TMMOB 46. OLAĞAN GENEL KURULU GERÇEKLEŞTİRİLDİ

02.08.2021

TMMOB 46. Olağan Genel Kurulu, 31 Temmuz-1 Ağustos tarihlerinde TMMOB Teoman Öztürk Öğrenci Evi ve Sosyal Tesisi'nde gerçekleştirildi. Pandemi koşullarında yapılan Genel Kurulda ülkenin içinden geçtiği karanlık dönemde tüm örgütlülüğümüzle birlikte kararlı, disiplinli ve coşkulu biçimde gerici-faşist yönetim anlayışına karşı ortak mücadelenin önemine vugu yapıldı.

Genel Kurul çalışmalarına Divan’ın oluşturulmasıyla başladı. Divan Başkanlığı’na Makina Mühendisleri Odası’ndan Ali Ekber Çakar seçilirken, Divan Başkan Yardımcılığı’na Bilgisayar Mühendisleri Odası’ndan Adil Güneş Akbaş ve Mimarlar Odası'ndan Selma Arslan; yazman üyeliklere ise Çevre Mühendisleri Odası’ndan Cevahir Efe Akçelik, Çevre Mühendisleri Odası’ndan Zehra Korkmaz, Ziraat Mühendisleri Odası’ndan Mehtap Ercan Bilgen, Makina Mühendisleri Odası’ndan Erol Perçin getirildi.

Genel Kurulda, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından Anıkabir Çelenk Komisyonu oluşturuldu. 

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması sonrası TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül 45. Dönem TMMOB çalışmaları hakkında bilgi verdi. Sonrasında Delegeler kürsüden Genel Kurula seslendi. TMMOB 46. Olağan Genel Kurulu, 45. Dönem Yönetim Kurulu'nun aklanması ve sonuç bildirgesinin açıklanmasıyla sona erdi.

Koramaz'ın açılış konuşması şöyle:

"Sayın Divan, Sevgili Meslektaşlarım

Ülkemizdeki 600 bini aşkın mühendis, mimar ve şehir plancısının mesleki demokratik kitle örgütü olan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin 46. Olağan Genel Kuruluna hepiniz hoş geldiniz.

Uzun bir süreden sonra sizlerle yeniden yan yana, yüz yüze olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.

Varlığınız ve desteğiniz bize onur ve güç veriyor.

Yönetim Kurulumuz  adına hepinizi sevgi, saygı ve dostlukla selamlıyorum.

Sevgili Arkadaşlar

Buradan bir selam da pandemi koşulları nedeniyle Genel Kurulumuza davet edemediğimiz ama verdikleri mücadele ile hepimize umut aşılayan dostlarımıza, kardeşlerimize, yol arkadaşlarımıza göndermek istiyorum.

Yedi aydan bu yana, iktidarın atadığı kayyum rektöre karşı yılmadan, yorulmadan, inatla mücadele eden, Melih Bulu’yu ait olduğu yere, tarihin çöplüğüne gönderen Boğaziçi Üniversitesi Öğrencilerine ve Akademisyenlerine selam olsun!

Kuzey Ormanlarından Murgul’a, Kaz Dağlarından İkizdere’ye, Saroz körfezinden Munzur’a, Hasankeyf’e, İkizköy’den Akkuyu’ya, Sinop’a kadar   kadar ülkemizin dört bir yanında ormanına, doğasına, çevresine, tarihi kültürel mirasına sahip çıkanlara selam olsun!

Selam olsun! Şiddete, ayrımcılığa ve nefret politikalarına karşı cesaretle mücadele eden, İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkan, meydanları dolduran, meydanları zapteden kadınlara..

Selam olsun! Haklarını alabilmek için, alınterine sahip çıkabilmek için yollara düşen, yolları kapatan, bizlere yeni yollar açan onurlu, yürekli işçilere…

Yaşadıkları onca baskı ve zulme rağmen, eşit, özgür ve demokratik bir Türkiye mücadelesinden bir adım bile geri adım atmayan bu ülkenin ilericilerine, yurtseverlerine, devrimcilerine selam olsun!

Onların bu kararlılığı ve direnci, siyasi iktidarın yarattığı bu zifiri karanlıkta, birer işaret işaret fişeği gibi parıldıyor ve geleceğimize umut oluyor. İyi ki varlar, iyi ki yan yanayız!

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizin dört bir yanında yaşanan orman yangınları nedeniyle büyük bir üzüntü içindeyiz. Yangınlarda hayatını yitiren yurttaşlarımızın yakınlarına başsağlığı ve sabır, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Yangında evlerini, tarım arazilerini, seralarını, hayvanlarını kaybeden tüm yurttaşlarımıza dayanışma duygularımızı iletiyoruz.

