TMMOB DİYARBAKIR İKK: SESİMİZİ DUYAN VAR MI?

27.03.2023

TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu olarak deprem sonrası Diyarbakır'daki hasar durumu, zeminin jeolojik durumu, kentsel dönüşüm ve depremden etkilenenler için kentte yapılmak istenen konut yerleri ve alternatif yerlere dair 27 Mart 2023 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

Değerli basın emekçileri değerli katılımcılar hepiniz hoş geldiniz. Bildiğiniz gibi Maraş Elbistan ve Pazarcık merkezli deprem oldu. On binlerce hayatını kaybeden ve yüz binin üzerinde yaralımız oldu. Deprem On binlerce yapıyı da yıktı. TMMOB olarak tüm uyarılarımız dikkate alınmadı. Bilim ve teknikten uzak seçim endeksli yaklaşımın faturası ağır oldu.

Bize kulağını tıkayanlar hala bizi dinlemiyor.  Dicle nehri kenarında yapılan çadır kentte olduğu gibi yine bilime uyarılara kulak tıkandı ve bugün haklı olduğumuz bir kez daha ortaya çıktı. Yine seçim endeksli bilimsel veriler uyarılar dinlenmeden alel acele yapılar yapılmak isteniyor.

Bu nedenlerle sizler aracılığıyla “Sesimizi Duyan Var Mı!” diye seslenmek ve Sesimizi duyurmak istedik.

Toplantımız yaşanan depremin kentimizde yaptığı hasar durumunu, kentimizin ve hasarlı yapıların fazla olduğu yerlerin jeolojik zemin durumu, hasarlı yapıların yapısal ve mimarî durumu, kentsel dönüşüm ihtiyacı ve nasıl olması gerektiği ayrıca kentimizde yapılmak istenen konut yerleri ve alternatif yerlere dair bilgileri aktarmaya çalışacağız.

Öncelikle Kentsel Dönüşüm kavramından kısaca bahsetmek gerekiyor diye düşünüyorum çünkü mevcut hükümet politikaları kentsel dönüşüm kavramını yapı dönüşümü ve beraberinde sosyolojik deformasyon olarak kurguluyor genel itibariyle.

İkinci Dünya savaşından sonra Dünya’da, 1980’li yıllardan sonra da Türkiye de önem kazanan Kentsel Dönüşüm kavramı; kent merkezlerindeki yapı stoklarının ömrünü tamamlaması, vatandaşın daha sağlıklı ve modern bir çevrede yaşaması, altyapı ve üst yapı hizmetlerinin yetersiz kalması, sosyo ekonomik bakımdan dezavantajlı grupların oluşması ve sosyal donatı alanlarıyla yeşil alanların yaygınlaştırılması amacıyla kurgulanan bir yöntemdir. Bu bağlamda da sosyolog, ekonomist, mühendis, mimar, şehir plancı ve peyzaj mimar gibi farklı disiplinlerin birlikte çalışması gerekmektedir. Vatandaşın, meslek odalarının, STK’lerin, yerel yönetimlerin de bu sürece dahil edilmesi esastır.

Türkiye’deki kentsel dönüşüm uygulamalarına baktığımızda temelde gördüğümüz sorunların yansımaları kentimizde de görülmektedir. Öncelikle kentsel dönüşüm sürecine halkın, meslek odalarının ve STK’lerin dahil edilmediği bir gerçektir. Sosyolojik analizlerin ya yapılmadığı ya da eksik yapıldığı hanehalkı anketleriyle sürecin geçiştirilmek istendiği kentsel dönüşüm süreçleri yaşanmaktadır. Vatandaşın ödeyemeyeceği yüksek meblağlarla borçlandırılmak ya da vatandaşı yerinden edilmesi gibi süreçleri barındırmaktadır. Kentsel dönüşüm alanlarında doğru bir kurgu olmadığından daha önce konut yoğun bölgelerin kentsel dönüşümle ticarileştiği ve alanların kültürel ve sosyolojik yapılarının değiştirildiği maalesef ülke gerçekliğidir.

