; sözleşmeyi uygulamak yerine feshedenler, şiddeti önlemeyenler, şiddeti cezasız bırakanlar bu cinayetlerin suç ortağıdır. Ve biz çok iyi biliyoruz ki, kadın cinayetleri politiktir.
Bizim artık bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok.
Ölmek istemiyoruz. Yaşamak istiyoruz. Eşit, özgür, sömürüsüz, şiddetsiz bir yaşam istiyoruz.
İstanbul Sözleşmesini kendisine bir tehdit olarak gören siyasi iktidarın baskıcı ve ataerkil politikalarına teslim olmayacağız. Yaşamın her alanında kadın mücadelesi ve kadın dayanışması ile eşit, özgür bir toplumu hep beraber inşa edeceğiz.
Haklarımızdan, Eşitlikten, Adaletten,
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN VAZGEÇMİYORUZ!!!
TMMOB 7. Kadın Kurultayı Delegeleri