Orman yangınlarına engel olmak ortak sorumluluğumuz olmakla birlikte, yangınlarla mücadele etmek, başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere kamu kurumlarının görevidir.

Ne yazık ki son yıllarda sayısı ve boyutları giderek artan orman yangınlarıyla mücadelede büyük zafiyetler yaşanmaktadır. Yangınların kontrol altına alınmasını ve kayıpların en alt seviyede tutulmasını engelleyen bu zafiyetin nedeni, özelleştirme uygulamaları nedeniyle Orman Yangınlarıyla mücadele ekip ve ekipmanlarının tasfiye edilmesidir.

Ormanlarımızın yönetimi ve orman yangınlarını önlemeye ilişkin kalıcı politikalar oluşturmaya ihtiyacımız bulunuyor. TMMOB olarak ormanlarımızı korumaya ve geliştirmeye yönelik “kamucu ormancılık politikalarının” oluşturulması için çaba göstereceğimizin bilinmesini istiyorum.

Değerli arkadaşlar,

Bir önceki genel kurulumuzdan bu yana 3 yılı aşkın bir zaman geçti.

Pandemi tedbirleri kapsamında ertelenen Genel Kurullarımız nedeniyle TMMOB tarihinin en uzun çalışma dönemini geride bıraktık.

Geride bıraktığımız 3 yılda ülkemizde ve dünyada hepimizin hayatlarını yakından etkileyen çok önemli gelişmeler, çok önemli dönüşümler yaşandı.

Bu gelişmelerden en önemlilerinden birisi, hiç kuşkusuz, son bir buçuk yıldır dünyayı kasıp kavuran, resmi rakamlara göre 4 milyonu aşkın kişinin hayatını kaybetmesine neden olan ve etkileri hala devam eden salgın oldu.

Salgınla beraber alınan tedbirler nedeniyle hepimizin gündelik hayatı, yaşam tarzı, çalışma biçimi ve sosyalleşme tarzı radikal biçimde değişti.

Salgına karşı alınan tedbirler nedeniyle çeşitli dönemler sokağa çıkma yasakları ilan edildi, okullar kapatılarak uzaktan eğitime geçildi, belirli yaş gruplarına sokak kısıtlaması getirildi, yeme-içme yerleri kapatıldı, sinema ve tiyatrolara kilit vuruldu, genel kurullarımız ertelendi.

Bu dönemde pek çok değerli arkadaşımızı ne yazık ki salgın nedeniyle kaybettik.

Yitirdiğimiz tüm arkadaşlarımızı saygıyla anıyorum.

Ailelerine, sevenlerine ve tüm TMMOB camiamıza sabır ve baş sağlığı diliyorum.

Anılarını mücadelemizde yaşatmaya devam edeceğiz.

Sevgili Arkadaşlar,

Salgının bu denli yıkıcı hasarlar bırakması ve aradan geçen bunca zamana rağmen kontrol altına alınamamış olması, ülke olarak bu konudaki hazırlıksızlığımızı ve yetersizliğimizi gösterdi.

Bu yetersizliğin en önemli nedeni, hazırlıklar ve önlemler belirlenirken bilimin sesine ve halkın ihtiyaçlarına değil, piyasanın ve sermayenin taleplerine kulak verilmesidir.

Pandeminin daha ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın dile getirdiği “Yaşanan bu durum Türkiye ekonomisinin öne çıkması için fırsattır” yaklaşımı, iktidarın salgın dönemindeki tüm kararlarının belirleyicisi oldu.

Salgın boyunca iktidar kendi önceliklerini, halkın sağlığının önüne koydu.

Salgınla mücadele tümüyle sağlık sisteminin üzerine, sağlık çalışanlarının omuzlarına bırakıldı.

Hatırlayacaksınız bilim insanlarının yaygın test çağrısına rağmen uzun süre test yapılamadı, sağlık çalışanlarına koruyucu ekipman sağlanamadı, halkın kullanımı için maske-dezenfektan-kolonya bulunamadı, maske dağıtımı yapılamadı, vaka ve ölüm sayıları gizlendi ve hepinizin bildiği gibi uzun süre boyunca yeterli aşı sağlanamadı.

Sürecin bilimsellikten ve şeffaflıktan uzak yürütülmesi salgının toplumsal sonuçlarını artırdı.

Bu süreçte milyonlarca kişi işini, ekmeğini, gelirini kaybetti ve bu kayıpların telafisi için etkin önlemler alınmadı.

Ülkemizde siyasi iktidarın tüm işbilmezliğine ve işgüzarlığına rağmen, daha büyük kayıplar yaşanmamışsa eğer, bunu sağlık çalışanlarının özverisine ve yıllardır sağlığın ve sosyal güvenliğin özelleştirilmemesi için mücadele eden toplumsal muhalefet güçlerinin gayretine borçluyuz.

Şirketlerin doymak bilmez kâr hırsına karşı, herkes için parasız, nitelikli, erişilebilir sağlık hakkını savunanların kararlı duruşuna borçluyuz.

TMMOB olarak bu duruşumuzdan bir adım bile geri atmadan, başta eğitim ve sağlık olmak üzere tüm kamusal hizmetlerin özelleştirilmemesi, piyasalaştırılmaması için mücadele etmeye devam  edeceğiz.

Değerli arkadaşlar,

Geçtiğimiz dönemde yaşanan değişim ve dönüşüm sadece salgından ibaret değildi.

Ülkemizde salgından daha büyük etkiler doğuran, daha kalıcı sonuçlar bırakan, daha yıkıcı bir dönüşüm süreci yaşandı.

Sadece yaşantımızı değil, kurumlarımızın işleyişini ve rejimin yapısını da değiştiren bu dönüşümün adı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.

Bir önceki Genel Kurulumuzdan hemen sonra, OHAL koşullarında yapılan, tarihin en antidemokratik seçimlerinden biri olan 24 Haziran Seçimleri ile yaşanan bu dönüşümün etkileri her geçen gün daha fazla ortaya çıkıyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesiyle birlikte, Türkiye Cumhuriyeti’nin belirli bir tarihsel dönemi tümüyle sona erdi.

Güçler ayrılığı esasına dayalı parlamenter demokratik rejim kaldırılarak, yasama, yürütme ve yargı erklerinin cumhurbaşkanında toplandığı yeni bir rejim kuruldu.

Cumhuriyet rejiminin temelini oluşturan halk egemenliği anlayışının, rejimin istikrarını sağlayacak denge-fren mekanizmalarının ve hukukun üstünlüğü ilkesinin ortadan kalkmasıyla gerçek anlamda otoriter bir tek adam rejimi yaratıldı.

Devletin tüm kurumları “parti devleti” anlayışı ile yapılandırıldı.

Kamu adına görev yapan idareciler parti yöneticileri gibi davranır, hukuka bağlılıkla yükümlü mahkemeler parti çıkarlarına uygun karar verir, atama ve yükselmelerde liyakat yerine partiye sadakat esas alınır hale geldi.

Ülkenin adeta omurgası niteliğindeki bakanlıklar, genel müdürlükler, kurumlar, kuruluşlar, yasalar, yönetmelikler birer kararname ile kaldırıldı.

Cumhurbaşkanlığı Kararnameleriyle tümüyle Tek Adam’a bağımlı yepyeni bir idari yapılanma inşa edildi.

Aradan geçen 3 yıla rağmen bu inşa süreci halen devam ediyor.

Cumhurbaşkanı bir kararnameyle kurduğunu, bir sonraki kararnamesiyle ortadan kaldırıyor.

Bir kararnameyle atadığını, bir sonrakiyle yerinden alıyor.

Devlet ciddiyetiyle, kamu yönetimi anlayışıyla bağdaşmayacak bir yapboz düzeni içinde yaşıyoruz.

Yapılan değişikliklerle TMMOB gibi meslek örgütlerinin, emek örgütlerinin, hatta üniversitelerin kamuya ilişkin politika üreten kurul ve kurumlarda yer alması tamamen engellendi.

Kamu adına söz söyleyecek, politika önerecek kurum ve kuruluşların kamu yönetimiyle tüm bağı kesildi.

Değerli arkadaşlar,

Tek Adam rejimi, kurumsallaşmış bir Olağanüstü Hal yönetimidir. Bitmeyen bir sivil darbe, bitmeyen bir karşı devrimdir.

Faşizan bir yönetim biçimidir.

Hatırlayacaksınız, tek adam rejimi savunucularının iki vaadi vardı.

 ilki siyasette istikrar, ikincisi ise ekonomide büyüme.

Üç yıllık pratik ise bunun tam tersi oldu.

Gelinen noktada her alanda bir istikrarsızlık her alanda bir yönetememe krizi yaşıyoruz.

TMMOB olarak tek adam rejiminin ülkeye hiçbir biçimde istikrar getirmeyeceğini en başından itibaren dile getirmiştik.

Hem 2017 yılındaki Anayasa Referandumu’nda hem de 2018 yılındaki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde halk egemenliğini, hukuk devleti anlayışını, güçler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırmanın ülkeyi uçuruma sürükleyeceğini söyledik, bu doğrultuda yayınlar yaptık.

Her defasında dedik ki,

Halkın iradesine, hukukun üstünlüğüne, evrensel değerlere saygı duymayan bir rejiminin geleceği yoktur.

Siyasi parti başkanlarını, insan hakları savunucularını, gazetecileri siyasi birer rehine gibi cezaevlerinde tutan bir rejiminin geleceği yoktur.

Seçilmiş belediye başkanları yerine kayyumlara, liyakatli yöneticiler yerine sadakatli partizanlara, halkın desteği yerine sermayenin isteğine dayanan bir rejiminin geleceği yoktur.

İktidarı eleştiren her türden demokratik ve meşru protesto eylemini kriminalize eden, muhalifleri polis şiddetinin ve yargının hedefi haline getiren, sosyal medya paylaşımlarını bile tutuklama gerekçesi haline getiren bir rejiminin geleceği yoktur.

Kendi kültürlerine, kendi kimliklerine, kendi inançlarına, kendi yaşam tarzlarına sahip çıkan Kürtleri, Alevileri, Gayrı-Müslimleri, LGBT-İ bireyleri toplumsal yaşamdan dışlayan, hukuk önünde eşit görmeyen bir rejiminin geleceği yoktur.

Değerli arkadaşlar,

Süreç bizi haklı çıkarmıştır.

Tek adam rejimi sadece siyasette değil, dış politikada ve ekonomide de krizle özdeşleşti.

İçeride yaşanan siyasal ve ekonomik krizi gündemden düşürmek için dış politikada izlenen müdahaleci, saldırgan politikalar nedeniyle tüm komşularımızla ilişkilerimiz bozuldu.

Suriye ve Libya’da yaşanan savaşların tarafı olunarak ülkemiz sürekli bir savaş durumu içinde tutuldu.

Başta meslek örgütleri olmak üzere, barıştan, kardeşlikten yana tavır alan tüm kurum ve kişiler düşmanlaştırılarak hedef gösterildi.

Yıllardır uygulanan neoliberal politikalar artık sürdürülemez, dış borçla beslenen ekonominin çarkları döndürülemez hale geldi.

Krizin yarattığı dalgalanmayı dengeleme iddiasıyla ilan edilen bütün ekonomik programlar, birbiri ardına iflas etti.

Bu dönemde kurlarda yaşanan artış, AKP’nin düşük kur ve düşük faiz oranlarına dayanan ekonomi ezberini yerle bir etti.

Dövize ve ithalata dayanan tüm sektörlerde büyük bir maliyet artışı yaşandı.

Yıllarca plansız, dışa bağımlı, verimlilikten uzak bir anlayışla yapılandırılan sanayi, tarım ve hayvancılıkta yaşanan bu maliyet artışı, ülkemizi, benzerini savaş dönemlerinde gördüğümüz pahalılık ve kıtlıkla yüz yüze getirdi.

Şehir meydanlarında kurulan tanzim satış çadırlarına, Türkiye’nin bir çok ilinde yaşanan aile intiharlarına tanıklık ettik.

Krizden çıkış için uygulanan geçici tedbirler, halkın borcunu artırmaktan, gelirini düşürmekten, enflasyonu artırmaktan başka bir işe yaramadı.

Krizi kontrol etmek için oluşturdukları Varlık Fonu, bizatihi kriz kaynağı haline geldi.

Tüm bu işe yaramaz proje ve programların sahipleri ise  merkez bankasının ihtiyaç akçelerini dahi boşaltarak hesap bile vermeden ortalıktan kayboldular.

Sorumlular ortadan kaybolsa da, gündelik hayatımız da krizin yıkıcı etkileriyle her gün yüz yüze yaşamaya devam ediyoruz.

Ve ne yazık ki yaşadığımız her kriz, halkımızın ve ülkemizin birikimlerinin yok olmasıyla, fabrikalarımızın, topraklarımızın, kurumlarımızın birer birer satılmasıyla sonuçlanıyor.

Daha dün Şeker Fabrikalarını, Tank Palet Fabrikasını yok pahasına satanlar, bugün de Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu’nu Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketini satmaya hazırlanıyor.

Değerli arkadaşlar,

Bu ülke halkına verebileceği hiçbir şey kalmayan siyasi iktidar, geçtiğimiz üç yılı, sırtını dayadığı sermaye kesimlerine diyetlerini ödeyeceği projeleri hayata geçirmek için harcadı.

Kamusal kaynaklar halkın ortak ihtiyaçları için değil, yandaş sermaye kesimlerinin zenginliği için kullanıldı.

Kamu Özel Ortaklığı adı altında, bütün ticari riskin hazine tarafından üstlenildiği gelir garantili anlaşmalar yoluyla ülkenin geleceği de ipotek altına alındı.

İstanbul Havalimanı, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali, Şehir Hastaneleri, Millet Bahçeleri, Kanal İstanbul gibi hiçbir planlamaya dayanmayan, toplumsal öncelikleri gözetmeyen, doğayı ve tarihi hiçe sayan projeler, büyük reklam kampanyalarıyla AKP’nin siyasal propaganda malzemesi olarak kullanıldı.

Ormanlarımız, madenlerimiz, derelerimiz, limanlarımız, tarım alanlarımız, tarihi mekanlarımız yandaş şirketlere ve uluslararası tekellere peşkeş çekildi.

Sermayenin çıkarları için doğaya, tarihe, çevreye ve insanlığa büyük zararlar verildi.

Kaz Dağları, Fatsa, Cerattepe ve Kuzey Marmara’da ormanlar, Hasankeyf ve Allianoi’de tarihsel mekanlar, Atatürk Orman Çiftliğinde kentsel yeşil alanlar, Doğu Karadeniz’de dereler birbiri ardına yok edildi.

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizde bulunan sığınmacılar son günlerin en önemli gündem maddelerinden birisi haline geldi.

Başta suriyeli ve afganlı olmak üzere milyonlarca mülteci ülkemizde kaçak olarak insanlık dışı koşullarda kaçak olarak asgari ücretin çok altında ve güvencesiz biçimde çalıştırılıyor.

Ülkelerindeki zor koşullardan kaçarak Türkiye’ye sığınan bu işçiler sadece misafirimiz değil aynı zamanda sınıf kardeşimizdir.

Irkçılık ve ayrımcılığın sınıf mücadelesinin içine nefret tohumları ekmesine müsaade edemeyiz.

 Bu işçileri yok saymak ya da dışlamak yerine bu işçilerle sınıfsal temelde bir arada olabileceğimiz örgütsel yapıları inşa etmek zorundayız.

Emperyalist saldırganlığa ve kapitalist sömürüye karşı çıkarken aynı zamanda göçmenlerin insanca koşullarda yaşamasını sağlamak, güvenceli işlerde çalışması için mücadele etmek, dolaşım özgürlüklerini savunmak ve ülkelerine geri dönebilecekleri koşullar için çaba harcamak bugün tüm emek ve demokrasi güçlerinin güncel görevleri arasındadır.

Sevgili arkadaşlar,

Türkiye halkı, ekonomide kriz, iç politikada baskı, dış politikada ise süreklileşmiş savaş durumu ile özdeşleşen tek adam rejimi altında yaşamaktan hiçbir biçimde memnun değildir.

Tek adam rejiminin mutlak egemenliği altında, bütün medya organlarının iktidara tarafından kontrol edildiği, muhalif tüm seslerin susturulduğu, devletin tüm imkanlarının parti için seferber edildiği, Yüksek Seçim Kurulu’nun AKP bürosu gibi çalıştığı bir dönemde yapılan yerel seçimlerde iktidarın yaşadığı yenilgi, halkın memnuniyetsizliğinin açık göstergesidir.

Geçtiğimiz dönem tek adam rejiminin yarattığı bu karanlık tablo karşısında, geniş halk kesimlerinin halk egemenliğine, sandık iradesine, madenlerine, ormanlarına, kentlerine, üniversitelerine ve çocuklarının geleceğine sahip çıkma iradesi bir umut ışığı gibi parladı.

TMMOB örgütlülüğü olarak bu umut ışığının büyümesinde önemli bir rolümüzün olduğunu biliyor ve bunun kıvancını yaşıyoruz.

Geçtiğimiz 3 yıl boyunca tek adam rejiminin yıkımına ve zulmüne karşı mücadele ettik.

Toplumsal muhalefetin faşizan tek adam rejimine karşı ortak ve güçlü bir duruş yaratması için çaba gösterdik.

Yaşanan krizin faturasını emekçilerin değil, krizi yaratanların ödemesi için dost örgütlerle ortak kampanyalar yürüttük.

Krizlerden çıkışın, emperyalist güçlerin, uluslararası tekellerin, çok uluslu şirketlerin isteklerine boyun eğmekle değil, halkın genel çıkarını gözeten, emekten yana kamucu politikalar ıhayata geçirmekle mümkün olduğunu her platformda dile getirdik.

TMMOB örgütlülüğü olarak hangi dağ efkarlıysa, bizler de oradaydık.

İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinin gasp edilmesini tüm danışma kurulu üyelerimizle birlikte İstanbul’da protesto ettik.

Hazırladığımız sonuç bildirgesini kamuoyuyla paylaştık.

Yerel seçimler sonrasında Diyarbakır, Van ve Mardin Belediye başkanlarının görevden alınması üzere halk egemenliğine, sandık iradesine ve demokrasiye bağlılığımızı göstermek için Oda başkanlarımızla birlikte Diyarbakır’daydık.

Demokrasi Nöbetini ve görevden alınan eş Belediye Başkanlarını ziyaret ettik.

TMMOB’nin demokrasiden ve halk iradesinden yana kararlı tutumunu yöre halkıyla paylaştık.

Kaz Dağları’nın, Kirazlı’nın, Çanakkale’nin efkârına ortak olmak, yarasına merhem olmak için Türkiye’nin dört bir yanından gelen Danışma Kurulu üyelerimizle Çanakkale’deydik. Kaz dağlarındaydık.

Bu dönem boyunca, Odalarımızın ve İl Koordinasyon Kurullarımızın düzenlediği yüzlerce etkinliğin yanı sıra TMMOB bünyesinde Kamuda Çalışan Meslektaşlarımızın, Ücretli Çalışan-İşsiz Meslektaşlarımızın, OHAL KHK’larıyla İhraç Edilen Meslektaşlarımızın, Emekli Meslektaşlarımızın, İş Güvenliği Uzmanı Meslektaşlarımızın ve Bilirkişilik alanında çalışan meslektaşlarımızı sorunlarına ilişkin çalıştaylar gerçekleştirdik.

Yine 45. Genel Kurulumuzda aldığımız kararlar uyarınca odalarımızın ve çalışma gruplarımızın katkısıyla Kadın Sempozyumu, Dünya Gıda Günü Sempozyumu, Coğrafi Bilgi Sistemleri Kongresi, Kamucu Politikalar Sempozyumu, Yapı Denetimi Sempozyumu, Kadın Kurultayı, Enerji Sempozyumu ve Sanayi Kongresi’ni düzenledik.

Adana, Denizli, Muğla, Kocaeli ve Kars’ta Kent Sempozyumları yaptık.

Aydın’da Jeotermal Enerji Santralleri çalıştayı düzenledik.

Bu etkinlikler yoluyla TMMOB’nin değerleri ve birikimi toplumun tüm kesimleriyle paylaşılırken, meslek alanlarımızdaki teknik gelişmeler üyelerimize aktarmaya çalıştık.

TMMOB bünyesinde yürütülen tüm çalışmaları, yapılan her açıklamayı, hazırlanan her raporu, alınan her kararı, Odalarımızın ve İKK’larımızın faaliyetlerini TMMOB web sayfasında ve sosyal hesaplarında kamuoyuyla ve üyelerimizle paylaşmaya özen gösterdik.

TMMOB’nin değerlerini ve birikimini genç mühendis, mimar ve şehir plancısı meslektaşlarımızla paylaştık.

Yine bu dönemde açtığımız davalar ve yürüttüğümüz hukuki mücadele ile şehirlerimizin, kıyılarımızın, madenlerimizin, tarihi eserlerimizin, kültürel mirasımızın yağmalanmasına karşı önemli davalar kazandık.

Üyelerimizin haklarını koruma ve teknik yönetmeliklerin mesleki ilkelere uygunluğu noktasında da önemli kazanımlar elde ettik.

İktidar partisinin kendi kongrelerini hiçbir tedbir olmaksızın tıklım tıklım salonlarda yaptığı bir dönemde, Genel Kurulumuzun keyfi biçimde ertelenmesi üzerine, Oda Genel Kurullarından TMMOB Yönetim Kuruluna aday gösterilen tüm arkadaşlarımızın katılımıyla Yönetim Kurulu faaliyetlerini çok daha katılımcı bir anlayışla sürdürdük.

Genişletilmiş Yönetim Kurulu olarak, Oda Başkanlarımızla, İKK sekreterlerimizle birlikte hazırladığımız ve Danışma Kurulumuzda son şeklini verdiğimiz Ek Çalışma Programı çerçevesinde çalışma gruplarımızı oluşturduk ve yolumuza devam ettik.

TMMOB’nin, iktidar dayatmasıyla değil, kendi demokratik geleneği, hukuku ve genel kurul iradesiyle yönetildiğini bir kez daha dosta düşmana gösterdik.

Sevgili Arkadaşlar,

Siyasi iktidarın demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini, hukuku tehdit eden siyasal tutumuna, halkı yoksulluğa sürükleyen ekonomik tercihlerine, geleceğimizi elimizden alan yanlış yatırım ve projelerine karşı yürüttüğümüz bu kararlı mücadele, Birliğimizin iktidarın ve yandaşlarının hedefi olmasına neden oldu.

Anayasa Referandumu sırasında yürüttüğümüz etkili kampanya nedeniyle yöneticilerimiz hakkında soruşturmalar açıldı.

Sınır dışı operasyonlara karşı ülkede ve bölgede barışı savunduğumuz için ifadelerimiz alındı.

Halkın çıkarını savunduğumuz açıklamalarımız nedeniyle tehditler aldık.

Logomuzun rengi nedeniyle bile iftiralara maruz kaldık. Bizzat cumhurbaşkanı ve bakanlar tarafından hedef gösterildik.

Hepiniz biliyorsunuz ki tüm bu saldırılar bu döneme ve Yönetim Kurulumuza özgü değil.

Siyasi iktidar ve yandaşları 15 yıldan bu yana bu saldırıları sistematik olarak tekrarlamaktadır.

2007 yılından bu yana hemen hemen her yıl TMMOB yasasının değiştirilmesi konusu iktidar partisi tarafından gündeme taşındı. Zaman zaman yasa tasarıları bile hazırlandı.

