İMO: "DEPREM DAVALARI ZAMAN AŞIMINA UĞRADI. ACILAR ZAMAN AŞIMINA UĞRUYOR MU?"

13.02.2007

İnşaat Mühendisleri Odası, 13 Şubat 2007 tarihinde depremle ilgili suçların zaman aşımına uğramasıyla ilgili bir basın açıklaması yaptı.

* Deprem davaları zaman aşımı, enkaz kaldırma, delil toplama, tespit ve
bilirkişi sisteminin sorunlarını gündeme getirdi.
* Açıkçası Türkiye depreme hazırlıksız yakalanmıştır
* 1999 depremleri eksiğimizi, yapılması gerekenleri açığa çıkartmıştır
* Zaman aşımına uğrayan yalnızca davalar değildir. Eğer hayatımıza
kasteden eksiklikler giderilmezse aynı acı son bizler için de geçerli
olacaktır

1999 yılında Marmara Bölgesi‘nde meydana gelen depremin ağır sonuçları hafızalarımızda hâlâ sıcaklığını korumaktadır. Bilindiği gibi 1999 depremleri 20 binden fazla insanımızın ölmesine neden olmuş, on binlerce insanımız yaralanmış ve ülke ekonomisinde telafisi mümkün olmayan tahribata yol açmıştı.

Yapı denetimi ve depreme karşı dayanıklı konut üretimine dair tartışmalarla başlayan süreç içerisinde aralarında müteahhitlerin, yapım sürecinde yer alan teknik elemanların, yerel yöneticilerin bulunduğu az sayıdaki sorumlunun yargı karşısına çıkmasıyla devam etti. Binlerce bina yıkıldı ya da ağır hasar gördü ancak yargı karşısına çıkarılanların oranı oldukça düşük bir düzeyde kaldı. İşin doğrusu açılan davalar, mağdurları ve kamuoyunu ikna etmekten uzaktı. Bu duygunun hiç de dayanaksız olmadığı kısa bir sürede açığa çıktı.

Basına yansıyan bilgilere göre; Yalova, Düzce, Sakarya ve Kocaeli gibi depremin büyük can ve mal kaybına neden olduğu kentlerde kesin olmayan kayıtlara göre 1350 dava açıldı ve 1315‘i sanıkların lehine sonuçlandı. Yani on binlerce insana mezar olan binaları yapanların büyük bir bölümünün (özellikle zaman aşımı nedeniyle) davaları düştü. Birkaç müteahhit, teknik eleman adeta günah keçisi ilan edilerek kamuoyu vicdanı rahatlatılmaya çalışıldı. Bazı davalar ise sanıkların aleyhine sonuçlandı ancak cezalar iki yılın altında kaldığı için erteleme yoluna gidildi. Örneğin 316 insanın yaşamını yitirdiği Yalova‘daki Yüksel Sitesi davasında yargılanan beş sanık hakkında verilen cezalar ertelendi.

Zaman aşımı süresi, yargılama sürecinin dikkat çeken tartışması oldu. Depremde yıkılan binaların yapılma tarihini baz alan zaman aşımı nedeniyle bir çok dava neredeyse başlamadan bitti. Bu durumun kamuoyu vicdanında yarattığı sıkıntı nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulu 4 Mart 2003‘te, zaman aşımı süresi başlangıcını binaların yıkılma tarihi olarak belirlenmesi yönünde karar aldı. Bu nedenle mahkemeler davaların zaman aşımı süresini 17 Ağustos 1999 tarihini esas alınarak hesaplamaya başladı. Yargıtay, söz konusu kararında deprem davalarının eski TCK‘nın, "dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu ölüme sebebiyet" başlıklı 383. maddesine göre yürütülmesine hükmetti. Yargıtay, bu görüş doğrultusunda, yerel mahkemelerin zaman aşımına soktuğu tüm davaları bozdu.

TCK‘nın 383. maddesinden verilen cezalar 5 yıla kadar hapis cezası öngörüyor ve bu tür cezalar 7.5 yılda zaman aşımına uğruyor. 17 Şubat 2007‘de deprem davaları resmen tarihin tozlu raflarındaki yerini alacak.

1999 yılından bu yana devam eden deprem davaları yalnızca zaman aşımı değil, bilirkişilik ve müteselsiliyet, enkaz kaldırma, delil tespiti gibi sorunları da gündeme taşıdı.

Bu çerçevede İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem davalarına ilişkin önerilerimizi şöyle sıralayabiliriz:

- Tıpkı Çocuk, İş, Ticaret, Fikri ve Sınai Haklar mahkemeleri gibi imar hukukuna ilişkin mahkemeler kurulmalıdır.
- Bu mahkemeler hızlı ve sağlıklı karar verebilecek bir tarzda yapılandırılmalıdır.
- Bu mahkemeler, TMMOB‘ye bağlı ilgili Odalarla ilişki içine girmeli, karşılıklı bilgi alışverişinin ötesinde, kurumsal bir ilişki geliştirmelidir.
- Mahkemeler kusur oranlarının belirlenmesinde bilirkişi raporlarına dayandığından bilirkişilik sistemi yeniden gözden geçirilmelidir.
- Mevcut davaların bu kadar uzamasının önemli bir nedeni sağlıklı ve zamanında delil tespiti yapılamamasıdır. Bu çerçevede özellikle enkaz kaldırma, delil tespiti gibi aşamalar belli bir bütünlük içinde ele alınmalı, enkaz kaldırılmadan önce ivedilikle deliller toplanarak delillerin karartılması gibi bir durumun açığa çıkmasına izin verilmemelidir.
- Mahkemeler, sanıkları kusurları oranında cezaya ve tazminata mahkum etmektedir. Ancak Borçlar Yasası‘ndan kaynaklanan müteselsiliyet ilişkisi nedeniyle proje sorumlusu, fenni mesul gibi daha az kusurlu bulunan inşaat mühendisleri, daha fazla kusuru bulunanlara ulaşılamadığından tazminatın tamamını ödemek durumunda kalmaktadır. Bu nedenle deprem davalarında müteselsiliyet ilişkisi yeniden düzenlenmelidir.
- Siyasi iktidar ne yazık ki olası deprem tehlikesine karşın kayda değer adım atmamakta, hukuki, yasal, idari, eğitsel, iktisadi tüm alanlar, aslında insan hayatına kasteden mevcut eksikliklerini korumaya devam etmektedir. Açıkçası Türkiye 1999 depremine hazırlıksız yakalanmıştır. Buna hukuk sistemi de dahildir. Türkiye gibi topraklarının neredeyse tamamına yakını deprem kuşağında bulunan bir ülkede kurumların, yasa ve yönetmeliklerin ve özellikle uygulamanın yeniden gözden geçirilmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir.

İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI