XII. ULUSAL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ KONGRESİ BAŞLADI

22.10.2025

TMMOB Makina Mühendisleri Odası tarafından düzenlenen XII. Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kongresi, 22 Ekim 2025 tarihinde Ankara Keçiören Yunus Emre Kültür Merkezi’nde başladı.

2001 yılından beri kesintisiz sürdürülen kongrenin ana teması bu yıl “Dünya ve Türkiye’de Değişimler, İSİG’de Örgütlenme” olarak belirlendi. Dijitalleşme, yapay zekâ, esnek çalışma biçimleri, taşeronlaşma, kazaların nedenleri ve çözüm yolları gibi konuların ele alınacağı kongrede ulusal ve uluslararası dayanışma, örgütlenme ve birlikte mücadele vurgusunun da öne çıkarılması hedefleniyor.

Dört gün sürecek kongrenin açış konuşmaları MMO Başkanı Yunus Yener, TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Alpay Azap ve Keçiören Belediye Başkan Yardımcısı Selçuk Karadağ tarafından yapıldı.

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, açılış konuşmasında şunları dile getirdi:

Değerli Konuklar, Sevgili Dostlar, Mücadele Arkadaşlarım, Değerli Meslektaşlarım, Kıymetli Basın Emekçileri,

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yönetim Kurulu adına sizleri saygıyla, dostlukla selamlıyorum. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ülkemizin en köklü ve kapsamlı etkinliği olan Kongremizin on ikincisinde bir aradayız. Hepiniz hoş geldiniz.

Bu önemli kongreyi büyük bir emek ve titizlikle hazırlayan Makina Mühendisleri Odamızın değerli Yönetim Kuruluna, kongre düzenleme ve yürütme kurullarına, bilim kurulumuza ve emeği geçen tüm dostlarımıza, TMMOB örgütlülüğü adına teşekkür ediyorum.

Bu vesileyle, Makina Mühendisleri Odamızın, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sergilediği öncü rolün, yayınladığı raporların, düzenlediği sempozyum ve eğitimlerin, bu alandaki kamusal bilincin oluşmasında ne denli hayati bir görev üstlendiğini özellikle belirtmek isterim.

Odamız, bu meselenin teknik olmanın ötesinde emek mücadelesinin de ayrılmaz bir parçası olduğunu her platformda cesaretle savunmuştur. Kendilerine bu kararlı duruşları için TMMOB Yönetim Kurulu adına şükranlarımı sunuyorum.

Sevgili Arkadaşlar;

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği olarak bizler meslek alanlarımıza ilişkin tüm konularda bilimsel ve teknik gelişmeler doğrultusunda, toplumun genel çıkarını gözeterek politikalar üreten, bu politikaları meslektaşlarımızla ve halkımızla paylaşan bir örgütüz. Enerjiden sanayiye, ulaşımdan tarıma kadar gündelik hayatın her alanında hepimizi yakından ilgilendiren pek çok konuda etkinlikler düzenliyoruz.

Tüm bu sorun alanları içerisinde en fazla yoğunlaştığımız konuların başında İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği gelmektedir. Bu iki sorun halkımızın can güvenliğini yakından ilgilendirdiği için bu alanları bizler de yakından takip ediyoruz. Hem odalarımız hem de Birlik olarak bu iki alanda sürekli olarak halkı bilinçlendirmeye, sorumluları uyarmaya çalışıyoruz.

Ne yazık ki bizlerin tüm uyarı ve çağrılarına rağmen gereken adımlar atılmıyor. Uyarılarımız ve önerilerimiz siyasi üst yapıda karşılığını bulmuyor.

Aksine Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle yeniden kurulan Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyinden, bu konuda en yetkin en birikimli iki kuruluş olan TMMOB ve TTB dışlanıyor. Bu tutumu bir kez daha şiddetle kınıyorum.

Siyasi iktidarın bu ve benzeri tutum ve tercihlerinin nedenini bizler ve herkes çok iyi biliyor.

Çünkü bizler, iş kazalarına “fıtrat” demeyi reddediyoruz. Çünkü bizler, denetimsizliği, kuralsızlığı, liyakatsizliği ve emek düşmanlığını meşrulaştıran her türlü adıma karşı çıkıyoruz.

İstedikleri kadar görmezden, duymazdan gelsinler. Buradan bir kez daha ifade ediyorum.

Gerçekleşen iş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğu bilinmektedir.

Bilimsel ve teknik ölçütler doğrultusunda atılacak adımlar ile göz göre göre “geliyorum” demekte olan facialara son vermek mümkündür.

İş kazaları ve meslek hastalıklarının temelinde, sermayenin azami kar hırsı ve emek aleyhine politikaları yatmaktadır.

Taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma, denetimsizleştirme, esnek istihdam politikaları, ağır çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdam iş kazaları ve meslek hastalıklarının artmasına neden olmaktadır.

Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarlarını gözeten konumda bulunmaktadır. 

Siyasi iktidar, mevzuatı ve çalışma koşullarını iyileştirici ve geliştirici adımlar atmaktan sürekli olarak kaçınmaktadır. Çünkü insan hayatını değil, rantı odağına almakta; çalışandan değil, işverenden yana taraf olmaktadır.

Soma’dan Ermenek’e, İliç’ten Amasra’ya, Hendek’ten Mecidiyeköy’e, Gayrettepe’den Kartalkaya’ya kadar iş cinayetlerinde ve denetimsizlik kaynaklı yaşanan facialarda yaşamını kaybedenler “kader kurbanı” değil, bu vahşi düzenin kurbanlarıdır.

Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onları unutmayacağız, unutturmayacağız ve her düzeydeki sorumlularının hesap vermesi için mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz.

Sevgili katılımcılar,

Her yıl binlerce kişi işyerlerinde hayatını kaybediyor, on binlerce kişi ise iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaralanıyor ya da sakat kalıyor.

Türkiye, güncel verilere göre iş kazalarında en fazla insanın yaşamını yitirdiği ülkeler arasında Avrupa’da ilk sırada yer alıyor. Yeterli önlemler alınmadığı için kazalar ve ölümler her yıl artıyor.

Bu durum mevcut yasal düzenlemelerin iş kazalarını ve ölümlerini önlemekteki yetersizliğinin, ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda köklü ve yapısal sorunlar olduğunun en açık göstergesidir.

Bu kapsamdaki tek yasa olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa değildir.

Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş cinayetleri ve ölümler artarak devam etmektedir.

Mevcut yasal çerçeve, işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarları ve neoliberal politikaları gözeten konumda bulunmaktadır.

Oysa, sosyal hukuk devletinin temel işlevi, güvenli bir çalışma ortamı oluşturmak, çalışanları çalışma ortamından kaynaklanan sağlık ve güvenlik risklerine karşı korumak, çalışanların güvenlik, sağlık ve refahını sağlamak ve geliştirmektir.

Tüm yasal çerçeve bu ana eksene oturtulmak zorundadır.

Bu yasadaki en önemli sıkıntılardan biri iş yerinde “kaza” olduğunda, sorumlu tutulacak kişilerin yine aynı işyerinde ücretli olarak çalıştırılan meslektaşlarımız olmasıdır.

İktidar, kamusal denetimi ortadan kaldırıp alanı tamamen piyasanın insafına terk etmiştir. Ortak Sağlık Güvenlik Birimleri sistemi, işverenin asli sorumluluğunu üzerinden atmasını sağlayan, İSİG hizmetlerini kamusal bir görev olmaktan çıkarıp tamamen ticarileştiren, meslektaşlarımızı işveren karşısında güvencesiz bırakan bir yapıya dönüşmüştür.

Devletin işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki bu çarpık konumlanışı nedeniyle, devletin ve işverenin sorumluluğunda olması gereken pek çok şey İş Güvenliği Uzmanlarının omuzlarına yüklenmektedir.

İş güvenliği uzmanlarının tüm uyarılarına rağmen işverenlerin almadığı önlemler sonucu yaşanan ölüm, kaza gibi durumlarda dahi meslektaşlarımız günah keçisi ilan edilmekte, kazaların asli suçlusu olarak yargı önüne çıkartılmakta, hatta hapis cezaları verilebilmektedir.

Yapılması gereken şey, bu çarpıklığın düzeltilerek, işçi sağlığı ve iş güvenliğine kaynak ayırmayan, tedbirleri almaktan imtina eden, bu tedbirlere işgücü ve maliyet hesabıyla yaklaşan işverenlerin de yaşanan kazalardan ve meslek hastalıklarından asli sorumlu tutulacağı bir işleyişe geçilmesidir.

Sermayenin kâr hırsını gizlemek ve yükümlülüğünü üzerinden atmak için, meslektaşlarımızın bu vahşi sistemin 'günah keçisi' haline getirilmesi asla kabul edilemez!

Sevgili katılımcılar,

Bu çarpıklığa ek olarak söz konusu yasada mühendislik kavramı göz ardı edilerek, “iş güvenliği uzmanı” tanımı getirilmiş, mühendislik ile teknik elemanlık birbiriyle eşdeğer tutulmuş, iş güvenliği mühendisliği şekli bir yapıya dönüştürülmüştür.