Kimi zaman adımızı, kimi zaman seçim sistemimizi, kimi zaman da yetkilerimizi kısıtlamak üzere hazırlanan bu tasarıların ortak bir amacı vardı:

Amaçlanan şey, TMMOB’nin kamusal niteliğini ve özerk yapısını ortadan kaldırmak, faaliyet alanlarımızı kısıtlamak, mesleki denetim yetkilerimiz daraltmak ve kurullarımızı işlevsizleştirmekti.

Benzer bir saldırıyı geçtiğimiz dönemde de yaşadık.

2020 yılı Mayıs ayı başında, Cumhurbaşkanının başta Barolar ve TTB olmak üzere meslek kuruluşlarının kuruluş yasasının değiştirileceği ifade etti.

Hemen ardından yandaş medya TMMOB’yi hedef gösteren haberler üretmeye başladı.

Cumhurbaşkanının açıklamasına çok güçlü bir karşılık verdik.

İlk açıklamamızdan itibaren, Cumhurbaşkanı’nın meslek örgütlerini hedef alan tutumunun, antidemokratik ve otoriter bakış açısının yansıması olduğunu; kendisi dışında hiçbir görüş ve anlayışa tahammülü olmayan, kendi fikirlerini anayasadan ve hukuktan üstün gören bu anlayışın demokrasiyle bağdaşmadığını; demokratik seçimler ile kazanamadığı kurumlara el koyma anlayışının AKP’nin yönetme biçimi haline geldiğini; ve asıl hedefin baskı ve zor yoluyla sindiremediği meslek örgütlerini, “yasal düzenleme” yoluyla işlevsizleştirmek ve kontrol etmek olduğunu dile getirdik.

Cumhurbaşkanının başta Barolar Birliği ve TTB olmak üzere meslek kuruluşlarının yasalarını değiştireceğiz açıklamasının hemen ertesi günü TMMOB yönetim Kurulu ve Oda Başkanları ortak toplantısı yaparak kapsamlı bir mücadele programı oluşturduk.

O tarihten itibaren meclisin kapandığı tarihe kadar her hafta Oda başkanlarımızla ve İKK sekreterlerimizle rutin toplantılarda bir araya geldik.

Sosyal medya eylemleri düzenledik. Broşürler ve kısa filmler hazırladık.

Örgüt binalarımıza, belediye bilbordlarına afiş ve pankartlar astık. Üyelerimizin yanı sıra Öğretim üyelerimizi ve öğrenci üyelerimizi de harekete geçirmeyi başardık.

Milletvekillerine mektuplar yazdık. Meslektaş milletvekillerine  yönelik ziyaretler ve toplantılar gerçekleştirdik.

Örgütlü olduğumuz her ilde görsel ve yazılı basını çok iyi kullandık. 

TÜRMOB, TTB ve Diş Hekimleri Birliği ile rutin toplantılar ve ortak basın açıklamaları yaptık.

Pandeminin yarattığı tüm sınırlılıklara rağmen, bu kapsamlı mücadeleyi yürüten. “TMMOB’ye Dokunma” sloganını ülkemizin dört bir yanında büyüten tüm örgütlü yapımıza ve TMMOB örgütlülüğüne sahip çıkan tüm üyelerimize bir kez daha teşekkür ediyorum.

Sizler gibi cesur, kararlı, direngen meslektaşlarım ve mücadele arkadaşlarım olduğu için büyük gurur duyuyorum.

Değerli arkadaşlar,

Herkes biliyor ki, siyasi iktidarın TMMOB’yi hedef almasının nedeni,

  • “Tek Adam, Tek Parti” rejimine karşı verdiğimiz kararlı mücadeledir,
  • Parlamenter demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, halk egemenliğini tereddütsüz biçimde savunmamızdır,
  • Gerici politikalara karşı, laikliğe ve aydınlanma değerlerine sımsıkı sarılmamızdır,
  • Demokrasiye, özgürlüklere, insan haklarına ve eşitliğe bağlılığımızdır,
  • Antiemperyalist, yurtsever, bağımsızlık yanlısı geleneğimizdir.

Herkes biliyor ki, siyasi iktidarın TMMOB’yi hedef almasının nedeni,

  • Kadın Cinayetlerine, kadına yönelik şiddete, cinsiyet ayrımcılığına karşı çıkışımızdır,
  • “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” şiarımızdır,
  • Ayrımcı, dışlayıcı, yok sayıcı politikalara karşı tavizsiz duruşumuzdur,
  • Çok kültürlü, çok kimlikli, çok sesli toplumsal yapımıza sahip çıkışımızdır,
  • Halkların kardeşliğini, barışı ve bir arada yaşamı savunmamızdır,
  • Kayyumlara, KHK’lara, İhraçlara itirazımızdır.

Herkes biliyor ki, siyasi iktidarın TMMOB’yi hedef almasının nedeni,

  • Hasta garantili Şehir Hastaneleri’ne,
  • Geçiş garantili köprü ve yollara,
  • Yolcu garantili havalimanlarına,
  • Şehirlerimizin yağmalanmasına,
  • Özelleştirme uygulamalarına,
  • Ülkenin geleceğini ipotek altına alan Kamu Özel İşbirliği projelerine karşı çıkışımızdır

Herkes biliyor ki, siyasi iktidarın TMMOB’yi hedef almasının nedeni,

  • Marmara’yı ve İstanbul’u yaşanmaz hale getirecek Kanal İstanbul Projesine,
  • Mersin’de, Sinop’ta, Kırklareli’nde yaşamı tehdit eden Nükleer Enerji Santrallerine,
  • Dereleri Kurutan Hidroelektik Santrallerine,
  • Bizleri nefessiz bırakan Jeotermal Enerji Santrallerine,
  • Kaynaklarımızı elimizden alan Sömürge Madenciliğine,
  • Salda’yı ve Hasankeyf’i ve daha nice güzelliklerimizi yok eden rant projelerine itiraz etmemizdir.

Herkes biliyor ki, siyasi iktidarın TMMOB’yi hedef almasının nedeni,

  • Emeğin sömürülmesine karşı alınterini savunmamız,
  • İş cinayetlerine karşı mücadelemiz,
  • Herkes için güvenli iş ve güvenceli çalışma talebimiz,
  • Mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının mesleki ve özlük haklarını koruma kavgamızdır!

Bizlere nasıl saldırırlarsa saldırsınlar, savunduğumuz değerlerden geri adım atmadık, atmayacağız.

İftiralarla örgütlerimizin yıpratılmak istenmesine, ilerici ve toplumcu değerlerimizin ortadan kaldırılmak istenmesine izin vermedik, vermeyeceğiz!

Örgütsel yapımızın, demokratik işleyişimizin, iç hukukumuzun ve kamusal varlığımızın çiğnenmesine göz yummadık, yummayacağız!

Bu örgüt bizlere Harun Karadeniz’lerin, Akın Özdemir’lerin, Teoman Öztürk’lerin mirasıdır.

Bizler bugüne kadar TMMOB’yi aşkla sevdik, sevdayla koruduk ve kararlılıkla savunduk. Bundan sonra da bu duygularla sahip çıkmaya devam edeceğiz!

Sevgili  Arkadaşlar,

Sözlerime son verirken,

Geçtiğimiz çalışma döneminde aramızdan ayrılan, TMMOB ve Oda kurullarındaki çalışmalarıyla hepimize örnek olan Haydar İlker, Nevzat Uğurel, İhsan Karababa, Yalçın Çilingir, Hilmi Yüncü, Serdar Ömer Kaynak, Suay Umut, Murat Gökdemir, Tahsin Yılmaz, Ahmet Kılıç, İrfan İnan, Behiç Çongar, Vehbi Yılmaz, Emin Gök, Osman Demirağ ve Yavuz Bayülken arkadaşlarımızı ve onların şahsında sonsuzluğa uğurladığımız tüm TMMOB kadrolarını  saygıyla, sevgiyle, hasretle andığımı, anılarını mücadelemizde yaşatacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Çalışma dönemimiz boyunca mesleki ve özel hayatlarından feragat ederek TMMOB örgütlülüğünü büyütmek için gecesini gündüzüne katan TMMOB Yüksek Onur, TMMOB Yüksek Denetleme, Oda yönetim, onur ve denetleme kurullarında görev yapan arkadaşlarıma;

Şube yönetim kurullarında ve temsilciliklerde görev alan arkadaşlarıma,

İKK sekreterlerimize; işyeri temsilcilerimize,

Omuz omuza emek harcadığımız odalarımızın örgütlü üyelerine,

Çalışma gruplarında, kongre, sempozyum ve kurultaylarımızın düzenleme ve yürütme kurullarında görev alan arkadaşlarıma,

Birlik ve oda çalışanı arkadaşlarıma,

TMMOB çalışmalarında bize destek olan bilim insanlarına ve uzmanlara

Büyük bir inanç ve özveri ile örgütümüze verdikleri katkılardan dolayı Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum.

Sevgili Arkadaşlar,

Sözlerimi genelde Nazım’ın şiirleriyle bitiririm ama bu sefer Birhan Keskin’den bir şiirle konuşmamı sonlandırayım.

“Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.

Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.

Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.

Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse, sen osun.

Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kim bilir, birazdan uzanıp dokunursun.”

İnsanca yaşayabileceğimiz bir Türkiye ve dünya umuduyla, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

YAŞASIN TMMOB, YAŞASIN MÜCADELEMİZ!

KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET"