EMİN KORAMAZ YAZDI: "TMMOB AFET SEMPOZYUMU"

15.04.2022

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 15 Nisan 2022 tarihli BirGün Gazetesi'ndeki köşesinde, 20-22 Nisan 2022 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilecek "TMMOB Afet Sempozyumu" vesilesiyle ülkemizde siyasi iktidarın afetlere yaklaşımı üzerine yazdı.

TMMOB AFET SEMPOZYUMU

20-22 Nisan 2022 tarihlerinde TMMOB Afet Sempozyumu gerçekleştirilecek.

Açılışına Ankara ve Muğla Büyükşehir Belediye Başkanlarının katılacağı sempozyumda jeolojik, hidrolojik, meteorolojik kökenli doğa olaylarının neden afete dönüştüğü irdelenecek.

Ülkemizdeki doğa olaylarının afetlere dönüşmesinin engellenmesi, risk değerlendirmesi, afetlere hazırlık ve afet dönemlerinde kriz yönetimi konularında örgütlülüğü geliştirme amacını taşıyan sempozyumumuzun ilkini 2007 yılında gerçekleştirmiştik.

Afetlere hazırlık konusunda 17 Ağustos Depremi’nin yarattığı toplumsal duyarlılığın azaldığı, hükümetin ve yerel yönetimlerin üzerine düşen sorumlulukları savsakladığı o dönemde gerçekleştirdiğimiz ilk Afet Sempozyumumuzda tartıştığımız fikirler, TMMOB’nin bu alandaki politikalarının şekillenmesinde önemli katkılar sağlamıştı.

Bugün yine afetlerin sıklaştığı, afete hazırlıklı olma konusunda kamu kurumlarının yetersizliğini ayyuka çıktığı, afetlerin toplumsal sonuçlarının arttığı bir dönemden geçiyoruz. Gelişen teknolojiyle birlikte bu dönemde bu alana ilişkin fikri birikimimizi yenilemek, bu alandaki yeni bilimsel yaklaşımları ve teknik gelişmeleri ele almak oldukça önemli.

AFET YÖNETİMİ

Salgından savaşlara, depremlerden yangınlara, sellerden toprak kaymalarına, şiddetli meteorolojik olaylardan çığ düşmesine kadar bu afetlerin pek çoğunu yakın zamanda sıklıkla deneyimliyoruz.

Afetler sonrasında gazeteci ve koruma ordusuyla birlikte afet bölgesine gitmekle, afetzedelerin yaralarını sarmakla övünen bir yönetim anlayışının esiri olduk.

Öncesinde tüm topluma dağıtılmış ortak bir sorumluluk paylaşımı yerine, sonrasında belirli kişilerin fedakarlıklarına dayalı mücadele süreci bizim afetlerle başa çıkma stratejimizin temelini oluşturuyor.

Yaraları sarmak elbette önemli ve gereklidir ama bu anlayış yerine afetleri önleyen, afetin zararını en aza indirgeyen, insan hayatını korumayı başlıca amaç sayan, tedbire, planlamaya ve risk yönetimine dayalı bir afet ve kriz politikasına ihtiyaç duyuyoruz.

Gelişen bilim ve teknoloji sayesinde doğanın yıkıcı etkilerinden korunabilme, doğal afetlerle mücadele edebilme konusunda geçmiş medeniyetlere göre çok daha şanslı bir konumdayız. Öte yandan insan medeniyeti olarak sahip olduğumuz imkanlar, insanlık olarak afetler karşısında yaşadığımız kayıpları yeterince azaltmıyor.

KAMUCU ANLAYIŞ

Bu durumun birbiriyle yakından ilişkili iki büyük nedenden kaynaklandığına inanıyorum: İlki, yasal mevzuatın ve kamusal kararların bilimsel gerçeklikler zemininde belirlenmemesi; ikincisi ise, kapitalizmin kar odaklı ve rekabetçi yapısının toplumun ortak çıkarına hizmet etmemesidir.

Bilim insanlarının, TMMOB ve meslek örgütlerinin uyarılarına kulak asmadan yapılan her uygulama, felaket olarak bize geri dönmektedir. Bu felaket kimi zaman durduk yere yıkılan bir apartman, kimi zaman sular altında kalan bir yerleşim yeri, kimi zaman yanan ormanlarımız olmaktadır.

Bilimi yok sayan bu anlayışın aslında kapitalizmin “sömürü” ve “karlılığı” artırmaya yönelik işleyiş mantığının sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Kapitalizmin işleyiş mantığı toplumun genel çıkarını değil, belirli bir sınıfın, belirli ayrıcalıklara sahip bir kesimin çıkarlarını korumak üzerine kurulmuştur. Bu durum insanlığın ortak çıkarıyla çelişmektedir. Toplumsal önlemler, sermaye kesimleri açısından maliyet yükü olarak görülmektedir.

İçinde bulunduğumuz bunca gelişmişlik durumuna ve sahip olduğumuz imkanlara rağmen karşı karşıya kaldığımız doğal ve insani olaylar bu denli yıkıcı afetlere dönüşüyorsa eğer, bunun nedeni kapitalizmin rant ve sömürü iştahıdır.

Tüm insanlığı felakete sürükleyen bu durumun üstesinden gelebilmek için, her alanda toplumcu bir bakış açısına ve kamucu politikalara ihtiyacımız var. Mevcut haliyle devlet organlarının bu politikaları geliştirmesi mümkün görünmüyor. Bunu hep birlikte tartışarak, deneyimlerimizi ve birikimlerimizi bir araya getirerek yapacağız.