
TMMOB GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI SEMPOZYUMU GERÇEKLEŞTİRİLDİ
TMMOB adına Bilgisayar Mühendisleri Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası`nın yürütücülüğünde düzenlenen "Geleceğin Teknolojileri ve Teknoloji Politikaları Sempozyumu"nun ilki 9-10 Mayıs 2025 tarihlerinde Ankara'da MMO Eğitim ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunması sonrası Sempozyum açılış konuşmalarıyla başladı. Elektrik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahir Ulutaş, Bilgisayar Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Cem Nuri Aldaş ve TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz birer konuşma yaptılar.
Sempozyumda ilk gün; Dr. Arif KOŞAR, Yapay Zekâ ve İşin Geleceği üzerine, Mehmet BOZKIRLIOĞLU'nun kolaylaştırıcılığında gerçekleştirilen panelde Doç. Dr. Erol ŞAHİN, Özden SİCİM ve Dr. Hakan GİRGİN "Nesnelerin İnterneti, Otonom Araçlar ve Sanayi" ana başlığında; "Yapay Zekâ, Robotlar ve Felsefe" başlığındaysa Dr. Özgür TABUROĞLU sunumlarını gerçekleştirdiler. İlk günün sonunda Daha İyi Bir Gelecek İçin Teknoloji Politikaları Forumu Prof. Dr. Mehmet Teoman PAMUKÇU moderatörlüğünde gerçekleştirildi.
Sempozyumun ikinci gününde; "Uydu ve Uzay Teknolojilerindeki Gelişmeler" başlığında Doç. Dr. Halil Ersin SÖKEN, Dr. Mehmet Ali AK; "Akıllı Kentler, Sağlık ve Afet Uygulamaları" başlığında, Cem Nuri ALDAŞ moderatörlüğünde Prof. Dr. Ebru SEZER, Can DAĞDELEN ve Doç. Dr. Caner GÜNEY; "Geleceğin Teknolojilerinde Malzeme Bilimi ve Mühendisliğinin Rolü" başlığında Prof. Dr. Cemil Hakan GÜR; "Biyomedikal ve Tıbbi Teknolojiler" başlığında Prof. Dr. Funda BAŞARAN moderatörlüğünde Prof. Dr. Çağhan KIZIL ve Dr. Onur KOÇAK sunumlar yaptılar.
Sunumlar sonrası Sonuç Bildirgesi okunarak Sempozyum son buldu.
Sempozyumun açılışında TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz şöyle konuştu:
Değerli Oda Başkanlarım, Değerli Meslektaşlarım, Değerli Konuklar,
TMMOB Yönetim Kurulu ve şahsım adına sizleri dostlukla selamlıyorum.
Birliğimiz adına, Bilgisayar Mühendisleri Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası’nın yürütücülüğünde gerçekleştirilen “Geleceğin Teknolojileri ve Teknoloji Politikaları” sempozyumumuza hepinizi hoş geldiniz.
Teknolojinin gelişimi, değişimi, geleceği ve teknoloji politikaları üzerine görüşlerin paylaşılacağı bu sempozyumda aranızda olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Değerli Konuklar,
Teknoloji, tarih boyunca insanlığın en büyük itici güçlerinden biri oldu. Günümüzde ise insanlık tarihinin en hızlı teknolojik dönüşümlerine tanıklık ediyoruz.
Yapay zekâ, kuantum hesaplama, gen düzenleme, otonom sistemler, sürdürülebilir malzeme ve geri dönüşüm teknolojileri, yalnızca endüstriyel üretimi değil, toplumsal yaşamın tüm alanlarını da yeniden şekillendiriyor.
İletişimden haberleşmeye, ulaşımdan lojistiğe, sanayiye, enerjiye, tarımsal üretime, kent planlamasına kadar pek çok alan, yeni teknolojik gelişmelerle sürekli olarak yeniden yapılandırılıyor.
Ancak bu gelişmeler, küresel ölçekte eşitsiz bir şekilde ilerliyor. Dünya ekonomisinin %80’inden fazlasını kontrol eden G7 ülkeleri, teknoloji ve patent üretiminde de başı çekiyor.
Şunu hepimiz biliyoruz ki, yaşanan her teknolojik gelişme, o teknolojiyi üretip kullanabilen ülkelerle, teknolojik bağımlılığı olan ülkeler arasındaki sömürü ve bağımlılık ilişkisini daha da perçinliyor.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler, teknoloji tüketicisi konumundan kurtulamıyor. Gelişmiş ülkelerin teknoloji hegemonyası, bu ülkelerin sanayilerini de geriletiyor, dışa bağımlılığını da artırıyor.
Daha da vahimi teknoloji sömürüyü daha da derinleştiren, doğayı talan eden bir araç haline gelmiş durumda.
Otomasyon ve yapay zekâ, bir yandan verimliliği artırırken diğer yandan işsizliği de körüklüyor.
Mavi yakalıdan beyaz yakalıya, biz mühendis ve mimarlara kadar tüm emekçiler, mesleklerinin, emeklerinin ve deneyimlerinin “değersizleştiği" bir dönemden geçiyor.
Bütün bunların yanı sıra yapay zekânın kötücül kullanımı yoluyla yapılan manipülasyonlar, veri mahremiyetinin ihlali gibi sorunlar, teknolojinin etik boyutunun da tartışılması gereğini öne çıkarıyor.
Yine hepinizin bildiği gibi bir ülkenin kalkınma yolculuğunda teknoloji politikaları, adeta bir pusula görevi görür.
Tarih bize gösteriyor ki, sanayi devriminden günümüzün dijital devrimine kadar tüm büyük ekonomik sıçramalar, teknolojik atılımları merkeze alan stratejik kalkınma planları sayesinde gerçekleşmiştir. Güney Kore ve Çin örnekleri teknoloji politikalarının ülkeleri nasıl dönüştürdüğünün en canlı örnekleridir.
Ülkemizde ise teknoloji politikaları, maalesef uzun vadeli bir kalkınma vizyonundan yoksun şekilde, günlük siyasi çıkarlara göre şekillendirilmektedir.
İki gün sürecek olan sempozyumumuzun bütün bu konularda bir yaklaşım bütünlüğü geliştireceğini umuyorum.
Sevgili Katılımcılar,
Mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak bizler toplumun sorun ve ihtiyaçlarına, bilimsel yöntemi, tekniği ve doğal kaynakları kullanarak ve doğaya müdahale ederek çözümler sunan meslekleri icra ediyoruz.
Bu doğrudan ilişki nedeniyle, binlerce yıllık medeniyet birikimimizin ortak ürünü olan bilginin, tekniğin ve teknolojinin toplumsal niteliğinin göz önünde bulundurularak doğa ve halkın ortak çıkarı için kullanılması gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz.
Bunu her şeyden önce meslek alanlarımızın en önemli sorumluluğu olarak görüyoruz.
Bilgi ve teknolojinin belirli kesimlere ait bir ayrıcalık olmaktan çıkartılmasının, kamusal bir nitelik kazandırılmasının aynı zamanda bilgi ve teknolojinin sınırlarından kurtarılarak özgürleştirilmesi anlamına geldiğini de biliyoruz.
Bildiğiniz gibi, özgür bilim, yeni teknolojik gelişmelerin ve bilimsel buluşların en önemli şartıdır.
Modern bilim nasıl ki ortaçağın skolastik düşüncesinin dar kalıplarının yıkılmasıyla geliştiyse, günümüzün teknolojisi de sermayenin kâr odaklı kalıplarından kurtulduğunda yepyeni bir boyut kazanacaktır.
Bilimin savaş ve yıkım için değil, barış içinde bir arada yaşam için kullanıldığı; yeni icatların bir avuç çok uluslu şirketin kasalarını doldurmak için değil, insanlığın genel refahını artırmak için kullanıldığı; teknolojik gelişmelerin çalışmaktan tükenerek değil, özgürce üreterek yaşayabileceğimiz bir yaşam için kullanıldığı bir dünya olanaklıdır.
Ancak ne yazık ki olmuyor.
Zira rant çevrelerinin ve onların güdümündeki siyasi iktidarların önceliği ne yazık ki halk değil rant.
Gönül isterdi ki, ülkemizin bilim, teknoloji, sanayi ve mühendislik alt yapısının güçlendirilmesi, Ar-Ge ve Ür-Ge faaliyetlerinin, inovasyonun ve teknoloji yoğun üretimin desteklenmesi ülkemizin asli ekonomik önceliği olsaydı.
Üzülerek belirtmek gerekir ki, ülkemizde 1980’li yıllardan itibaren kesintisiz olarak uygulanan rant temelli politikalar nedeniyle üretimi, yatırımı, sanayileşmeyi, bilimi, teknolojiyi, mühendisi ve insanı ikincilleştiren bir ekonomik yapı oluşturuldu.
Ülke ekonomisi arazi rantı üzerine temellendirildi. İnşaat, finans ve gayrimenkul sektörleri de bu temelin odağına yerleştirildi.
Sanayi bölgelerinde binlerce kişinin istihdam edileceği tesisler yerine, kent merkezlerinde binlerce dairelik konut projeleri daha çekici hale getirildi.
Gerekli fizibilite çalışmaları yapılmadan, toplumsal gereksinimler ve öncelikler gözetilmeden uygulamaya sokulan ödeme ve gelir garantili KOİ projeleriyle ülke kaynakları bir avuç yandaş müteahhit şirkete aktarıldı.
Ülke topraklarının tamamının, tarım alanları, ormanlar, yaylalar, meralar, milli parklar ayrımı gözetmeksizin arsa olarak değerlendirildiği rant ekonomisinin egemen olduğu bir süreç yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.
Değerli Konuklar,
Çok iyi biliyoruz ki aklın ve bilimin izinden gitmekten vazgeçersek sonumuz yoktur, önümüz karanlıktır.