Kentimizde acele kamulaştırma kararıyla bütün bu süreçlerin yaşandığı Suriçi kentsel dönüşümü gerçekliği bulunmaktadır. Halkı neredeyse bütünüyle yerinden eden ve diyarbakırın tarihsel hafızası olan bir alanın distribütörlerle birlikte ticarileşme sürecini yaşadık. Kültürel dokunun tamamen değişim sürecini yaşadık. Bütün bu yanlış uygulamalardan sonra Bağlar ilçesi Kaynartepe mahallesinin de riskli alan ilan edildiği yayımlanmıştır.

Bizler yasal dayanak olarak sunulan EK1 maddesinin öznel yorumlanabileceği için keyfi uygulamalara dayandırılma ihtimalini karşı kabul etmiyoruz. Yöntemsel olarak yanlışlıklarını vurguluyoruz.

EK MADDE 1- (Ek: 14/4/2016-6704/25 md.) (1) a) Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu yerlerde; planlama ya da altyapı hizmetleri yetersiz olan veya imar mevzuatına aykırı yapılaşma bulunan yahut yapı ya da altyapısı hasarlı olan alanlar, b) Üzerindeki toplam yapı sayısının en az %65’i imar mevzuatına aykırı olan veya yapı ruhsatı alınmaksızın inşa edilmiş olmakla birlikte sonradan yapı ve iskân ruhsatı alan yapılardan oluşan alanlar, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, Cumhurbaşkanınca riskli alan olarak kararlaştırılabilir. 24 Bu maddede yer alan kadrolarla ilgili olarak 31/5/2012 tarihli ve 28309 sayılı Resmi Gazete’ye bakınız. Riskli alan sınırı uygulama bütünlüğü gözetilerek belirlenir.25 (2) a) Riskli alan kararına karşı Resmî Gazete’de yayımı tarihinden itibaren dava açılabilir. Uygulama işlemleri üzerine riskli alan kararına karşı dava açılamaz. b) Birinci fıkranın (a) bendi uyarınca belirlenen riskli alanlarda kamu kaynağı kullanılarak gerçekleştirilen her türlü mal ve hizmet alımları ile yapım işleri, 4734 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen hâllere dayanan işlerden sayılır.

Kaynartepe mahallesinden önce Eski Bağlar olarak da geçen 90 sonrası köy boşaltmalarından vatandaşın kendi imkanlarıyla yapılaştığı bölgeden bahsetmek gerekiyor. Sosyo ekonomik bakımdan görece dezavantajlı vatandaşların yaşadığı alanda yapı stoğu bakımından risk taşıdığı bir gerçektir. Ameddeki TMMOB bileşenleri olarak bizler 2020 yılında yaşanılan Elazığ depreminden sonra bu alanlara çıkıp yapıların fiziksel olarak durumlarının tespitini yapmıştık. Bu yapıların kullanıcılar için risk taşıdığını ve müdahale edilmesi gerektiğini bizler vurgulamıştık. Sonrasındaki süreçte kentsel dönüşüm süreçleri başlatıldı. 22.03.2021 tarihinde re'sen onaylanan ve 02.04.2021 tarihinde İl Müdürlüğü ilan panosunda, E-Plan Otomasyon Sisteminde ve internet (www.csb.gov.tr/iller/diyarbakir) sitesinde askıya çıkarılan, Diyarbakır İli, Bağlar İlçesi, Kaynartepe Mahallesi sınırları dâhilinde bulunan yaklaşık 5.36 hektar büyüklüğündeki Riskli Alana ilişkin "1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı Değişikliği" ve "1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı yayımlanmıştır.

