TMMOB DÜNYA GIDA GÜNÜ SEMPOZYUMU BAŞLADI
Sekreteryası GIDAMO, KMO ve ZMO tarafından yürütülen 'TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumu' 15 Ekim 2022 tarihinde Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi'nde önceki gün Bartın'ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden ocağındaki patlamanın gölgesinde başladı.
Açılış konuşmaları Bartın Maden Emekçilerini anma duruşu ile başladı. Konuklar ve katılımcılar yakalarına siyah kurdele taktılar. Açılışta GIDAMO, KMO ve ZMO Oda Başkanları adına TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Üzümcü; ardından TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz ve FAO Tarım Uzmanı Fazıl Düşünceli birer konuşma yaptılar.
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz şöyle konuştu:
"Değerli Oda Başkanlarım, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün değerli temsilcisi, Değerli Meslektaşlarım, Sayın Konuklar
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği yönetim kurulu adına hepinizi dostlukla selamlıyorum.
Konuşmamın en başında Amasra’da yaşanan maden faciasında hayatını kaybeden 41 madenci kardeşimize rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum
Hayatını kaybeden arkadaşlarımızın acısını yüreğimizin en derinlerinde hissediyoruz.
Yaralı arkadaşlarımızın en kısa zamanda sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyoruz.
Bu facia da diğer maden faciaları gibi madencilik bilgi ve birikiminin yok sayılmasının, teknik bilgi ve alt yapı yetersizliğinin, iş güvenliği anlayışının görmezden gelinmesinin, Özelleştirme politikaları nedeniyle kamu kurumlarının içinin boşaltılmasının, nitelikli personel yapısının dağıtılmasının, liyakate dayalı kamu yönetimi anlayışının terkedilmesinin, ilgili bakanlıklar tarafından her altı ayda bir yapılması gereken periyodik denetimlerin gereğince yapılmamasının, bu konudaki Sayıştay raporlarının bile hasıraltı edilmesinin, yaşanan facialardan ders çıkarılmamasının, bu benzeri felaketlerde sorumluluk ve ihmali bulunanlara hak ettiği cezaların verilmemesinin bir sonucudur.
“Kaza” diyorlar, “fıtrat” diyorlar, “kader” diyorlar… Tüm bu sözler yaşanan faciaların arkasındaki sorumluları gizlemek için söyleniyor.
Gerekli önlemleri almadan, denetim yapmadan, güvenli koşulları oluşturmadan madencileri yerin yüzlerce metre altına gönderirseniz buna kaza diyemezsiniz.
Bunun adı düpedüz cinayettir.
Her cinayette olduğu gibi bunun da mutlaka faili vardır.
Madenci kardeşlerimizi göz göre göre ölüme yollayanlar bu cinayetin sorumlusudur.
Madende güvenlik önlemlerini almayanlar bu cinayetin sorumlusudur.
Madenlerin bu biçimde çalıştırılmasına izin verenler bu cinayetin sorumlusudur.
Ve elbette madenleri vahşi bir sömürü ve rant kaynağı olarak kullanan siyasi iktidar bu cinayetin sorumlusudur.
Bizler bu sorumluların yargılanmasını, hesap vermesini istiyoruz.
Bu işin peşini bırakmayacağız. Tüm uyarılara rağmen madencilerimizi göz göre göre ölüme yollayanların suçlarını ve sorumluluklarını örtbas etmesine izin vermeyeceğiz.
TMMOB’ye bağlı odalarımızdan arkadaşlarımız facianın yaşandığı bölgede incelemelerine devam etmektedir.
Bu incelemeler sonucunda en kısa zamanda hazırlayacağımız raporla tüm sorumluları birer birer ortaya çıkaracağız ve kamuoyuyla paylaşacağız.
Değerli Konuklar, Sevgili Arkadaşlar
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün kuruluş günü vesilesiyle kutlanan Dünya Gıda Günü kapsamında Birliğimiz adına Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımız tarafından ortaklaşa düzenlenen TMMOB Dünya Gıda Günü Sempozyumu’na hepiniz hoş geldiniz. Oda başkanlarımız başta olmak üzere, etkinliğimize emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi Dünya Gıda Günü, dünya çapındaki yoksulluk ve açlık sorunu hakkında farkındalık yaratma amacıyla kutlanıyor. Odalarımız tarafından yapılan etkinliklerde ise bu sorunlara ilişkin farkındalık yaratmanın ötesinde, bu sorunlara neden olan sınıfsal ve sistemsel dinamikler ortaya koyulmaya çalışılıyor.
Yürüttüğümüz tüm tartışmalarda insan ve emek odaklı üretim ve tüketim biçimleri için öneriler geliştirmeye çalışıyoruz. Uzun yıllara dayanan örnek mesleki dayanışmaları ve halkımıza doğruları söylemekten vazgeçmedikleri için Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımızı kutluyorum.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü bu yıl “Kimseyi Geride Bırakma” sloganıyla dünyaya sesleniyor. Bizler de bugün gıda krizinin ve gıda enflasyonunun tırmanışa geçtiği bu dönemde geride kalanların durumunu ve bunun nedenlerini konuşacağız.
Değerli Arkadaşlar,
2015 yılında Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen “Sürdürülebilir Kalkınma” hedeflerinden biri olan “2030 Yılına Kadar Açlık Sorununu Ortadan Kaldırma” girişimi ne yazık ki ulaşılabilir olmaktan tamamıyla çıkmış durumda.
Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan raporlara göre 2021 yılı itibarıyla dünya üzerinde 828 milyon kişi açlık problemiyle yüz yüze bulunuyor. Bu rakam pandeminin ortaya çıktığı 2020 yılının 46 milyon, 2019 yılının ise 150 milyon fazlası.
Dünya nüfusunun neredeyse %10’u açlıkla yüz yüze, açlığın ve yetersiz beslenmenin beraberinde getirdiği sorunları ve tehditleri yaşıyor.
Sadece bu kadar da değil, yine birleşmiş milletler raporlarına göre dünya nüfusunun yaklaşık %30’u yani 2,3 milyar insan orta ve ciddi düzeyde gıda güvensizliği yaşıyor.
Tüm bu rakamların geçtiğimiz yıla ait olduğunun altını çizmek isterim. Bu yıl içinde Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş, bu manzaranın çok daha kötüleşmesine neden olduğunu söylemek için 2022 raporlarını beklemeye gerek bile yok.
Küresel Buğday ihracatının %25’ine sahip olan Rusya ve Ukrayna arasında yaşanan savaş sadece bu ülkelerdeki tarım ürünlerinin üretimini ve ihracatını düşürmekle kalmadı. Uygulanan yaptırımlar nedeniyle enerji ve gıda ürünlerinde yaşanan büyük enflasyon tüm dünyadaki ekonomik işleyişi tehdit eder boyutlara ulaştı.
Dünya Bankası’nın yakın zamanda yayınladığı raporlara göre 2022 yılında dünyanın neredeyse tüm ülkelerinde enflasyonda özellikle de gıda ürünleri enflasyonunda çok ciddi bir artış yaşanıyor. Bu artış özellikle yoksul ülkelerde ve Türkiye gibi kriz içindeki ülkelerde çok çarpıcı boyutlarda.
TÜİK’in Ekim ayı verilerine göre ülkemizdeki resmi Gıda Ürünleri Enflasyonu %93,1 oranında çıkmış bulunuyor. Gerçekte bu oranın çok daha yüksek olduğunu hepimiz biliyoruz. Yoksul kesimlerin gelirlerinin büyük bir kısmını gıdaya harcadığını düşünürsek, bu yüksek oranın insanların yaşamına doğrudan etki ettiğini söyleyebiliriz.
Değerli Konuklar,
Görüldüğü gibi Gıda ve Gıdaya erişim konusunda dünyada yaşanan gelişmeler hiç içi açıcı değil.
Gıda ve beslenme konularında yaşanan bu küresel krizi sadece pandemi ve savaşa bağlamak doğru değil.
Bu iki olgu sorunun boyutlarını daha çarpıcı hale getirmiş olsa da günümüz dünyasında insanların açlık ve gıdaya ulaşım sorunu yaşamasının nedeni tarım ve gıda üretimini piyasalaştırarak tekelleşmeyi dayatan kapitalist sistemin birebir kendisidir.
Gelişmiş ülkelerin tarımsal ürün ticaretindeki korumacı politikaları, tarımda girdi fiyatlarının yükselmesi, tarıma yeterli yatırımın yapılmaması, tarım ürünlerinin biyoyakıt üretiminde kullanılması, tarım tekellerinin tek ürüne dayalı tarımsal üretimi özendirmesi ve tarımsal alanların tahribatı gibi nedenlerle tarım ürünlerine ve gıdaya erişim zorlaşmaktadır. Bu durum açlık ve yetersiz beslenme sorunlarını daha da büyütmektedir.
Yoksulluk ve açlık kader değildir, açlık ve yoksulluğun, yaşam hakkını ihlal eden, yıkıcı ve insanlık dışı kapitalist sistemin ekonomik adaletsizliğinin bir sonucudur.
Uluslararası şirketler ve taşeronları, yüzlerce çeşit ticari marka adı altında Dünya’nın gıda kontrolünü ellerinde tutmakta, kontrollerini sürdürmek için akıl dışı uygulamaları ülkelere ve üreticilere dayatmaktadır. Tarım, tohumculuk, toprak, GDO gibi alanlarda birbiri ardına yapılan yasal düzenlemeler tarım ve gıdanın piyasalaştırılmasına, doğal kaynakların yağmalanmasına neden olmaktadır.
Gıda alanındaki özelleştirmeler, kamu kurumlarının tasfiyesi veya işlevsizleştirilmesi, KİT’lerin yabancı sermaye veya yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesi gibi uygulamalarla bir talan süreci devam etmektedir. Bu süreç köylülerimizi olduğu gibi kentlilerimizi de yoksullaştırmakta, halkımızın açlık sınırına hızla yaklaşmasına neden olmaktadır.
Değerli Konuklar,
Ülkemizde son yıllarda sıklıkla karşımıza çıkan önemli bir olgunun yarattığı sorunun altını özellikle çizmek istiyorum. Siyasi iktidarın toplum ve doğa yararını göz ardı eden politik yaklaşımları nedeniyle son zamanlarda sürekli olarak maden ocağı yapmak için, sanayi kuruluşu yapmak için, yol geçirmek için, kanal açmak için, imar düzenlemesi için tarım arazilerinin yok edildiğine tanık oluyoruz.
TMMOB ve bağlı odalarımız bu yıkım politikasına karşı hukuki ve toplumsal mücadele yürütse de ülkemizin tarım alanları hızla daraltılıyor.
Tarım alanlarının madenciliğe, imara ve sanayi tesislerine açılması ile gıda hakkı, yani gıdaya erişim zorlaşmaktadır. Tarımsal faaliyet dışına çıkarılan her toprak parçasıyla, tarımda yeterliliğiniz azalmakta bu da o ülkenin gıda egemenliğinin kaybolduğu anlamına gelmektedir.
Bugün egemen olan kapitalist/endüstriyel gıda sistemi, üretimden tüketime, üretim alanından tüketim alanına, üretim ilişkilerinden tüketim ilişkilerine gıda sistemini bir rant, sömürü ve tüketim ilişkisi olarak örgütlemektedir. Ülkelerin gıda bağımsızlığı ve egemenliğini şirket egemenliği olarak uygulamakta, sağlıklı gıda üretiminin adil koşullarını ortadan kaldırmakta, gıdayı bir meta olarak görmektedir.
Ülkemizde 1960 ve 70’lerde tarım politikamız iç ve dış pazarlarda kendi toprağımıza ait tohumlarımızın ürünlerinin satılması üzerine iken; 1980 ve sonrasında benimsenen liberalleşme politikaları durumu değiştirmeye başlamıştır.
Bu tip politikalar çok uluslu şirketlerin talep ettiği katma değeri yüksek tarımsal ürünlerin üretimine destek vermiş, seçeneksiz kalan küçük çiftçiler de bu şirketlerle sözleşme yapmak zorunda kalmıştır.
Böylece geleneksel ürünlerimizin yetiştiği topraklar sözleşmeli ekim adı altında radikal bir dönüşüm geçirmeye başlamış, 2006 yılında çıkarılan 5553 sayılı tohum yasası ile de patentlenmemiş tohumla üretim yapılması, patentsiz tohum, fide ya da ürünlerinin ticarete sokulması yasaklanmıştır.
AKP uyguladığı politikalarla ve çıkarttığı yasalarla köylülerin yüzyıllardır ortak mülkiyet olarak kullandıkları otlaklarına, meralarına, yaylaklarına yasa zoruyla el koymuş, şirketlere satışının önünü açmış, köylülerin kullanımına kapatmıştır.
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile köylüyü zorla toprağından ederek, bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliğini birbirinden ayırarak küçük üreticilerin ölüm fermanını yazmıştır.
Bütünşehir/Büyükşehir yasasıyla köyleri mahalle yapıp ortak mülkiyetlerine el koymuş, ülkenin neredeyse tamamını maden arama sahasına dönüştürmüştür.
Uygulanan neo-liberal politikaların tamamı köylüleri/çiftçileri tarımsal üretimi bırakmaya zorlamaktan öte bir şey değildir. Üretiminden hızla uzaklaştırılan milyonlarca çiftçi, şehirlerde olmayan bir geleceğin peşine sürüklenmektedir. Bu da zaten olmayan ekonomik ve siyasi bağımlılığı daha da artırmakta ve ekonomiyi kırılgan hale getirmektedir.
Değerli Konuklar,
TMMOB olarak; gıdaya ulaşmanın temel bir hak olduğunu görüyor, gıda maddelerinin borsada bir meta olarak ele alınamayacağını düşünüyoruz.
Gıda egemenliği kavramına sahip çıkıyor ve bunu ulusların tarım, hayvancılık, depolama gibi gıda kaynaklarını belirleme ve yönetme hakkı olarak tanımlıyoruz.
Halkımızın herkes gibi sağlıklı, kültürel açıdan uygun ve sürdürülebilir gıdaya ulaşma hakkı olduğunu savunuyoruz.
Yine doğru ve yeterli beslenmede gıda çeşitliliğinin önemli olduğunu söylüyor ve bunun da ancak yerli çiftçi, yerel tarım ve yerli üretim ile sağlanabileceğini, köylü ve tüketiciden yana olan yasalar yürürlüğe sokulması gerektiğini söylüyoruz.
Halkların gıdaya erişme hakkı, ellerinden alınamaz, satılamaz ve devredilemez bir haktır. Bu eksende insan yaşamında, besin kaynaklarından yani gıdadan daha önemli bir şeyin olmadığını biliyoruz.
Yükseköğretimde üretici ile mühendisin bağımsız bir tarım-besin modeli altında dayanışma içinde çalışacağı bir zemin yaratılmasını istiyoruz.
Gerçekçi öngörüler ile planlamacı, yatırımcı, mühendis ile köylünün omuz omuza çalışacağı bir zemin üzerinde, üretimi yeniden organize eden, üreticiden tüketiciye doğrudan bir beslenme zinciri kuran, emek eksenli ve dayanışmayı arttıracak yeni bir yapı, ülkemiz insanı, ülkemiz tarımı, kırsal hayat ve tüketici sağlığı açısından en acil gereksinimdir.
Değerli Konuklar,
Sözlerime son verirken, Gıda, Kimya ve Ziraat Mühendisleri Odalarımızın tüm temsilcilerine, değerli bilgilerini bizimle paylaşacak uzmanlarımıza ve emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
İnsanların aç ve yoksul yaşamadığı, eşit adil bir ülke ve dünya özlemi ile TMMOB Yönetim kurulu adına sevgi ve saygılarımı sunuyorum."