ADLARIYLA ZİHNİMİZE, YÜZLERİYLE KALBİMİZE KAZINMIŞ KIZ KARDEŞLERİMİZ İÇİN “HAYIR” DİYORDUK “HAYIR” DİYORUZ!

18.03.2017

TMMOB II. Kadın Sempozyumu'nda TMMOB Kadın, Teoman Öztürk Toplantı salonunda 18 Mart 2017 tarihinde bir basın açıklaması yaptı.

ADLARIYLA ZİHNİMİZE, YÜZLERİYLE KALBİMİZE KAZINMIŞ KIZ KARDEŞLERİMİZ İÇİN

“HAYIR” diyorduk “HAYIR” Diyoruz!

TMMOB II. Kadın Sempozyumunu,  aralarında TMMOB kadrolarında görev üstlenmiş üyelerimizin de bulunduğu çok sayıda kadın meslektaşımızın, OHAL kararnameleri ile her türlü özlük hakları, daha da ötesinde yaşama hakları gasp edilerek işten atıldığı, ailesi ile birlikte işsizliğe ve yoksulluğa mahkûm edildiği bir süreçte gerçekleştiriyoruz.

Ortak paydaları savaşa karşı barışı, tacize, tecavüze, şiddete karşı hayatı savunmak olan, çalışma hayatının eşit olmayan koşullarında kamusal alanda varlığını sürdürme mücadelesi veren kadın meslektaşlarımız muhalif tek bir sese dahi tahammül edemeyen iktidarın sürdürdüğü cadı avından en acı biçimde paylarını alıyorlar.

Biliyoruz ki kadın arkadaşlarımız/meslektaşlarımız/yoldaşlarımız iktidarın baskı ve zulmü karşısında dimdik ayakta duracak ve mücadeleye devam edecekler.

Bizler, bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancısı kadınları, işten atılan kadın arkadaşlarımızın hayatta kalma mücadelesine ve işlerine geri dönme mücadelesine omuz vereceğiz.

Yarattıkları korku imparatorluğu ile bizleri sindirmeye, susturmaya çalışanlara sesleniyoruz.

Kadınlar artık susmayacaklar…

Sempozyum hazırlık sürecinde TBMM’de kabul edilen Anayasa değişikliği teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve 16 Nisan’da referandum kararı alındı.

Onlar sormadı ama bizler, bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancısı kadınları, gündemin bu başat konusu hakkında duruşumuzun nasıl olacağını kamuoyuyla paylaşmayı bir gereklilik addediyoruz.

ANAYASA, örgütlenmiş bir toplumda devletin yönetim biçimini belirleyen, yasama, yürütme, yargılama erklerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların hak ve ödevlerini, özgürlüklerini saptayan ve düzenleyen yasadır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ülkemizi yönetim biçimi Cumhuriyet olan;  parlamenter çoğulcu demokratik rejim; bağımsız yargı ve kuvvetler ayrılığı esasına dayalı, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlamaktadır.

Anayasamıza göre Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz.

Bir toplumsal uzlaşı belgesi olan Anayasa değiştirilemez değildir. Toplumsal talepler, gelişimler, uluslararası taahhütler, daha demokratik katılım mekanizmaları oluşturmak ve benzeri daha birçok nedenle değişim ihtiyaç haline gelebilir. Nitekim, yakın tarihimizde kısa bir arşiv taraması yapıldığında demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan pek çok Anayasa taslak metinleri olduğu görülecektir.

Ancak 2002 yılından beri tek başına iktidar olan bir siyasal parti, tarihimizde benzeri olmayan radikal bir yaklaşımla, iki parti uzlaşısı ve iktidar partisi milletvekillerinin imzası ile başta biz kadınlar olmak üzere ülkemiz halklarının geleceğini yok edecek bir anayasa değişikliği teklifini önümüze koymuştur.

Sunulan teklif, ülkemiz toplumsal yaşamını daha ileri seviyeye çıkarma niyeti ile hazırlanmamıştır. Bu teklif, çoğunluğu elinde bulundurduğunu düşünen iktidar partisinin, parlamentoyu fiilen yok ederek, bütün yönetim sistemini tek bir adamın, sadece bir adamın ellerine teslim ettiği bir rejim değişikliği dayatmasıdır.

Kadınların yaşam tarzına saldırıların, her geçen gün artan kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin,  tacizin, tecavüzün sorumlusu iktidar partisi; dincilik ve milliyetçilik sosuna bulanmış cinsiyetçi anlayışıyla, bulduğu her fırsatta kadın ile erkeğin eşit olmadığını, kadının yerinin evi olduğunu, kürtajın cinayet olduğunu, sezaryene karşı olduğunu söyleyen, aile içindeki varlığı dışında kadın varlığını yok sayan bir adama, tek bir adama kadınların geleceğini teslim etmektedir.

Yaşadıklarımız yaşayacaklarımızın göstergesidir.

Öngörülen rejim değişikliği ile bugün yaşamakta olduğumuz sorunların temel aktörü olan “tek adam” ve “onun seçtiği” milletvekilleri kadınların kazanılmış haklarını gün gün tırpanlama yerine kökten söküp atacaktır.

Cinsiyet ayrımcı politikaların vahim sonuçlarıyla mücadele etmeye çalışırken, tek bir kadının daha erkek şiddetine maruz kalmasına veya katledilmesine tahammülümüz kalmamışken, bizleri ortaçağ karanlığına hapsetmek isteyenlere bir çift sözümüz var.

Mücadelemizi yürütürken yan yana geldiğimiz her mecrayı hedef alanlara, “siz susun biz konuşacağız”, “biz söyleyeceğiz siz dinleyeceksiniz” diyenlere bir çift sözümüz var:

Adları zihnimize yüzleri kalbimize kazınmış kadınlar katledilirken de “HAYIR” diyorduk, taciz, tecavüz ve cinsel istismar haberleri örtbas edilmeye çalışılırken de…

Her 10 kadından 4’ü fiziksel şiddet görürken de “HAYIR” diyorduk,  faillere ve katillere iyi hal indirimleri uygulanırken de…

En yetkili ağızlardan bize ve bedenimize ilişkin makbuller dökülürken de “HAYIR” diyorduk, aynı akıllar utanç yasaları çıkarmaya çalışırken de…

Kadınlar dışında herkes konuşurken, nerede ne giyeceğimizden nasıl yaşayacağımıza kadar her söz bize rağmen edilirken de “HAYIR” diyorduk, hangi mesleğin kime yakışacağı buyurulurken de…  

Şimdi de “HAYIR” diyoruz.

Biliyoruz ki; hangi inançtan, hangi kültürden, hangi ideolojiden olursa olsun; dünyanın her neresinden olursa olsun, tarih “HAYIR” diyenler tarafından yazıldı ve yazılmaya devam edecek. Nasıl ki 1960’dan bugüne akıllarda Trujillo diktatörlüğü değil de Mirabel kız kardeşler kaldıysa; “bugünlerden de geriye, bir yarına gidenler, bir de yarınlar için direnenler...“ kalacak.

Adlarıyla zihnimize yüzleriyle kalbimize kazınmış kız kardeşlerimiz için, dizeleriyle ölümsüzleşen kadın şair Gülten Akın’ın dediği gibi;

“Selam olsun bizden önce geçene

Selam olsun dosta, hasa, çile çekene

Selam olsun dayanana, düşene

Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına”

“HAYIR” diyorduk “HAYIR” Diyoruz