Projeye ilişkin bilgileri aktarmadan önce buradan bir kez daha meslek odalarının gerekliliğini vurgulamak istiyoruz. Geçtiğimiz son 20 yılda birçok meslek örgütü pasivize edilmiş yasal olarak denetim uygulamaları kaldırılmıştır. Birçok defa meslek odalarına da kayyumlar atanması planlanmıştır. Bütün bunlara rağmen meslek örgütleri olarak bizler kentimizi yanlış uygulamalara karşı koruma sorumluluğuyla çalışmalarımıza devam edeceğimizi ve bu tür uygulamaların kontrol sistemini zayıflattığını vurgulamak istiyoruz. Yaşanılan doğa olaylarının felaketlere dönüşmesinin en büyük sebeplerinden biri de budur.

Bu hassasiyetle incelenen projedeki temel eksiklikleri hem buradan vurgulamak hem de kentsel dönüşüm projesinin mahkeme heyeti tarafından neden iptal edildiğini terimsel ifadelerden arındırarak anlatmak istiyorum.

Riskli alan ilan edilen alanda 1/100.000 ölçekli çevre düzeni planında alınan kararlarla örtüşmemektedir. Koruma kullanma dengesinden uzak bir proje üretilmiştir.

Planlama çalışması için yürütülen anket bilimsel araştırma teknikleri gözetilerek hazırlanmamıştır: Anket sorunlarının birçoğu, ankete cevap verenlerin öznel yanıtlarını almaya yöneliktir. Bu öznel yanıtlar, planlama kararları için bilimsel bir altyapı hazırlayamazlar. Ankette sorulan, “yeni projede yapılar kaç katlı olmalı”, “yeni işyerinin niteliği ne olmalı”, “yeni işyerleri kaç m² olmalı”, “yeni projede konut kaç odalı olmalı”, “yeni projede hangi fonksiyonlar yer almalı” gibi sorular, planlama biliminin, planlama alanına yönelik geçmişteki ve mevcut koşulları değerlendirerek, geleceğe yönelik cevap üretmesi gereken sorulardır. Kullanıcıların tercih ve keyfiyetine bırakılamaz.  Dolayısıyla bu soruların yanıtları, söz konusu planlama sürecinin kurgusunu ve ana kararlarını oluşturmaktan uzaktır.

Planlama alanı için yapılan GZFT Analizi doğru kurgulanmamıştır. Üstelik GZFT sonuçlarının planlama kararlarına ne şekilde yansıtıldığı belli değildir:  Terör faaliyetlerinin tehditler içinde gösterilmesinin planlama alanı ve planlama gerekçesi ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Benzer şekilde, tehditler içinde sayılan “Alanda ekonomik faaliyetlerin yeterli getiri sağlamaması” tehdit değil, alanın zayıf yönü olabilir. GZFT sonuçlarının planlama kararları ile ilişkisinin kurulmamış olduğu anlaşılmaktadır.  Örneğin, “Olanaklar”, yani “Fırsatlar” içerisinde yer alan “Riskli alan projesi ile alanda yaşayanların sosyoekonomik düzeyinin arttırılabilecek olması” ifadesinin, planlama kararlarına nasıl yansıtıldığı belli değildir. Yalnızca konut ve ticaret kullanımı artıran, yani ilave imar hakları getiren bir planın, başkaca sosyal ve ekonomik koşullar düzenlemeden, alanda yaşayanların sosyoekonomik düzeyinin arttırılabilmesi mümkün değildir.  Bu durum, planın amaçlarından şaşmasına yol açacaktır.

Plan kararları, planlama ilke ve esaslarına, planlama mevzuatına ve aynı zamanda, planın kendi amacına aykırılık taşımaktadır: Planlama alanında sosyal donatı alanları azalmakta ve mevcut plan hükümlerine göre kamusal kullanıma ayrılmış olan bölgeler, konut, vb. özel kullanıma tahsisi edilmektedir.