Bugün tüm ülke halkı olarak bu politika ve tercihlerin yıkıcı etkilerini gündelik hayatımızın her anında iliklerimize kadar hissediyoruz.
Dışarıdan gelen sıcak para ile şişen bu rant ekonomisi bazı yıllarda suni bir ekonomik büyüme yaratsa da bu büyüme kalıcı toplumsal refah ve kalıcı bir istihdam yaratamamıştır.
Hayat pahalılığı, işsizlik, düşük ücretler, iş güvencesi, yokluk, yoksulluk gelecek endişesi ve hukuk dışı uygulamalar tüm toplumsal kesimlerin ortak sorunu haline gelmiş , tepkiler birikmiş ve patlama noktasına gelmiştir.
Öyle bir noktaya geldik ki ülke olarak büyük bir çöküş yaşıyoruz.
Ekonomisi tamamen çökertilmiş, hukukun siyasallaştığı, parlamentonun etkisizleştirildiği, anayasa ve yasaların anlamsızlaştırıldığı, tek adamın buyruğuyla yönetilen, aklın ve bilimin yerini hurafelerin, liyakatin yerini parti ve din devleti anlayışının aldığı bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız.
Yaşadığımız çoklu krizler ortamında haftalardır sokakları dolduran milyonlarca yurttaşımızın birikmiş öfke ve tepkilerinin en temel sebebi de bu gerçekliklerdir.
19 Mart’ta İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve beraberinde 106 kişinin hukuksuz bir biçimde gözaltına alınması sonrası başlayan protesto dalgası birleşik bir sese dönüşmüş ve en önemlisi AKP’nin 23 yılda inşa ettiği korku duvarı geniş halk kesimlerinin isyanıyla yıkılmış durumdadır.
Uzunca bir süredir siyasi iktidarın oluşturduğu suni gündemlerle, gerici-milliyetçi politikalarla teslim almaya çalışılan toplumsal muhalefet, en can alıcı yerden, seçmen iradesine, demokratik haklarına ve geleceğine sahip çıkmak için alanları doldurmuştur.
Bu toplumsal dalga ülkemizin içinden geçtiği zorlu koşulları ortaya koymakla sınırlı kalmamış, halkımızın ve onun içinde özellikle gençlerin öncülüğünde gelişen direniş ve yükselen mücadele eşit, özgür ve adil gelecek umudumuzu daha da büyütmüştür.
Buradan siyasi iktidara bir kez daha sesleniyorum. Hiç kimsenin insanların demokratik iradesi üzerinde ipotek koymaya hakkı yoktur.
Ülkeyi yönetenleri, ülkenin en acil sorunları olan işsizlik, açlık, güvencesiz bir gelecek, her geçen gün artan borç yükü ile bu ülkenin gerçek sorunlarıyla yüzleşmeye, anayasaya, hukuka ve halk iradesine saygı duymaya çağırıyorum.
Hukuksuzluğu, baskıyı ve zulmü sömürgen iktidarlarının güvencesi olarak görenler bilmelidir ki, halktan büyük bir güç yoktur.
Değerli Konuklar,
Ülkelerin gelişmesinde teknoloji ne kadar önemliyse, teknolojinin gelişmesinde de mesleklerimiz o kadar önemlidir.
Antik çağlardan günümüze, piramitlerin inşasından yapay zekaya kadar her büyük atılımın arkasında mühendislik dehası yatmaktadır.
Hatta mesleklerimiz, toplumsal gelişmenin tam da odağında durmaktadır.
Çünkü bizler, bilimi teknolojiye dönüştüren unsur olmanın yanında, yarattığımız teknolojiyi toplumun ihtiyaçlarını karşılamak için kullananlarız aynı zamanda.
Bu nedenle, birlikte kazanacağımız ya da birlikte kaybedeceğimiz ortak geleceğimizin nasıl olması gerektiğini konuşmamız, tartışmamız ve planlamamız hepimiz için tarihi bir sorumluluktur.
Sorunlarımızı tespit ederken, çözümü de hep birlikte, dayanışmayla ve ortak akılla bulabileceğimizi de biliyoruz.
Yine biliyoruz ki, bu ülkenin geleceği, onun için hiç durmadan aklın, bilimin ve tekniğin ışığında fedakârca çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarına ihtiyaç duyuyor.
Sözlerime son verirken, Bilgisayar Mühendisleri Odası ve Elektrik Mühendisleri Odası’nın değerli yöneticileri olmak üzere bu önemli etkinliğe emek veren tüm odalarımıza, meslektaşlarımıza ve değerli bilgilerini bizimle paylaşacak bilim insanlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum.
2 gün sürecek sempozyumumuzun bilimi ve tekniği referans alan, üreten, sanayileşen ve hakça bölüşen bir ülke mücadelemize ışık tutmasını umut ediyor, TMMOB Yönetim kurulu adına sevgi ve selamlarımı sunuyorum."