İş güvenliği alanında mühendislere de teknik elemanlara da ihtiyaç vardır, ancak bu ihtiyaç “iş güvenliği mühendisliği” ve “iş güvenliği teknik elemanı” olarak ayrı ayrı tanımlanmalı ve bu yapı içerisinde görev, yetki ve sorumluluklar belirlenmelidir.

Bu sistem, İSİG uzmanını işverenin bir alt elemanı, bir maliyet unsuru olarak konumlandırmıştır. Oysa iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi, meslek etiğinin gereği olarak bağımsız ve kamusal denetimi önceleyen bir konumda olmalıdır.

TMMOB olarak, mesleğimizin ve meslektaşlarımızın itibarsızlaştırılmasına, kamusal denetim anlayışının yok edilmesine ve İSİG hizmetlerinin ticarileştirilmesine karşı mücadele etmeye kararlılıkla devam edeceğiz.

Bugün burada on ikinci kez toplanıyor olmamız, TMMOB’nin bu alandaki mücadelesinde ne denli kararlı ve ısrarlı olduğunun en somut göstergesidir.

Çeyrek asra yaklaşan bu kongreler serisi, yalnızca akademik bir bilgi paylaşım platformu değil, aynı zamanda emekten ve halktan yana kamusal politikalar üretmenin de zeminidir.

Bu yıl kongremizin ana teması “Dünyada ve Türkiye’de Değişimler, İSİG’de Örgütlenme” olarak belirlendi.

Bu tema, günümüzün yakıcı gerçekliğine doğrudan işaret etmektedir.

Dijitalleşme gibi teknolojik dönüşümlerin çalışma yaşamını yeniden şekillendirdiği, esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin kural haline geldiği bir çağdayız.

Bütün bu değişimler, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında da yeni mücadele başlıkları ve yeni örgütlenme biçimlerini zorunlu kılmaktadır.

Unutmayalım ki, iş kazaları ve meslek hastalıkları, sadece teknik bir eksiklik değil, temelde bir örgütlenme eksikliğinin de sonucudur!

Yeni teknolojiler üretim süreçlerini hızlandırırken, bu hızlanma beraberinde daha yoğun bir sömürüyü, yeni ergonomik ve psikososyal riskleri de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, İSİG alanındaki mücadelemiz artık sadece fiziki riskleri değil, çalışma psikolojisini, mobbingi ve güvencesizliğin yarattığı stres yükünü de kapsamak zorundadır.

Bu zorluklar karşısında elimizdeki en güçlü araç, emekçilerin ve meslektaşlarımızın birleşik gücüdür.

Sermaye, bireysel sözleşmelerle bizi bölmeye çalışırken, biz bu yılki Kongremizin ana temasıyla bu bölünmüşlüğe örgütlü bir yanıt vermenin yollarını arıyoruz.

Kongremiz bu yeni dönemin risklerini ve olanaklarını bütünlüklü bir bakış açısıyla ele almayı hedefliyor.

Umuyor ve inanıyorum ki, dört gün boyunca yapılacak sunumlar ve tartışmalar, yalnızca mevcut sorunları tespit etmekle sınırlı kalmayacak, aynı zamanda geleceğin çalışma ortamını insan onuruna yakışır bir şekilde kurmanın yollarını da ışık tutacaktır.

Sevgili Dostlar,

Hepimiz yaşayarak görüyoruz.

Bugün ülkemize hâkim olan düzen, bir avuç ayrıcalıklı zümrenin emeğin ve doğanın kanını emdiği, geleceğimizi ipotek altına alan bir sömürü düzenidir.

Hukukun üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun işlediği bu düzende cezasızlık adeta teşvik edilir hale gelmiştir.

Adaletin, demokrasinin, hukukun ve liyakatin bu denli aşındırıldığı bir ülkede ne iş yerinde güvenlikten ne de sokakta huzurdan bahsedilebilir.

Bu acımasızlık, sadece iş cinayetleri tablosunda değil; tarım alanlarının talanında da ormanların ranta açılmasında da endüstriye yaklaşımda da kentleşme politikalarında da ülkenin teknik ve bilimsel birikiminin heba edilmesinde de kendini göstermektedir.

Bu nedenle bizim için çözümün adresi bellidir:

Çözüm, emekten, halktan, demokrasiden ve bağımsızlıktan yana bir toplumsal düzenin kurulmasından geçmektedir.

Yeni bir yaşamı kurma mücadelemizde, örgütlenmenin ve dayanışmanın gücüne inanarak, Kongremizin başarılı geçmesini diliyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz! Yaşasın TMMOB!"

Dört gün sürecek kongredeki tartışmalardan çıkan görüşlerle oluşturulacak sonuç bildirisi ise daha sonra kamuoyu ile paylaşılacak.