Söz konusu plan, riskli alan planlanması kavramının öncelikli konularını kentsel dönüşüm projelerine bırakan bir yaklaşımı benimsemektedir: Plan açıklama raporunda, “DY ile gösterilen kentsel dönüşüm ve gelişim alanları, plansız gelişen fiziki ve sosyal çevre koşulları sağlıksız bölgeleri kapsamaktadır. Bu alanlarda afet risklerinin azaltılması dayanıklı ve sağlıklı kentsel çevre oluşturulması amacı ile tasfiye ve yenileme stratejilerine dayalı kentsel dönüşüm projeleri yapılacaktır.” Denilerek, öncelikle plan kararları ile belirlenmesi gereken güvenli ve sağlıklı yerleşmeler oluşturma hedefi, plan içinde ele alınmamış, kentse dönüşüm projelerine bırakılmış görünmektedir. Plan kararları ile çözümlenmemiş bu gibi konulara proje aşamasında çözüm aranması, planlamanın bütüncüllüğünü zedeleyen sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Plan kararları, ulaşım sorunlarını ve trafik yoğunluğunu artıracak niteliktedir: Plan raporunda “Planlama alanında çok sayıda çıkmaz sokak bulunmaktadır. İklim nedeniyle dar sokak yapısı bir avantaj olsa da günümüz ulaşım ve araç hareketliliği açısından bu dar sokaklar oldukça zorlayıcı olmaktadır. Aynı zamanda otopark alanı sorununu da beraberinde getirmektedir” denilmektedir.  Bir yerleşmenin ulaşım sorunlarının iki yapı adasından ibaret bir alanda çözülmesi mümkün değildir. Planlama alanı içerisinde yolların genişletilmesi, çıkmaz sokakların trafiğe açılması karayolu trafiğini teşvik edici, parçacıl bir çözüm sunmaktadır. Oysaki alana yönelik ulaşım sorunlarına, planlama sisteminin bütünü içinde çözüm aranmalıdır.

Alanda engellilik durumu % 15 gibi oldukça yüksek bir orana sahiptir. Planlama ana kararları içerisinde afet ve engellilik ilişkisinin ele alınmadığı görülmektedir. Tahliye koridorları ve toplanma alanları oluşturma gibi planlama kararına yer verilmemiştir. Oysaki riskli alan ilan edilen bir bölgenin öncelikli plan kararları afet ve engellilik ilişkisini dikkate almalıdır.

Yönetmeliğin EK-2 Tablosunda belirtilen asgari standartlara ve alan büyüklüklerine uyulur.” hükümleri yer almaktadır. Ancak nüfus artışı getiren bahse konu plan değişikliğinde “Park Alanı”, “Sağlık Tesisi” ve “Yol” kullanımlarının azaldığı görülmekte olup, söz konusu hükümlerden anlaşılacağı üzere nüfus artışına yönelik plan değişikliklerinde artan nüfusun ihtiyacı olan sosyal ve teknik altyapı alanlarının ayrılması zorunlu bir durumdur.  

Parçacıl bir planlama anlayışıyla planlanan alan Mekansal Planlar Yapım yönetmeliğinin 26. Maddesiyle ters düşmektedir.

Nüfus artışı öngörülen planda (5) İmar planında verilmiş olan inşaat emsalinin, kat adedinin, ifraz şartlarının değiştirilmesi sonucu nüfus yoğunluğunun artırılmasına dair imar planı değişikliklerinde:

  1. Artan nüfusun ihtiyacı olan sosyal ve teknik altyapı alanları standartlara uygun olarak plan değişikliğine konu alana hizmet vermek üzere ayrılır.

Bu sebeplerden ötürü yanlış kararların değiştirilmesine yönelik bakanlığa itiraz dilekçemizi yazdık ancak olumsuz sonuç sonrasında durumu mahkemeye taşıdık planlama sürecini uzatan bir diğer durum da bizlerin belirtmiş olduğu durumların kaale alınmadan yok sayılmasıdır. Bu yanlışlıklar itiraz süreciyle birlikte düzeltilebilir yaşama uygun, kanuna uygun bir hale getirilebilirdi.

Gerek sosyal mecralardan gerekse farklı ana akım medya haberlerinden ilgili alandaki kentsel dönüşümü Diyarbakırdaki TMMOB tarafından durdurulduğu ve depremin afete dönüşmesindeki faturanın bizlere kesilmek istenildiği itham altında bırakan birçok söylemle karşılaşmaktayız. Öncelikli olarak hakarete ulaşan bu söylemlere karşı maddi manevi tazminat davaları açacağımızı ve elde edeceğimiz bu gelirle de depremzedelere yardım için kullanacağımızı buradan duyurmak istiyoruz. Öncelikle bizler yöntemsel hukuksal olarak yanlış işler yapıldığını ve düzeltilmesi gerektiğini dile getirdik. İmar kanuna aykırı olarak yapılmak istenilen çalışmalar kent suçu teşkil etmekteydi. BU suça ortak olmayacağımızı herkesin bilmesini isteriz. Öte yandan Katılımcılık ilkesinden uzak yapılan bu çalışmada maalesef bütün süreçleri ya medyadan ya da bakanlığın sitesinden takip edebildik. Bu kapsamdaki bir sürece meslek odalarını dahil etmeden yapılırsa daha çok Sulukule Tarlabaşı Suriçi gibi örneklerle karşılaşırız.

Öncelikle Kentsel dönüşümün daha doğruya evrilmesi için sosyo kültürel ve sosyo ekonomik çalışmaların detaylandırılarak yapılması gerekiyor. Halkı borçlandırmak yerine sosyal konut projeleriyle yaşadıkları yerde barınma imkanı sağlamak gerekiyor bu modeller kurgulanabilir modellerdir. Kamu yararı doğrultusunda yapılan çalışmalarda kar mantalitesi aranmamalıdır ancak kentsel dönüşüm projeleri rant attırıcı uygulamalar olarak her seferinde yüzümüze çarpmaktadır.

Örnek teşkil etmesi açısından bir model sunmak istiyorum. Çalışmalar yapılırken izlenilecek adımlar şu şekilde olabilir.

· Alanın yönetimi ve organizasyonuna dahil olan işlerin kapsamlı bir şekilde ortaya konulması,

· Yönetim ve organizasyon maliyetlerinin kesin hesaplarla ortaya konulması,

· Dönüşüm alanındaki aktörlerin ve bunların rollerinin belirlenmesi,

· Dönüşüm alanının yönetim ve organizasyonundaki yetki ve sorumluluğun açıkça belirtilmesi,

· Harcamalarda yetki ve sorumluluğun açıkça belirlenmesi,

· Gerektiğinde bu sorumlulukların başka birimlere aktarılması ve bunun koşullarının saptanması,

 · Proje süresinin ve proje ekibinin yetki süresinin netleştirilmesi

· Gerektiğinde alternatif önerilerin devreye sokulması,

· Dönüşüm alanında sürdürülebilirliğin sağlanması,

Bu projeler bölgede yaşayan halk için yapılmak istenilirse istihdam da sağlanır yaşam koşulları da iyileştirilir. Mahallelilerin söz sahibi olabileceği Mahalle Yenileme Üniteleri kurgulanabilir yine devlete bağlı Kentsel Yenileme Ajansları kurulabilir. Bu sayede herkesin söz sahibi olabileceği bir yöntem tasarlanabilir.

2. KISIM

Depremden sonra konut üretimi için çalışmaları başlatan hükümet çalışmaları sözde daha hızlı yapabilmek adına 24 Şubat 2023 Tarihinde Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlamıştır. Bu kararnameye göre şehir ve bölge planlama meslek etiklerinin birçoğu yok sayılmış olup bu planlamada ise meslek grubumuz yok hükmünde görülmüştür. Geleceğimiz için korumamız gereken çayı mera arazileri orman arazileri bu kararnameyle yapılaşmaya açılabilecek alanlar olarak belirlenmiştir. Kente dair her şeyi kurgulayan şehir plancıları bu kararnameyle yanlış uygulamalara itiraz dahi edemeyecek yer seçim ilkelerinde söz sahibi olamayacaktır. Planlama hiyerarşisinin hiçe sayıldığı onay ve askı süreçlerinin olmadığı bir süreç tasarlanmıştır. 1 yılda hiçbir planlama süreci geçirmeden kentler inşa edeceklerini iddia edenlere buradan sesleniyoruz. Yaşanan depremden sonra birçok vatandaş canından oldu birçok vatandaş malından oldu birçok aile yok oldu insanların hatıraları yaşamları depremle birlikte silindi ve şimdi ise bu kararnameyle birlikte geleceğimiz olan ormanlık arazileri tarım arazilerini de yapılaşmaya açarak geleceğimizi yok etmek istiyorsunuz. Bizler kentlerin fiziksel değil sosyal kültürel kullanıcısıyla birlikte var olduğunu olacağını bilme gerçekliğiyle bu kapsamda bir çalışmanın yapı üretimi dışına gidilemeyeceğinin farkındayız. Acilen bu kararlardan vazgeçilmelidir.

Diyarbakır özelinde ise konut üretimini için kent yerleşimine 25-30 km uzaklıktaki Bağlar İlçesi Oğlaklı mahallesi belirlenmiştir. Kent yaşamından ve hizmetlerinden izole olarak kurgulanan bu alan yerleşime açılırsa neler olabileceğini şimdiden duyuruyoruz ve soruyoruz.

  • Planlama disiplinlerinden uzak olan bu kararları geleceğe yönelik nasıl sorunlar açacağının farkında mısınız?
  • Belirlenen alanlarda yaşayacak insanlara kentten izole bir yaşam reva görülüyor. Kent hizmetlerine erişemeyecek kadar uzakta kurgulanan bu alanlar depremzedeler için barınma alanından daha çok bir cezalandırma yöntemi olarak mı düşünülüyor?
  • Afetlere dirençli yapılaşma alanları yapılacağı söyleniyor ama ileride yaşayacağımız iklim krizine karşın bu kadar uzak mesafelerde tüketilecek enerjinin ölçütü nedir? Böyle bir ulaşım ağında verimliliği kurguluyor musunuz? Nasıl bir trafik yoğunluğu oluşturacağının farkında mısınız?
  • Bahsi geçen alanlar yapılaşmaya açılırsa tarım arazilerini baskılayan bir yapılaşma olacak ileride bu arazilerin korunabileceği garantisini veriyor musunuz? Çayır mera arazilerini korumak için nasıl bir yöntem belirlenecek?
  • Sosyal konut projeleriyle depremden etkilenen vatandaşı ev sahibi yapmak yerine asgari ücretin 8.500 TL olduğu bir dönemde yıllarca ödenemeyecek borçların altına sokacağınız vatandaşın bu paraları nasıl ödeyebileceğini kurguladınız?
  • Belirlenen araziler hazine arazisi değilse ya da belediyelere ait araziler değilse kamulaştırma maliyetlerini vatandaşın sırtına mı yüklemeyi düşünüyorsunuz?
  • Ötesinde berisinde yapılaşma olmayan alanlarda ekstra maliyetlere yapılacak olan teknik altyapı maliyetleri vatandaşın sırtına mı yüklenecek?
  • Bütün bunların yanı sıra bu alanlarda zemin etüd çalışmalarıyla yerleşime uygunluğun belirleneceği bir çalışmanın bütünsel olabileceğini mi düşünüyorsunuz?

Bildiğiniz gibi yeni yapılacak yapılar için şehir merkezinde 20-25 km uzakta olan Oğlaklı düşünülmektedir.

Alanın şehir merkezine uzak olması ulaşım altyapı vb hizmetlerinin götürülmesini hem zorlaştırıyor hemde daha fazla kamu giderine neden oluyor.

Örneğin orada 6000 konut yapılacaksa yaklaşık 30 MVA lık bir elektrik gücüne ihtiyaç var. Ancak konutların yapılması planlanan mevkide mevcut durumda bu gücü karşılayabilecek elektrik hattı mevcut değildir. Bunun yanı sıra bölgeye en yakın 20km uzaklıkta bulunan Diyarbakır TM4’ünde bu gücü karşılayacak kapasitesi bulunmamaktadır. Konutlara enerjisinin sağlanabilmesi için ilave bir Trafo Merkezi kurulması gerekmektedir.

Alanın kayalık olması elektrik hatlarının yer altına alınmasında zaman ve maliyet olarak ekstra bir yük bindirerek. Bu sadece elektrik için değil doğalgaz, internet, kanalizasyon gibi altyapı çalışmalarını etkileyen bir durum.

Bütün bu soruların yanında çözüm için yapılması gerekenleri de aktarmadan önce söylediğimiz ve söyleyeceklerimizin teknikten yana olduğunun artık farkına varın istiyoruz. Çadırkentteki yanlış yer seçimini eleştirdiğimizde öneri alanlar sunduğumuzda bizleri kaale almadınız ve bugün çadırkent alanını değiştirdiniz. Kurulumunda 125 milyon TL gibi bir paranın harcandığı alanda bu paranın bizlerin vergileri olduğunun farkında mısınız? Bu paralarla kaç depremzedenin barınma ihtiyacının karşılanabileceğinin farkında mısınız? Bizleri duymayan kayyum yöneticilerine açık çağrımızdır bu vebalin hesabını vermek zorundasınız. Defalarca uyardık duymak istemediniz geldiniz hesabını verin.

Çözüm önerilerimizi de duymak istemediğinizin farkındayız ancak yanlışların paydaşı olmayacak ve doğruları söylemekten çekinmeyeceğiz.

Yeni yapılaşmaya dair çözüm önerilerimiz.

Öncelikle kentle ilişkisi olan kent içinde kalan boş araziler tespit edilmelidir. Bu alanların imarlı alanlardan seçilmesi hem planlama hiyerarşisi içinde uygulama yapılacağı hem de insanları kent yaşamından izole etmeden çözümlerin de olduğunu göreceksiniz.

Bu arazilerin hazine arazilerinden ya da belediyelere ait olan arazilerden seçilmesi durumunda ekstra bir kamulaştırma bedeli ödenmeyecektir. Belediyelere ait arazilerin satılması yerine kamu yararı ilkesiyle bu tarz çalışmalar yapılabilir.

Kent içinde belirlenecek alanlarda yeni yerleşimler oluşturulursa teknik altyapı maaliyetlerine ayrılan bütçeden tasarruf edilecektir.

Kenti saçaklandırmak yerine kendi içinde küçük merkez birimlerle trafik yoğunluğu yaratılmamış olacak ve kent içi ısı adası iklim krizine karşın daha dirençli olacaktır. Vatandaş kentsel hizmetlere yürüme mesafesinde erişilebilir konuma gelecektir.

Yanlış yer seçim kararlarının nelere yol açabileceğini depremden sonra bir kez daha gördük. Çadırkent yer seçiminden sonra bir kez daha gördük. Verilen karaların geri dönüşlerinin çok acı olduğu unutulmadan belirlenmelidir. Bu tür karar verme süreçlerine ilgili STK’ler, meslek odaları ve halk dahil edilmelidir. Aksi halde orada yaşayacak insanları hiçe saymak olur.

Bizler meslek örgütleri olarak kentimiz için verilen yanlış kararların uygulanmaması için doğruya evrilmesi için mücadelemizden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğimizi bu kentin asıl sahiplerinin atanmışlar olmadığını tekrar dile getiriyoruz.

TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu